ANAVATANA DÖNÜŞ ÜZERİNE - 2

03.03.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Cevdet Hapi…

Çerkes Ulusal Sorunu ile ilgilenen hemen her kesin adını duyduğu bildiği biri. Buna karşın “Cevdet Hapi kimdir, çizgisi nedir?” gibi, hakkında sorulacak soruya, tanıyan hemen herkesin farklı yanıtlar verebileceği biri. Sayın Hapi’nin, belki de en kesin, en belirgin özelliği tutarsızlığı… Hayır söylem-eylem tutarsızlığı değil sözünü ettiğim. Sizlerin de yakından tanık olduğunuz  gibi öyleleri, toplumumuzda, yani “özü-sözü doğru Çerkesler” arasında üzücüdür ki yığınla… Benim sözünü ettiğim tutarsızlık sayın  Hapi’nin, kendi içinde de tutarsız yazıları, “kaş yapıyor gibi yapıp göz çıkartması”

Sayın Hapi’nin yeni olmayan bu özelliğinin son yıllarda daha belirgin bir hal alması  gerçekten üzücü. Bugünlerde elimin altında bir yazısı var sayın Hapi’nin… Jineps gazetesi’nin  “İlk ekimiz olarak “Kafkasya Üzerine Beş Konferans” sunucularından Cevdet Yıldız’ın Bandırma Derneği’nde 21 Mayıs 2006 tarihinde yaptığı konuşmayı veriyoruz. 21 Mayıs özeline yönelik gibi görünse de, tarihsel bazı konularda analizler, yanı sıra çözüme yönelik önerilerin yer alması nedeniyle yayınlanmasına karar verilmiş ve yayınlanması kararı sonrası Cevdet Yıldız tarafından konuşma metni dışında eklemeler de yapılmıştır.” Sözleri ile açıklama getirdiği bir yazısı. Özetle vurgulanan yazınının çözüm önerileri getirdiği için yayımlandığı…

Ben yazıyı defalarca okudum. Sayın Hapi’nin “kaş yapıyor gibi yapıp göz çıkarttığı” yazılarının güzel bir örneği. Yazıyı bütünü ile eleştirmeyi programıma almışken sayın Hayri Ersoy’un önce Marje’de sonra da CC ana sayfasında yayımlanan eleştirisini okudum. Bütünü ile katıldığım bu eleştiri için sayın Ersoy’u kutluyorum. Bu Hapi eleştirisini yeterli de bulabilirdim.

Ancak; diasporamızda sayın Hapi gibi düşünenlerin az olmadığının, bu yaklaşımın, “ilkel düşünce yapısının” sonucu olduğunun, dahası bu yapının,  aydın sanılan okumuşlarımızın temel özelliği olduğunun bilinci ile yazıdaki ''dönüş’'e ilişkin “özgün yaklaşım”ı eleştirmemenin yanlış olacağını düşündüm.

Bakın ne demiş Sayın Hapi:

“Bu arada, maddi ve politik koşulları henüz oluşmamış olan Kafkasya’ya “dönüş” sorunu gibi, geçmişte belki de bazı Rus çevrelerini memnun etmek için, Adigey yöneticileri tarafından  savsaklanmış ve şu koşullarda gerçekleşmesi olanaksız olan tüm demokratik sorunların çözümü de, öncelikle demokratik mücadelenin kazanılmasına bağlıdır.

(1992’de, Maykop’ta, sonraları bakan bile olan birinin, “Kafkasya’ya dönmeniz şart, dönmezseniz olmaz” demesi üzerine, benim de “Peki, dönenlere sizler, örneğin kişisel olarak siz nasıl bir yardımda bulunabilirsiniz?” biçimindeki  bir soruma ise, ”Ben nasıl bir yardımda bulunabilirim ki, ben zar zor ayakta durabilen biriyim” yanıtını almıştım. Bu yanıt Adige nezaketine uymayan, sembolik de olsa bir özveride bulunmayı düşünmeyen, dönen ya da dönecek olan Adigeleri de önemsemeyen, küstürücü bir anlayışı yansıtıyordu. Böylece dönüş sorununun geçmişte savsaklanmış olması; bazı sözde yasal “düzenlemelerle” yetinilmesi; dönüş yapanların korunmaması ve “pişman” edilmesi, olumlu bir devlet politikasının da yokluğu, görüldüğü gibi bugünkü Adigey Cumhuriyeti’nin varlığına yönelen tehlikeleri de arttırmıştır. Oportünizmin vardığı sonuç budur. Oysa, 1778 Balkan Sürgünü sırasında, bildiğim kadarıyla Düzce Adige köylüleri, kendileri de yoksul oldukları halde, büyük özverilerde bulunarak toprak ve hayvanlarının bir bölümünü bağışlamak suretiyle, sevgiyle bu göçmenlere kucak açmışlardı. Burada ise, 1989-2002 yılları arasında toplam Adige sayısının üstünde, Adige olmayan ve “bindirilmiş kıt’a” gibi getirilen, oyu “belirsiz” 135 bin yeni yerleşimci için yer bulunup, Rus nüfus 288.000’e yükseltilip, politik Slaviyanlar Birliği güçlendirilirken, 135 Kosovalı Adige'ye de ondan da az, bir avuç dönüşçü “sorun” oluyordu).'' 

