FORUM SAYFALARI VE...

27.06.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Son günlerde forum sayfalarına öğrenmek, bildiklerini paylaşmak amacı ile yazanlar hızla azalıyor gibi…

Bu amaçlı yazılar azaldıkça, forum sayfalarındaki “didişmelerden” (tartışma diyemiyorum) rahatsızlık duyanların sayısının hızla arttığını sizler de gözlemlemişsinizdir. Yazıların üslubu, arkadaşlarımızın, kendi yaklaşımlarını, bilgilerini, sorunlara çözüm önerilerini, paylaşımcılara, olayları  açıklayarak, belgelendirerek, dünya gerçekleri ile paralellikler kurarak, değil de dayatma ile kabul ettirme yarışı içinde oldukları görülüyor. Dahası “siz nasıl bir belge sunarsanız sunun, benim dediğim dediktir” havası çoğu arkadaşımızın yazılarında çok belirgin.

Bu yaklaşımın forum sayfalarının kaçınılmaz sonunu getireceğinden korkuyorum. Evet bu gidiş değiştirilemez ise yazılanları, yazanların bile okumaz olacağından kuşkunuz olmasın…

Ancak beni daha çok kaygılandıran, tartışmacıların gittikçe, doğrudan kendilerinin katkıda bulunabilecekleri sorunlardan uzaklaşması…

Forum sayfaları, hep başkalarının ne yapması gerektiğini bilen, başkalarının yanlışlarına güya üzülen, eleştirme zorunluluğu duyan, atalarımızın kahramanlığı ile övünüp durmayı direniş sayan,  anavatandaki bağımsızlık savaşlarını, direnişleri uzaktan destekleyen “gıyabi milliyetçilerin” atış sahası olmak yoluna girmiş olması… Forum sayfalarının bu durumu bana, tamamını sitemizin diğer sayfalarında bulabileceğiniz “Marje” platformuna yazdığım ilk yazımı anımsattı, kimi bölümlerini de yeniden gündeme getirmemi gerekli kıldı.

Evet üzücüdür ki, CC forum sayfaları da ürettiğini paylaşmak, birlikte üretme yolları aramaktan çok, tartışma ve sadece tartışma ağırlıklı olmaya yüz tuttu. Ama bizler için amaç, sadece tartışmak olabilir mi?

Çerkesleri tanımayan, sorunlarımızı bilmeyenler bu yazıları temel aldığında ''Türkiye Çerkeslerinin, Türkiye’de çözülmemiş ulusal sorunları kalmadığı için de anavatandaki sorunların çözümünü kendilerine görev edindikleri'' yanlış sonucunu çıkarmazlar mı?

Halbuki;

Ulusal kültürel değerlerimiz korumak, geliştirmek amacı ile kurulmuş derneklerimizin toplam üye sayısı, Türkiyeli Çerkes sayısına (her kim uydurduysa 6-7 milyon deniyor) göre “devede kulak” kadar olabiliyor mu?

Buna karşın, forum sayfalarında derneklerin üye sayısını arttırmaya, üyelerin daha etkin olmaya yönelik tartışmalar açılıyor mu? Üretime sorumluluk almaya yönelik açılan sayfalar rağbet görüyor mu?


Sayıları bini bulmayan Çeçen mültecilerin durumunu iyileştirme, oturma, çalışma izni alma vatandaşlık alma konularında gereken yardım yapılabiliyor mu? Dahası bu konuda açılan sayfalara “bu konuda ben şunu yapabilirim” diyen somut öneriler geliyor mu? Her birimizin somut katkıda bulunabileceği kesin olan böylesi öneriler, katkıda bulunabilineceği çok şüpheli olan Çeçen savaşının irdelendiği sanılan sayfalar gibi önemseniyor mu?

Anavatanın bağımsızlığı için güya canlarını vermeye hazır olanlar; anavatanın bağımsızlığı uğruna şehit olanların çocuklarının eğitimine katkı amaçlı “Denizin Karşı Kıyısında Bir Çocuğunuz Olsun” projesini neden yürütememiştir? Bunları anlamak mümkün mü?

Dönüş koşullarının çok zorlaştırıldığından yakınanlar, oturma izni başvurusu için anavatana gelmek zorunluluğu olmadığını belirten, vatandaşı bulunduğu ülkedeki Rusya Federasyonu temsilciliklerine başvurulabileceği hakkını tanıyan federal yasayı önemsiyorlar mı?


TRT’nin gerçekleştirdiği haftalık yarım saatlik, anadildeki yayının nasıl daha güncel kılınabileceği, nasıl geliştirilebileceği, süresinin nasıl arttırılabileceği, yerel televizyonlardan nasıl yardım alınabileceği konularında tartışma açılıyor mu?
 

