HATAM DEMİŞMİŞ!

05.05.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Evet\ bir önceki yazıda, soru sorup açıklama istediği için Anonymus’a teşekkür etmiş ve sitelerde ısıtılıp, ısıtılıp gündeme getirilen bir konuya açıklık getireceğimi söylemiştim. Aslında sayın Anonymus da diğer ön yargılılar gibi, olayı doğru kabul edip “nasıl gerekçelendireceğimi” sormuştu. Ancak ben, sorulan sorunun önyargı yönünü değil de soru yönünü önemsedim. Dolayısı ile anlatacaklarımın, bana mal edilen sözlere gerekçe değil, böyle bir söylemde bulunmadığımın açıklaması olduğunun, önemle altını çiziyorum. 

Çünkü yaşanmamış bir olay, söylenmemiş bir söze gerekçe aranmaz.

Evet, ne demişmiş Hatam?

"Ruslar Çerkeslere soykırım yaptıysa Çerkesler de Ruslara soykırım yapmıştır"  demişmiş.

Bir önceki yazıda, olayı açıklayacağımı dile getirdiğim yazıda ANZAC (Avustralia and New Zealand Army Corps) Anıtı konusuna eğilinmesini de dilemiştim.“

Bu sözlerle Anzak Anıtı arasında ne gibi bir ilişki olabilir, ne alaka” diye düşünenler de olmuştur. Haksız da sayılmazlar. Yine de söylenmiş olduğu kabul gören sözlerin, son biçimini değil de sanal ortama düştüğü ilk biçimini anımsayabilenlerin, bir nebze olsun bu ilişkiyi kurabileceklerini düşünüyorum.

Peki, sanal ortama ilk düştüğü şekli ile ne demişmiş Hatam;

“Ruslar Çerkeslere soykırım uyguladıysa, Çerkesler de Rus askerlerine soykırım uygulamıştır.”

Görüldüğü gibi, bana mal edilen “özlü söz”le soykırım uygulandığını söylediğim kişiler Rus askerleridir, Ruslar değil. Ama, kimileyin Adigelerin de aralarında yer aldığı, çeşitli halklardan oluşmuş askerlere uygulanan “kırımın”, soykırım olamayacağı, bunun dünya siyasal literatüründe hiç yer almamış, almayacak bir terim, saçma bir terim, çelişkisi kendi içinde olan bir terim olduğu, böyle saçma bir terimle çok istense de çamur atılamayacağı anlaşılmış olmalı ki süreç içerisinde “askerler” sözcüğü aradan düşürülmüş.

Şimdi biraz soluklanalım ve ANZAC Anıtı’ndan söz edelim:

Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Boğazı’nı geçmek isteyen müttefik donanması, 18 Mart 1915’te Osmanlı donanması tarafından büyük bir yenilgiye uğratılır. Boğazdan geçemeyeceklerini anlayan müttefik güçler, 25 Nisan 1915'te Gelibolu’ya çıkartma yaparlar. Çıkartmada kullanılan askerler, İngiliz Güçleri emrindeki Avustralya ve Yeni Zelanda askerleridir... Ancak, yurt savunmasında binlerce şehit veren Atatürk önderliğindeki 57. Piyade Alayı'na yenilirler. Saldırganların, on bine yakın kayıp verecek şekilde kahramanca savaşmaları ilerlemelerine yetmez.

1934  yılında da bu savaşlarda ölen Anzak askerleri için Arıburnu’na fotoğrafını gördüğünüz anıt dikilir. Her yılın 25 Nisan’ı, Türk yetkililerin de katılımı ile Anzak Günü olarak kutlanmaya başlanır.

Bu anıta ilişkin aşağıdaki bilgi ise, internet ortamında bulabileceğiniz onlarcasından biri:

“Güney Marmara. Marmara Denizi’nin Güney'inde Çanakkale, Balıkesir ve Bilecik illeri yer almaktadır. 15. yüzyıldan kalma Çimenlik ve Kilitbahir kaleleri boğaza ayrı bir güzellik katar. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale cephesinde şehit düşen 500.000 askerin anısına Milli Park’ın güney ucunda 42 m. yüksekliğinde “Çanakkale Şehitleri Anıtı” yaptırılmıştır. Çevrede İngiliz ve Fransızlara ait anıtlar da bulunur. Anzak askerlerinin çıkarma yaptığı Arıburnu sahillerindeki Anzak koyunda, üzerinde Atatürk’ün Çanakkale savaşları ile ilgili hitabesinin de yazılı olduğu Anzak Anıtı, hümanizmin (altını biz çizdik) ölümsüz belgelerinden biridir”.

