GENEL ELEŞTİRİLER ÜZERİNE YANITLAR

21.05.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Sevgili Schamis, karşılıklı yazışmaya ayırmak zorunda kaldığımız sürenin  keşke yüzde bir kadarını yüz-yüze konuşmaya ayırabilseydik.  Eğer bunu yapabilseydik hele zamanında yapabilseydik, çoğu temelsiz olan bu eleştirilerini yapmayacak Dönüş Akımının güçlenmesi için birlikte kürek çekiyor olacaktık gibi geliyor bana. Sen  ne dersin?

Sevgili Schamis, gerçek olmayan veri, sağlıksız veri, sağlam olmayan veri, yetersiz veri üzerine geliştirilen değerlendirmelerin sağlıksız olacağını, sen bilmezsin de kim bilecek?... Hele sağlıksız  değerlendirmelerin yönlendirmesi ile girişilen eylemlerin hüsranla sonuçlandığını senin kadar yaşamış kaç kişi var aramızda?  Toplumsal konularda senin gibi deneyimli biri, kimliğini, nerde yaşadığını, bilgi kaynaklarını açıklamayan birinin değerlendirmelerini doğrular gibi yazıları nasıl yazar. Hele özelimde benimle yazışma, tartışma, iyi tanımadığım kişilere anlatmayacağım, sanal ortama hiç taşımayacağım bilgilere de ulaşma ayrıcalığın varken…

Evet verinin güvenilir sayılması için önce veriyi sağlayanın bilinmesi, kaynağını gösterebilmesi, yaklaşımların objektif olduğunun kanıtlanabileceği belgelere ulaşılabilir olması gerekmez mi? Öznel değerlendirmeler, sözlere, söyleyenin yüklemediği anlamlar yükleyerek sonuç çıkarımları ile halkımızın sorunlarını çözme yolunda sağlıklı adımlar atılabilir mi?

Örneğin;

Eğer izin verirse Sevgili Shabatnuko'nun eleştirilerini söyle madde madde sıralamak istiyorum:

1) Sayın Takushinov, Putin'i otorite olarak görürken Kafkasya'da böyle bir otoritenin olmadığını söylüyor veya böyle bir otorite göremiyor, diye başladınız bu sayfadaki ilk yazına.

Sayın Shabatnuko’nun “görüşleri üzerine kurguladığın değerlendirmende  yazarın “primitif” değerlendirmesini görmezden gelmiş, benim Shabatnuko’ya yanıtımdaki “primitif”liğin özellikle yanlış değerlendirildiğini de anlamazdan gelmişsin. Yazıya yeniden bir göz atıverirsen, benim Shabatnuko’yu Adigey Başkanı’nın açıklamalarını “primitif” bulduğu için değil, anavatan üzerinde hiçbir yaptırım gücü olmayan diaspora nezdinde gönüllü avukatlığa soyunulabileceğine sandığı için “primitif” olmakla suçladığımı göreceksin.

Peki sence de, anavatanın özellikle yönetim kadrosunca okunmayacak,  anlaşılmayacak, biri kendilerine anlatsa bile -bir beklentileri olmadığı için- önemsenmeyecek yazılara zaman ayırmak, doğru yaptığını sanmak, bunun yanlışlığını dile getirenlere “gönüllü avukatlık payesi vermek ilkellik olarak değerlendirilemez mi?  Önemsediğini dile getirdiği değerler adına, kendi bulunduğu coğrafya’da, gerekeni yapmayanların, bedel ödemeyi gerektirecek eylemlerde bulunamayanların, anavatanı da olsa bir başka coğrafyada kişilere, bedel ödenmesi muhtemel eylemleri önermelerinin haklı gerekçesi olabilir mi?

Ayrıca açıklamaları primitif bulmak, yanlış bulmak, eleştirmek elbetteki herkeslerin hakkı. Ancak bilinmeli ki yeri, dili ve yöntemi sağlıklı seçilmez ise eleştiri, eleştiri olmaktan çıkar. Yeri gelmişken, başka anlam verilemeyecek şekilde, yıllardır yinelediğim ama diasporanın -Türkiyeli Çerkes miğferini hiç çıkartmadığı için-   anlamamaya yeminli olduğu eleştirimi, bir kez daha dile getireyim:  

İzlemedikleri sitelerde, anlamadıkları dilde, eleştiri adı altında, yöneticilerimizi, anavatan kesimini, küçümser yazılar yazmak sence de sadece ilkellikten öte, dedikodu değil midir? Kişilerin arkasından konuşmak değil midir?  Bu da her kültürde en azından terbiyesizlik sayılmaz mı? Yineliyorum, yanlış olan, yöneticilerimizi eleştirmek değil, bunun diaspora sanal ortamına taşınmasıdır. Sağlıklı eleştiri mi?  Eleştiriyi yapan kişinin yaşadığı yere göre değişir.

Eğer kişi Anavatanda ise, beğenilmeyen yöneticiler herhangi bir ülkede nasıl eleştiriliyorsa yöneticilerini, öyle eleştirmeli, muhalefet oluşması için koşullara uygun her yolu denemeli, iktidar mücadelesi vermeli, verenlere destek olmalıdır.

Ancak kişi diasporada ise ve gerçekten yapıcı olmak amacını taşıyorsa sanırım ilk düşünülmesi gereken, eleştirinin eleştirilen kişilere ulaştırılmasıdır. Bu amaçla;

- Doğrudan kendilerine yazı yazılabilir… (En iyi bilinen dille olabilir.)

- Adigey’de çıkan gazetelere Rusça ya da Adigece yazılabilir. (Korkmayın gazete dergilerin tamamı devletin elinde olmayıp eleştirilerinizden mutlu olacak yayınlar da bulunabilir.)

- Anavatandakilerin izleyebilecekleri sitelerde anlayacakları dilde eleştiriler yapılır. (Sayın Hak’un bunların adreslerini benden değil, yarım yamalak bilgileri kendilerine gönderenlerden sorsun lütfen.)

- Grup oluşturulur, Adigey’e gelinir yüz-yüze görüşülür.

(Benim dedikodu, arkadan konuşmak, terbiyesizlik olarak adlandırdığım yöntemi doğru bulanlar varsa eğer, kendi anavatan yönetimlerini, sizlerin küçümsediği gibi küçümseyen, kıyasıya eleştiren bir başka diaspora olup olmadığını düşünsün lütfen.)

