|
|
|
|
|
KAF-FED
ÜÇÜNCÜ GENEL KURULU
İZLENİMLER-DÜŞÜNCELER -3 |
15.12.2007 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
Kaf-Fed Genel Kurulunda
gözyaşlarımıza engel olamadığımız duygulu anlar da
yaşadık. Dünya genelinde halkımızın var olma
mücadelesine önemli katkılarda bulunanlara verilen DÇB
onur ödüllerine, Türkiye’den İzzet Aydemir, Süleyman
Yançatoral ve Muhittin Ünal layık görülmüştü. Sayın
Muhittin Ünal’a DÇB madalya ve belgesi kendilerine
Nalçik’te törenle verilmişti.
Sevincimizi hüzünlü kılan İzzet Ağabeyimiz ve sevgili
Sülü’müzün, artık aramızda olmayışı idi. İzzet Ağabey’in
ödülü kız kardeşine Süleyman Yançatoral’ın ödülü de eşi
Sayın Şengül Yançatoral’a takdim edildi. Bir yandan
gözyaşlarımı silerken bir yandan da “İzzet ağabeyimiz
ile toplumsal çalışmalarda ömür adayanları onurlandırmak
geleneğini Ankara derneğinin yirmi beşinci kuruluş
yıldönümünde başlatan Sevgili Sülü’nün bu ödülleri
sağlıklarında alabilmiş olması ne kadar anlamlı olurdu”
diye düşünmekten kendimi alamadım. DÇB genel başkanı
Sayın Dzemıha ödülleri verirken salondakilerin
çoğunluğunun kapıldığı duygu seli, seçimin yerinde
oluşunun da kanıtı idi.
Türkiye’den DÇB ödülünü hak edenler elbette ki sadece bu
yıl ödüle layık görülenler değildi. Ancak, tüm hak
edenlere aynı yıl ödül verilmesi de mümkün değildi.
Süreç içerisinde toplumumuza katkıları tartışmasız diğer
arkadaşlarımız da mutlaka ödüllerini alacaklardır.
Genel kurula ilişkin bu son yazıyı yazmazdan önce,
Ankara Derneği ve Kaf-Fed’in birer etkinliğinde bulunma
fırsatım oldu. On beş Aralıkta Ankara Derneği Yönetim
Kurulu, seçim sonrası ilk etkinlikleri diyebileceğimiz
bir yemek verdi Sürmeli Oteli salonlarında. Katılım
yoğundu. Elli yaş üstündekilerin sahneyi uzun bir süre
işgal etmeleri, müzik dinletilerinden ne denli
etkilendiklerinin ve ne denli coştuklarının
göstergesiydi. Özetle katılanlar mutluydu.
Kaf-Fed’in arife günü dernekte düzenlediği bayramlaşma
için de benzer şeyleri söyleyebilmeyi çok isterdim. Ama
ne yazık ki katılım çok azdı coşku deseniz hiç yoktu.
Bayramlaşmaya gelenlerin sayısı otuz-otuz beş kişi
kadardı. Aslında, bayram namazından önce kesilen
kurbanın kurban olmadığı gibi arife günü de bayramlaşma
olmayacağının bilinmesi gerekirdi. Ancak yöneticiler
eleştirilere, iş yerlerinde bayramlaşmaların genellikle
arife günü yapıldığı yanıtını vermişlerdi. Bu kez de
Derneklerimiz iş yerleri ile karıştırılmıştı. Bu yanıt
yöneticilerimizin dernek üye platformunu ne kadar az
tanıdıklarının bir göstergesi, bayramlaşmanın arife günü
yapılması da kadınlarımızın bu etkinlikten dışlanması
ile eş anlamlıydı. Daha önce de yazmıştım.
Sorunlarımızın çözümünü geciktiren en önemli nedenlerden
biri bence, kadınlarımızın çalışmalarımıza yeterince
ortak edilmemesidir. Dileyelim bu uygulama, erkek egemen
uygulamalarımızın son örneği olur, etkinlikler
kadınlarımızın daha çok katılabilecekleri şekilde
planlanır.
Bayramlaşma süresince geçen konuşmalara gelince… Diğer
katılanları bilmiyorum ama benim için hem şaşırtıcı hem
de üzücü idi. Bayramlaşma Kaf-Fed’de idi. Birleşik
Kafkas Denekleri Federasyonu Başkanı Sayın Ata Katı ise
başroldeydi. Ne de olsa salondakilerin en yaşlısı idi.
