“21. YÜZYILDA YÜZÜ KAFKASYA’YA DÖNÜK OLMAK”

31.03.2008

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
23 Mart 2008 Pazar günü İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde adı beni çok heyecanlandıran bir sempozyum vardı: 21. Yüzyılda Yüzü Kafkasya’ya Dönük Olmak”

İlginçtir, duyurunun yer aldığı ve gittikçe daha bir güzelleşen Kaf-Fed sitesi, Sempozyum’a ilişkin haber yapmadı, Federasyon Başkanı sayın Cihan Candemir’in anlamlı konuşmasına da yer vermedi.

Ben yazının sonuna hem bu duyuruyu hem de Kaf-Fed başkanı sayın Cihan Candemir’in dileğimi yerine getirerek bana ilettikleri konuşmanın tam metnini eklemeyi yararlı ve gerekli görüyorum. Konuşma metinleri, ve sempozyumdaki tartışmalar kitaplaştırıldığında -ki büyük bir hizmet olacaktır- daha ayrıntılı olarak irdeleme, yanlış anladığım konularda kendimi düzeltme hakkımı saklı bırakarak, sempozyuma ilişkin kimi notları, düşüncelerimi sıcağı sıcağına paylaşmanın daha uygun olacağını düşündüm.

Anavatandan gelen konukların aynı gün dönmek zorunda olması nedeni ile oturumların sıralaması değişti. Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nden katılması beklenen sayın Ergun Yıldız katılamadı. Keşke gelemeyen Ergun Yıldız’ın yerine Abdulmecit Teber konuşturulsaydı diye düşünmezlik edemedim. Çünkü Sayın Teber de gençlik yıllarından beri ulusal çalışmaların içindeydi. Ergun beyden çok daha önce anavatana dönmüş ve Nalçik’te, örnek gösterilen, ulusal görünümü, kokusu, işlevi olan “Adige Wıne” adın verdiği hediyelik eşya mağazası açmıştı, başarıyla da işletiyordu.

Semozyuma Adigey Cumhuriyeti’nden, yine gençlik yıllarından beri ulusal sorunların çözümü konusunda sürekli bir çaba içinde olan ve on beş yılı geçkin süredir anavatan’da yaşayan, Aktiv Dil Merkezi'nin başarılı Genel Müdürü Mehmet Yediç ile birlikte, Dış Ülkelerdeki Soydaşlarımızla İletişim Kurma Komitesi Başkanı sayın P’at’eque Aslan’ın, Abhazya’dan da Türkiye'den dönüş yapmış, parlamentoya seçilmiş ve parlamentonun diaspora ilişkileri komitesi başkanı sayın Gogua Soner’in çağrılı olması düzenleyicilerin sempozyumu ciddiye aldıklarının bir göstergesi idi.

Sempozyumu İstanbul Kafkas Kültür Derneği Başkanı sayın Yaşar Nogay açtı. Dönemin bizler için bir fırsatlar dönemi olduğunun altını çizdi. Anavatanı terk etmek zorunda kaldığımız ilk günlerden beri hep dönüşe özlem duyulduğunu vurguladı. Amaca ulaşmak için elden gelenin esirgenmeyeceğini dile getirdi. 21 Mayıs’ın bir hafta sürecek etkinliklerle anılacağı ve etkinliklere katkı bekledikleri duyurusunu yaptı ve sözü Kaf-Fed Başkanı sayın Cihan Candemir’i kürsüye davet etti.

Sayın Cihan Candemir uzun olmayan güzel konuşmasında bize göre dönüşün nasıl anlaşılması gerektiğini çok güzel tanımladı. Dönüş ve dönüşçülerin dönüş yapacağımız Rusya Federasyonu ile diaspora ülkeleri arasında bir barış köprüsü, kültür köprüsü olacaklarını vurguladı. Anavatana dönmeden de dönüşçü olunabileceğinin, yüzü Kafkasya’ya dönük olanların, dönenlere maddi, manevi katkıda bulunanların da dönüşçü olduklarının altını çizdi.