2) Hatam'ın, Ürdünlü Çerkeslerin Putin'e ilettikleri talepleri "çok sert" bulan Başkanı desteklemesini eleştiriyor:

Ürdünlü Çerkeslerin neler istediği, ilk taslakları bilinirse konu daha somut tartışılabilir. Ancak birilerinin değerlendirmesine göre de Ürdünlü Çerkesler “milli elbise ile RF devlet başkanı Putin’e selam çakmış onursuz kişilerdi”. Böyle  değerlendirilen Ürdünlü Çerkesler, doğru düşünen, doğru söyleyen, doğru isteklerde bulunan düzeye terfi ettirildiler ki ne güzel. Geçen hafta da Sayın Thakuşine’nin görevlendirdiği Kültür Bakanı Lheser Adam, Nalmes Sanat Yönetmeni Khul Mıhamet ve Aktiv Dil Merkezi Başkanı Yedic Memet’ten oluşan resmi heyet  İsrail’de sadece halkımız temsilcileri ile değil İsrail devlet yetkilileri ile de çok yararlı görüşmelerde bulundu. Bu yararlı görüşmelerin diaspora sanal ortamında pek yer bulamayışının nedeni, “anavatana yönelik “ilkel”  yaklaşımlara malzeme yapılamayacak olmasıdır” denemez mi sence de? Şu tek örnek bile, kimlikleri gizli, niyetleri belli kişilerin süzme bilgileri ile anavatan ve anavatan insanları hakkında uzaktan sağlıklı değerlendirme yapılamayacağını kanıtlamaya yetmez mi? Hep sözünü ettiğimiz çemberi kıramayan kafalar, Diasporadan anavatana dönmüş olan bir arkadaşımızın resmi heyette görevlendirilmiş olmasına sevinemez Yedic’i de, “kuyrukçu” olmakla ödüllendirebilirler.

3) Hatam'ın hep yönetimlerden yana oluşunu eleştiriyor
:

Ben de Hatam bunu keşke becerebilse diyorum… Peki nerede bunu kanıtı? Bu yargıya varanlar Hatam’ın anavatan dergi ve gazetelerinde yayımlanan yazılarından acaba kaçını okudu? Çeşitli konularda özellikle dönüş konusunda yönetimlere yazdığı yazıların kaçını gördü? Konumuzdaki olumlu adımların atılmasında Hatam’ın çabalarının, “danışılmayan danışmanlığının” payının yüzde kaç olabileceği konusunda bir öngörüleri var mı? Hatam’ı yanlış bulanlar, kendilerinin daha etkin çabalarını sıralayabilirler mi?'' gibi sorular uzatılabilir ancak bu yanıtı verilmeyecek soruların bu kadarı bile değerlendirmenin öznel olduğunu kanıtlamaya yetmez mi?

4) Hatam'ın "oturma izni" ile ilgili söylediklerini eleştiriyor:

Elbette eleştirebilir. Ancak eleştirinin gerçekçi, objektif olması gerekmez mi? Eleştiri dedi, dedim üzerine kurulur mu? Ayrıca eleştirinin, özellikle gönüllü çalışmalarda sorumluluğu da birlikte getirmesi gerekmez mi? Dönüşü önemseyen ve anavatanda yaşayan arkadaşlarımızın, dönüşün kolaylaştırılmasına çalışanlara yardımcı olması, bu amaçla kurulan örgütlere katkıda bulunması gerekmez mi?  Eğer örgütlerdeki yapı kendilerinin olumlu katkılarına izin vermiyorsa ve eleştirilerinde samimi iseler mümkün olmuyorsa yeni bir örgüt kurmaları, nasıl başarılı olunacağının örneklerini vermeleri gerekmez mi?

Diasporada yaşayanların da bulunduğu ülke derneklerinde etkili olmaya çalışmaları, şu senin “dönüşüm”ü  gerçekleştirme çalışmaları yapmaları, bu dönüşümü sağlayamazlar ise yine senin dediğin gibi ayrı örgütlenmeleri gerekmez mi? Örgütlerde çaba göstermeyen, örgütün dönüşümüne çalışmayan, etkili olamıyorsa kendi örgütünü kurmayan, amacını, programını açıklamayanların sence ne kadar eleştiri hakkı vardır ya da  eleştirisi ne ölçüde dinlenir?

5) 450. Yıl anmalarıyla ilgili olarak, Hatam'ın insanlarımızı yanılttığını söylüyor
:

Ancak bize göre de Shabatnuka insanlarımızı Hatam hakkında yanıltmaya çalışıyor, doğruyu söylemiyor. Hatam, anavatan yaşayanlarının, 450. yıl kutlamaları konusunda Yönetimlerin kararına katılmama, 450. yıl kabullenmeme hakkını tanıyor. Bunu yapanların tarihe not düştüklerini söylüyor. Ancak mücadelenin anavatanda olması gerektiğini, mücadelenin diaspora sanal ortamına taşınmasının doğru olmadığını dile getiriyor.  Hatam, ayrıca anavatan insanının paylaşmadığı çıkışlarının daha doğrusu anavatan insanının öncülüğünde ve anavatan insanına destek niteliğinde olmayan diaspora eylemlerinin “hariçten gazel okumak” olduğunu, “gıyabi milliyetçilik olduğunu” hemen her platformda vurguluyor.

Halkın bu kararı güle oynaya kabul ettiğini ise hiç söylemiyor. Ancak ciddi muhalefet olmadığının altını çiziyor. Hani topun nerde olduğunu kestiremeden erken hamle yapan, topu fark ettiğinde yanlış yerde olduğunu fark eden ve kontrpiyede kaldığı, yapabilecek bir şeyi kalmadığı için gol yiyen kaleci durumuna düşebileceğiniz uyarısını yapıyor. Olaydan hoşnut olmamakla olaya muhalefet etmenin çok farklı şeyler olduğunu anlatmaya çalışıyor. Örneğin, TC. Genel Kurmay Başkanlığı'nın açıklamasını eleştiren sanal ortama, çoğunlukla da nickle düşen birkaç yazının Türkiye Çerkeslerinin açıklamaya muhalefet ettikleri anlamına gelmediği gibi. “Türkiye Çerkesleri sözü edilen açıklamaya muhalefet etmemişlerdir” açıklamasının da “bu açıklamadan Çerkesler memnun kalmışlardır” anlamına gelmeyeceği gibi. Hatam, anavatana dönmeyi düşünenlere, hayal kırıklığına uğramamaları için, anlaşılmamayı,  birbirinden güzel sıfatlarla ödüllendirilmeyi göze alarak gözlemlerini, ülke gerçeklerini anlatmaya çalışıyor.