Özetle Anzak Anıtı, yakmak, yıkmak, öldürmek, Osmanlı’yı yok etmek amacı ile gelen askerlerden savaş sırasında ölenler anısına, Osmanlı’dan doğan genç Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin, benzeri az görülür hoşgörüsü sayesinde ve yakmak, yıkmak yok emek amacı ile geldikleri ülkede inşa edilmiştir.

Şimdi biraz da Hatam’ın soykırıma ilişkin görüşlerinden söz edelim:

Toplantılarda, Radyo-Tv. söyleşilerinde çok sık dile getirdiğim soykırıma ilişkin görüşlerimi, duymamış olsanız da, anavatanda yayınlanan onlarca yazı, ve bir bölümü CC’de de yer alan yine onlarca Türkçe yazıda kolaylıkla bulabilirsiniz. Bununla birlikte bir iki örnekle birlikte ilk kez benim dile getirdiğimi, başka bir yerde okumadığınızı sandığım bir karşılaştırmayı, !998 yılında Adige Makh’te yayımlanmış yazımın bir bölümünü aktarayım:

“Статием, бэрэ зэрагъапщэу къыхэк1ырэ лъэпкъгък1одит1ум язэу, Урыс пачыхьам тилъэпкъ къыриш1ыл1агъэр, Индейцэхэм араш1ыл1агъэм нахь зэрэгуч1эгъунчагъэр уемыхъэрэхъыщэжьынэу къегъэлъагъо. Хэтк1и зэрэнафэу Американцэхэмрэ Индейцэхэмрэ азыфагу илъыгъэ гъунапкъэхэр апэу зэпызычыщтыгъэр дзэр арэп, ц1ыфхэп арыгъэ нахь. Дышъэ паеми, ч1ыгу паеми, нэмык1 былымы фэш1ык1эми ц1ыфхэм гъунапкъэхэр зэпачыщтыгъэх, т1ысып1эхэр агъэпсыщтыгъэх. Ет1анэ ахэр къаухъумэным фэш1ык1э дзэхэр ежьэщтыгъэх, гъунапкъэхэр агъэк1отэщтыгъэх. Къэралыгъом Индейцэхэм яч1ыгухэм ежь иц1ыфхэр ригъэт1ысхьаным къин дилъэгъущтыгъэп.

Тэ тилъэныкъок1э къэдгъазэмэ; Урысыемрэ адыгэ ч1ыналъэмрэ азыфагу илъыгъэ гъунапкъэр апэу дзэ к1уак1эк1э къылъагъэк1уатэщтыгъ. Ет1анэ къэухъумагъэ хъугъэ адыгэ ч1ыгухэм я псэуп1эхэр щагъэпсыщтыгъ. Ежь иц1ыфхэри лые арихызэ, егъэзыгъэк1э къигъэкошыщтыгъэх.''

“Makale, (Zekhueşnığ’de yayımlanan ve Kafkasya’da yerleşik Slavyan halkaların Kafkasya’ya barışçı yollarla yerleştiğini ileri süren ve benim eleştirdiğim makale. Özel ilgisi olanlara her iki makale de ulaştırılabilir.) çok sık karşılaştırılan iki soykırımdan Çarlık Rusya’sının halkımıza uyguladığı soykırımın, Amerikalıların Kızılderililere uyguladığından daha acımasız olduğunu kuşku duyulmayacak şekilde ortaya koyuyor. Bilindiği gibi Amerikalılarla Kızılderililer arasındaki sınırları ilk geçen ordu değil siviller olurdu. Altın, toprak ya da başka herhangi bir zenginlik elde etmek amacıyla sınırı önce siviller geçer,  yerleşim yerlerini kurar, ordular da bunları korumak üzere harekete geçer sınırı ilerletirdi. Devlet,  Kızılderili topraklarına insanını yerleştirme konusunda zorlanmazdı.

Bizimkinde, Rusya ile Adigeler arasındaki sınır önce ordu gücü ile ilerletilir daha sonra da  korunaklı hale gelen getirilmiş olan Adige topraklarına yerleşim alanları kurulurdu. Elde edilen yeni topraklara devlet, kendi insanlarını da zorlayarak, acı çektirerek yerleştirirdi.”

