KAF-FED ÜÇÜNCÜ GENEL KURULU
İZLENİMLER-DÜŞÜNCELER  -2

15.12.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
Birkaç gün içine sığan toplantılarda bizleri şaşırtan sorularla da karşılaştık, olaylar yaşadık. Bunlardan biri Federasyon Başkanlar Toplantısı'nda yaşadığımız olay idi.

İzmir delegesi Maykop’a gezi için üç otobüslük bir hazırlıkları olduğunu, kendi otobüsleri ile Maykop’a gitmek istediklerini ancak Maykop’a dönüş yapmışlardan internet ile yazıştıkları birinin bu yolun güvenli olmadığını yazdığı için vazgeçtiklerini söyledi.

Elbette ki şaşırdım, çeviriden sonra da konuklarımız şaşırdı. Böyle soruların çok geride kaldığını sanıyorduk. Ben de DÇB başkan yardımcısı Ğuıççell Nalbi de güvenliklerini sağlamanın zor olmayacağını söyledik. Ortada bir yanlış anlaşılma olabileceğini dile getirdik. Ancak Nart Tur sahibi aynı zamanda İstanbul Kafkas Derneği Başkanı Sayın Yaşar Nogay’da vize konusunda sorun yaşadıklarını, Rusya Federasyonu’na vize almada sorunlarla karşılaştıklarını söylemez mi!

Kendilerine gönderilen pasaport fotokopisi ile vize alabilen biri bunu nasıl söyleyebilirdi anlamak çok güç. Gönderilecek pasaport fotokopisi ile Nart Tur acaba hangi Avrupa ülkesine vize alabilirdi. Neyse ki burada da Sayın Cihan Candemir düzeltmeyi yaptı. Sürekli yurt dışı geziler yapan biri olduğunu, durumu çok iyi bildiğini, Rusya Federasyonu’na vize almanın diğer ülkelere göre çok daha kolay olduğunu dile getirdi.

Beni hem şaşırtıp hem acı, acı gülümseten olayı da ertesi gün, genel kurulun yapıldığı gün yaşadım. Sayın Cevdet Hapi beni görür görmez hemen, Adigey’de Adigece eğitimin yasak olup olmadığını sordu. Oysa Türkiyeli Çerkes miğferi taşıyanların çarpıttıkları konu, üzerinde çok konuşulmuş, yazılmış ve gerilerde kalmıştı. Aslında okullarda Adigece eğitim sürüyordu. Adigece eğitim gören ve Adige olmayan öğrencilerin sayısı neredeyse Adige öğrencilerin sayısı kadardı. İsteğe bağlı Adigece dil eğitiminin zorunlu olması için yasa çıkartılmış, ancak yasanın Rusya Federasyonu anayasasına aykırı bulunduğu için önceki uygulamaya dönülmüştü.

Bunları zaten bilecek kadar olayların içinde olan Sayın Hapi’ye, açıklamalarımızı da anlamamakta direnince “Lütfen bizler için değil kendiniz için tasalanın” demiştim. Ama başındaki miğfer nasıl bir miğfermiş ki bu serzeniş de yetmemişti Sayın Hapi’nin konuyu kapatmasına. Toplantı sırasında Adigey’den gelen konuklara, konuşmaları çevirerek yardımcı olması gerekirken, bana sorduğu soruları yöneltmiş onları da şaşırtmıştı.

Evet, keşke yasa yürürlüğe konabilseydi. Yasanın iptalinin yasa çıksın diye çaba gösterenleri üzmemiş olması mümkün mü? Ya Sayın Cevdet Hapi’nin, tüm dil sorunlarını halletmiş edası ile bizleri sorgulaması… Ama bu da, Türkiyeli Çerkes çemberini kıramayanların özelliklerinden bir değil miydi?  “Önce can sonra canan” dense de ilginçtir, bizim “uzaktan vatanseverler”, cananı kendi canlarından önde tutar, kendisinden çok canana üzülür ve çok üzüldükleri için güçsüz kalır, sorunun çözümüne katkıda bulunamazlardı.

Divan Başkanı Sayın Rauf Bozkurt ve Kaf-Fed yöneticileri sağ olsunlar, delege olmadığım halde bana da söz verdiler, hem de Kaf-Fed çalışma raporu tartışılırken. Delege değil konuktum ve konumum, seçimlerin sonunda, gündemin dilekler bölümünde konuşmama daha uygundu. Ancak seçimlerle birlikte genel kurulun da son bulacağını sezinlemiştim. Ne de olsa ben de eskilerdendim. Nitekim öyle de oldu ve gündemin dilekler maddesi görüşülemedi. Oysa ben, çok önemli bulduğum üç konuda genel kurul kararı alınması dileğinde idim. Önerilerimin halklarımız için yaşamsal önemde oluşu, Kaf-Fed çalışma raporunu eleştirmek gibi bir amacım olmadığı halde erkenden söz almamı gerektirdi.

Birinci önerim Kaf-Fed Genel Kurulu’nun, Abhaz, Adigey ve Kabardey Balkarya Cumhuriyetleri başkanlarımıza devlet televizyonlarının uyduya verilmesi dileklerini iletmekti. Konuyu yakından izleyenler, yıllardan beri her platformda uydu yayının önemini dile getirdiğimi ve gerçekleşmesi için durmadan çaba gösterdiğimi, bu çabada yalnız olmadığımı da bilirler bilirler.
Uydu yayından beklentilerim mi?

