OKUMAK-DÜŞÜNMEK

21.05.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Sizler de okurken mutlaka düşünüyorsunuzdur. Kimileyin  “işte benim dediğim de bu, ne kadar güzel söylemiş” diyorsunuzdur. Kimileyin de “amma da saçmalamış” dediğiniz oluyordur mutlaka. Daha önce birkaç kez çeşitli konulardaki görüşlerini okuduklarınızdan kendisine ters düşen yazılarıyla sizi şaşırtanlar da az değildir.

Ben de sizler gibi. okuduğum yazılarda görüşlerimin doğrulandığını duyumsadığım yazılarda coşku duyar, olayımızla bire bir örtüşmese de kimi genel değerlendirmeleri kendi olayımız çerçevesinde yorumlamaya çalışırım. Kendi paradigmama bir dönüşçü paradigmasına göre yorumlarım. Okuduğum her yazıda da bizim olayımıza ilişkin ayrılıkların, gruplaşmaların, bilincinde olunsun olunmasın, kişilerin dönüş konusundaki duruşlarından kaynakladığını düşünürüm. 

Örneğin Star yazarı sayın Mahir Kaynak’ın  19 Mayıs 2007 günkü gazetede yayımlanan yazısının bir bölümünü paylaşalım, kimi cümlelerin de altını çizelim:

“Bir partinin ideolojisi onun politikaları hakkında bir fikir edinmenize imkan vermiyordu. Herkes AB’den, liberal ekonomiden, Batılı ittifaklardan yanaydı, Aramızdan mesela bir Sarkozy bile çıkmıyor ve üyelik sürecindeki ülkemizi karşı koyan bir tavır sergileyemiyordu. Herkesin desteklediği ve karşı çıktığı şeyler aynıydı ve tek fark görüntümüzün nasıl olacağıydı. En muhteşem mitingler yaşam biçimimiz üzerindeydi ve sloganların arasına yerleştirilen ‘Ne AB ne ABD, tam bağımsız Türkiye’ ifadesinin somut karşılığını kimse bilmiyordu. Yani böyle bir konumun nasıl mümkün olacağı, bunun gerçekleşmesinin yolunun ne olduğu hakkında tek söz bile söylenmiyor, buna yönelik bir projesi olan bir tek kişi bile bulunmuyordu. Siyaset, güzel söz söyleyen ve her fikri savunmayı bilen münazaracıların işi haline geldi.

Ülkemizdeki siyasetin sırrını çözmek için işin bir ucundan başlamak gerekiyor. Mesela CHP-DSP farklılaşmasını yumağın sadece bir ucu sayabilir ve analizimizi bütün benzer görünen ama aralarında aşılmaz duvarlar olan siyasi yapılara teşmil edebiliriz. Böyle bir yaklaşım bizi muhtemelen tüm siyasi tarihimizi yeniden yorumlamaya ve çok farklı bir anlayışa götürür. İlk varacağımız sonuç mücadelenin dünya görüşleri arasında olmadığı, sorunun ülkemizin dünya üzerindeki rolü ve konumu olduğudur.

Bu kolay bir iş değildir. Bugüne kadar içinde yaşadığımız, bedellerini ödediğimiz olayların sandığımızdan çok farklı nedenleri olduğunu öğrenmek ciddi bir hayal kırıklığına neden olabilir ama artık oyunun bir figüranı olmaktan kurtulur aktör konumuna geçebiliriz.”

Bu yazının bana düşündürdüklerine gelince; ve sloganların arasına yerleştirilen “Birleşik Bağımsız Kafkasya” "Bağımsızlık, Demokrasi, Özgürlük ve Birlik için” ifadelerinin somut karşılığını kimse bilmiyordu. Yani böyle bir konumun nasıl mümkün olacağı, bunun gerçekleşmesinin yolunun ne olduğu hakkında tek söz bile söylenmiyor, buna yönelik bir projesi olan bir tek kişi bile bulunmuyordu. Siyaset, güzel söz söyleyen ve her fikri savunmayı bilen münazaracıların (sanal yazarların) işi haline geldi.