Şimdi de olayımıza gelelim:

Sürgün’ün 140. yılında -ki buradaki terminolojiye göre savaşın bitiminin 140. yılı- Adige Xase adına yaptığımız girişimler Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından olumlu bulunur ve RF’nun, konuyla ilgili hemen tüm bölgeleri bilim adamlarının katıldığı, bir tarih konferansı düzenlenir. Açılış bildirilerinden sonra gruplar halinde çalışılır. Tarih Fakültesi Dekanı Sayın Emile Şewcen’in başkanı bulunduğu çalışma grubunda ben de bir bildiri sunarım. Konu “Rusya’da yaşayan halklar ile bu halkaların, yakın doğu ülkelerinde yaşayan soydaşları arasında geliştirilecek ilişkiler”dir. Amaç bu ilişkilerin geliştirilmesinin tarafların yararına olacağını gözler önüne sermektir. Konuyu seçmemin nedeni de dönüş politikamızın, hep dile getirdiğimiz gibi dostluk ilişkileri üzerine kurulu olduğunu anlatabilmektir. Artık bilindiği gibi, bizler, Rusya Federasyonu ile Adigelerin vatandaşı olduğu diaspora ülkeleri arasındaki dostane ilişkiler, ne kadar gelişir güçlenirse dönüşümüzün daha kolay olacağına, dahası tek dönüş yolunun bu olduğuna inanıyoruz. “Rusya Federasyonu Rusya’da yaşayan halkların haklarını gözettiği, dillerinin kültürlerinin gelişimine  katkıda bulunduğu ölçüde, bu halkların dış ülkelerdeki soydaşları da RF’na daha iyi gözle bakar olacaktır” ana fikri üzerine kurguladığımız ve Adigece'sinin tamamını sitemizde bulabileceğiniz konuşmanın kimi bölümleri de şöyle:

“Yakın doğu ülkelerinde yaşayan ve bu ülkelerden de göç ederek tüm dünyaya dağılan Adigelerin sayısı araştırıcılara göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin Türkiye’dekilerin sayısının 5-7 milyon olduğunu söyleyen, yazanlara rastlanmaktadır. Bu sayı pek inandırıcı olmamakla birlikte sayının, bir buçuk milyondan daha az olmadığı konusunda fikir birliği vardır. Avrupa Birliği bu sayının 3 milyon olduğu görüşündedir.

Sayıyı kaç alırsak alalım diasporadakilerin, bugün anavatanda yaşayanların birkaç katı olduğunu görmezden gelemeyiz. Peki halkın çoğunluğunu vatandan uzaklaştıran, dünyanın çeşitli ülkelerine dağıtan nedenler nelerdir. Bunlar da artık sır değil. Çarlık Rusya’sının halkımıza uyguladığı soykırım ve akabinde ki sürgündür. Ancak, Adigelere vatanın terk ettirilmesinde, Osmanlının, İngiltere ve Fransa’nın da paylarının az olmadığını eklemek gerekir.

Bunun ayrıntılarına girmek konumuz (diğer konuşmacıların konuları idi) değilse de altını çizmek gerekir ki; Rusya’nın amacı Adige'nin yaşamadığı bir Kuzey-Batı Kafkasya idi. Osmanlının amacı da Kafkasya’daki Müslüman halkları ülkesine götürmek, onlardan yararlanmaktı. (Sayın Kemal Karpat’ın yazıları yeterlidir) Dolayısı ile biri zorlamış diğeri çekmiş böylece Adige halkının yüzde 90’ı vatanından koparılmıştır. Rusya’da gerçekleşen politik değişiklikler de savaş artığı halkı birbirinden uzaklaştırmıştır.

Dış ülkelere dağılmış Adige'nin çoğunluğunun, dili bilmediği, unutanların sayısının da gittikçe arttığı bir sır değil artık.  Buna karşın artık dilini unutmuşlar da dahil olmak üzere tarihlerine, halk danslarına, ulusal kültüre gösterdikleri ilgi, sahip oldukları ulusal bilinç,  tarih bilinci, Kafkasya’nın vatanları olduğunu henüz unutmamış olmaları ilişkilerimizin önemini büyütmektedir.

Ayrıca, diasporanın tümünün, Rusya Federasyonuna dost gözlerle baktığını söylemek de gerçekçi olmaz. Vatanları ellerinden alınan, yok oluş uçurumunun kıyısına itilen kişiler arasında Rusya’ya kin besleyenler de olmaz mı? Rusya karşıtı dünya güçleri de bunları kendi amaçları için kullanmak istemez mi?