6) Sayın Carim döneminde söylenenlerle, şimdi dile getirilenlerin farklı olduğunu ama Sayın Hatam'ın her iki dönemin de "adamı" olduğunu iddia ediyor
:

Yine temelsiz iddia doğru kabul edilip üzerine görüş geliştirilmeye çalışılmış. Sayın Carım’ın “Birleşmiş Milletlere Üye Adigey’den daha küçük onlarca devlet var” anlamındaki sözü Sayın Carım’ın bağımsızlık düşlediği, özlediği, bunun çalışmasını yaptığı anlamına nasıl yorumlanır anlamak güç. Ayrıca bu sözlere bu anlamı yükleyenlerin hafızalarının, kimi şeyleri özellikle unutmuyorlarsa balık hafızasından bile zayıf olduğunu göstermez mi. Daha dün Sayın Carım’ın Rusya Ordularının Çeçenistan’a girişini desteklediği yazılmamış, konuşulmamış mıydı? Hem Sayın Carım’ın yazdıkları ortada, kendileri de sağ değil mi? Yazıları incelenir, kendilerine sorulursa, cumhuriyetlerin bağımsızlığı konusunda ne kadar duyarlı olduğu bilinen RF’nun, “bağımsızlık düşünü, sözlerine yansıtan” Sayın Carım’ı neden konsolos olarak atadığı, neden kayırdığı  da anlaşılmaz mı?

7) Hatam'ın, anavatan Adigelerinin geleceklerini RF ile birlikte kurguladıklarını; bağımsızlık vs. gibi sözlerin bir "düş" olduğu şeklindeki sözlerini eleştiriyor:

Hep söylediğimiz gibi elbette eleştirebilir. Hemen karşı tezini söyler… Kendi tezinin dayanağı gerekçeleri sıralar… İnananlarla birlikte bunun mücadelesini verir. Hatam’ın söylediğinin yanlış olduğunu söyleyip susmak eleştiri değildir. Bakın dağarcık köşesinde “olmayana Ergi Yöntemi” başlığı ile uzun, uzun anlatmıştım. Benim yanlış olduğumun kanıtlanmasının, Dönüş karşıtlarının, bu kadar yıldır bir türlü dile getirmedikleri tezlerinin, doğru olduğu anlamına gelmeyeceğinin, artık anlaşılmasının zamanı gelmedi mi?

Eleştiri alanının da, Çerkes adının önündeki hain sözcüğünün, kaldırılamadığı diaspora ülkesi değil anavatan olduğu hiç unutulmasın… Hem bulunduğu diaspora ülkesinde ulusal mücadele vermeyenlerin anavatanı eleştirme hakları olmadığını söylemek neden yanlış olsun?

8) Hatam'ın "politikamızın temeli karşıtlık değil, dostluktur" sözünün altını dolduruş biçimini eleştiriyor:

Eleştirebilir. Ancak Hatam, “politikamızın temeli karşıtlık değil dostluktur” sözünün nasıl anlaşıldığını merak ediyor. Eğer kendi “politikanızın temeli kin ise, düşmanlık ise bunu da duymak ve kimlere karşı kin ve düşmanlık beslememiz gerektiğini açıklanmasını bekliyor. Ayrıca Tüm Çerkeslerin aynı görüşte olma zorunluluğu olmadığı, olamayacağı daha önce defalarca vurgulanmadı mı? Doğru olan herkesin kendisi ile aynı görüşte olanları bulması, doğru bilinen yolda çaba gösterilmesi değil mi? Süreç içerisinde samimi unsurlar, halkımızın yararına olduğu ortaya çıkan görüş çevresinde bir araya gelmez mi?

9) Hatam'ın Anzaklarla ilgili örneğini "saçma" buluyor:

Bulabilir, hakkıdır. Yeter ki herkesi kendisi gibi düşündüğü sanısına kapılmasın, doğru bulanların olabileceğini de bilsin ve bunu da demokratik tahammülünü göstersin.

 
10) Bugünkü gelişimiyle anavatanın da asimilasyona kurban gideceğini iddia ediyor: (...)

Vay be! Böylece kimselerin yapamadığı bir keşifte bulunuyor. Haydi “asimilasyona kurban gidebileceğini” diyelim de bir konuda aynı görüşü paylaşalım. Peki bu korku değil mi zaten Dönüş’ün güç kaynağı. Bu tehlike değil mi Dönüşü olmazsa olmaz kılan. Evet, ulusal bilinç sahibi anavatan bekçilerinin, anavatan insanını “zavallı ruhlarını peşkeş çeken birkaç kişi “nin peşinde gören,  anavatan yetkililerinin kimi kararlarını “çıkar uğruna yapılan onursuzluk ve seviyesizlik.” sayan ve  sanal ortamda, “Ülkedekilerin sefilliğini temizlemek” görevini üstlenen diasporayı,  “ne halin varsa gör” diye dışlamayışının nedeni tam da bu korku değil mi?.. Bu tehlike değil mi diğer Kuzey Kafkasya Halkları pek önemsemezken Adige ve Abazaların  “Dönüş” diye çırpınmalarının asıl nedeni?

Peki bu korkulu geleceği görebilenlerin birinci görevi bu korkuyu sanal ortamda umutsuzluğa dönüşecek şekilde dile getirmek midir? Yoksa en azından yaşadığı sürece her alanda bu korkunun azalması çabasında bulunmak mıdır?

Sevgili SP, bu eleştirilerin altında "gerçek isim" görmek istiyorsa. Düşünsel anlamda getirilen bu eleştirilere katıldığımı söylemek istiyorum; eğer bir yararı olacaksa!

