GALATASARAY ŞAMPİYON

14.05.2008

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Beni yakından tanımayanlar ya da dünyaca ünlü takımların en kritik maçlarını izlerken kimileyin uyuyakaldığımı bilenler bu başlığa şaşıracaklardır. Ancak CC’deki köşesinde, 03 Mart 2008 tarihli yazısına, “Dr. Hatam, yazılarına hangi başlığı atarsa atsın, birkaç paragraf sonra başlığı bir yana bırakıp önce ''dönüş'' lehine umutlar içeren bir iki paragraf kuruyor; sonra ne yapıp edip, diasporaya (bu arada Türkçe'si kopuntu imiş, neğuzu billah) yüklenmekten kendini alamıyor.” diye başlayan sevgili Erhan ve onun gözlem yeteneğini bilenler Galatasaray’ın şampiyonluğu ile 'Dönüş’ü nasıl ilişkilendireceğimi merak edeceklerdir.

Yazıya geri dönmüşken izninizle diasporanın bir karşılığının da “kopuntu” olduğunu, daha önce üzerinde uzun uzadıya durduğumuz sempozyumda sayın Fahri Huvaj’ın dile getirdiği notunu düşeyim.



Evet 2007-2008 futbol sezonunda Galatasaray şampiyon oldu. Galatasaray’ın şampiyonluğu için de az şey yazılmadı daha da yazılacak. Çoğu yazarın, spor yorumcusunun ön plana çıkardığı yaklaşımlar da şöyle:


Sanlı Sarıalioğlu

“Yönetici, antrenmanlara, kamplara koştu... Futbolculardaki sorumluluk duygusu tavan yaptı. Komutansız (veya çok komutanlı) Cimbom, kararlılığı ve inancıyla adeta bir devrim gerçekleştirdi. Herkese şapka çıkarttı. Zoru çok zoru başardı. Kendilerini ne denli kutlasak azdır. Ne mutlu Cimbom'a!”


Ali Sami Alkış

“Parasızlık, hocasızlık ve bir yığın sakatlık derken; sayısız badirelerden bata-çıka; şampiyonluğu adeta yoktan var ettiler.

Sezon içinde Fenerbahçe’nin şampiyon olacağı izlenimi o derece yaygınlaşmıştı ki; Galatasaraylılar bile bundan etkilenmiş ve umutlarını açıkça köreltmişlerdi. Zor ve kötü günler de geçirdiler ama neredeyse bir mucize gerçekleşti. Hani bu tür güçlüklerden geçerek başarıyı yakalayanlar için, ‘Toprağı parmaklarıyla eşeleye eşeleye geldi’ derler ya... Galatasaray da, şampiyonluğu parmaklarıyla bile değil; tırnaklarıyla söktü aldı.

Ayağa kalkın, şapkanızı çıkarın ve önlerinde saygıyla eğilin... Sıra dışı ve soylu bir şampiyonluk getirenlere kutlu olsun, helal olsun... Hayırlı olsun!.. “


Ömer Üründül

Ligde ceza dolayısıyla 6 maçı seyircisiz oynamış, yabancı futbolcularından verim alamamış, Karl Heinz Feldkamp ile sorunlar yaşamış, son altı hafta teknik direktörsüz kalıp, kalan maçlarda başkan ve menajer dahil adeta bir komite tarafından yönetilen bir takım 79 puan topladıysa takdir etmemek mümkün değil.

Galatasaray'ın bazen tek yabancılı, bazen yabancısız kadrosunun, sahada sergilediği tempo, yardımlaşma ve rakibi oynatmayan pres sayesinde bugünkü konuma gelmesi ders niteliğindedir.


Hurşit Güneş

Günümüzde, ne kadar yetenekli olursa olsun koşmayan, pres yapmayan ve devamlılığı olmayan oyuncular kabul görmüyorlar. Kaliteli, kariyerli yabancılar eğer koşmuyorlar, savaşmıyorlarsa; medyanın, yöneticilerin ve taraftarların bunlara ilgi göstermemeleri lazım. Çünkü hak etmiyorlar.

Bu şampiyonluk bir efsanedir çünkü 2008 Cimbom bütçesi 42 milyon YTL’ydi. Fener’in ise 132 milyon YTL. Ekonomide hedef sınırlı kaynaklarla en iyi sonucu almaktır. Tabii israf da başarısızlıktır. Bu kadar hata ve zorluk içinde şampiyonluğu söküp alıyorsa bu yine bir efsanedir.


Osman Tanburacı

Galatasaray'ın bu benzersiz şampiyonluğu incelenmeye alınmalıdır. Şampiyonluk uğruna ter döken her futbolcu için destan yazılmalıdır.
Sudan bahanelerle Galatasaray'ı yıpratmak çok kolaydır. Bu kadar zor şartlarda ve bu kadar genç ve yeni bir kadroyla nasıl şampiyon olundu onu görmek lazımdır. Futbol Federasyonu'nun yerinde olsam Galatasaray'ın bu şampiyonluğunu üniversite hocalarına inceletir, ders olarak okuturum!