Kaf-Fed başkanının, sayın Yalçın Karadaş’ın, diğer grupların neden davet edilmediği sorusuna, dönüşün sorunlarının tartışılacağı bir toplantıya dönüş karşıtlarının çağrılmasının yanlış olacağı anlaşılır yanıtı, ayrıca takdir edilmeye değerdi. Toplantının daha ileriki bölümünde sayın Yalçın Karadaş da yanlış anlaşıldığını, kendilerinin “dönüş karşıtı” değil, dönüşü farklı algılayan dönüşçüler düzeltmesini yapması sevindirici idi.

Sayın Gogua Soner, özet bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra, nüfusun çok önemli olduğunu, son on beş yılda sadece 130 ailenin dönüşünün sağlandığını ve bunun da bir başarı olmadığını dile getirdi. Abhazya’nın Rusya Federasyonu'na göçler verdiğini, bunun da çok üzücü olduğunu, mutlaka dönüş yapılması gerektiğini vurguladı. Abhazya’da bu konuda başkanı kabinede yer alan bir komite kurulduğunu fon oluşturulduğunu, bu fonun aylık 100 bin Dolar'lık birikimi olduğunu, dönenlere kişi başına 5-10 bin Dolar'lık yardım yapıldığını, dünyanın neresinde bulunursa bulunsun her Abhaz, Abaza’nın Abhazya vatandaşı sayıldığı yasanın yürürlükte olduğunu anımsattı. Sorunlar olduğunu, adaptasyonun kolay olmadığını ve sorunların birlikte mücadele ile aşılabileceğini vurguladı. İki televizyonun uydu yayın hazırlığı içinde olduğu, Adigece de yayın yapılacağı sayın Gogua’nın verdiği müjdeler arasındaydı.

Soru cevap kısmında sormak üzere not aldığım dört sorudan birini, adını anımsayamadığım için özür dilediğim bir dinleyici sordu. Abhazya vatandaşlık yasasına göre bulunduğu yere bakılmaksızın vatandaş kabul edilen neden yalnız Abazalardı? Soner bey, bu yasanın kabulü öncesi bu konunun diğer cumhuriyetlere sorulduğunu dile getirdi. Söz alıp gerçekçi olmadığını söyledim. Çünkü bu konuyu daha önce de çeşitli platformlarda yazılı, sözlü dile getirmiştim. Ayrıca devlet yetkililerine sorulmuş olsa da yeterli olmadığını, Adige Xaselere de mutlaka sorulması gerektiğini dile getirdim. Adigelerin böyle bir ricada bulunmayacaklarını, bunu Abazaların düşünmesi gerektiğini, özellikle Türkiye diasporasının girişimlerde bulunması gerektiğini, sadece Abaza nüfusu ile Abhazya’nın korunamayacağını dile getirdim. Soner bey bu görüşü haklı bulduğu, yasanın yeniden düzenlenmesi girişimlerinin de olduğu, dönüşte bu çalışmalara hız verecekleri yanıtını verdi.

Diğer soruların biri oluşturulan Dönüş Fonu'nun kaynağına ilişkin soruma, Abhazya vatandaşlarının aylıklarında yapılan kesintiler olduğu yanıtını aldım. Diasporadan hiç katkı olup olmadığı soruma da diasporadan bu fona katkı yapılamayacağı yanıtı geldi. Aslında ben böyle bir girişimin olmadığını vurgulanması için zemin hazırlamak istemiştim. Fona diasporadan katkı yapılamayacak oluşunu da doğru bulmuyorum. Nerde yaşarsa yaşasın her Abaza, Abhazya vatandaşı olduğuna göre, fonun kaynağı da Abhazya vatandaşlarının maaşlarından yapılan kesinti olduğuna göre diasporadaki Abhazya vatandaşının bu fona katkıda bulunamayacak oluşunu anlamakta zorlanıyorum. Abhazya vatandaşları için zorunlu olan bu katkının, diasporadaki Abhazya vatandaşları için gönüllülük temelinde sağlanabileceği düzenlemenin yapılabileceğini düşünüyorum.

Rusya Federasyonu’nun, Abhazya’ya vize konusunda sorun çıkarttığı gibi yanlış anlaşılabilecek sözlerini, diğer ülkelerin vermediği Abhazya’ya giriş vizesini, Rusya Federasyonu’nun çift girişli vize vererek aşmamıza yardımcı olduğu şeklinde düzeltildi. Yasal olarak dönülebilir koşullar oluştuktan sonra diasporadan bu konuda, bir bölümünün kendilerinin üstleneceği bir proje, bir program sunulup sunulmadığı soruma da böyle bir girişimin olmadığı yanıtını aldım.