Hatta biraz daha ileri giderek:

''Sayın Hatam'ın Dönüş Hareketini; tarihsel köklerinden kopararak, siyasal içeriğini yok ederek, bireyselleştirip; RF yönetimlerinin inisiyatifine bırakarak "tasfiye" etmeye çalıştığını söyleyebilirim.''

Elbette söyleyebilirsin, “dilin kemiği mi” var. “Ağız torba mı ki” büzesin. Ancak önemli olan söylediklerini temellendirebilmen. Ayrıca savunduğum ilkeleri sadece benim görüşlerim gibi sunarak, ilkeleri birlikte belirlediğimiz arkadaşlara haksızlık etmiyor musun? İlke bazında söylediklerimin hiçbiri, sadece Hatam tarafından konmuş ilkeler değil çok iyi bildiğin gibi. 

Günümüzde bu arkadaşlarımızın çoğunun sessiz kalması, ilkelerine sahip çıkmayarak haksız saldırılara çanak tutması, kimilerinin, özeleştiride bulunma gereği görmeden kendi belirledikleri ilkelere aykırı eylemlerde bulunması, bu ilkelerin saptanması çalışmalarına yaptıkları büyük katkıların yok sayılması sonucunu doğurmamalı, değil mi? Hem, yetmişli yıllarda Ankara’daki Kuzey Kafkasya Kültür Derneği tüzüğüne koyduğumuz,  “TC ile Sovyetler Birliği ilişkilerini zedeleme ihtimali olanlar derneğe üye kabul edilmezler” anlamındaki madde Dönüşü politikamızın dostluk temelli olduğunun tek değil ama yeterli kanıtı sayılmaz mı. Yani ilk günlerden beri politikamızın, dostluk temelli olduğu bilinmiyor mu?

Sevgili Kabardey Sayın Hatam'ın yazısından sonra umutlarını yitirdiğini söylüyordu.

Sevgili Kabardey’in, umutlarını yitirip hiç yola çıkmaması, hem kendisi hem de dönüş hareketi için. dönüş yaptıktan sonra hayal kırıklığına uğramasından, pişman olmasından daha sağlıklı değil mi sence de? Ancak, “Ulusal kültürel değerlerimizi koruyup geliştirmenin tek yolu dönüştür” görüşünde olan, “körü kürüne” bir dönüşçü olan Hatam’ın “lütfen dönüşten önce anavatana bir gelin, kendiniz değerlendirin” çağrısı, Hatam’ın anavatanın umut kırıcı olmayacağına olan güven ve bilinci ile, açıklanamaz mı?

''Sakin ha! Sayın Hatam bu denizde sadece bir dalgadır. Misyonunu tamamlamak üzere olan bir dalga...''

Bakınız şimdiye kadar yazdıkların içerisinde en doğrusu inan ki bu sevgili Schamis ama görüşü benim yazılarımdan aldığını açıklamamakla bana haksızlık etmedin mi? Şu paragraf yalnız sizin ve sizin gibilerin değil kendimi de denizde bir dalga olarak gördüğümün kanıtı değil mi?

“Evet, Dönüş’ü dönüşçüler tanımlamıştır. Çerçevesini dönüşçüler çizmiştir. İlkelerini dönüşçüler belirlemiştir. Dönüş tanımlanır, ilkeleri belirlenirken halkımızın çeşitli ülkelerde ve her ülkedeki dağınıklığı, anavatan ve diaspora ülkelerimizin konumu, dünya gerçekleri, göz önüne alınmış ve olgunlaştığı ölçüde de Dönüş, dönüşçülerden bağımsız bir fenomen olmuştur. Öyle ki -bunu bütün benliğimle inanarak söylüyorum- dönüşçü bilinenlerimizin hepimiz bir anda “Dönüş”ten vazgeçsek bile “Anavatana Dönüş” yeni dönüşçülerini bulacaktır.” (Dağarcık)

''Dönüş Hareketi'nin bunları aşacağından kimsenin kuskusu olmasın.''

Evet benim kuşkum yok, kimselerin de olmasın. Bak sevgili Tarık yıllardır bu umut ve inançla üçüncü dalga geliyor demiyor muyum?  Dönüş’ü görmezden gelenler, Dönüş’ü hiç önemsemeyenler bile Dönüş Hareketi'nin bizleri de aşacağını söylemiyor mu? Bu Dönüş dışında başka çözümümüz olmadığı anlamına gelmiyor mu? Dönüş’e özde karşı olanlar bile sözde karşı çıkabiliyor bunu gerekçelendirebiliyor mu?

“Söyleyene bakma söyletene bak” denir değil mi? O günleri, aşıldığımızı görmek en çok bizleri mutlu etmez mi sevgili Schamis. Hele bu ön görün bir gerçekleşsin… Hele bir gerçekleşsin… İşte o zaman  toplumunu tanımayan, dilini bilmeyen, anavatanını hiç görmemiş, buna rağmen toplumsal olayları fiziksel olay keskinliği ile sunan, “toplum bilim yasalarını herkeslerden iyi bilen(!)”lere, “hatamın derdini” anlatabilmek için  harcadığım zamanı, tiyatroya, kültürel çalışmalara, dil çalışmalarına, Mezıtha’nın gözetimi altında yazın en sıcak günlerinde bile buz gibi akan Şhaguaşe’de yüzmeye ayırmaz mıydım?

Böylece, arada bir yaptığım doktorluğu daha sık yapmaya çalışır, Shabatnuko’nun da emrini yerine getirmiş olmanın mutluluğunu da yaşamaz mıydım? Ah keşke… Keşke Sevgili Schamis…

Saygı ve selamlarına sevgilerimi de ekleyerek karşılık verip, ikinci yazına geçeyim ve aynı yöntemle sürdüreyim. Kendilerini çok önemsediğime kızanlar  akrabamı biraz kayırmamı hoş görürler umarım.

''Sevgili Kabardey!

Duygusal çıkışlara gerek yok. Sayın Hatam'a saygısızlık etmek aklımın ucundan geçmez. Hatta kendisi akrabam olur!

Ama çizgisini yanlış bulurum. Bunu tartışmak istediğim için de önce Shabatnuko'nun "eleştirileri"ni somutlaştırmaya çalıştım. Madde madde...

Hatam sıradan bir insan değildir. Zaman zaman sıradan bir insan gibi düşünmeye veya yazmaya çalışsa da, ismi Dönüş ile birlikte anıldığı için bu mümkün değildir.