Çerkes ulusal sorununun çözümü için işin bir ucundan başlamak gerekiyor.

Böyle bir yaklaşım bizi muhtemelen tüm siyasi tarihimizi yeniden yorumlamaya ve çok farklı bir anlayışa götürür. İlk varacağımız sonuç mücadelenin dünya görüşleri arasında olmadığı, sorunun Çerkeslerin kendi planları içindeki rolü ve konumu olduğudur. Amerika ve Batı,  Çarlık Rusya’sının halkımıza uyguladığı soykırımla, dünya egemenliğine ilişkin kendi planları içinde oynayabileceğimizi düşündükleri rol bağlamında ve ölçüsünde  ilgileneceklerdir.

Tarihimizi objektif bir yaklaşımla yeniden incelediğimizde, bugüne kadar içinde yaşadığımız, bedellerini ödediğimiz olayların sandığımızdan çok farklı nedenleri olduğunu öğrenmek ciddi bir hayal kırıklığına neden olabilir ama artık oyunun bir figüranı olmaktan kurtulabiliriz.

Evet gerçekten söylenen sözlerin içi doldurulmadığında ne içeriği açıklanmadığında ne olduğu anlaşılmadığında bu sözleri söyleyenler, gerektiği gibi desteklenebilir mi? Yada sözde birliktelik özde birlikteliğe dönüşebilir mi? Jineps gazetesi sorumlusu arkadaşımızın gözaltına alındığı haberinin sanal ortamda gördüğü (aslında görmediği) ilgi, özde birlikteliğin pek kolay gelişmeyeceğinin tanıtı gibi geldi bana. Çünkü “Bağımsızlık, Demokrasi, Özgürlük ve Birlik için” sözünün özde ne anlama bilinmiyor henüz.

Bu konuyu bir e-mail ile kendilerine de sormuştum:

“Ama bana göre en büyük yanlışınız, yada algılamada zorlandığım konu logonuz'daki "Bağımsızlık, Demokrasi, Özgürlük ve Birlik için," ibaresi.

Tanıtım yazınızda belirttiğiniz gibi "Diyoruz ki; JİNEPS bir gazetedir. Bir akım, bir hareket yada bir siyasal düşün dergisi değildir" Jıneps bir gazete ise, bir akım, bir hareket, bir siyasal düşün dergisi değilse eğer Bağımsızlık hangi coğrafyanın Bağımsızlığı, Demokrasi hangi ülke için demokrasi, Özgürlük ve Birlik hangi halklar için soruları akla gelmektedir.  Söylem ve uygulamada eğer Türkiye dışındaki bir başka coğrafya, Kafkasya da ilgi alanınızda olmasa belki bunlar anlaşılabilir idi. Ancak şimdi açıklanmaya muhtaç deyimler.

Ya bağımsızlığın ve diğer kavramların hangi coğrafya için kullanıldığını açıklayacaksınız, yada bunları gazete için gazete özelinde söylüyorsanız, Bağımsız, demokrat, özgürlük ve birliği savunan bir gazete diyeceksiniz. Aksi amaçlamadığınız şeyleri çağrıştırabilir diye düşünüyorum.”

Evet,  Dönüş karşıtlarının, sözde değilse de özde karşıt olanların, söylediği sözlerin ne anlama geldiğinin, bu sözlerin somut karşılığının, böyle bir konumun nasıl mümkün olacağının, bunun gerçekleşmesinin yolunun ne olduğunun artık açıklanması zamanı gelmedi mi?

Siyasetin sadece sanalda güzel yazma tartışma olmadığını anlamamız ve gerçekten var olmak istiyorsak işin bir ucundan tutmanın zamanı gelmedi mi?

Bizce çoktan geldi ve geçiyor…