Sayın P’at’eque Aslan, Adigey Başkanı Sayın Thakuşıne Aslançeriy’in selamlarını iletti. Bu sempozyum için kendisi ile birlikte sayın Yedıc Mehmet’in görevlendirildiğini dile getirdi. Dönüş konusunda Adigey’de yapılan çalışmaları özetledi. Rusya Federasyonu soydaş tanımının, Sadece Rusları değil Rusya Federasyonu’nda yaşayan tüm halkların diasporasını, bu arada Adige diasporasını da kapsaması gerektiği görüşünde olduğunu, komite olarak bunu çalışma içinde olduklarını, olumlu sonuç alındığında dönüşe çok olumlu katkılarının olacağının altını çizdi.

Sayın Yedıc de daha çok böylesi toplantılarda bir araya gelen yüzlerin değişmediğini, sayının pek artmadığını, gençleri aramıza katamadığımızı birkaç kez vurguladı. Anavatanda olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi.

Sempozyumda katılan konuklardan, Türkiye diasporasını da çok yakından tanıyan Kuyeque Asfar da çevirisinde zorlanılan atasözleri ve deyimlerimizle bezenmiş, kısa ve özlü bir konuşma yaptı.

Öğleden sonraki oturuma gelince….

Sempozyumdan sonra iki akşam daha kalmıştım İstanbul’da. Hemen her dakikam, birlikte olduğum arkadaşları bıktıracak, yoracak kadar olayı tartışmakla geçti. Hep eleştirdiğim için sıkça eleştirildim. Dolayısı ile öğleden sonraki oturum için, “söylenmesi gerekeni şimdilik söylemesem mi” diye düşünmeye başlamıştım. Ancak Maykop’a döndükten sonra izlediğim televizyon programlarından kimileri, ne anlama alınırsa alınsın görüşlerimi yazmamın daha doğru olacağını düşündürdü.

Bu kararımı etkileyen ilk olay, atv’de sayın Mehmet Barlas’ın, Türkiye’de yaşanan siyasal çalkantıyı, günümüzde bütünü ile değişen, ekonomik, kültürel toplumsal yapıya karşın kimi siyasilerin, 1960-70’lerin yaklaşımı ile sorunları çözmek istemeleri ile anakronizma ile açıklaması idi.

İkincisi, yayınlandığı akşamlar seyircileri televizyona kitleyen “Hatırla Sevgilim” dizisinde çok iyi vurgulanan, biri Adige kuşağımız üç gencinin, darağacının bile sarsamadığı inanmışlıkları idi…

Üçüncüsü de yine bir haber programında birçok kesimin kendisini eleştirdikleri iletilen ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in, “herkesçe sevilmeyi amaçlasaydım politikacı değil televizyon sunucusu olurdum” yanıtıydı.

Sempozyumda ben de biraz uzunca konuşmak istemiştim. Sağolsunlar düzenleyiciler bu isteğimi yerinde bulmuş, yapılan oylamada dinleyiciler de bu dileğimi desteklemişlerdi. Sempozyuma katılanların anımsayabileceği gibi İlginçtir, konuşmamda ben de ilk iki konuya değinmiştim. Kıdemli dönüşçülere ilk eleştirim bu anakronizma kapsamına giriyordu. Her ikisi de daha 1990’ların başındaymışız gibi sundu konuşmalarını. Köprülerin altından çok suların aktığına değinmediler pek.