Galatasaray bir düşüncenin temsilcisi takımdır. Onun futbol yapısı üç ana maddede toplanır.
a) Koşacaksın, yardımlaşacaksın, rakibi presle boğacaksın.
b) Sisteme uyacak, disiplini elden bırakmayacak, aslara mahkum kalmayacaksın.
c) Takım olma özelliğini kavrayacak, arkadaşlarınla bütünleşecek, yüreğini ortaya koyacaksın.

İşte o zaman şampiyon olursun.

Galatasaraylı futbolcu sırtındaki formanın terle ıslanan kumaşı bedenine yapıştığında ona ruh verendir. Onun için Galatasaraylılık ruhunu anlamak zordur!

Dünyada başka örneği olmayan 'Komutansız ordu'nun başarısı herkesi şaşırttı.

Galatasaray'ın bu sezonunu anlatırken sondan başladım. Çünkü işin püf noktası burasıydı. Kalli'den sonra Galatasaray, İstiklal Savaşı'na gider gibi kenetlendi. Sorumluluğu paylaşan bir çok kişi oluştu. Taraftarın tribün desteği, yönetimin gece gündüz moral vermesi, Florya'nın panayır yerine dönerek, çoluk çocuk mutluluk yaşaması... Hepsi ama hepsi şampiyonluğun gelmesinde pay sahibiydi. Cevat Hoca ve ekibi... Futbolcular... Ve giderek havlu atmaya başlayan Fenerbahçe, Galatasaray'ın şampiyonluğunda en büyük etkendi. Cevat Güler komutasındaki ordu Fener'i de yenince ufuk açıldı. Geriye sadece Sivas maçı kalıyordu. Galatasaray Sivas'ı da Sivas'ta beş golle geçince son maça kalmadan şampiyon belli olmuştu... Galatasaray.

Kalli, Galatasaray'a çok güzel şeyler aşıladı. Disiplini, rakibin üzerine gitmeyi, sistem içinde oynamayı ve gençlere güvenerek şampiyonluğa koşmayı Kalli aşıladı ve şampiyonluk onunla geldi. Kalli'den sonra futbolcuların bu kadar haysiyet savaşına girmesi bile Kalli'nin yüzündendi. Kalli onlara kimlik kazandırdı kimse farkında değil!

Dünyada eşi olmayan kenetlenme

2007-2008 sezonu şampiyonluğu; aklını ve yüreğini ortaya koyanların olmuştur.

Bir takım parayla kurulur ama parayla takım olunmaz!

Her şeye rağmen Galatasaray! “



Tüm bunlar, bilinçli olarak dönüşü savunmaya başladığımdan beri, dönüşün başarısı için ısrarla altını çizdiğim, duygunun, sevmenin, kenetlenmenin, ruhun, inancın, kararlılığın, yardımlaşmanın, sorumluluk almanın ne kadar önemli olduğunu, bunlara öncelik vermenin yanlış olmadığı inancımı pekiştirdi. Tüm bu ve benzeri duyguları “şiir” de yoğunlaştırmış ve daha önce bu köşede yayımlanan “Şiir ve Anavatana Dönüş” başlıklı yazımda anlatmaya çalışmıştım:

“Bilenleriniz vardır, DÇB olarak 2005 Mayıs ayı yönetim kurulu toplantısını Kaf-Fed'in ev sahipliğinde İstanbul'da gerçekleştirmiştik. Ben 'Dönüş'ü anlattığım konuşmama bir şiirle başlamış, sözlerimi yine bir şiir ile bitirmiştim. İlginçtir, DÇB'nin 2003 yılındaki toplantısına da katılmış, ancak her delege gibi kendilerine de verilmiş DÇB ilkeleri kitapçığını, iki yıl süresince okuyamamış bir arkadaşımız, hemen eleştirilere başlamış ve ''şiirle anavatana dönüş olmaz'' demişti… Ne kadar da yanlış değil mi?… Ben şiirin ''Anavatana Dönüş''e çok büyük katkısı olduğunu yaşayanlardan, çok büyük katkısı olacağına inananlardanım. Özetle “Anavatana Dönüş”ü şiirsiz düşünemiyorum.

İşte sevgili Esra'nın ''Si Adighebze'', sevgili Kuban'ın ''Güzel Atlar, Güzel İnsanlar'' makaleleri birer dönüş şiiri değil mi? Ben bu yazıları, benzer şiirleri okuduğunda, dinlediğinde boğazı düğümlenmeyenlerin anavatana dönüşlerinin zor olacağından, dönseler de mutlu olamayacaklarından korkarım… Evet şiir bir duygu ise eğer, yol gösterici bir sevgi ise eğer, anavatan sevgisi, anadili sevgisi, halk sevgisi, insan sevgisi ise eğer, şiire uzak kişinin anavatanda huzur bulabileceğinden kuşku duyarım?”

Evet ben, Galatasaray’ın şampiyonluğunda 'Dönüş'ün başarısını görüyorum ve bir kez daha “her şeye rağmen Dönüş” diyorum.