DÖNÜŞ, YİNE DÖNÜŞ

05.06.2008

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Sorun günlük bir sorun değilse eğer, sorun bugünden yarına çözülemeyecek bir sorun ise eğer, sorun halkımız için yaşamsal ise eğer, sorunun çözümü on yıllar alacak ise eğer, on yıllar önce belirlenmesine karşın çözüm ilkeleri anlaşılmak istenmiyorsa eğer, halkımızın tüm sorunlarının çözüm umudu dönüş ise eğer, sağlıklı dönüşü sağlama çabası en büyük mutluluğunuz ise eğer, kendinizi yinelemekten kaçınamazsınız.

Daha önce defalarca yazdığınızı yeniden yazmak zorunda kalırsınız. Benzer yazılarınızı okuyanların, “yine kendini yineledi, başka konu bilmiyor mu bu adam” diyebilecek olmasına karşın konuyu evirip çevirip yazmalısınız. Çünkü sizin için asıl olan, sorunu anlatmak, çözüm yolunu gündemde tutmaktır.

Dönüşe yaklaşımdaki yöntem yanlışı sürekli yineleniyorsa eğer, dönüşe karşı olmalarına karşın, dönüş dışında çözüm önerisi getiremedikleri için meydanı terk edenlerin yerini yenileri alıyorsa eğer, “yeni uyananlar”ın hiç sonu gelmiyorsa eğer, siz de her yeni uyananla birlikte “yeniden uyanmak” zorunda kalırsınız. Dahası, dönüş için yaşıyorsanız, anlatır, anlatır, yazar yazarsınız. Dinleyiciler, okuyucular sizi dinlemekten, okumaktan usanabilir, yorulabilirler. Sevenleriniz bunu size, kimi zaman açık kimi zaman da dolaylı anlatırlar. Ancak sizin usanma ve yorulma hakkınız yoktur, sevenlerinizi, okurlarınızı usandırmama inceliğini, gösterme hakkınız da...

İşte böyle gerekçeleri var yineleme yazılarımın. Konuyu bilenler okumayabilir elbette ki... Zaten dostlar, yazılarımı okuduklarında sevindiğimi, okuyamadıklarında ise pek üzülmediğimi bilirler... “Dönüş Yine Dönüş” başlıklı yazıyı ise, 27 Mayıs 2008 tarihinde, Muğolh Yılmaz imzası ve “Anavatana Sorular” başlığı ile CC Forum'a gelen yazı ateşledi.

Sayın Mığuolh, yanlış yapmadığından gayet emin, samimi, anavatana dönüş şansını yakalayabilmiş olanlarımıza, hem de genelleyerek bakın neler soruyor:

“Anavatana Sorular

Sayın Kabardinets ve anavatanda yaşayan hemşerilerim.

Genelleme yaparak soruyorum. Yaşadığınız yer özelinde cevaplarken lütfen yer belirtin. Yanlış anlaşılır bunu söylemeyelim, ''şu da insanları rahatsız eder'' gibi, yollara baş vurmayıp gerçekleri aktarınız.

1) Kafkasya'da yaşayan insanlar, şu an yönetimde bulunanlar hakkında ne düşünüyor? Bazı yazılarda Putin'in adamları gibi ifadeler geçiyor.

2) Kafkasya'da din faktörü ne kadar etkili? Bu faaliyetler kimler tarafından yürütülüyor?

3) Kafkasya'da kendinizi özgür hissediyor musunuz?

4) Geri dönüş yapanlar nasıl karşılanıyor?

5) Kafkasya'da yaşayan diğer kökenden insanlar ile (özellikle Ruslar) ilişkiler ne düzeyde?

6) Sizi en çok ne mutlu etmişti ve en çok ne üzmüştü?

7) Kendinizi bir Rus vatandaşı olarak mı görüyorsunuz yoksa bir Kafkasya (Çerkes) vatandaşı olarak görüp, hissedebiliyor musunuz?

8) Anavatanda yaşayan Adigeler; Abhazya ve Çeçenya hakkında ne düşünüyor?

9) Kafkasya'nın geleceği hakkında neler düşünülüyor?

10) Bazı yazılarda ve konuşmalarda Rusya'nın Kafkasya'yı artık bir yük olarak gördüğü ve bu yükten kurtulmak istediği ifade ediliyor, bu söylenenlerin gerçeklik payı var mıdır?

11) Medvedev döneminde Rus politikalarında değişiklik bekleniyor mu?

12) Rusların Kafkasya'yı terk ettikleri doğru mu?

saygılarımla...”



İçtenliklerinden kuşku duymadığım kimi arkadaşların, bu tip soruları yanıtlanmaya değer bulmaları, ciddi, ciddi yanıtlanmaları, böylece bir yanlışa, bir başka yanlışın ulanması ise üzücü. Halbuki soruların yanıtı neden şu sorular olmasın?



Diasporaya Sorular:

Sayın Muğolh ve Türkiye’de yaşayan hemşerilerim.

Genelleme yapmadan özelinizde soruyorum. Yaşadığınız yer özelinde cevaplarken lütfen yer belirtin ve kendi kişisel görüşlerinizi, “yanlış anlaşılır bunu söylemeyeyim, şu da insanları rahatsız eder” gibi yollara baş vurmayıp kendi gerçeklerinizi anlatınız. Çünkü nerde yaşarsa yaşasın her birimizin kendi gerçeğimiz vardır.

1) Türkiye’de yaşayan insanlar şu an yönetimde bulunanlar hakkında ne düşünüyor? Çok sayıda, çok önemli konumlardaki Çerkeslerin, kimlerin adamı olduklarını değil ama halkımızın adamı olmadıklarını kesinlikle biliyoruz.

2) Türkiye’de din faktörü ne kadar etkili? Bu faaliyetler kimler tarafından destekleniyor? Yönetimdeki partinin programını sürdürmesi mi yoksa Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti’yi kapatması mı Çerkesler için daha hayırlı olacaktır? Çerkesler birlik halinde hangi görüşü desteklemelidir?

3) Türkiye’de kendinizi özgür hissediyor musunuz?

4) Anavatana dönenler için ne düşünülüyor? Anavatana dönmeyenler Türkiye’yi tercih ettikleri için daha mı çok itibar görür hale geliyor?

5) Türkiye’de yaşayan diğer kökenden insanlar ile (özellikle Türkler) ilişkiler ne düzeyde?

6) Sizi en çok ne mutlu ediyor ve en çok ne üzüyor?

7) Kendinizi bir Türk vatandaşı olarak mı görüyorsunuz, yoksa bir Çerkes olarak görüp hissedebiliyor musunuz?

8) Türkiye’de yaşayan Adigeler, Abhazya ve Çeçenya hakkında ne düşünüyor?

9) Türkiye’deki Çerkeslerin geleceği hakkında neler düşünülüyor?

10) Türkiye’nin geleceğine ilişkin çok sayıda senaryo üretiliyor. Türkiye’nin federal bir ülke olacağı ve üyelerden birinin Çerkes Federe Devleti olacağı söylentisinin gerçeklik payı var mı?

12) Yönetimin değişmesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkler dışındaki halklara ilişkin politikası değişir mi?

13) Avrupa kapılarını açarsa, çok sayıda Türk’ün, Türkiye’yi terk edecekleri doğru mu?

Saygılarımla...



İlk elde söylenebilecek olan sayın Muğolh ve benzer düşüncede olanların dönüş felsefesini hiç anlamadıkları. En azından dönüşçülerin sundukları gibi algılamadıklarıdır.

Değerli okuyucularımız; dönüş, evet bir çözüm önerisi. Ancak yaşanılan diaspora ülkesinden daha iyi olanakların bulunabileceği, daha konforlu yaşanabileceği, daha çok para kazanılabileceği, ulusal soruna her birimizin kendi kafasındaki çözümü sağlayacak bir öneri değil. Dahası her Çerkes'e de önerilmiyor.

Anavatana dönüş; ulusal sorunu sorun edinen, anadili, ulusal kültürü yaşasın gelişsin isteyen, bunun için katkıyı düşünen, ulusal kültürel etkinliklere yetişememenin üzüntüsünü mutluluk olarak algılayabilecek, çocuk yuvalarındaki miniklerin anadilde okuduğu şiirler, söyledikleri şarkılar karşısında göz yaşlarını tutamayacak, bu etkinliklerde dirilişin, yeniden yaşama dönüşün coşkusunu yaşayabilecek... Çerkeslere sunulan bir öneri.

Anavatan bekçilerinin yükünü paylaşmak isteyenlere, güzelliklerin üretiminde, bilgi ve birikimi ölçüsünde katkıda bulunabilmenin mutluluğunu duyumsayabileceklere, halkının sorunlarını, olası sıkıntılarını paylaşmada, ayrı bir mutluluk bulabilecek Çerkeslere sunulan bir öneri...

Dolayısı ile en büyük yanlış, diaspora ülkeleri ile anavatanın karşılaştırılması. Koşullar diaspora ülkelerimizden daha iyi ise “anavatanımızdır, dönülmelidir.” Koşullar daha kötü ise eğer dönüş yanlıştır. Anavatanı, şarkıdaki gibi “aşkların en güzeli” ile sevmek yeterlidir.

Hani “seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” diyen şarkı. “Alıştım hasretine “gel” desen gelemem ki...” diye süren şarkı, “sürgünümsü”lere en uygun şarkı bu gibi geliyor bana. Ancak küçük bir değişiklikle: “Alıştım hasretine “gel” desen de gelmem ki ...” ya da sürgünümsülerin bu yaklaşımı, “beni doğuran kadın güzel ve zengin ise eğer anamdır, değilse anam değildir” gibi algılanamaz mı?

Kimilerinizin, “körükörüne dönüşçülük mü yani” diye sorduklarını duyar gibiyim. “Körükörüne dönüşçülük olmaz” mealinde yazılar da düşmüştü sanal ortama anımsayacaksınız. İşte, gerçek dönüşçülerle, aslında karşı oldukları halde karşısında savunacakları bir önerileri olmadığı için dönüşe karşı değillermiş gibi yapanların arasındaki en büyük fark. Gerçek dönüşçü körü körüne dönüşçüdür. Dönüşü de ancak, “Körükürüne Dönüşçüler” gerçekleştirebilir.

Bunu; anavatanımızı tanımayalım, sorunlarını bilmeyelim, sorunlar üzerinde düşünmeyelim, sorunların çözümüne katkıda bulunmayalım, anlamına almayın sakın. Tüm bunlar ve daha fazlası, ister diasporada olalım ister anavatanda her dönüşçünün en büyük sorumluluğudur. “Mümkün olan en kısa sürede, mümkün olan en çok sayıda kişinin sağlıklı dönüşünün sağlanması” anavatan, bölge ülkeleri ve dünya hakkında sağlıklı bilgiler gerektirir. Bilinmesi ve hiç unutulmamsı gereken ilke, bunları tartışmanın ancak ve ancak kafadan dönüşçülerin hakkı olduğudur.

“Türkiyeli Çerkes Miğferi giymişlerin” en büyük özelliği hiç “empati” yapmamak ise eğer, gerçek dönüşçülerin en büyük özelliği de “empati” yapabilmeleridir. Empati yapabilenler, olaya dışarıdan bakabilenler, kendilerini karşıdakinin yerine koyabilenler neyi nerede tartışacağını da bilirler. Kendilerinin katkıda bulunmayacakları, gerekse bile kendilerinin bedel ödemeyeceği eylemleri başkalarına önermezler. Bedelini kendilerinin ödeyeceği girişimlerde bulunurlar. Başkalarının yapması gerekenler üzerinde değil, kendilerinin yapması gerekenleri, yapabileceklerini öncelerler.

Özetle, “körükörüne dönüşçüler”, çok sayıda ülkeye dağılmış Çerkeslerin her bir parçasının “kendi kaderini belirleme hakkına” saygılıdırlar. Her kesimden de benzer saygıyı beklerler.