Sayın Şamil Jane teorik olarak iyi hazırlanmıştı. Dönüşü yakından izlemeyenler için çok başarılı bulunabilecek bir sunumda bulundu. Ancak konuşmada bizlerin özeline bir türlü sıra gelmedi. Sayın Jane, genel doğruları, konumuz özelinde irdelemedi, üzerinde konuşulan konu gerçeklerle örtüşmedi, dolayısı ile havada kaldı. Örneğin, dönüş yapanların ayrı ve toplu olarak yerleştirilmelerinin daha doğru olacağını savundu. Bu yaklaşım da toplu dönüş başvurusu ve kitlesel dönüşün giderlerini karşılayacak bir fon, dahası, diasporada böylesi bir fon oluşturmak için ciddi bir çalışma olmadığını bilenleri sadece gülümsetti. Hele ayrı yerleştirilmeleri gerekliliğine gösterdiği gerekçelerden biri olan yeme içme alışkanlığı…

İnanın Maykop ve Nalçik’teki arkadaşlar bunu duyduklarına sadece gülümsemeyecek, Kıdemli Dönüşçülerin düştüğü acınacak hale kahkahalarla güleceklerdir. Kıdemli bir dönüşçünün zeytin bulunmadığı zamanların çok gerilerde kaldığına, dönüş yapanların adı geçen kentin her halktan insanını, Ankara dönerine, Samsun pidesine, ıspanaklı pideye, lahmacuna, felafile, humusa alıştırdıklarını, günlerce dolapta bekletilebilen biraz ısıtılınca tazeliğini yeniden kazanan Arap ekmeğinin yok sattığını bilmeyişine, gelişmelerden bu kadar uzak oluşuna şaşıracaklardır. Her dönen ailenin yakınına yerleşebileceği tanıdık yada kendi yöresinden bir ailenin bulunduğunun bilinmemesi, kendilerinden sonra gelenlere kol kanat geren aileleri üzecektir.

İlginçtir, sayın Jane, DÇB Genel Başkanı Şhalaxhue Abu, Genel sekreteri Necdet Hatam ve Yönetim Kurulu üyesi Nihat Bidanuk olarak görüşmelerini yaptığımız, anlaşma metinlerini taraf olarak imzaladığımız ve Türkiye sorumlusu olarak Şamil Jane’yi görevlendirdiğimiz Çiftçi daveti olayını anlatırken DÇB’den hiç söz etmedi.

Genç arkadaşımız Tuba Kobaş, öğleden sonraki oturumun dersini en iyi çalışan sunucusu idi. Görev verildiğinde iyi şeyler yapabilecek genç arkadaşlar adına selamlıyorum.

On iki Eylül darbesine kadar hepimizden daha büyük sorumluluk gösteren, her birimizin aldığından daha büyük riskleri göze alan, perestroykaya kadar önemli görevler üstlenip başarı ile yerine getiren sayın Fahri Huvaj’ın konusu, ''Diaspora Aydınının Sorumluluğu ve Somut Öneriler'' idi. On beş yılı geçkin sürede yaşanmışları yakından bilenler için sayın Huvaj’ın bu konu üzerinde konuşabilmesinin ilk koşulu, söze “diasporada kalan dönüşçüler olarak sınıfta kaldık” diye başlaması idi. Ancak o zaman konuşma içtenlik temeli üzerine kurulabilecekti. Ancak döneminde her birimizden daha yürekli eylemlerde bulunan, daha sorumlu davranan sayın Huvaj, bu öz eleştiriyi yapama yürekliliğini gösteremediği için, kimi politikacılar gibi çok konuştu hiçbir şey söylemedi. Söylenecek şeyleri bilmediğinden değil söylemek istemediğinden,ders kaynatan öğrenciler gibi yaptı. Konuşmanın uzunca bir bölümünü “diaspora”nın tanımına ayırdı. Somutta neyi değiştireceği bilinmez, diasporanın kopuntu anlamında da kullanıldığını dile getirdi. Somut tek bir öneri getirmedi. En somut (!) önerisi, diaspora aydınının Rusya Federasyonu’nu kızdıracak eylemlerden kaçınması gerektiği, ama teslim de olmaması gerektiğiydi. Halbuki yukarıda sözünü ettiğimiz yürekliliği gösterebilseydi, yakın geçmişteki eylemlerimizi hangilerinin doğru, hangilerinin yanlış olduğunu çok güzel anlatabilirdi. Dile getirdiği ilkeye göre, yayınlarımızda ne gibi yanlışlıkların yapıldığını örnekleyebilirdi…