Evet okuduğunuz gibi, Sayın Hapi, ''dönüş’'ün maddi ve politik  koşullarının henüz oluşmamış olduğunu söylemekle yetiniyor. Ancak dönüş için gerekli gördüğü maddi ve politik koşulların neler olduğunu belirtmemiştir.

Eski bir sosyalist(!) olduğunu ve “olaylar, olayın geçtiği somut koşullar göz önüne alınarak değerlendirilmeli, çözüm önerileri somut koşullara göre olmalı” ilkesini unutmuş, seyahat özgürlüğünün bile olmadığı bir dönemin yöneticilerini, günümüz koşullarına göre eleştirmiştir.

Geçmişte diaspora Adige'si olarak hangi yasakları sineye çektiğini, bu yasaklara karşı sözü edilir bir mücadele yürütemediğini, bir Shapsugh olarak, hala Shapsugh adını taşıyan dernek kurma girişiminde bile bulunmadığını unutmuş görünmektedir.

Çözüm öneriyor gibi yapıp “(…) şu koşullarda gerçekleşmesi olanaksız olan tüm demokratik sorunların çözümü de, öncelikle demokratik mücadelenin kazanılmasına bağlıdır” demiş ancak, bu demokratik mücadelenin nerede kazanılması gerektiğini, kimlerin kazanması gerektiğini, kendi gibi düşünenlerin üstleneceği görevleri nedense belirtmemiştir.

Daha sonra bakanlık da yapmış birinin, bir kişinin samimiyetle söylediklerini temel alarak, kendisine dönülebilecek bir anavatan bağışlayanları, Adige nezaketine uymamak, sembolik de olsa bir özveride bulunmayı düşünmemek, dönen ya da dönecek olan Adigeleri de önemsememekle suçlayabilmiştir.

“Oturduğumuz  yerde anavatanının vatandaşı olma hakkını sunan ve yılarca yürürlükte kalan RF vatandaşlık yasasından yararlanmayan bizler sözde ulus severiz, sözde vatanseveriz, sürgün değil sürgünümsüyüz” diyecek yerde, yasalardan yararlanmış olanları da görmezden gelerek, yasaların sözde olduğunu ileri sürebilmiştir.

Dönüş yapanlar korunmuyor, pişman ediliyorsa dönüş yapmış olanlardan bugün hala anavatanda yaşayanların da barınamayacakları gerçeğini bilmezden gelerek, doğal olan çok az sayıdaki geriye dönüşlerden devlet politikasının olumlu olmadığı sonucunu çıkartmıştır.. Elbette ki Adigey Cumhuriyeti’nin varlığına yönelen tehlikelerde, dünya güçlerinin bölgeyi istikrarsızlaştırma politikalarının, diasporanın yayın politikasının da etkili olabileceğini ima bile etmemiştir.

Yetmemiş, -sıkı durun- halkımızın anavatan kesimini oportünist olmakla suçlamış. Türkiye diasporasının ne kadar yardım sever olduğunu “bildiği kadarı” ile 1778 Balkan Sürgünü sırasındaki Düzceli Adige köylülerinin özverileri ile kanıtlamaya çalışmıştır.

Buna karşın, derneklere üye ve aylık ödentilerini ödeyen sayının Türkiye’de var olduğu söylenen Çerkes nüfusa oranla devede kulak bile olmadığını bilmezden gelmiştir.

Rusya Federasyonu’nun politik ve ekonomik katkıları ile anavatan dönüşleri sağlanan Kosova Adigelerinin köy kurulması, konut yapılması giderlerine, en az katkıda bulunan diaspora ülkesinin neden Türkiye olduğunu sorgulamamıştır.

Yasayla kurulan ve her Abhazya vatandaşının aylığının %2'si ile katkıda bulunduğu Dönüş Vakfı'na, Adigey'deki Dönüş Vakfı'na Türkiye diasporasının katkısı olup olmadığını merak bile etmemiştir.

Rusya Federasyonu’nun yürürlükteki yasalar çerçevesinde, benzer durumda olanlara yaptığı maddi yardımı Kosova Adigelerine de yaptığını, asıl sorunun bu para ile mütevazı konutlar yapılıp bitirilebilecekken, diasporayı iyi tanımayan yöneticilerin kararı ile çok büyük konutlar yapılmak istenmesinden kaynaklandığını öğrenme çabasını da göstermemiştir.

“Burada ise, 1989-2002 yılları arasında toplam Adige sayısının üstünde, