ANAVATANA DÖNÜŞ ÜZERİNE - 5

24.03.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Bilindiği gibi “ulusal kültürel değerlerimizi koruyup geliştirebilmenin tek yolu anavatana dönüştür” çözüm önerisine karşı, dişe dokunur, gerçekçi, iç çelişkileri olmayan,  dünya gerçeklerine koşut somut öneri getirmeyen, ancak ulusal sorunu sorun edindiklerini de her platformda dile getiren çeşitli grupların tek ortak noktaları Anavatana Dönüş’e karşı olmaktır. Bu grupların, kişilerin dünya görüşleri birbirlerine pek yakın değildir. İnanç konusunda tutumları farklıdır. Yaşam tarzları, kapı komşusu olsalar bile birinin diğerini ziyaretine engel olacak kadar terstir.. Ama dönüşçülere karşı yek vücutturlar. Dönüşçüleri suçlama konusunda yarışırlar.

Hem suçlamaların temelinin olup olmaması da çok önemli değildir. Kimilerine göre komünist olduğumuz için dönmek istemiş dönmüşüzdür anavatanımıza. İşi gücü, kazancı yerinde kimilerimizin anavatana dönüş nedenimiz doğuştan sahip olduğumuz Rus halkına olan sevgimizdir. Belki de mazoşist ruhsal yapımızdır çeşitli sıkıntılarla karşılaşacağımızı bile, bile bizleri anavatanın kaderini paylaşmaya iten neden. Gün gelir, Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği Yönetim Kurulu seçimlerinde, tüm sol grupların dönüşçülere karşı ittifak yaptıkları, dönüşçülerin seçimi sağ görüşlü arkadaşların desteği ile kazandığı unutulur. İlginçtir ki, yenilerde yeniden hortlayan “dönüşçüler komünistti” suçlamalarına, olayları yaşayanlardan, bilenlerden duyanlardan bir itiraz gelmez… Günümüzde dönüşçülere daha ilginç sıfatlar da yakıştırılır…

Dönüş karşıtları, kerameti kendilerinden menkul daha birçok özgün suçlamalarla çıkacaktır karşımıza. Ancak biz biliyoruz ki tüm dönüş karşıtlarının dönüşe karşı olma nedenleri de ortaktır, ruhsaldır. Durun, durun. Hemen, dönüş karşıtlarının ruh hastası olduklarını söylediğimiz sonucunu çıkartmayın lütfen. Sağlıklı ruhun, özgün yapısıdır söz konusu olan. Kişileri farklı kılan ruhun bu yapısının yazdıklarımızı, yaptıklarımızı, ilişkilerimizi, davranışlarımızı, gördüklerimizi, görmediklerimizi, kapalı açık olduğumuz şeyleri, duyup duymadıklarımızı ne denli etkilediğinin bilincinde olma-olmama durumudur. Bunun bilincinde olduğumuzda, eylemlerimiz, söylemlerinizle uyum içinde olmakta, bilincinde olmadığımızda ise ruh, yine sağlığını koruyabilmekte ancak eylemlerimizin ideallerimizle, söylemlerimizle çelişmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Dönüş karşıtlarının kendilerini gülünç durumlara düşüren bu çelişkilerini, temelinde yatan olguyu “Anavatana Dönüş Üzerine-3”te şöyle dile getirmiştim:

“Dönüş karşıtı değerli arkadaşlar, dönüşe karşı oluşunuzun gerçek nedenini ah, bir tahlil edebilseniz, bir itiraf edebilseniz. Kendi kendinize olsun bir itiraf edebilseniz. “Ulusal kültürel değerlerimizi koruyup geliştirebilmenin tek yolu anavatana dönüştür. Ancak benim anavatana, halkıma olan sevgim, dönüşümü sağlayacak kadar büyük değil. Dönüşün sıkıntılarını göğüsleyebilecek kadar yürekli değilim. değiştiremeyeceğim ailevi sorumluluklarım buna engel… Yeterince güçlü değilim…” gibi sizi gerçek nedeni bir itiraf edebilseniz? Sözde vatanseverken, gerçek vatansever, sözde ulus severken, gerçek ulus sever, olduğunuzdan daha yürekli, olduğundan daha inançlı görünme çabalarına girmeyecek gülünç durumlara da düşmeyeceksiniz…”

Söylemleri ile ters eylemlerde bulunanları, böyle davranmaya iten bu gerçek nedeni  yıllarca önce, Yamçı’nın Mayıs 77 - Şubat 78 tarihli, 7-16 birleşik sayısında Psemit mahlası (şimdilerde nick diyoruz) şöyle açıklamaya çalışmıştım:

BÖLÜK PÖRÇÜK

Bulunduğun bir ülke var bu ülkenin koşulları da... Yerine getirilmesi gereken kimi zorunlulukları da...

