AXBA SADIK ERGÖREN

05.07.2008

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
AXBA Sadık Ergören’in kaybını biraz geç öğrendim. İçimde derin bir sızı… Tepeden tırnağa bir yürekti Sadık... Üzüntüm gerçekten çok büyük…

Sadık birkaç yaş küçüktü benden. Aynı dönem aynı dernekte birlikte çalışmışlığımız yoktu… Dahası aynı kentte bile bulunamamıştık birlikte… Çok sık bir arada olamadık. Olayımızı uzun uzun konuşup irdeleme olanağı da bulamadık. Peki “Sadık nerelerde bulundu neler yaptı?” diye bir soru yöneltseniz onu da Mef’ewıd Nartan ya da aynı kuşak arkadaşları netliğinde yanıtlayamam...

Ancak sorunlarımızın tartışıldığı hemen her toplantıya katılırdı Sadık. Çoğunlukla da Türkiye’nin toplantı yerine en uzak köşesinden gelirdi. Görürdüm, selamlaşırdık, kısa da olsa konuşurduk. O çok kısacık görüşmelerde bile birbirimize çok şey anlatırdık, birbirimizi anlardık.

Yüreğini görürdüm gözlerinde. Avuçlarında sunardı yüreğini bizlere Sadık… Çocuğa verilen adın onun yaşamını biçimlendireceğine, psikolojisini mutlaka etkileyeceğine inanlar az değil. Sadık’ı tek örnek olarak alınırsa eğer buna inanmamak da mümkün değil. Çünkü Sadık arkadaşlarına sadıktı, işine sadıktı, sevenlerine sadıktı, sevdiklerine sadıktı ama en önemlisi halkına, dönüşe, anavatanına sadıktı…

En son Abhazya’da “Bağımsızlığı Destek Kogresi”nde görüşebilmiştik… Yılların körü körüne iki dönüşçüsü en uzun konuşma olanağını, mavi ile yeşilin hep dudak dudağa olduğu Apsını’de bulabilmiştik. Kimileyin umudumuz büyümüş, kimileyin başta kendimiz tüm dönüşçülere kızmıştık. Çok konuşmuş ama tek bir şey söylemiştik. “Ayaklarımız toprağımıza basmıyorsa eğer boş, her şey boş” demiştik…

Görebiliyordum. Bu kez de saygıyla bakıyordu bana, sevgiyle bakıyordu, yüreği ile bakıyordu… Ancak bu kez yürek bakışlarında imrenme duygusu daha yoğun gibiydi… İmrenme duygusu yüreğinin her boşluğunu doldurmuş, tüm benliğini kaplamıştı sanki…

Neye mi imreniyordu? Dönüşle yakaladığımız şansa imreniyordu... Anavatanda toprak olabilme… Anavatanın toprağı olabilme şansını yakalayabildiğimiz için. Gün gelecek üstümüzde çimler yeşereceği, çiçekler açacağı, çocuklar koşuşturacağı için imreniyordu, biz ayakları artık anavatan toprağına basabilenlere... Şimdilerde duymakla mutlu olduğumuz anadilimizde şarkılar, ağıtlar, şiirler dahası küfürleri toprak olduktan sonra da duyabileceğimiz için imreniyordu bizlere...

Ancak bu kez, kendisinin anavatanda toprak olamayacağı anlık hüznü, arada bir sevgi yumağı yürek bakışlarına yansıyordu sanki.

Ölüm haberini duyduğumda son görüşmemizde sevgi yumağı yürek bakışlarındaki bu anlık hüznü ve Marje’nin Eylül’92 sayısında yayımlanan “Ana’dan Mektup”umun kimi bölümlerini anımsadım. Bir kez daha yaşadım anavatana dönüş yapanların yabancısı olmadığı duygu karmaşasını...

Yıllarca önce uzaklardan, yaban ellerden yazmıştım anama gazete sayfalarında. “Bir gün mutlaka sana kavuşacağım, bağrına kapanacağım hıçkırarak, sarsılarak ağlayacağım” demiştim.

Artık anavatanımdayım. Anama kavuştum, bağrına kapandım, hıçkırarak, sarsılarak ağladım. Ancak bir kez ağlamakla huzur bulmak ne mümkün. Ülkeyi gezdikçe, ovaları dağları, ormanları dolaştıkça, anavatanımızı bugünlere kadar koruyan, kollayan kardeşlerimizin neler çektiklerini kavradıkça, anladıkça bir daha, bir daha ağlamaklı oluyorum. Çoğunluk ağlıyorum da... Bir karmaşa, duygu karmaşası yaşıyorum: Kızgınlık, üzüntü, sevinç, utanç, coşku, geç kalmışlık duygusu, güven ve umut... Adlandırılmış, ad konamamış her duyguyu yeniden, yeniden yaşıyorum her gün her saat her an...

İşte elimde bir kitap, bir şiir kitabı. Ünlü Adige şairi Beret’are Hamit’in 60. doğum yılında çıkmış kendi seçtiklerini içeren bir şiir kitabı: ”Herşey Senin İçin”... Ozanın önsözünü okuyorum:
“Ailemizde bilge bir yaşlımız vardı. Bir gün bana şöyle sormuştu:
- Nedir insana yaşama gücü veren şey?
Beni sıkıştırdığını anlamış;
- Umut ve coşku -eklemişti- gülümseyerek. Yarının bugünden daha güzel olacağı umudu olmasa, sabahı edemez insan. Yine başardıkları için coşku duymaz, yüreklenmezse gelecek için çaba gösteremez insan”

“Ne kadar da doğru” ya da “bizlere ne kadar da uygun” diye düşündüm. Bizler mi kimleriz? Sürgünün ilk günlerinden beri anavatandan kopmayan, anavatanı düşünen, ''anavatana dönüş’'ü ulusal yaşamın sürebilmesinin tek koşulu olarak gören herkes. Yıllar önce dönebilenler, bu mutluluğu tadamadan ecele boyun eğenler, bugünle de anavatana kavuşma mutluluğunu yaşayabilenler, planlar yapanlar, dönenlere destek olanlar, dönenlerin bu mutluluğunu paylaşanlar...”

Evet Sadık “bizler”dendi ve ne yazık ki anavatana kavuşma mutluluğunu tadamadan ecele boyun eğdi. Değerli arkadaşlar, Sadık kardeşimizin sadık dostları... Bilin ki Sadık’ın ruhu hep anavatanda bizlerin arasında olacaktır... Anavatana dönen, anavatanda “geç kalmışlık duygusunu” yaşayan her birimizin mutluluğu ile mutlu olacaktır...

Ve inananın yürek ruhu, kendisi gibi “anavatana kavuşma mutluluğunu tadamadan ecele boyun eğmek” zorunda kalmamanızı, “geç kalmışlık duygusunu” anavatanda, çok uzun yıllar yaşamanızı dileyecektir.

Anavatanda toprak olabilenlere… Üstünde çimlerin yeşerdiği, çiçeklerin açtığı, çocukların koşuşturduğu, anadilimizde şarkılar, ağıtlar, şiirler söylediği anavatanın toprağı olabilenlere sadece imrenmekle kalmayacak, onlarla birlikte mutlu da olacaktır...

Ancak inanıyorum ki ruhu; anavatan toprağına ayak basan insanlarımızın sayısı, diasporada yok olanların sayısından bir fazla olabildiğinde ancak gerçek huzuru bulacaktır.

Allah Sadık’mıza rahmet eylesin, böylesi bir huzuru ruhlarımızdan esirgemesin....