Bilindiği gibi, Adige ve Abazalar anavatanlarından sürüldüğünde henüz uluslaşmamışlardı. Yine bilindiği gibi tarihin ulusların ortaya çıktığı döneminde halkların uluslaşması için ortak bir coğrafya, ortak bir pazar, sıkı iletişim gerekliydi. Günümüzde tüm diasporanın anavatana dönüşünü sağlamak ve anavatanda bir arada yaşamak, pek gerçekçi görünmüyor. Peki, uzayın günümüzde ortak coğrafya olabileceğinin ve ““Benim gerçek yurdum Fransızca'dır, anadilimdir” demiş ünlü yazar Albert Camus. “Yurt” insanın kendini güvencede duyumsadığı, kimliğini, kişiliğini sürdürebildiği, kendini gerçekleştirebildiği, varlığını kanıtlayabildiği alan, yer diye tanımlanabilir. Dil bireye toplumun bağışladığı en güzel yurttur. Dil tarihtir, coğrafyadır, tüm değerlerin yaşandığı alandır. Duyarlığımızı, düşüncelerimizi, yaratıcılığımızı besleyen en verimli toprak… Geçmişi, geleceği, sonsuzu kucaklayan bir dünya… Yaşadığı topraklardan koparılabilir insan ama dilinden koparılamaz… Konuşabildiği sürece dil toprağında her şeyi yaratabilir.

Yerden göğe haklı Camus, insanın gerçek yurdu dilidir” (*) diye ünlü yazar Albert Camus’yu destekleyen Sayın Mehmet Başaran ve daha birçok yazar, düşünür gibi gerçek yurdumuzun anadilimiz olduğunun bilincinde isek…

Rusya Federasyonu'nun sağlayabileceği olanaklar, sadece dönüş yapanların değil tüm diasporanın katkıları ile güçlenen bir anavatan ve anavatana henüz dönememiş ancak anavatan’ın yaşam suyu ile beslenen bir diaspora amaç olamaz mı? Uydu yayın, anadilimizin unutulmasını önleyecek, unutanlara yeniden kazandıracak, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan insanlarımızı gerçek yurdumuza kavuşturacak tek araç değil mi? Özetle, dağılmışlığımızın perişanlığını ulusal güce çevirebilecek uydu yayının bizler için önemi yadsınabilir mi?

İkinci önerim, Genel Kurulun, Adigece'nin farklılık gösteren Adigey ve Kabardey alfabelerinin, benzer seslerinin benzer harflerle gösterilmesi, benzer şekilde Abazacanın da farklı alfabelerinin birleştirilmesi dileğimizin, cumhuriyetlerimiz yöneticilerine iletmesi idi.

Üçüncü önerim de önümüzdeki çalışma döneminde, anadilin öğrenilmesine yardımcı olacak, elektronik araç gereçler için AB’ne proje hazırlanması idi. Anavatandaki kurumlarla ortaklaşa gerçekleştirilebilecek böylesi bir projenin de katkıları çok büyük olacaktı.

Üç önerim de kabul gördü, destekleyen genel kurul üyelerine teşekkür ederim.

Konuşmamda çok kısa olarak Türkiye diasporasının çok önemli olduğunu, öneminin bilincinde olması gerektiğini de vurguladım. Konuşmamın, CC'de yazdığım konuları daha derinlemesine irdelemek üzere söz aldığımı düşünenlerin beklentilerine yanıt olmadığının bilincindeyim. Ancak delege olmayışım, daha çok ta katılımcıların “toplantı bitse de gitsek” anlamı yüklü bakışları, temel konuları CC'deki köşemde ilgilenenlerle paylaşmanın daha uygun olacağını düşündürdü.

Çünkü, Sayın Sezai Babakuş’un dile getirdiği, Sayın Cihan Candemir’in de katıldığı gibi temel sorun “ölmeye yatmak” bile tartışılmamıştı. Dahası, iki yıl boyunca yapılan çalışmalar da, örneğin çok yerinde bir girişim ile AB’nden sağlanan destekle açılan dil kurslarının başarısı, yetiştirilen öğretmenlerin dernek çalışmalarına katkıları, öğretmenlere verilen sertifikaların daha önce duyurulduğu gibi TC. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan onaylı olup olamadığı, yayımlanan dil kitaplarının çok kolay giderilebilecek eksik-yanlışlarının olup olmadığı, denetleme kurulu dikkat çektiği halde Nart dergisinin tiraj kaybetme nedenleri, derginin yayınlarının Federasyon ilkeleri ile ne derecede örtüştüğü, milyonlarla ifade edilen sayımıza ve çok sayıdaki derneğimize karşın dernek üye sayımızın, sayıları yüz bini bile bulmayan Suriye derneğimizin altı bin olan üye sayısı ile karşılaştırıldığında devede kulak bile olmadığı, en önemlisi derneklerimizin neden sürekli kan kaybettikleri, bu kan kaybının derneklerin strateji ve taktiklerinin yanlışlığından ya da stratejilerinin olmayışından mı kaynaklandığı, Türkiye diasporasının anavatan nezdindeki temsilcisi Federasyonun, kendi öneminin bilincinde olup olmadığı. Özellikle anavatana dönülebilir koşullar ortaya çıktıktan sonraki yanlışlarının kendini önemsemekle açıklanıp açıklanamayacağı da tartışılmamıştı. Bu tartışmaların, gündeme getireceği yeni konular da…

Ama takdir edilebileceği gibi, genel kurulun sığdırıldığı zaman diliminde ve kentine dönüş otobüs saatini düşünen katılımcılarla tüm bunlar sağlıklı bir şekilde tartışılamazdı. ve tartışılamadı…
Ne mutlu ki bizlere bu konuları sizlerle paylaşma olanağı sunan CC'miz var…

İzlenimler sürecek…

(*) Mehmet Başaran Türk Dili Dergisi Yayını “Dilim, Dilim, Anadilim” adlı kitabının arka kapağı.