125. yıl etkinliklerinden bu yana en anlamlı toplantı olarak değerlendirdiğim sempozyumda, ben de inanmışlığın altını çizmiştim. Arkadaşlar yeterli işletme sermayesi olan bir şirketin daha çok kar etmek için yapılması gerekenleri planlayan şirket yöneticileri gibi konuşmuştu. Halbuki ortada olmayan sermayesi idi. İşletme sermayesi olursa ne yapılması gerektiği artık herkesçe biliniyordu. Konuşmalar kitleyi nasıl ikna edecekleri üzerine kurulmuştu. Halbuki ikna etmeleri gereken önce kendileri idi. İkna olmak da sayın Cihan Candemir’in dile getirdiği gibi illaki dönüş yapma koşuluna bağlı değildi. Önemli olan yeni koşullara göre oluşturulacak bir dönüş programına ne ölçüde katkıda bulunabileceklerini açıklamaları idi.

En şaşırtıcı olanı, hiçbir kurumun dönüşü herkesin valizini toplayıp anavatana dönmesi şeklinde sunmadığı halde, dönüşçüyüm diyenden hemen dönmesi bekleniyormuş izlenimi verecek söylemlerde bulunması idi. Sempozyumda söylediğimi burada da yineleyeyim:

“Vallahi de, billahi de tallahi de valizinizi toplayıp dönmeniz beklentisi içerisinde değiliz. Beklentimiz yeni koşullara uygun dönüş programı oluşturması, ve herkesin olanakları ölçüsünde bu programın gerçekleşmesine katkıda bulunmasıdır.”

Öğleden sonraki oturumun başkanı sayın Atay Ceyişakar, anavatanı kabul edeceği Abhazya’nın nasıl olması gerektiğini, “yıllar sonra oğlu olduğumu anladığım kadın güzel değilse ana demeyebilirim” anlamı çıkarılabilecek bir eda ile tanımlayınca toplantılarda artık konuşmamayı yeğlediğini söyleyen sayın Rahmi Tuna yanıt vermezlik edemedi. Anavatanın her hal ve şartta anavatan olduğunu vurguladı, iyi de yaptı…

Oylama yapılmadı ise de, çok uzak olmayan bir gelecek de, her birimizin olanakları ölçüsünde katkıda bulunacağı bir Dönüş Programı'nın oluşturulmak amacı ile daha geniş katılımlı bir arama toplantısı yapılması kararında birleşildi. Umuyorum ki bu sempozyum ilerde dönüş yapan yanında yapmayanı, diaspora ile birlikte anavatanı, bir gün dönebilmeyi düşünenle hiç dönmeyecek olanı, özetle her birimizin katkılarını üretime dönüştürecek böylesi bir program oluşturulmasını önemli bir kavşağı olarak tarihimizdeki yerini alacaktır.

Birçok arkadaşım üzüleceğini, kendi aralarındaki uyum kalmayan birçok arkadaşım beni uyumsuz bulacağını bilmeme karşın, bana bu yazıyı yazdıran etkenlerin birinin, birçok kesimin kendisini eleştirdikleri iletilen ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in, “herkesçe sevilmeyi amaçlasaydım politikacı değil televizyon sunucusu olurdum” yanıtıydı.

Değerli arkadaşlar, asıl amacım daha çok kişi tarafından sevilmek olsaydı, ben de sadece doktorluk yapardım ama artık biliyorsunuz yıllar öncesinden halkıma sözüm var:

“(…)
Sözün kısası güzelim;
Seni sarsmamalı
En sağlam bildiklerinin yıkılışı
Yıldırmamalı seni
En yılmaz bildiklerinin yılgınlığı
Yürümeli, yürümelisin
İnancın doğrultusunda sağlam adımlarla
Taaa ki…
Ereğine varıncaya dek
Ya da ölünceye…”:

Ek 1. Sempozyum Duyurusu

“21. Yüzyılda Yüzü Kafkasya’ya Dönük Olmak” Sempozyumu

10:00 – 10:15 Kafkas Dernekleri Federasyonu Başkanı Sayın Cihan Candemir’in
Açılış Konuşması

