ANAVATANA DÖNÜŞ ÜZERİNE - 4

17.03.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Anavatana dönüş konusunda, dönüş karşıtlarının yaptığı en büyük yanlışlardan biri de ''Anavatana Dönüş'’ü, ''Dönüş'’ün  kendi ilkeleri çerçevesinde değil, bir dönem dönüşü savunmuş sonra vazgeçmiş, anavatana dönüş yapıp bir süre yaşadıktan sonra yeniden yok oluşu seçmiş, özetle dönüşçü olduğunu söyleyen, sanılan, bilinen gerçek kişilerin dönüş düşüncesine ters davranışlarını temel alarak, dönüşün kendisini mahkum etme çabalarıdır.

Aslında bu yaklaşım geneldeki olaylara özürlü yaklaşımımızın bir sonucudur. Bir bakın tarihimize. Savaşı kaybettiğinde ya da kaybedeceğini anladığında teslim olan, sonra da ölünceye kadar düşman ianesi ile geçimini sürdüren, benzerleri diğer halklarda en azından hain damgası yiyen bir dönemin liderleri, bizde hala kahraman olarak anlatılır. Bunun nedeni de olayları kendi paradigmamız ile değerlendiremeyişimiz bir dönem liderlerini hala, onları kullanan dünya güçlerinin paradigması ile değerlendiriyor oluşumuz diye düşünüyorum. Üzücü olanın bu hastalıklı yaklaşımın hala sürüyor olması.

Dün savunduğu öğretiye politikaya ters davranışta bulunan kişi diğer halklarda en basitinden “döneklik” ile suçlanır, kimileri “davadan döndüğü'' için vurulurken bizimkilerin ahkam kesmesine müsaade edilir. Yanlışı yapanları değil, yanlışı yapanlardan hareketle düşüncenin ideolojinin yanlışlığına hükmedilir.

Biz dönüşçüler, davamızın alternatifsiz oluşunun verdiği güvenle,  olaya hoş görüyle yaklaşır, eski arkadaşlarımızı uluorta eleştirmezken -bu bizim eksiğimiz olarak alınabilir- dönüş karşıtları epeyce iştahlıdır. Tanıdıkları eskiden dönüşçü arkadaşlarının dönüşten vazgeçmiş olmasını, dönüşçünün değil de dönüşün zarar hanesine yazar, böylece de dönüşün zayıflığını, olmazlığını, yanlışlığını kanıtladıklarını sanırlar. Bu çabalarla “olmayana ergi yöntemi” ile dönüşün mahkum edilemeyeceğini nedense bir türlü anlamak istemezler.

Bu kez böyle bir olayı paylaşalım sizlerle. Kişinin durduğu yere, paradigmasına göre olayların nasıl farklı değerlendirilebileceğini görelim. Aslında olay iki bin yılında geçmişti... Bizler de gereken yanıtı vermiş, yukarıda sözünü hoşgörü ile olayı elektronik ortama taşımamıştık. Ancak geçenlerde İstanbul’dan olayın kahramanı kişiyi çok iyi tanıyan bir arkadaşımız, kahramanımızı değil, dönüşü yanlış bulan bir yazı yayınlamasın mı?

Yine de biz kişileri değil olayı önemsediğimiz için isim vermeden, olayı anlatmayı, yaklaşım yanlışlığını vurgulamayı uygun bulduk.

Beş yıl kadar önce Çetaw İbrahim arkadaşımız, internet ortamında okuduğu ekteki yazıyı, çıktı alarak paylaşır bizlerle. Çetaw Billur hanımdan doğrulama da almıştır. Yazı elbette ki hepimizi üzmüştür. Üzüntü yazıda doğru yanlış söylenenlerden çok yaklaşımdı, gerçekten dönüşe azımsanamayacak katkıları olmuş bu arkadaşımızın, yeniden diasporayı seçmekte haklılığını kanıtlama çabası ile kendisini düşürdüğü durumdu. Halbuki bizler, anavatana dönüş yapıp herhangi bir nedenle yeniden diasporayı seçmek durumunda kalanlara, haklı olduklarını kanıtlama çabalarına girmemelerini, anavatan için ileride pişman olacakları şeyler söylememelerini tavsiye edip duruyorduk hep ama ne yazık ki olmuyor...