Bu zorunluluklardan birini yerine getirmekte olan bir topluluktaydın, uymaya çalışıyordun konmuş belirli kurallara. Günlerden birinde gözüne çarpmıştı topluluktan birinin davranışları, yapısı, özellikle de konuşması, şivesi. Okuma odasında aynı masadaydınız. Tanışmamıştınız henüz. O kadar    -tipik bir- Çerkes ki... Çerkes olup olmadığını sormadan “hangi köyden” olduğunu sormuştun Kabardeyce.Şaşkınlık. Sevinç dolu gözlerle bakmıştı sana. İlerlettiniz arkadaşlığı sonra.

Çok güzel kullanıyordu dilini. Epeyce ortak tanıdık bulmuştunuz. Yakınacak, üzülecek ortak konular da... Çerkes’in geleneklerinin yok olması, dilini unutması, kendine yabancılaşması vb...

Bütün bunlar ve benzer konular için o kadar içtenlikle yakınmış ve üzülmüştü ki, bu kez sen şaşırmıştın birkaç gün sonra, bir yabancı ile nişanlı olduğunu öğrendiğinde. “Nasıl yapabilirsin” diye sormuştun için burkularak. “Hani özümlenmek. kendine yabancılaşmak istemiyordun. Çerkes olarak varlığını sürdürmek en büyük tutkundu. Günümüz koşullarında, dilinin yazılmadığı, okunmadığı, kültürünün sömürüldüğü bir ortamda ayakta kalmak için en sağlam tutamaklardan biri Çerkes’in, Çerkesle evlenmesi değil miydi?”

Evet buydu en sağlam tutamak noktalarından biri ama bütün istemlerine karşın umudu yoktu gelecekten. Ulusunun geleceği için gerçekten olumlu denebilecek çaba gösterenlerin sayısı çok azdı.

Bu kadar az kişi ile de bir şey yapılamazdı.

Doyurucu değildi yanıtları ama idealine, istemlerine ters düşen bir insan olduğu için böyle konuşmak zorundaydı. İnsan ruhu, kendini eleştirmekten, kusurlu görmekten sürekli olarak çekindiğinden bu gerekçeleri bulacaktı. Özellikle toplumun suçlandırmalarından, alaylarından korktuğu için. Ruhun parçalanmamak için geliştirdiği bir savunma mekanizmasıydı bu. Psikiyatride “akla uydurma-rasyonalizasyon” deniyordu buna. Ters davranışta bulunan kişi. Ancak bu mekanizma sayesinde kendisini gerçekte olduğundan  daha içten, daha onurlu, daha güçlü ve daha saygın birisi sanacaktır.


Bu akla uydurma kimileyin o kadar ileri gidecektir ki sayın Prof. Dr. Rasim Adasal’ın dediği gibi ortaya çıkmış olan fikrin ana kaynaklarını kişinin kendisinin bile bulabilmesi olanaksızdır.


Sence kimilerinin ulus yararına çabalarda bulunmak amacı ile gerçekleştiremeyecekleri gün gibi açık olan kimi kararlara varmalarının temelinde yatan yine bu ruhsal savunma mekanizmasıdır.

Öyle ya, gerçekleştirilmesi olanağı yüzde yüz olan bir karar alıp gerçekleştirmemek... Bundan daha onur kırıcı bir şey olabilir mi kendini öncü sayan bir grubun üyeleri için. Kararlaştırılan, yapılabileceği kesin bir iş yapmamak da, yapamadığını itiraf etmek de önce kendi gözünde, sonra toplum gözünde saygınlığını yitirmesine neden olmayacak mıdır? Onurun, saygınlığın kurtuluşu, ulus yararının kuramsal tartışmalarda olduğuna kendini inandırmasındadır. Ve kendilerini bu inanca o kadar kaptıracaklardır ki, temelinde belki birazcık korku, tembellik ya da azıcık eğlencesinden fedakarlık etmediğinin yattığının, hiçbir zaman farkına varamayacaktır.

