YÜZ METRECİ

10.03.2008

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Sizler de izliyorsunuzdur 'dönüş’e karşı seçenek çözüm önerisi getiremeyenler, yıllarca dönüşü savunup anavatana dönemeyenleri, yada anavatandan tekrar diasporaya dönenleri gündemde tutma çabası içindeler. Böylece dönüşün, güya olmazlığını kanıtlayacaklar. Halbuki bu yaklaşımın yanıtı çoktan verilmişti. Ben henüz Türkiye’de iken sorarlardı:

- Bu kadar yıldır “döneceğiz, döneceğiz” dediniz, neden dönmediniz?

Kalışçıları yanıtlardım:
- Bu kadar yıldır “devrim yapacağız, devrim yapacağız” dediniz, neden hala devrim yapmadınız?

Birleşikçilere de sorardım:
- Bu kadar yıl “Bağımsız Birleşik Kafkasya” dediniz, neden hala Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı kurmadınız?

Söyler misiniz, der eklerdim “dönüşçü olup anavatana dönmeyen sayısı, daha mı çok artık devrimin adını anmayan eski devrimciden ya da anavatanın bağımsızlık savaşına çağrıldığında yan çizen bağımsızlıkçıdan?

Yani, bir görüşün doğruluk yanlışlığının ölçüsü, gerçekleştirenlerin sayısına bağlayanlar bilmeli ki, bu değerlendirmeye göre de dönüş en gerçekçi çözüm önerisidir.

Bu kısa anımsatmadan sonra bu yazıdaki konumuza gelelim:

Bir dönüşçünün, dönüş bağlamında olaya yaklaşımı. Ben hemen her amaca yönelik çabaların, bu arada halk olarak ulusal kültürel değerlerimizi koruma geliştirme çabalarının bir koşuya benzetilebileceğini düşünüyorum. Amaca yönelik çaba gösterenler de koşucularımızdır.

Kendi özelimde, kimlerden etkilenerek 'dönüş’ü benimsediğimi kesin olarak söyleyebilmem mümkün değil. Bunu, “her şeyi kendim buldum kendim düşündüm” anlamına almayın sakın. Etkileyen faktörlerin, etkilendiğim kişilerin çok olduğu anlamında algılayın… Sonuçta, amaç doğrultusunda bilinçli olarak yürümeye başladığım lise günlerimden beri ''çözümü anavatana dönüşte'' görenlerdenim.

Yine ilk günlerden beri dönüşü amaçlayanlarımızın kendimizi, yüz metreci olarak değil bir maraton, bir bayrak yarışı koşucusu olarak düşünmememiz, kendimizi böyle eğitmemiz gereğini savunurum. Bilirsiniz yüz metre koşusu ile maraton arasındaki en büyük fark, yüz metre koşusunda sadece dereceye girenler önemsenirken, maratonda yarışı bitirmek de neredeyse dereceye girmek kadar önemlidir. Yüz metrede kazanan da kaybedenler de bir dakika içinde belli olmaktadır. Kaybedenler daha kaybettiklerinin farkında olmadan kendileri de ipi göğüslemektedir. Koşu boyunca güç kaynağı kendisinin de kazanacağı umududur. Olay çok kısa sürelidir. Kazanan ile kaybedenler arasında sadece saliseler oynar. En arkada olanlar kazananları hep görürler. Koşucular hep grup halindedir. Çok gerilerde kalmış bir maraton koşucusunun yalnızlığını hiç yaşamazlar

Maraton öyle mi? Arkalarda kalan bir koşucu artık dereceye giremeyeceğinin bilincindedir. Birilerinin kendisini geçtiğini, dahası yarışı bitirdiklerinin bilincindedir. Ama maratonda derece almak güzel olmakla birlikte asıl olan koşuyu bitirmektir, Kendisinin önde olması değil, maratonun koşulmasıdır asıl olan, katılımdır. Maraton koşucusu kimileyin maratona katılanların sayısınca (örneğin bir Avrasya Maratonu) kimileyin yarışı bitirebilenlerin sayısınca mutludur. Geçildiğini bile, bile, dereceye giremeyeceğini bile, bile koşuyu sürdürebilmek de çok kolay olmasa gerek, insan dediğimiz psikolojik varlık için. Dolayısı ile maraton koşucusunun güç kaynağı yüreğidir, inancıdır. Asıl olanın maraton olduğuna, maraton koşmak olduğuna, maratonun sonunu getirmek olduğuna iman ettiği ölçüde güçlüdür, maraton koşucusu.