İşte Sayın Çetaw’ın internet ortamından aldığı yazı:


“Bu hafta Kafkasya’da son on beş senesini geçirmiş gerçek bir milliyetçi ile konuştum. Giderken kurduğu hayaller maalesef üç sene içinde tükenmiş. Fakat bunu kendine bile itiraf edememiş. Diasporalı ve yerli Kafkasyalılar arasındaki  ayrımları anlattı. Ülkede, ahlak, emniyet, dil, kültür, din gibi şeyleri bulmanın hayal olduğunu bildirdi.

Şu anda toplam diaspora nüfusu 180-150 arasında inip çıkıyormuş (çoğunluk talebe). İş bulamadıkları için birçokları, kendi dükkanını, iş yerini açıyormuş. Maykop’un çok emniyetli olmayışı yüzünden yavaş, yavaş Krasnodar’a göçler başlamış. Kalanların çoğu ya geri dönecek yeri olmadığı için ya da utancından geri dönemediği için, kalmaya devam edenlerden oluşuyormuş. Abhazya’da savaş sonrası orada duramayıp Maykop’a kaçanlar bile aynı durumdaymış. İsrail’den göç olmamasının nedeni oradakilerin yaşam standartlarından kaynaklanıyormuş. Suriyeliler, diaspora Çerkesleri arasında en çabuk uyum sağlayanlarmış. Fakat bizimkilerle pek anlaşamıyorlarmış. Yerliler de gelenleri Çerkes kabul etmiyorlar. Şu anda diaspora Çerkesleri arasında en kalabalık gurubu Yugoslavya’dan gelenler oluşturuyormuş. Tabii geri dönmeleri imkansız olduğu için adapte olmaya çalışıyorlar.

Mafya faaliyetlerinin hayatın bir parçası olduğu ülkede, aslında, bireylere bile insan ailesini güvenip bırakamıyormuş. Sırtını dönemediği bir toplumda daha fazla yapamayacağını anladığında tek çıkışı Batı ülkelerine yerleşmekte bulmuş.

Yorum yapmadım, fakat söylediklerinde çok samimi olduğunu biliyorum ve de Kafkasya’nın beklentilerine cevap verememesinden çok, çok üzgün olduğunu. Gençliğini Çerkeslik için harcamış bir insan.”


Adigey’deki dönüş yapanlar olarak derneğimiz öncülüğünde olay değerlendirildi ve yukarıda sözünü ettiğim kaygılarla herkeslere değil yazıyı yazana derneğimiz adına şu ileti gönderildi:

“Sayın Billur Uluışık,

“Samimi olduğunu ve de Kafkasya’nın beklentilerine verememesinden çok, çok üzgün olduğunu bildiğiniz, Gençliğini  Çerkeslik için harcamış bir insan”ın Kafkasya’ya ilişkin özgün düşüncelerini aktardığınız şanssız yazınızı bizler de okuduk, değerlendirdik. Aslında, adını vermediğiniz, “gençliğini Çerkeslik için harcamış bir insanın” (!), kim olduğunu yazıyı okur okumaz da anlamıştık. Arkadaşlarımızın yaptığı yazışmalarda bunu doğruladınız.

“Gençliğini Çerkeslik için harcamış insan” (!), bir değer olma özelliğini, bizlerin gözünde çok uzun zamandan beri yitirmişti. Özgün düşüncelerinin(!) bizler arasında yankı bulmaz olduğu da yıllar oluyor. Örneklemek gerekirse, hemen hepimiz, azından yüzde doksan dokuzumuz, onun artık Kanada’da olduğunu sizin yazılarınızdan öğrendik... Ayrıca siz gençleri yanlış yönlendirebileceği tehlikesi ortaya çıkmasaydı, yürüyen kervanımız onu yok saymaya devam edecekti ama şimdi yanıtlamak, zorunluluk oldu.

Bu arada, her türlü iletişim, araştırma olanağı bulunan siz gençlerin, daha dün tanıdığı birinin saçmalıklarına inanmasına, doğrulama çabasına girmeden internet ortamına taşımasına, halkımız adına üzüldük. Üzüldük çünkü gençlerimizin, daha araştırıcı olması, daha bilgili olması, daha gerçekçi olması umudu ve beklentisini taşıyoruz.

