ANLATMAK-YAŞAMAK

21.04.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Çeşitli platformlarda bizlerle aynı görüşleri paylaştığını dile getiren arkadaşları, düşünmeyen düşünce üretme yeteneği olmayan, okuduğunu anlamayan, tek merkezden idare edilen…dünya gerçeklerini, kendi konumlarını  değerlendiremeyen, tek merkezden idare edilen, kendilerine yazılar yazdırılan, yok edilmeyi hak eden birkaç kişiye tabi kimseler olarak tanımlamak alışkanlık haline geldi.

Yanıt almadıkları ölçüde de galip geldiklerini sananların sayısı da az değil…

 

Bense tam tersi görüşteyim. Dönüşü savunan, zaman, zaman bizleri de savunmak sorumluluğunu duyan arkadaşların, sanılanın aksine yazdıklarımızı yeterince içselleştirmediklerini, yapılması gerekenler konusunda önerilerimizi yeterince ciddiye almadıklarını gözlüyorum. Buna da üzülmüyor değilim. Çözümü dönüşte gören arkadaşların uygulamada da olabildiğince birbirine yakın durması gereğine inanıyorum. Karşıt görüşte olanlara hiç yanıt vermemelerini… Saldırganlara dönüşü anlatmamalarını… Bizleri savunmamalarını…

 

Şimdi kimileri bu yazdıklarıma da inanmayacaklar, bu önerilerimiz, yorulduğumuz, yıprandığımız, meydanı terk ettiğimiz gibi yorumlayacaklardır. Halbuki Marje’ye ilk yazdığım uzunca sayılabilecek değerlendirmede de tartışmadan çok işin öncelenmesi gerektiğini vurgulamıştım. Beni yakından tanıyanlar bilir, kimileri yanlış bulabilecek olsa da benim doğru bulduğum ilke, Dönüşün sorunlarının ancak dönüşçülerle tartışılması gerekliliğidir. Paradigmaları birbirine zıt grupların sonu gelmez tartışmalarını yanlış bulur, görüşlerini gerçekleştirebilecek doğrultuda üretimde bulunmayanların da içtenliklerinden kuşku duyarım.

Yukarıda sözünü ettiğim ve 06 Şubet 2005’te Marje’ye sunduğum şimdilerde CC'da bulabileceğiniz bu yazı da bakın şunlar da vardı:

Adige-Abazaların muhacerette de varlığını sürdürebilmesi için güçlü bir anavatan desteği gereklidir. Bence güçlü anavatan da yukarıda sözünü ettiğim yaklaşımların ancak ikincisi ile mümkün olabilecektir. Dolayısı ile anavatana dönüş yapmayı en azından şimdilerde düşünmeyen Adige-Abazaların da Anavatana Dönüşü desteklemesi ve ikinci grupla birlikte olması gereğine inanıyorum.

Şimdilerde dönüşçüler içerisinde anavatana dönüş son hedef değildir diyenler çıkmaya başladı. Ben Anavatana dönüşü, halkın kaderini paylaşmayı, Rusya Federasyonu ile birlikte onurlu ulusal yaşamı amaç edinenlerle, söylemedikleri daha başka amaçları olan dönüşçülerin de ayrışması gereğine inanıyorum. Eğer sadece laf değil iş üretilmek isteniyor, sonuç alınmak isteniyorsa bu ayrışmaları, çıkış noktaları ayrı olan, paradigmaları ayrı olanlar için zorunlu görüyorum. Birbirlerine yakın görüşte olanlar kendi aralarında amaçlarını nasıl gerçekleştireceklerini, nelerin nasıl yapılması gerektiğini tartışmalı, adımlar atmalıdırlar. Şimdiki durumun devamı yukarıda söylediğim gibi zaman kaybı, enerji kaybı olur. Günümüzde de zamanın çok kıymetli olduğunu bilmeyenimiz herhalde yoktur.

Örgütler bazında Kafkas Dernekleri Federasyonu ilk genel kurulda Adige-Abaza Dernekleri Federasyonu olarak yeniden örgütlenmelidir. Gerçek adı kendisine verilmelidir. Şubelerden Adigelerin çoğunlukta olduğu yerleşim yerlerindekiler Adige derneği olarak, Abazaların çoğunlukta olduğu yerleşim yerlerindekiler Abaza dernekleri olarak yeniden örgütlenmelidir. Her iki halkın da yeter sayıda bulunduğu yerleşim yerlerindeki her iki dernek de ayrı, ayrı kurulmalıdır. Örneğin İstanbul’da, Adapazarı’nda …

Sonuç: Halkımızın geleceğinden, anavatanımızın geleceğinden kendisini de sorumlu olduğunun bilincinde olanları, diaspora sorunu olanları, “Ulusal Sorunun çözümü Anavatana Dönüştür” diyenleri, Anavatana Dönüş’ün barışçıl yollarla ilgili ülkelerin desteği ile gerçekleştirilebileceğine inananları, sadece Ruslar değil bugün tarihi topraklarımızda yerleşik bütün halklarla birlikte barış içerisinde yaşamakla mutlu olabilecekleri, zaman ve enerji israfına son vermeye, üretime yönelik kendi platformlarını oluşturmaya çağırıyorum. marje… marje… we marje…

Bunları yeniden gündeme getirme nedenim de bugünkü (24 Nisan 2007) Yeni Şafak’ta okuduğum bir yazı. Sayın Fatma K. Barbarosoğlu şöyle demiş bu yazısında: 

“Müslümanlar için esas tehlike, öteki dinlerin yaptığı misyoner faaliyetler değil. Esas tehlike dini yaşamaktan vazgeçerek anlatmaya çalışmak. Anlatılan her şey azalmaya mahkumdur oysa. Artanlar ve zamana yenik düşmeyenler, sade yaşananlardır. Dini yaşamak için aşk lazım. Seküler dünyada müminler olarak "aşk"ımız azalıyor. Azaldıkça kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya kalkıyoruz. Anlatamadıkça öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu kadar derdimiz olmayacak.”

 

Sayın yazarın bu yaklaşımını Dönüşçüler ve Bağımsız Birleşik Kafkasyacılar olarak şöyle okumamız gerekmez mi acaba?...

 

“Biz Dönüşçülerin önündeki asıl engel, Dönüşe karşı olan grupların kişilerin eylemleri Bağımsız Birleşik Kafkasyacıların söylemleri değil, Dönüşten vazgeçip Dönüşü anlatmaya çalışmaktır. Anlatılan her şey azalmaya mahkumdur. Artanlar ve zamana yenik düşmeyenler sadece yaşananlardır. Dönüşü gerçekleştirmek için aşk gerek. Seküler dünyada Dönüşçüler olarak aşkımız azalıyor, Azaldıkça kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya kalkıyoruz. Anlatamadıkça öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu kadar derdimiz olmayacak. “

 

 

“Biz Bağımsız Birleşik Kafkasyacıların önündeki asıl engel, Bağımsız Birleşik Kafkasya’ya karşı olan grupların kişilerin eylemleri Dönüşçülerin söylemleri değil, Bağımsızlık savaşı veren Kafkasyalılara katılmayıp, Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı anlatmaya çalışmaktır. Anlatılan her şey azalmaya mahkumdur. Artanlar ve zamana yenik düşmeyenler sadece yaşananlardır. Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı gerçekleştirmek için aşk gerek. Seküler dünyada BK’cılar olarak aşkımız azalıyor, Azaldıkça kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya kalkıyoruz. Anlatamadıkça öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu kadar derdimiz olmayacak. “

 

Ne dersiniz…