I. OTURUM : DİASPORADAN DÖNÜŞÜN TEMEL DİNAMİKLERİ

Oturum Başkanı : Atay Ceyişakar

10:15 – 10:45 “Dönüşün İç ve Dış Dinamikleri” Şamil Jane
10:45 – 11:15 “Diaspora Aydınının Sorumluluğu ve Somut Öneriler” Fahri Huvaj
11:15 – 11:45 “Diasporada İş ve Lobi Kuruluşlarımızın Dönüş Sürecine
Katkısı” Tuba Kobaş
11:45 – 12:30 Sorular ve Cevaplar

12:30 – 13:30 Öğle Yemeği

II. OTURUM : KAFKASYA’DA YAŞAYANLARIN TANIKLIĞIYLA CUMHURİYETLER

Oturum Başkanı : Doğan Özden

13:30 – 14:00 “Abhazya Cumhuriyeti” Soner Gogua
14:00 – 14:30 “Adigey Cumhuriyeti” Mehmet Yediç
14:30 – 15:00 “Kabardey-Balkar Cumhuriyeti” Ergün Yıldız
15:00 – 16:00 Sorular ve Cevaplar

Tarih : 23 Mart 2008, Pazar
Yer : İstanbul Kafkas Kültür Derneği
Adres : Bağlarbaşı, Nuhkuyusu Cad. No: 102 Üsküdar – İSTANBUL


Ek:2 Kaf-Fed Genel Başkanı Sayın Cihan Candemir’in konuşması:

“21 YÜZYILDA YÜZÜ KAFKASYA'YA DÖNÜK OLMAK
“Dönüş” ve “Dönüşçülük” kavramları Türkiye’deki Kafkas diasporasının literatürüne 70’li yıllarda girmişti. Bizim kuşağımız, yani 68 kuşağı o dönemleri iyi bilirler. Genç kardeşlerim için anlatmak, büyüklere de hatırlatmak istiyorum. O dönemde bazı arkadaşlarımız ilk defa Kafkasya’ya seyahat edebildiler. Özdemir Özbay, Fahri Huvaj, Necdet Hatam ilk hatırladığım isimler. Ve, Kafkasya’dan da ilk defa birileri gelmeye başladı. Kaf dağının ardını hikaye ve masallardan sonra ilk defa somut olarak biz bu öncü arkadaşlarımızdan dinleyebildik. Başta rahmetli İzzet Aydemir olmak üzere Ankara’da bu arkadaşlarımızın çevresinde “dönüş” fikri çerçevesinde “dönüşçüler” grubu da oluştu. Dünyada soğuk savaşın yaşandığı o günlerde dönüşçü olmak demek Sovyetler Birliği sınırları içindeki ülkeyi sevmek ve orada yaşamayı kabullenmek anlamına geliyordu. Dolayısıyla, “Dönüşçü” eşit “komünist” olmak demekti, fişlenmek demekti, baskı demekti. O günleri hep birlikte yaşadık. Sıkıntı çektik. Baskılar sadece dışarıdan gelmedi. Kendi içimizden daha büyük baskılar gördük. Sırf Kafkasya ile mektuplaşıyor diye derneklerimizden genç arkadaşlarımız atılmak istendi. O gün de içimizdeki “dönüş” karşıtı olanların temel fikir yapısı “moskof, komünist düşmanlığı” ekseninde şekillenmişti.

O günlerden bu günlere geldik. Arkadaşlarımızdan sağ olanların bir kısmı gerçekten döndüler ve Kafkasya’da yaşıyorlar. Bir kısım arkadaşımız bu gün de aramızda, derneklerimiz çevresinde idealleri doğrultusunda çalışmaya devam ediyorlar. Bu arkadaşlarımızın ortak karakteri “Kafkasya ve Çerkesliği her zaman sevmek ve ona karşılıksız hizmet etmek olmuştur.”