Hatam'ın bunu bilmesi, buna uygun davranması, yazması-çizmesi gerekir.

Benim söylediklerimin bir önemi yoktur ama Sayın Hatam her sözüyle birilerini etkilemektedir. Yaşamlarını biçimlendirmektedir. Öyleyse her sözü önemlidir. Ve Sayın Hatam her sözünü tartmalıdır.

Sayın Hatam'ın "ben hata yapamam mı?", "korkamam mı?" deme hakkı yoktur.

Belki de bu misyonu yüklenmek istemedi ama artık çok geç. Yalnız kendisi için değil halkı için düşünmek, halkı için yaşamak zorundadır.

Misyonunun adamı olmalıdır.''

Oldu mu şimdi Sevgili Schamis, Bir kişiye bu kadar sorumluluk yüklenir mi? Birlikte olunuşa çoğunluk olunursa her birimizin işin ucundan tutması ile ancak başarılabilecek bir şey değil mi bu büyük sorumluluk. Zaten Shabatnuko’nun Hatam’ı hepten bir başka biliyorsun.

''Dönüş Hareketinin örgütlenmek zorunda olduğunu senden benden daha iyi bilir. Ama örgütlemez, örgütleyemez... Her yerde görünür, ama hiçbir yerde değildir?''

Sevgili Schamis, bu değerlendirmelerde de çok büyük çelişki yok mu? Öyle ya “örgütlemeyen, örgütleyemeyen, her yerde görünüp hiçbir yerde olmayan” birinin  her sözü nasıl önemli olabilir? nasıl birilerini etkileyip biçimlendirebilir. Güç, anlamak gerçekten çok güç… 

'Halkımızın Anavatanda diliyle kültürüyle mutlu yasayan insanlara değil, onu yok oluştan kurtaracak Dönüş Hareketi'ni örgütleyecek öncü insanlara ihtiyacı vardır.''

Nihayet baklayı ağzından çıkardın sevgili Schamis. Birden “Sen de mi Brütüs” demek geldi içimden. Demek ki senin de dönüş amacın “anavatanı yok oluştan kurtarmak”. Ne kadar büyük bir yanılgı… Bizi birbirimizden ayıran en temel fark da bu yaklaşım olsa gerek. Bana göre anavatanın her türlü insana ihtiyacı var.  Hani Dönüş Hareketi'ni örgütleyecek değil ama devletin örgütlemesine katkıda bulunacak, anavatan ile diaspora arsında köprü olacak insanlara da elbette ihtiyacı var anavatanın. Ama inanın en çok, en yakıcı bir şekilde “anavatanında diliyle kültürü ile mutlu olabilecek” insana ihtiyacı var.

Anavatanın ihtiyaç listesine hiç girmeyecek olanlar ise,  “anavatanı yok oluştan kurtarma misyonunu”nu yok olmuşlukları ölçüsünde kendi, kendilerine yüklenen insanlardır. Ama onları da kabul etmezlik etmez anavatan, hem nüfusa ihtiyacı vardır hem de öylelerinin, anavatanda yaşar olunca yanlışlarını anlamalarının uzun sürmeyeceğini deneyleri ile bilir.

''Dönüş Hareketi'nin kökleri sürgüne, soykırıma hatta Çarlık Rusya'sına karşı atalarımızın verdikleri bağımsızlık savaşına kadar gider. Dönüsün çıkısında kan vardır, can vardır, gözyaşı vardır... Yok oluşumuzun nedeni bu Çıkış'tır. Bunun toplumsal bilincimizdeki izleri derindir.''

Bizim “politikamızın temeli karşıtlık değil dostluktur” görüşümüze itirazın ile birlikte bu paragraf, senin “Yeni Dönüş”  (Bir ara Neodönüş diyenler de olmuştu) politikanın temelinde “kan, can, gözyaşı” olduğu anlamına mı alayım? Olur mu değerli kardeşim, sen gibi deneyden geçmiş birine yakışır mı? Gel sen bu  “Yeni Dönüş’”ün ilkelerini saptamazdan önce bir kez daha uzun, uzun  düşün ha. Kan dökmeden, can vermeden gözyaşı akıtmadan gerçekleşebilecek bir olayın temeline bu kavramların yerleştirilmesi doğru olabilir mi?

1992'de anavatana dönüş yolculuğu… Beni havaalanına götüren genç arkadaşım Hilmi (şimdi Maykop’ta ve RF’nun en genç profesörü ile evli olup Adige Filolojisi'nde öğrenimini sürdürmekte olan dil konusunda kendisinden önemli çalışmalar beklediğimiz “körü-körüne” bir dönüşçü) gençlere ne önereceğimi sormuştu. Ben de “hangi gencimize sorsanız halkı için kanını canını vermeye hazır olduğunu (!) söyler. Ancak bizim ihtiyacımız olan şeylerin kan ve can değil çalışmalara biraz zaman ve biraz para ayırmak olduğunu söylemiştim. Yıllar, yıllar sonra okumuş yazmış başından bu kadar badire geçmiş artık genç olmayan arkadaşlarımıza aynı şeyleri söylemek durumunda kalmak sence de biraz acı değil mi?

''Dönüş için ulusal bilincin gelişmesi gerekmektedir. Ulusal bilincin gelişmesi için ise tarihin bilinmesi, geleceğin bu bilinç üzerinde şekillenmesi gerekir. Gelecek kurgusuyla tarih yazılmaz. Yazılırsa "Resmi Tarih" olur. Bir kıymet-i harbiyesi olmayan (...)''

Genelde ulusal sorunun çözümü için ulusal bilincin gelişmesi gerekliliğini kim yadsıyabilir. Ama Sevgili Schamis Dönüşçüler ulusal bilinci iliştirmek amacı ile çalışmalar yaparken, teksir ile alfabeler çoğaltır kurslar açarken, çeviri yapar gazete, dergi yayımlarken sizler nerelerdeydiniz? Şimdi nerelerdesiniz? Hani merak ettim de (…)

RF,ne geçmişte ne de bugün dostumuz olmamıştır. Olmaz da!''

Sevgili Schamis, politikanı ezeli ebedi düşmanlık-dostluk üzerine mi temellendiriyorsun yoksa geçmişini az çok bildiğim Schamis bu kadar sığ olabilir mi? Örneğin daha dün ABD’nin Türkiye’nin en kadim dostu olduğu ABD koruması olmasa SSCB’nin Türkiye’yi ham edeceği söylenmiyor muydu? Şimdilerde Türkiye’yi parçalama amacı olan ülkeler arasında RF’nun adı hiç geçiyor mu?

Evet bizim politikamızın temeli dostluk diyoruz çünkü RF ve TC’nin komşuluk ilişkilerinin gelişeceğine dönüşün buna katkıda bulunacağına İki komşu ülkenin çıkarları ile örtüştüğüne dostluk temelli dönüşün hiçbir devletin karşı koymayacağı kadar insancıl olduğuna inanıyoruz. Dönüş yapan kişinin kendisine kapı komşusu olacak, çocuğuna öğretmen olacak (…) Ruslar dahil bugün anavatanda yaşayan halklara kin besleyerek mutlu olamayacağının bilincindeyiz. Benzer şekilde anavatana döndükten sonra bile ikinci vatanındaki (ikinci anavatanı değil) köklerini koparamayacağı, koparmasına gerek olmadığı için dostluk sürmeli diyoruz. Geçmişin acı olayları kini, nefreti besleyecek şekilde değil, bizlere soykırım uygulayanlara, sürenlere, kendi amaçları için halkımızın anavatanını terk etmesini destekleyenlere, geleceğimize olumlu katkıda bulunmayı düşündürecek biçimde anımsatmalıyız. Söylemlerimiz, eylemlerimizle, sorunumuzu çözme yetki ve yetisi olan RF ve diaspora ülke yöneticilerinin, insanlarının empati yapabilmelerini, bizi daha iyi anlamalarını sağlamalıyız…

''Merkezine devletleşmeyi oturtmayan bir Dönüş Hareketi'nin halkımız için bir Çekim Merkezi haline gelmesi mümkün değildir.''

Bu görüşte olabilirsiniz. Saygı duyarım. Ancak ben halkımız çoğunluğunun, “merkezine, devletleşmeyi değil büyük bütünün olabildiğince özgür parçası olmayı oturtan Dönüş’ün çekimini, yeterli bulacağını düşünüyorum. Sizin kadar da kesin konuşmuyorum. Zamanın beni haklı çıkaracağına inanıyorum. Hele bugünkü Cumhuriyet Gazetesi'nde okuduğum AB’nin RF vatandaşlarına vize uygulamamaya hazırlandığı haberi gerçekleşir ve RF vatandaşlarına vize kalkarsa, benzer gelişmeler sürerse…

''Yıllarca ezilmiş-horlanmış halkımız onurlu çıkışlar ister. "Devlet Başkanımız"ın Putin tarafından atanması kimsenin içine sinmez.''

Buradaki yapıyı hiç bilmediğinin kanıtı bu yargının üzerinde durmayı gerekli bile görmüyorum.

''Hele 450. Yıl kutlamaları tarihimize, şehitlerimize, bize bir hakarettir.''

Hakaret kabul edenlerin karşı çıkma hakları olduğunu hep söyledik söylüyoruz. Ayrıldığımız nokta bizlerin, mücadelenin anavatanda olması gerektiğini söylememiz, sizlerin illaki anavatan kesiminin izlemediği, dilini anlamadığı sanal ortamda olması gerektiğinde ısrar etmeniz. Bu arada beni de kutlamalara karşı gelmeyen binlerden biri kabul edin…

''Çeçen-RF savaşı yazık ki en çok N Z ve Hatam gibi insanlarımızda bir travmaya neden olmuş. Her muhalif çıkısı, eleştiriyi savaş ilanı gibi algılıyorlar. Daha doğrusu bu yönde kullanıyorlar. Gandi eline silah almamıştır ama halkı için ölümüne direnmiştir.

Hiç görüş belirtmemeye özen gösterdiğim Çeçen Savaşı konusunda da söyleyecek şey buldun. Evet, yanılıyor olabilirim ama ne yapıp edip savaş engellenebilseydi tüm Kuzey Kafkasya Halkları için daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Adigelerin, Çeçen direnişçilerine yardım etmedikleri için suçlanmasını da çok haksız buluyorum. İllaki suçlanacaklarsa bile en son sırada olmaları gerekir diye düşünüyorum.

Birinci neden Çeçenistan’ın bağımsızlık kararını tek başına almış olmasıdır. Karar ortaklaşa alınmamıştır, Adigeler önce güvendirip sonra vazgeçmiş değillerdir. Ki Çeçenler diğer kardeş halklar bir yana ana-baba bir kardeşleri İnguşları bile savaşa, bağımsızlığa zorlamamışlardır. Suçlamaların, Adigelerin koşullarını bilen ve Adigeleri seven anavatan Çeçenlerinden değil de, sanal ortam kahramanlarından, gıyabi milliyetçilerden gelişi de ayrıca çok ilginç bulurum.

Son zamanlarda "Türkiye de Anavatanımız" gibi bir söylem geliştirdi. İnsan Anavatanını niye terk edip bir başka Anavatana dönsün? İnsanın iki Anavatanı olur mu?

Aynen öyle insan niye anavatanını terk etsin. Ama Sevgili Schamis, insan yanlışa bu kadar esir olabilir mi. Soykırım konusunda hakkımda üretilenlerin haydi  yanlış çeviri olsun, algılama farklılığı olsun, yalan söyleyebileceğime inanılsın bir temeli var. Ancak Türk milliyetçilerine “Türkiye’yi sakın anavatan sandığımızı düşünmeyin. Anavatan olarak saymadığımız için de TC den toprak talebimiz yoktur” anlamına söylenen şu sözlerden nasıl da Türkiye’yi  anavatan saydığım görüşünü çıkarabildin.

“ - Doğup büyüdüğümüz eğitim gördüğümüz TC her birimizin vatanıdır. Türkiye kişi olarak her birimizin vatanıdır. Türkiye’nin gelişmesi güçlenmesine katkıda bulunduk bulunuruz Diaspora terimini tercih edişimiz. Türkiye’yi kişi olarak vatan bilmediğimiz için, bilmememiz gerektiği için değil, Türkiye’nin tarihsel olarak Çerkes toprağı olmadığını vurgulamak içindir.”