Dönüşçü bir anlamda da bayrak yarışçısı gibidir… Bayrağı düşürmemektir asıl olan, bayrağın hedefe ulaşmasıdır. Elde bayrak, ipi göğüsleyecek kişinin kendisi olması zorunluluğu yoktur, Bayrağın yere düşürülmeyeceği bilinci, bayrağı yere düşürmeyeceklerin varlığı, mutluluğudur. Bayrağı daha ileriye götürecek, kendisinden daha hızlı koşacak birine teslim edebilmiş olması huzurudur.

Özetle dönüşçü için önemli olan bıkmadan, usanmadan dönüş yolunda çaba göstermektir. Yorulduğunda, yeni dönüşçülerin ayak sesleri ile mutlu olabilmek, huzur duyabilmektir. Dönüş karşıtlarının hiçbir saldırısı ile sarsılmayacak bir öz güvendir. Hac yolcusu karıncanın kendisi ile alay etmeye kalkanlara verdiği yanıttır.

Hani küçücük adımları ile koşturan, engellerle karşılaştıkça hafif yön değiştiren, ama hedefi hiç kaybetmeyen, tekrar hızlanan karıncayı bilirsiniz. Sormuşlar karıncaya, “nereye böyle” diye. “Hacca gidiyorum” diye yanıtlamış karınca. “Bu adımların, bu gidişinle ölünceye kadar varamazsın” demişler karıncaya. “Olabilir ama Hacca varamasam da Hac yolunda öldü demezler mi benim için” demiş karınca da…

Maraton koşamaz yüz metreciler… Tüm koşucularca geçildiğini bile, bile, ıssızlıkta tek başına koşmak, koşmak, maratonu bitirme azmini göstermek, saman alevi gibi parlayıp yok olanların harcı değildir. Böyle yüz metreci Çerkeslerimiz az değildir. Bir bakmışsınız derneklerimizin birinde, şimdilerde sitelerimizin birinde bir görünüverirler. Eser gürlerler. Çok akıllıdırlar. Kendileri söylemeli birileri yapmalıdır. Kendisini anlamayanlar aptaldır. Karşı çıkanlar birinin maşasıdır. Gibi… Gibi…

Anlaşılmadıklarında durma, susma, kulvar değiştirme hakları vardır. Kendileri kendine düşeni yapmış ancak halk anlamamıştır. Dahası birileri engel olmuştur. Çok güzel düşüncelerle ortaya çıktığı halde kendileri baş köşeye alınmamışlardır.

Bunlardan kimileri, bir süre uyur bilinmez bir zamanda yeniden alevlenirler. Kendilerinin değil birilerinin yapması gerekli şeyleri sıralarlar. Çok kısa bir zaman diliminde yapılabilecek her şeyi yapmış olmanın huzuru ile tekrar uykuya yatarlar

Sevgili gençler, değerli arkadaşlar!

Dergilerimizi karıştırın, dernek çalışmalarımızı bilenlerden dinleyin. Yaşamışlıklarınızı anımsayın. Söylemleri en keskin olanlarımızdır, koşusu en kısa süreli olanlarımız. İlk önce küsüp ayrılanlar, kendisi ile aynı görüşte olmayanlara karşı en saldırgan olanlarımızdır. Ancak saldırganlıkları bile kısa sürelidir. Çünkü amaca olan inanmışlıkları, yalnız kalsalar da yarıştan kopartmayacak, ipi göğüsletecek, kadar güçlü değildir. Yüz metre koşucusu gibi asıl olan kendilerinin kazanmasıdır. Bir maraton koşucusunun, sonuncu da olsa yaşayabildiği maratonu bitirmiş olma mutluluğunu hiçbir zaman yaşayamayacaktır. Bayrağı kendisinden daha iyi taşıyacak bir takım arkadaşına teslim etmiş olmanın huzuru yanlarından geçmeyecektir.

Ancak, bir Dönüşçü için asıl mutluluk anavatana dönmek olmakla birlikte, anavatana dönüş çabası içinde olmak da mutluluktur. Dönüş programına kararınca kararınca katkıda bulunabilmek de… Dönüşçü ipi göğüsleyenlerin sayınca mutluluğunu çoğaltabilen, dönüş bayrağını teslim ettiği yeni kuşak dönüşçülerce geçilmenin huzurunu yaşayabilendir. Gerçek dönüşçü için katlanılası en zor durum koşuda en arkada değil en önde tek kalmaktır…

Hiç unutulmasın lütfen; bir dönüşçü, hiçbir zaman bir yüz metreci değildir…