Söz onundu.
Sayın Ata Katı, DÇB Yönetim Kurulu toplantısına katılmış
olması nedeni ile kendilerinin ve Sayın Cihan
Candemir’in eleştirilmiş olmasının verdiği üzüntüyü dile
getirdi önce. Bu eleştiriyi ben yapmıştım ama beni
gördüğü halde adımı anmadığına göre “o eleştiri yapan
bendim ve haklıyım” demek gereğini duymadım. Zaten Sayın
Katı, kimselere söz vermemeye niyetli gibiydi. Konuşma
konusunda kararlı olunmazsa, istediklerini istediği gibi
söyleyecek ve “bayramımızı kutlayıp” ayrılacak gibi
görünüyordu. Konuşabilmek için söz kesmek
terbiyesizliğini göstermek zorunda kalmak elbette ki
üzücü idi. Ama başka da çare yoktu. Öyle ki derneğimizin
uzun yıllar başkanlığını yapmış, mücadelemizin her
aşamasında sorumluluk almış Sayın Aslan Arı bile, ancak
üçüncü hamlede ve benden sonra söz alabildi ve üç
kelimelik bir cümle söyleyebildi.
Yaşça kendilerine yakın sevenleri, Thamade’nin hak ve
sorumluluklarını, Çerkes Thamade’sinin böyle
davranmasının yanlış olduğunu, Sayın Katı’ya anlatmalı
diye düşünüyorum. Thamade’nin görevi konuşmaktan çok
konuşturmaktır. Konudan ayrı düşenleri konunun içine
çekmektir. Konuşmacılardan birinin, herkeslerin zamanını
çalmasını engellemektir. Söylenmemişleri söylenmiş
sanısı uyandıracak konuşmalar yapmak değil bunu
yapılmasının önüne geçmektir… Onun içindir ki atalarımız
“Guıp zézışer, guıp yıwaseş.- Topluluk yöneten topluluk
kadar değerlidir” demiştir.
Çok geçmedi, birlik beraberlik, kurumların mutlaka
birleşmesi gerekliliği, günümüz yöneticilerinin bunu
başarabileceği, mutlaka başarması gerektiği “pat” diye
düştü gündeme. Daha dün, Kaf-Der kurulmasın diye her
türlü engellemeyi, karalamayı yapanların, kuruluşu
engelleyemeyince “Birleşik Kafkasya Konseyi’ni”
kuranların en önemli gündem maddesi birlik beraberlik
olmuştu. Birleşik Kafkasya söylemcilerinin
federasyonumuzun devamı olduğu anavatan öncelikli
çizgiden ayrılışı ise çok daha eskilere uzanıyordu. 1948
de kurulan Dosteli yardımlaşma derneğinden ayrılmış Türk
Kafkas Kültür Derneği’ni kurmuşlardı.
Bayramlaşmanın yarı süresinde konuşmalar, kurumların
birleştirilmesi çerçevesinde döndü. Ama ne için, nasıl,
hangi ilkeler çerçevesinde birleşileceğine hiç sıra
gelmedi. Tüm bunlar, kamuoyu oluşturma, olayı oldu
bittiye getirme çabası gibi geldi bana. Kaf-Fed başkanı
Sayın Cihan Candemir’in de konuşmaları destekler tavrını
doğrusu anlamlandıramadım. Halbuki daha dün gibi genel
kurulda böyle söylentiler olduğu dile getirilmiş, soru
sorulmuş, ancak Sayın Başkan bu soruları yanıtlama,
gerekli açıklamayı yapma gereği duymamıştı. Dahası Sayın
Candemir, konuyu gündeme getirmek isteyen Sayın Sezai
Babakuş’un engellenmesine de seyirci kalmıştı. Böylesine
yaşamsal önemdeki konu genel kurulda tartışılmayacak da
nerede tartışılacaktı. Kurumların birleşmesi konusunda,
Sayın Ata Katı ile aynı paralelde olduğu görüntüsü
verebilmesi için Sayın Kaf-Fed Başkanı’nın, şubelerin
görüşünü almış, konuyu DÇB’ye iletmiş olması gerekmez
miydi? İlginçtir, Birleşik Kafkasya Derneklerinin Nalmes
davetini engellemediğimiz için bizleri suçlayan Cihan
Candemir, kendi kafasında birleşmeyi bitirmiş gibiydi.