Ya Hatam Dönüsü örgütlemek, ya da Dönüş Hareketi Hatam'ı asmak zorundadır.

Önce Dönüşü örgütlemek salt Hatam’ın görevi de değil, yalnızca hatamla kotarılacak bir iş de değil. Ancak daha önemlisi dönüş, dönüşe gönül verenlerce devletlerimiz ve diasporadaki kurumlarımız olarak örgütleniyor. Dönüş, bu yapılanmanın önemini kavrayanların sayısının arttığı ölçüde ivme kazanacaktır.

Öyle "bak burası ne güzel, dön iste. Dönemiyorsan tatile gel. Gelemiyorsan gelene yardımcı ol. Olmadı ikinci Anavatanında diline kültürüne sahip çık!" diyerek dönüş örgütlenmez.

Dönüş hareketi ve dönüş politikası bu sözcüklerle anlatılabilecek kadar sığ değil. Bilgi eksikliğiniz had safhada Süreç içerisinde bunu aşacağını, dile getirdiğiniz şeylerin temel politikaya hizmet ettiğini göreceğini, umuyorum. Haklıya hakkını teslim eden yapın yanıldığını gördüğünde gereğini yapacaktır. “Ulusal Amaç” adlı yazımı bir daha okuyuver lütfen.

Ne RF'yi tanıyor ne de TC'yi. Bunlarla iyi olmaya çalışıyor. O zaman amacımıza ulaşabilir misiz?!

Ne RF, ne de TC: Çıkarlarımızın örtüşmediği hiçbir yerde bize zırnık vermezler!  Vs vs...

Değerlendirme farklılığı var. Elbette ki ülkeleri tanımadığımızı düşünme söyleme hakkınız var. Ancak yazıları dikkatli okursanız çıkar örtüşmesi görüşünün politikamızın temel taşı olduğunu da göreceksin. Geçmişte dünya güçlerinin çıkarları örtüşmediği için biz arada öğütüldük diyoruz. Günümüzde iki komşu ve güçlü ülkenin çıkarları örtüşmekte olduğu için, gelişen bu sağlıklı ilişki dönüşümüze olumlu katkılarda bulunmaktadır diyoruz.

En önemlisini tekrar vurgulayarak, şimdilik yazımı noktalayayım.

Örgütsüz hiçbir is olmaz.''

Elbette örgütsüz bir şey olmaz ancak örgüt anlayışımız da farklı gibi. Bilirsin devleti olmayan halklar, devlet kurmak amacı ile örgütlenirler. Bizlerin devlet örgütlerimiz var. Eksiği fazlası ile devlet örgütleri. Bizlerin görevi bu devlet örgütlerimizin güçlenmesi, dönüşün programlarına alınması, programların gerçekleştirilmesine katkı olmalıdır. Diasporada da şu aşamada ayrı örgütlenmeye gerek yoktur. Dönüş’ü var olan örgütlerimizin gündemine daha ciddi olarak almalarını sağlama yönünde olmalıdır. Siz dönüşüm deyin, ben Kafkasya İrtibat bürosu diyeyim bu evrimi yapmayan örgütlerimiz, dönüşü ana uğraşı hale getirmeyen derneklerimizin süreç içerisinde zaten yok olacaklarını kesin söyleyebiliriz. Çünkü diaspora artık kendiliğinden üretemeyecek duruma düşmüştür. Anavatanın yaşam suyu öz suyu ile beslenmek zorundadır.  Amaç tarihi topraklarımızda tek devlet değil çok sayıda ülkede yaşayan birbiri ile ilişkili birbirini üreten bir halk olmaktır.  Ayrı coğrafyalarda anlattığımız anlamda bir ulus. Geçmişte bu mümkün değilken günümüz iletişim olanakları ile bunun  mümkün olma olasılığı vardır. Bu tam olarak kavranabilir ve kişiler fizik olarak anavatana dönmeden yaşadığı ülke ile ters düşmeden dönüşe, anavatanın güzelleşmesine katkıda bulunabileceği, anavatanın üyesi olduğu RF ile yaşadığı ülke ilişkilerini güçlendirebileceği bilinci geliştiğinde, çabalar verimli olacak, bundan da mutluluk duyulacaktır.

Anavatana yönelik olmayan diğer tüm çabaların sonuçsuz olduğunu, çıkmaz bir sokak olduğunu ruhunun derinliklerinde duymayan bir Çerkes'in olmadığını düşünüyorum. Önemli olan dünyanın neresinde olursa olsun kendi halkının gelişimine katkıda bulunabileceğine inanmak bunu yaşamaktır. İşte o zaman nasıl çığ gibi büyüdüğümüz de görülecektir.

''Direnişi, muhalefeti literatürlerinden söküp attıkları için, her şeyi hep "iyi ilişkiler" temelinde çözebileceklerini sandıkları için RF'nin her hamlesini kabul etmek zorunda kalmakta, hatta buna gerekçe olarak bizim "yaramazlıklarımızı" bir neden olarak görmekte, insanlarımızı yanıltmaktadırlar.''

Sevgili Schamis Direnişe yüklediğimiz anlam da farklı gibi. Peki bizler sizlerden daha çok direndiğimizin bilincindeysek, direnişimiz en büyük mutluluğumuz, ise?

Örneğin bizler;

- Daha çok sayıda insanımıza dil öğretmenin direniş olduğunun bilincindeyiz ve bundan mutluluk duyuyoruz.

- Diasporada açılan kursların, yayımlanan kitapların direniş olduğunun bilincindeyiz ve mutluluk duyuyoruz.

- Tiyatrolarımızın, İslamıy’in Kabardinka’nın, Nalmes’in Bjamıy’ın, müzisyenlerimizin, ses sanatçılarımızın hemen her okulda kurulan halk oyunları, müzik, edebiyat gruplarının direniş olduğunun bilincindeyiz ve bundan mutluluk duyuyoruz.

- Sanat elçilerimizin diaspora ülkelerini karış, karış dolaşmalarının, tüm dünya ülkelerinde halkımızı onurla temsil etmelerinin direniş olduğunu biliyor, bununla öğünüyoruz.

- Moskova’daki genç öğrencilerin yol paralarını bularak bu güzellikleri Moskova’da sergilemesinin direniş olduğunun bilincindeyiz ve bundan mutluluk duyuyoruz.