Bunları düşündürmüştü sana yok olmak istemediğini söyleyen ve yok olmaya imza atan arkadaşının durumu.”

İşte dün olduğu gibi günümüzde de başka çözüm önerisi getiremeyen Dönüş karşıtları, kendileri dönüşü göze alamadıkları için “Ulusal kültürel değerlerimizi koruyup geliştirebilmenin tek yolu anavatana dönüştür” diyememekte, dahası bunu gerçekleştirebilenlere de düşman kesilmektedirler. Dönüş karşıtlarının ruhları, Dönüş ve dönüşçüleri akıl almaz güzel (!) sıfatlarla, küçümsemenin, eleştirmenin, suçlamanın halkı adına en yetkin davranış olduğuna kendilerini inandırmakta, parçalanmamakta, sağlığını korumakta, buna karşın, söylem-eylem çelişkisine düşmekten, gülünç duruma düşmekten kurtulamamaktadırlar. Sanal ortamda, özellikle Marje’de, bu yargımızın doğruluğunu kanıtlamaya yetecek çok sayıda yazı bulmak mümkün. Ancak önce, Marje’de kendisine yer bulamayan ve “namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz” deyimini akla getiren önemli gelişmeyi örnekleyelim:

“Türk Hava Yolları 23 Şubat 2007 günlü Yönetim Kurulu kararıyla açılacak İstanbul-Batum (Yani Gürcistan’ın bir kenti) hattı, Türkiye ile Gürcistan arasında yapılan ikili anlaşmayla hem iç hat hem de dış hat yolcusuna hizmet verecek. Böylelikle İstanbul-Batum hattı sınır illerindeki iç hat yolcularımıza pasaportsuz uçuş olanağı sağlayacak.”

İşte Psikiyatrinin “rasyonalizasyon-akla uydurma” dediği bu savunma mekanizması;

- Abhazya seçimlerinin demokratik olup olmadığının tartışıldığı, Ardzınba’nın tarihi hata işlediğinin yazıldığı bu platformda bu önemli gelişmenin gündeme gelmesini önleyecektir.

- Bu akla uydurma; TC Cumhurbaşkanı ve  Genelkurmay Başkanı’nın, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü destekler demeçlerini önemsetmeyecektir.

- Bu akla uydurma; RF Devlet Başkanı’nı protesto ettiği için göz altına alınan Dernek Başkanın cılız bir sesle de olsa desteklenmesini engelleyecek, destek mitingi, imza toplama gibi eylemleri hiç düşündürmeyecektir.

- Bu akla uydurma; bağımsızlık hayranı diasporaya, Abhazya’nın bağımsızlık savaşına katkısının  olanaklarına oranla devede kulak bile olmadığını, savaşa katılan yurtsever sayısının, yurtsever geçinenlere göre ne kadar az olduğunu, dahası vatan savunmasında şehit düşenlerin çocuklarına yılda yüz yirmi dolar eğitim katkısı yapmadığının utancını bir kez daha yaşatmamak için, Marje’ye geçilen “15-16 Mart Abhazya Şehitlerini anma” haberine gözleri kapatacak, kulakları tıkayacaktır.

- Bu akla uydurma; ”Vatandaş Türkçe Konuş”a, “Türkiye’de yaşayan herkesin anadili Türkçe’dir yasasına karşı en küçük girişimi bile olmayan diasporaya, anavatandaki dil çalışmalarını küçümsetebilecek, kendilerinin, anavatanda bu mücadeleyi verenlerden daha vatansever, daha ulus sever sanmalarına güç verecektir.

- Bu akla uydurma; “halkı için kanını canını vermeye hep hazır (!)
-ancak daha zor olduğu için olsa gerek- para ve zaman vermeye hazır olmayan diasporayı, bağımsızlık savaşlarını, sanal ortamda, savaşanların izlemedikleri sitelerde anlamadıkları dilde savunmanın çok, çok büyük yurtseverlik olduğuna inandıracaktır.