Yoksa tüm bu çabalar, açıklaya geldikleri ve anavatan
ile diaspora yakınlaşmasının önündeki en büyük engel
olan Anti-Rus çizgileri ile DÇB’ye üye alınmayacakları
kesin örgütlerin, üyeliğini sağlama, yada DÇB ile Kaf-Fed’in
yollarını ayırma amacına mı yönelikti.
Olayın aydınlanması gerekiyordu. Ancak hissediyordum ben
sormasam kimseler açıklama istemeyecekti. Mutlaka konuya
girmeliydim... Birinci hamlede başarıya ulaşamadım.
Sayın Katı’nın “biraz bekle daha bitirmedim” sözleri ile
engellendim. Ama yılmadım. Görüşleri taban tabana zıt
iki örgütün nasıl hangi ilkeler çerçevesinde
birleşeceklerini, anavatanla nasıl bir ilişki
geliştirileceğini, Birleşik Kafkasya, Bağımsız Birleşik
Kafkasya çizgisi ile “sonsuza kadar Rusya Federasyonu
ile Birlikte” çizgisini nasıl bağdaştırabileceklerini,
sordum. Söylemlerinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin iyi
ilişkiler içinde olduğu Rusya Federasyonu’nun iç
işlerine karışmak anlamına geldiğini bunun da Türkiye
Cumhuriyeti’nin “yurtta barış dünyada barış” ilkesi ile
bağdaşmadığını dile getirdim. Aldığım yanıt mı?...
Şaşılası, inanılası güç ama eğer doğru ise çok
sevindirici bir yanıt aldım. Birleşik Kafkasya
Dernekleri adındaki Birleşik sözcüğü “Kafkasya’nın”
değil, Kafkas Derneklerinin Birliği anlamında
kullanılıyormuş. İlginçtir olayın böyle olmadığını
bilenlerin hiç biri de yanıt vermedi. Kimler mi Sayın
Cihan Candemir, Sayın Aslan Arı, Sayın Saim Tuç, Sayın
Osman Akyol, Sayın İsmet Boran, Sayın Cemal Uyusal,
Sayın Cevat bageoğlu, Sayın Cumhur Bal, Sayın Feridun
Büyükyıldız, Sayın Tahir İlhan, Sayın Zeki Hapat, Ankara
Dernek Başkanımız Sayın Vacit Kadıoğlu…
Evet çok şaşırmıştım. Ama doğrusu, beni daha çok Sevgili
Cevat Bageoğlu şaşırttı. Cevat Bageoğlu, bizden sonraki
kuşağın en ödün vermez, en sözünü esirgemez gençlerinden
biriydi. Dernek Başkanlığı da yapmıştı. Birlik
oluşturma, oluşumun engellenmesi, ayrı örgütlenme
olaylarını en ince ayrıntısına kadar biliyordu. Olayları
bire-bir yaşayanlardan biriydi. Ama keşke Sayın Bageoğlu
da diğerleri gibi sessiz kalsaydı da bu denli hayal
kırıklığı yaşamasaydım… Söz aldığında konuyu
irdeleyeceğini sanıp sevindim ama yanılmışım.
Bageoğlu konuya ilişkin tek sözcük söylemedi. Salondaki
büyüklerin toplumumuzun ne denli vazgeçilmezleri
olduğunu anlattı. Her dönem aramızda olduklarını derneğe
yararlı olduklarını vurguladı. Yaşlı ile büyük
nitelemeleri arasındaki farkı çok güzel belirtti ve
onları yaşlı değil büyük gördüğünün altını çizdi.
Elbette ki bir kez daha gözlerine girmeyi başardı ki
Sayın Katı’ya “Cevatcığım toplumumuzda senin gibi kaç
Cevat var?” sorusunu, birkaç kez sordurabildi.
Sevgili Cevat başka bir çok arkadaşımız gibi Dönüş’ün
artık gündeminde olmadığını bilmiyor değildim. Buna
kendimizi alıştırdığımız da yıllar oldu. Umudumuz ayak
seslerini duyduğumuz üçüncü dalga idi. Ama insan geçmişi
ile bu kadar çelişebilir, geçmişine bu kadar uzak
düşebilir miydi?
Yazı yine mi çok uzadı. Peki genel kurula dönelim.