- Temırkhan Yure gibi, dünyada adı ilk anımsanan orkestra şeflerini yetiştirmenin direniş olduğunun bilincindeyiz ve bundan onur duyuyoruz.

- Dünyanın her ülkesinde sahne alabilen ve programlarını yoğunluğu gereği Rusya Federasyonu’na çok az uğrayabilen, ödüller alan sanatçılar yetiştirmiş olmanın direniş olduğunun bilincindeyiz, ve mutluluk duyuyoruz.

- Yıllardır milyonlarca diaspora insanın yapamadığı, kitaplaştıramadığı derlemeleri, Anavatan araştırmacılarının derleyip kitaplaştırmasının direniş olduğunu biliyor bundan onur duyuyoruz.

- Almanya’daki arkadaşlarımızca düşünülmüş, bu çalışmanın Anavatan, diaspora ve Anavatana dönüş yapmış olanların ortak çalışması oluşunun, geleceğe olan umutları büyüten bir direniş olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.

- Kumaxhue Muriddin gibi teorisi kendi adıyla anılan, dünya çapında fizikçi matematikçi yetiştirmenin direniş olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.

- Dünya ve olimpiyat şampiyonlukları olan Adige antrenörlerin yıllarca, İtalya ve Almanya judo milli takımlarını çalıştırmış olmasının direniş olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.

- Rusya Federasyonu Judo Milli takımının, Yemıj Arambi yönetiminde Avrupa Şampiyonalarına katılmasının direniş olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.

- Bu antrenörleri yetiştiren Koblı Yakub’un yüzyılın antrenörü seçilmesinin direniş olduğunun bilincindeyiz ve onur duyuyoruz.

- Judoya benzeri bir spor dalı olan Samba’da 11 kez dünya şampiyonu olan Hasanakhue Murat’ın ve antrenörü yine dünya şampiyonu Hapae Arambi’nin varlıklarının direniş olduğunun bilincindeyiz ve mutluluk duyuyoruz.

- Kosova Adigelerinin Rusya Federasyonu’nun politik ve ekonomik katkıları ile anavatana getirilebilmiş olmasını direniş sayıyor mutluluk duyuyoruz.

- Sürgün yolunu atları ile dönüş yolu gibi yürüyen Prens Ali’nin at ve atlılarını giydiren gümüş sanatçımız Yewtıx Ase’nin yapıtlarının, devlet adamlarınca birbirlerine sunulmasını, en seçkin müzelerde yer almasını direniş sayıyor bundan onur duyuyoruz.

- Anavatanda içkisiz kafe-lokantanın da iş yapabileceğini, para kazanabileceğini, prestij bir mekan olabileceğini kanıtlamayı direniş olarak sayıyoruz, mutlu oluyoruz.

- Almanya’daki öğretim üyeliğini bırakıp Adigey Devlet Üniversitesinde sorumluluk üstlenmeyi direniş sayıyor, mutluluk duyuyoruz.

- Her dilin öğretilebildiği Dil Merkezi açmayı direniş sayıyor, mutlu oluyoruz.

- Kendileri için “o Çerkeslik için gitmedi, para kazanmaya gitti” dense de anavatanda para kazanılabileceğini, yaşanabileceğini kanıtlamayı direniş sayıyor ve mutlu oluyoruz…

- Evliliklerle diaspora ve anavatan aileleri arasında organik bağ oluşmasının direniş olduğu bilincindeyiz ve umut doluyoruz…

- Dil bilmez ana-babalardan Adigece'si ile kültürü ile Adige çocuklar yetiştirmesinin direniş olduğunun bilincindeyiz ve mutluluk duyuyoruz.

- Anavatan insanının kaderini paylaşmanın en büyük direniş olduğunun bilincindeyiz ve mutluluk duyuyoruz.

- Direniş olduğunun bilincinde olduğumuz ve bizi mutlu kılan sayılabilecek daha çok şey...

Yine bizler, sanal ortam kahramanlığının, uzaktan ahkam kesmenin, hariçten gazel okumanın, gıyabi milliyetçiliğin,  deplasman sever futbolculuğun, eleştiri adı altında yapılan dedikoduların, bizim yerimize siz bedel ödeyin tutumlarının, içi doldurulmayan sloganların, kini, nefreti, düşmanlığı  beslemenin de, direniş olmadığının bilincindeyiz ve büyük üzüntü duyuyoruz.

Özetle  Sevgili Schamis,

Halkımızın tarihi bir dönemeçte olduğunun, mutlu bir kavşağı dönmekte olduğunun, dönüşçüler olarak tarih yazdığımızın bilincindeyiz ve bundan da büyük bir mutluluk, büyük bir sevinç, büyük bir onur duyuyoruz…

Her birinizi de tüm içtenliğimiz, herkesleri kuşatmaya yetecek sevgimizle, bu onuru, bu sevinci, bu mutluluğu paylaşmaya çağırıyoruz…

Bizler, “Paylaşıldıkça büyüyen tek şey mutluluktur” atasözümüzün yol göstericiliğinde sizlerle paylaşarak mutluluğumuzu büyütmeyi diliyor umuyoruz...

Çok uzak olmayan bir gelecekte bu mutluluğun, paylaşılarak büyüyen bu mutluluğun her birimiz ayrı, ayrı kuşatacağından da hiç kuşku duymuyoruz.

Marc…Marc… We marc…

Marje… Marje… We Marje…

Özel not:

Sevgili Schamis!

En sağlam veriler, görebilen gözlerle yapılan alan çalışmasında derlenebilir. Hiçbir halk bir diğerinin tıpatıp aynısı değildir. Koşulların birbirinden çok farklı olması mücadele yöntemlerinin seçimini de etkiler. Seni anavatana davet ediyorum… Komutan-asker ilişkisinin toplumumuza olduğu gibi bana da ters geldiğini bilmeni istiyorum.

Ancak Dönüş Hareketi’nin biz askerleri arasındaki yerini alırsan daha da güçlenip, büyüyeceğimize inanıyorum. Gel anavatanını bir gör… Buradan her şeyi farklı görecek, her şeyin farklı olduğunu anlayacaksın.

Sevgiyle çağırıyor, umutla bekliyorum!

Necdet... Ağabeyin...