Gelelim yazınıza;

Hazır anavatana dönmüşken Kanada’ya kaçmak milliyetçiliğin gerçeği ile değil ancak sahtesi ile bağdaşır. Sözü edilen sorunları var saysak bile bize göre ulus severin görevi, sorunları çözme, koşulları olumluya çevirme yönünde çaba göstermektir. Tarih bu tip örneklerle doludur ama tarih, doğrudan can tehdidi olmadığı halde ülkesinden kaçan, sorunlardan kaçan bir tek gerçek milliyetçi kaydetmemiştir.

Kurduğu hayallerin 3 yılda tükendiğini yazmışsınız. Tükenen hayallerin de neler olduğunu yazsaydınız, hayallerin ne kadar gerçekçi olduğunu da birlikte irdelerdik. “Diaspora ve yerli Kafkasyalılar arsındaki ayrımlara” şaşırmış gibi. Henüz uluslaşamadan topraklarından sürülen bir halkın, farklı ülkelerde, farklı kültürlerde, farklı sistemlerde doğup büyümüş, eğitim almış bireyleri arasında  ayrım olmayacağının beklentisinde miydi yoksa “milliyetçiniz”. Aynı nedenlerden değil mi farklı diaspora ülkelerinden dönüş yapanlar arasındaki benzeşmezlik. Dahası Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki Çerkeslerin de aynı olaylar karşısında aynı tepkileri vermediklerini bilmiyor musunuz?

Değişim dönemlerinde, ülkelerde sorunların çeşitlendiği, büyüdüğü sosyolojik bir gerçek değil mi? Ancak keşke emniyetin hayal olduğunu söylemekle kalmayıp, kimi ülkelerle karşılaştırsaydı. Örneğin gasp olayları başka ülkelerde olmayıp sadece Kafkasya’da mı vardı? Mafya sadece Kafkasya’da mı baş belasıydı… Benzeri daha birçok şey… Hadi bunları tartışma götürür konular olarak geçelim…

Ama dilimizin, devlet dili, resmi dil olduğu tek ülkede, anavatanımızda, “dil hayal” diyebilmesi için kişinin, her halde aklını oynatmış olması, bu saçmalıkları yazanların da anavatandan hiç haberdar olmaması gerekir. Kültür konusu da aynı şekilde.

Ahlaka gelince; gerçekleri çarpıtan, iyi niyetle vatan haberi soran sizleri yanıltan, yalan söyleyen, “gençliğini Çerkeslik için harcamış bir insan”ın başkalarını ahlaksızlıkla suçlamasına nasıl şaşılmaz ama eleştirilerin en akılsızca olanı, en gülünç olanı da dönüş yapanların kendi iş yerini açabiliyor olmasının araştırılması olsa gerek. Özel girişimin desteklendiği dünyamızda, kişilerin özel iş yerlerini açabilmesine, başarılı olmalarına nasıl sevinilmez. Dahası “gençliğini Çerkeslik için harcamış bir insan” özel iş yeri açmasaydı, para kazanmasaydı, Kanada’ya gelişi de zor olmaz mıydı?

Geçek duruma gelince: Şimdilik anavatana dönüş yapan sayısı 500 kişi (Adigey’dekiler) civarındadır. Sorunlarımız elbette var ve olacak. El birliği ile bu sorunları azaltmaya, adaptasyonu sağlamaya çalışıyoruz. Adını “Anavatana Dönenlerin Adaptasyon Evi” olarak Türkçeleştirebileceğimiz biz dönenlerin kurmuş olduğu derneğimiz bu adaptasyon dönemini gücü oranında kısaltmaya çalışan sivil bir örgüt. En önemli amaçlarından biri de diaspora ile anavatan arasında sağlıklı bir ilişki oluşmasına katkıda bulunmak, diasporayı sağlıklı bilgilendirmek. Ayrıca Sosyal İşler Bakanlığı yapısı içerisinde, dönüş yapanların sorunları ile ilgilenen bir blok ve buna bağlı adaptasyon merkezimiz ve yine “Dönüş Yapanlara Yardım Vakfı” adlı başka bir sivil örgütümüz bulunmaktadır. Bu kuruluşların her birinin, amaçlarını özlenen düzeyde yerine getiremedikleri, aralarında yeterli düzeyde bir işbirliğinin olmadığı söylenebilir ama bizler, dönüşçü olup anavatana dönmeyenlerin, dönüş şansını yakaladıktan sonra yeniden kültürel yok oluşu tercih edenlerin, yani anavatanı terk edenlerin, Dönüşü anlamayanların engellemelerine karşın sayımızın gittikçe artacağına inanıyoruz. Böyle saçma konularda değil de “mümkün olan en kısa sürede en çok sayıda insanın, anavatana sağlıklı dönüşünü” nasıl sağlayabileceğimiz konusunda yazışmalarımızı yoğunlaştırdığımız, her bireyin, Anavatan Dönüş Programı'nın gerçekleşmesine katkısını sağlayabildiğimiz ölçüde de dönüş sürecinin hızlanacağına ve dönüşün sağlıklı olacağına inanıyoruz.