Kaf-Fed’in İki yıllık çalışma döneminde iki kez
düzenlenen AP Çerkes Gününü destekledikleri,
katıldıkları, Genel Başkan Yardımcısı düzeyinde temsil
edildikleri halde, sunumda AP Çerkes Günlerinden hiç söz
edilmemesini anlamlandıramadım. Evet AP Çerkes Günü sözü
edilmeyecek kadar önemsiz idiyse neden desteklenmişti.
Düzenleniş yöntemine ilişkin tüm uyarılara karşın
desteklenecek kadar önemsendiğine göre neden çalışma
raporu sunumunda yer verilmemişti?...
Özetle genel kurul için ayrılan zaman dilimi çok kısa
idi. Tartışılması gerekli konular yeterince
tartışılamadı. Evet “ölmeye yatmak”, Nart’ın tiraj,
derneklerin kan kaybetmesi, Suriye’deki derneğimizin üye
sayısı kadar bile üyemizin olmadığı tartışılmadı.
Peki hata mı nerede? Bizce tüm başarısızlıkların en
büyük nedenlerinden biri Türkiye Diasporası'nın,
yöneticilerin kendi öneminin bilincinde olmaması ama
kendilerini önemsemesidir. Bu iki kavramın içeriğinin
çok farklı olduğunu düşünüyorum. Kişi kurum yada toplum
kendi öneminin bilincinde olduğunda, sorumluluklarının,
gücünün, kimi ne kadar etkileyebileceğinin, neyi kime
sorması gerektiğinin de… bilincinde olur. Ama kendini
önemsemesi ise, sözünü ettiğimiz gereklilikleri,
sınırları görmesine engel olur. Ve…
Anavatandan gelen konuklar, Türkiye’nin herhangi bir
kentinden gelenler gibi uğurlanır…
Anavatana sormadan yayımlanan eksikleri çok, yanlışlarla
dolu Anavatana Dönüş kitapçığı başarı gibi sunulur.
Yazılan Adigece dil kitabı anavatana redakte
ettirilmez, yanlışları ile yayımlanır, başarılı çalışma
diye sunulur.
Dernekçilik ile devletçiliğin ayrımında olunmaz.
Abhazya’ya uygulanan Ambargo ile Abhazya’nın
bağımsızlığının tanınması kavramları karıştırılır.
Kalabalık bir grup ile bağımsızlığın tanınmasına destek
kongresine katılmak yeterli görülür.
Anavatana Dönüşün önemsendiği dillerdedir ancak,
Anavatanda kurulu Dönüş vakıflarına yardım çağrısı akla
gelmez.
Kaf-Fed’in dergisinde, Kaf-Fed ilkelerine aykırı yazılar
yayımlanır, öz eleştirisi yapılmaz.
Hep demokrasiden söz edilir, eleştirilere açık olunduğu
söylenir anacak hiçbir eleştiri haklı görülmez,
eleştirilen metin ile eleştiri birlikte yayına konulmaz.
Peki ne mi yapılmalı?...
Elbette ki, her şeyden önce doğru teşhis konmalı.
Bizce halkın “ölmeye yatma”sının asıl nedeni, ulusal
kültürel varlığın diasporada sürdürülemeyeceği bilinci,
azından bilinçaltı inancıdır.
Anavatanın öz suyu, yaşam suyu ile beslenebildiği ölçüde
yaşamını sürdürebileceğinin bilincinde olunmalıdır.
Dolayısı ile dernekleler anavatana dönüşü önceler
şekilde yeniden yapılanmalıdır.
Derneklerin adı Adigelerin çoğunlukta olduğu yerlerde
Adige Kültür Derneği olarak değiştirilmeli, federasyon
Adige-Abaza Dernekleri Federasyonu adını almalıdır.
Gerçek birlikteliğin, halkların önce kendileri
olmalarından geçtiğinin bilincinde olunmalıdır.
Tarihin vereceği değerin, anavatana dönüşe katkı ile
doğru orantılı olduğu bilinmelidir.
Özetle, Kaf-Fed, kendini önemsemeyi bırakıp dünya
Çerkesliğinin önemsediği diasporanın önderi olma
sorumluluğunu gösterebilmelidir. Bunu başarabildiğinde
ancak, halkımızın yeniden yazılan tarihindeki payı,
Türkiye Çerkes diasporasının büyüklüğü ile orantılı
olacaktır.
Not: Genel Kurul'da Abhazya temsilcisi Sayın
Argun Yura’ya bir konuşma yapmıştır. Düzeltir ve söz
verilmediği haksız eleştirim için özür dilerim.
(İzlenimler-1) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|