Böyle bir yayının olduğunu, izlendiğini anımsatacak sayfalar açılıyor mu? Açılsa acaba rağbet görür mü?...
 

Anavatanda üretilen kültür ürünlerine telif ücreti ödenmesi gerektiği, bu ödenmeden CDlerin çoğaltılıp, satılmasının en az ayıp olduğu hiç gündeme geliyor mu? Gündeme getirme çabaları görmezden gelinmiyor mu?

Diaspora insanının öncelik vermek zorunda olduğunu düşündüğümüz, doğrudan katkıda bulunabileceği, sorumluluk üstlenebileceği daha çok sayıda konu…

Daha ilginci; doğrudan kendisinin sorumlu olduğu konularda bu denli vurdum duymaz olan Türkiyeli Çerkeslerin, anavatan eleştirilerini akılla, mantıkla, sağlıklı değerlendirme ile bağdaştırmak çok güç.

Hep de merak ederim, sanalda Kuzey Kafkasya’nın sınırlarını değiştirmeye kalkanların; öldürme, ölme amaçlı örgüt kurma önerisi getirenlerin, anavatana dönüş için bağımsız olması, birleşik olmasını ön koşul olarak görenlerin;


Acaba kaçınız anavatanınızı gördünüz?


Acaba kaçınız bir Avrupa gezisi yerine anavatanınızı tercih ettiniz?


Acaba kaçınız anadilinizi biliyorsunuz?


Acaba kaçınız anadilinizde üretilmiş literatürü takip edebiliyorsunuz?


Acaba kaçınız anadilinizde üretebiliyorsunuz?


Acaba kaçınız kültür değerlerimizi yaşamaya geliştirmeye çalışıyorsunuz?


Acaba kaçınız anadilinizi öğrenek okur yazar olmak çabası içindesiniz?


Zevkle dinlediğiniz, kasetlerini birbirinize aktardığınız müzikler için kaçınız telif ücreti ödemek gereğini duydunuz?


Acaba kaçınız çevirisi yapılan hemen hiçbir kitabın yazarının izninin alınmadığını, hemen hiçbir yazara telif ücreti ödenmediğini, dahası eserlerinde değişiklik yapıldığını biliyorsunuz?


Bunları bilenlerden kaçınız bu medeni olmayan davranışa tepki gösterdiniz, bunu yapanı en azından kınadınız?


Bu sorulara alacağımız yanıtların çok yüz güldürücü olmayacağını sizler de biliyorsunuzdur. Göstergeler, Bağımsız Birleşik Kafkasyacılar bir yana ''Anavatana Dönüş’'ü savunanların çoğunluğunun da bu çaba içersinde olmadığının kanıtı.

Durum buyken; görmediğiniz, görmek çabası içinde olmadığınız, başka birçok ülkeyi yöreyi kendisine tercih ettiğiniz anavatanınızın kaderi üzerine ahkam kesmek sağduyu ile bağdaşır mı?


Anavatanı bugüne getirenlere, bugünlere getirmek için sıkıntılara katlananlara onların temsilcilerine hakaret etmek kendilerini onlardan daha Çerkes, daha yiğit, daha halkının düşüneni saymak doğru olur mu?


Sol-sağ herhangi bir düşünceyi savunduğu için yaşamını yitiren yüzlerce insanımıza karşın ulusalcı olduğu için zindanlarda çürütülen, yaşam hakkı elinden alınan sürülen tek bir kişi yetiştirmemiş sayısı milyonlara varan diasporanın, ulusalcı oldukları için yüzlercesi, binlercesi zindanlarda çürütülen, kurşuna dizilen, vatan savunmasında şehit olan ve sayıları da yüz binlerle ifade edilen anavatanı, vatanını, halkını sevmemekle suçlaması için çatlamamış ar damarının kalmamış olması gerekir.

Yukarıda saydığımız şeyleri gerektiği gibi ve gerektiği oranda yerine getirmeyenler bir yana, ekonomik yada başka bir sıkıntıdan dolayı anavatandan kaçabilecek olan -ki bunun örnekleri de az değil artık- biz anavatana dönmüş olanların bile eleştirilerimizde kantarın topuzunu kaçırmamaya özen göstermemiz gerekemez mi?

Cepheye hiç gitmediği için, cephedekilerin neler çektiğini bilmeyen ya da cephedeki en küçük sıkıntıdan kaçanların cephede kalanları bu kadar acımasız eleştirmesi nasıl bir mantıktır?

Aslında tüm bu yanlış davranışların nedeninin, arkadaşlarımızın bir türlü kıramadıkları, kafalarındaki ''Türkiyeli Çerkes Çemberi'', daha da ötesi ''Türkiyeli Çerkes Miğferi'' olduğunu düşünüyorum.

Kafalarında bu miğferi taşıyanların özellikleri mi?

 

İzninizle, bir sonraki yazıya…