Bize göre her iki ülkede akrabaların yaşaması, ülkeler arası iyi ilişkileri güçlendirecek, sağlam temellere oturtacaktır. Dış ülkelerden dönüş yapanla, buna iyi  örnektir. Ekonomik bağlantıları, dönüş yaptıkları ülkelerdir. Hem hangi insan, ailesinin, akrabalarının yaşadığı ülkede dirlik-düzen olsun istemez. Bu yönden de Rusya Federasyonu’nun büyük bir potansiyele sahip olduğunu, Rusya’nın otokhton halklarının diaspora ülkelerindeki soydaşlarının on milyonlarca olduğunu unutmamak gerekir.

Peki çok sayıda ülkeye dağıtılmış-dağılmış, sayıları milyonları bulan Adigelerin, Rusya’nın ekonomik köprüsü, kültür elçisi olmaları nasıl sağlanabilir Bizce, Diasporadakilerin Rusya Federasyonuna iyi gözle bakmasını sağlayacak olan şey; anavatanda kalmış soydaşlarının yaşam standardı yüksekliğidir. Anavatan kesiminin rahat ettirildiği,.ulusal varlıklarını sürdürebilme hak ve olanakları sağlandığı ölçüde diasporadakiler de RF’na yakınlaşacaklardır.

Bunlar da konuşma metnindeki, RF’na yönelik önerilerimiz:

- Soy kırımı kabul edilmelidir.

- Diasporadakilere sürgün statüsü verilmelidir.

- Anavatana dönüş yapacaklara yardım edilmelidir.

- Rusya’da federatif yapının güçlenmesine çalışılmalı, Ulus temelli cumhuriyetlerin anayasa korumasında olduğunun altı  çizilmelidir.
 
- Demokrasinin genişletilmesi, geliştirilmesi gereklidir.

- Demokrasinin sadece oy çokluğu olmadığı, demokrasinin, az olanın, güçsüz olanın, yoksul olanın haklarını koruyup geliştirmesi gerektiği vurgulanmalıdır.

- Anavatan kesiminin yaşam tarzını diasporaya ulaştıracak, unutulmuş dilin yeniden öğrenilmesine katkıda bulunacak, kültürü geliştirecek, diasporayı RF politikasına yakınlaştıracak cumhuriyetlerimiz tv yayınları uyduya verilmesi sağlanmalıdır...

- Dış ülkelerde yaşayan soydaşlarımızla ilişkilerimizi geliştirecek bakanlık kurulmalıdır.

- Cumhuriyetler lağvedilsin isteyen güçlerin, “kendilerine yardımcı olunarak, çalışmaları görmezden gelinerek, görüşleri açıktan eleştirilmeyerek” engellenemeyecekleri bilinmelidir.

- 1991 de kabul edilmiş 2000 yılında yürürlükten kalkmış olan vatandaşlık yasasının benzeri bir yasa çıkartılmalıdır.

- Savaşın bitiminin 130. yılında dönemin yayımlanan, devlet Başkanı Yeltsin’in bildirisindeki “Adige Savaşların haklı bir savaş olduğu“ söylemi geliştirilmeli pekiştirilmelidir.

- 1998 de Kosova Adigelerinin ülkeye getirilişin önemi hep vurgulanmalıdır.

Saydığımız tüm ilkelere, kendisi de savaşa katılmış tarihçi Fadayev’in sözleri, temel olarak alınabilir: “Eskiden düşman olduğumuz halklar şimdi vatandaşımız oldular. Dolayısı ile Kafkasya için ne kadar kan parası ödesek de hiçbir Rus’un tek sözcük söyleme hakkı yoktur.”

İşte, daha onlarca belgesini sunabileceğimiz bu yaklaşımımızla  "Ruslar Çerkeslere soykırım yaptıysa Çerkesler de Ruslara yapmıştır" ve  “Ruslar Çerkeslere soykırım uyguladıysa, Çerkesler de Rus askerlerine soykırım uygulamıştır”  benzeri, bana mal edilen sözleri bağdaştırmak çok zorlamayla da mümkün olmasa gerek…

Peki “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” lafı da yabana atılamayacağına göre, sanal ortamdaki bu dumanın kaynağı ateş nasıl bir ateş…

Pehlivan tefrikası gibi oldu belki ama lütfen gelecek  yazıyı bekleyelim…