Bunun için de özellikle gençlerin, Kafkasya’ya uğramadan Kafkasya’ya ilişkin yazışan, eleştiren, eleştirilen, siz gençlerin Kafkasya’yı doğru algılamanızın gerekliliğine inanıyoruz. Geçen yaz DÇB’nin diaspora gençlerinin anavatanı ziyareti programı çerçevesinde, Türkiye’den davet edilen gençlerden sevgili Okan İşcan’ın Nart’ın 25. sayısında çıkan yazısının, anavatanı doğru algılamanın ilk adımı saydığımız yazısının bir bölümünü aktarıyoruz. Kafkasya’yı anlamak için yürek gözüyle bakmak gerektiğini bakın ne güzel anlatmış sevgili Okan:

“Kafkasya’ya gidince bana değişik gelmeyen bir kültüre, bir topluma, bir coğrafya’ya geldiğimin farkına vardım. Bu yüzden kaldığımız o kısa sürede dahi bırakın uyumu sağlamayı, kendimi oralı hissetmeye bile başlamıştım.

Alışılagelmişin tersine çalışır bir şekilde 'homesick’i (İngilizce vatan hasreti çeken) hem de şiddetli bir şekilde,  ilk defa hissediyordum. Daha önce yaşamadığım bir duyguyu ilk defa yaşıyordum ve ne demek olduğunu ancak Kafkasya’dan ayrılınca anlayacaktım.

İnsan-Kafkasyalı olma genetik etkisi ile kendimi ilk defa bir yere ait hissediyordum.

Oysa Kafkasya doğası, insanları, yaşam tarzı, sanatı, biçimi ile çok karmaşık bir yer. Bu kadar çok karmaşık bir yapıyı, çok kısa sürede görmek, öğrenmek ötesinde yaşamak, tabii ki normal şartlar altında imkansız, ancak başlangıç için de, katıldığımız gezi hisseden için, yeterli sayılabilirdi. Genetik etki ise bu duygunun en üst düzeyde gerçekleşmesini sağladı.

Kafkasya’yı çok güzel/çirkin, iyi/kötü bulmak için onlarca sebep mevcut. Nasıl bakarsanız öyle görüyorsunuz. Fakat sizin/benim, güzel/iyi görmem, görmemiz için allanmaya, pullanmaya ihtiyaç duymuyor ki Elbruz…

Güzel/çirkin, iyi/kötü sıfatlarının ötesinde, gerçek sahiplerini istiyor Kafkasya, işte hepsi bu.

Eğer kendinizi Kafkasya’nın gerçek sahibi olarak hissediyorsanız, farklı düşünüyor, farklı görüyor ve algılıyorsunuz. Yok eğer görmüyorsanız kapısını size açmıyor Kafkasya. Algılamak için de insanüstü çaba sarfetmenize de yok, bu sefer genler bile yetersiz kalıyor, gönülden istemediğiniz için kapıyı açan tokmağına bile ulaşamıyorsunuz.

Bu durumda da size lütfedilen görev ise  sadece arabayı itmeniz, o da sadece çalışana kadar…”


Evet sevgili Billurlar, sevgili gençler; Anavatanınızı birilerinin gözüyle değil kendi gözünüzle gördüğünüz, birilerinden duyduklarınızı değil kendi yaşadıklarınızı anlattığınız ölçüde daha az yanılacağınıza, sorunların çözümüne daha çok katkıda bulunabileceğinize inanıyoruz.

En yakın bir gelecekte anavatanda görüşmek dileği ile sevgiler…

Staşü Yahya Andar
Yönetim Kurulu Başkanı
Anavatana Dönenler Adaptasyon Evi
MAYKOP

Bilmem yaklaşım yanlışlığının altını çizebildik mi?