- Bu akla uydurma; izlemedikleri bilinen sitelerde, anlamadıkları bilinen dilde eleştirmenin, kişilerin arkasından konuşmak olduğunu, dedikoduyla eş anlamlı olduğunu düşündürmeyecektir.

- Bu akla uydurma; yaşamını Çeçenlerin tanıtımına harcamış rahmetli Tarık Cemal Kutlu’nun ölüm yıldönümü birinci anma toplantısına sadece on beş kişinin toplanabildiği gerçeğini, Çeçen sığınmacıların çözümlenmemiş sorunlarını Çeçenlerin sanal destekçilerinin ilgi alanından çıkartacaktır.

- Bu akla uydurma; dernekleri birleştiremeyenlere, dahası dernekleri bölenlere, Birleşik Bağımsız Kuzey Kafkasya’yı kurabilecekleri hayalini kurduracaktır.

- Bu akla uydurma; her platformda demokrasiden söz eden, her halkın kendi kaderini kendisinin belirlemesi gerektiğini savunmayı doğru buldukları izlenimi veren  gruplara; anavatan halkına dönüp “sizin kaderinizi tayin etme hakkı bizimdir, bağımsız olmalısınız, özgür olmalısınız, bu uğurda ölmeli, sürülmelisiniz. İnanın ki bizler de boş durmayacak, Türkiye’nin izin verdiği ölçüde mitingler yapacak imza kampanyaları açacağız.” anlamına gelen  saçma söylemleri en büyük yurtseverlik gibi gösterebilecektir…

- Bu akla uydurma; kişilerin gidebildikleri, yerleşebildikleri, vatandaşı olabildikleri bir ülke için sürgün sayılamayacakları gerçeğine karşın, dedeleri sürülen “sürgünümsüler”i,  Çerkeslere “sürgün halk” statüsü verilmediği, bağımsızlık kazanılmadığı sürece, çeşitli yollarla dönüşe zarar vermenin, Dönüşe karşı olmanın,  Dönüşü küçümsemenin, en büyük vatanseverlik, en büyük ulus severlik olduğuna inandırır…

Evet tek ortak noktaları  “Dönüşe Karşı Olmak” olan değerli okuyucular!

Söylemlerinizin, eylemlerinizin, daha çok da eylemsizliklerinizin gerçek nedeninin, bu ruhsal savunma mekanizması olduğunu tahlil edemediğiniz, “Ulusal kültürel değerlerimizi koruyup geliştirebilmenin tek yolu anavatana dönüştür,ancak benim anavatana, halkıma olan sevgim, dönüşümü sağlayacak kadar büyük değil. Dönüşün sıkıntılarını göğüsleyebilecek kadar yürekli değilim. değiştiremeyeceğim ailevi sorumluluklarım buna engel… Yeterince güçlü değilim…” itirafını kendi kendinize olsun yapamadığınız, anavatanın asıl sahiplerinin anavatan bekçileri olduğu gerçeğini kabullenmediğiniz,  anavatan bekçileri ile birlikte, sadece yaşamak amacıyla da olsa dönüş yapanlara saygının, yurtseverlik, ulus severlik ölçütü olduğunu algılayamadığınız, özetle, savunma halindeki ruhunuzun yönlendirmelerini değil, dünya gerçeklerinin yol göstericiliğini benimsemediğiniz sürece belki ruh sağlığınızı koruyabilecek ancak  gülünç durumlara düşmekten de kurtulamayacaksınız. 

Bizden söylemesi…

Diye bitirmişken yazıyı; dünyayı algılayışları, politik  görüşleri, oy verdikleri partiler, özlemini duydukları anavatan düzeni, yaşadıkları ya da özledikleri yaşam biçimi…Birbirinden çok farklı olup, “Dönüşe karşı olma” noktasında buluşan arkadaşlarımıza birlikte sevebilecekleri bir de şarkı önermek geldi içimden...

“Seni uzaktan sevmek
Aşkların en güzeli…
Alıştım hasretine
Gel desen de gelmem ki…”