Peki o günlerden bu günlere ne değişti? 80’li yılların sonunda komünizm yıkıldı, ideolojisi yok oldu. Sovyetler Birliği dağıldı, ve 45 yıl dünyayı düşman iki kampa bölen soğuk savaş bitti. Kafkasya’nın kapıları birden bire açıldı. Bu açılma ile birlikte bir çok fırsatlar doğdu. Ancak biz kendimizi çok hazırlıksız bulduk sunulan fırsatları iyi değerlendiremedik. Ardından Abhazya ve Çeçenistan savaşları ile toparlanır gibi olduk. 90’lı yıllarda başlayan demokratikleşme süreci ile dernek çalışmalarımızın boyutu genişledi. Derneklerimizin üzerindeki baskılar hafifledi. Dünya 90’lı yıllardan sonra birdenbire tek kutuplu farklı bir dünya haline dönüştü. Sermayenin önündeki tüm engeller kalktı, dünya bu anlamda globalleşti. Teknolojik patlama ise globalleşmeyi perçinledi. Daha önce bir haftada ulaşamadığımız yere bir günde ulaşabiliyoruz. Dünya zaten parmaklarımızın ucunda. Telefon tuşlarıyla veya bilgisayar klavyesi ile ulaşamadığımız bilgi, iletişimediğimiz mekan kalmadı.

Bu arada Kafkasya’da da değişimler oldu. İlk başta yaratılan fırsatların bir kısmı kalmadı. Çeçenistan Tüm Kuzey Kafkasya’yı etkileyen kanayan bir yara halinde. Abhazya’da ise, tarih, ancak bin yıllarda ortaya çıkabilecek bir fırsatı sunmuş durumda. İşte bu ortamda “dönüş” fikrini yeniden açmak ve yorumlamak gerekiyor. Gerçekçi olarak, dünyanın ve uluslararası siyasetin gerçekleri ışığında “dönüş” kavramını yorumlamak gerekiyor. İşte bu günkü sempozyum bu konudaki eksiği giderecek olması açısından önem taşımakta. Tüm katılımcılara ve sempozyuma emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Bu gün Çerkeslerin temel sorunu nedir dediğimizde ilk cevap “asimilasyon”, “kültür ve dilimizin yok olması” olacaktır. Bu Anavatan için de geçerlidir. Diaspora için kapıdaki tehlikedir. O zaman yapılacak şey var olan tüm gücümüzle, tüm insan kaynaklarımızla dayanışma içinde kayıp olan değerlerimize sahip olmak ve yaşatmaktır. Kafkasya ile diaspora arasındaki sınırları daraltmaktır. Bunu fiziksel olarak tüm Çerkeslerin Kafkasya’ya geri dönüp orada yerleşmesi olarak almak ta mümkün değildir. Dönmek ve daha iyi yaşam koşullarını kendisine sağlayacak olanlar, bölge ekonomisine bir şeyler katabilecekler elbette dönmelidir ve Federasyon olarak bunu destekliyoruz. Özellikle Abhazya’nın bağımsızlık döneminde nüfusa daha çok ihtiyacı olacaktır. Önceliğin de Abhazya da olması gerektiğine inanıyorum. Abhazya’nın hepimiz için önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Ama globalleşen dünyada Kafkasya’yı seven ve döneceklere maddi manevi destek verenler, çocuklarını orada okutanlar, yılda bir kez Kafkasya’yı ziyaret edip köklerini yitirmeyenler , imkanı var ise oralarda mülk edinenler, çocuklarını Kafkasya’ya tatile gönderenler, Kafkasya sevgisini aşılayanlar, dilini unutmamak, unutturmamak için çaba sarfedenler, hepsi “dönüşçü” dür bana göre. Çünkü bu sevgi bu ilgi yaşadıkça Çerkeslik var olacaktır, dönüş umudu da var olacaktır. Sonuç olarak ben diyorum ki:

Bu günün dünyasında yüzü Kafkasya’ya dönük olmak Kafkasya’yı sevmektir.
Kafkasya’daki kardeşlerini, soydaşlarını sevmektir.

Dünyadaki kardeşlerini, soydaşlarını sevmektir.

Yüzü Kafkasya’ya dönük olanlar; nerede olursa olsun kendisiyle birlikte yaşayanları sever.

Barıştan, demokrasiden yana tavırlarını koyarlar.

Sonuçta Yüzü Kafkasya’ya dönük olmak, Kafkaslılığı sevmek, diliyle kültürü ile yaşamaktır, ve yaşatmak için çalışmaktır.

Kafkas Dernekleri Federasyonu olarak bizi farklı kılan felsefemizin ifadesi olan tüm bu cümleler Federasyonumuzun ilkeleri ile somutlaşmıştır.

Sempozyuma katılan her kese selam ve sevgilerimi iletiyorum.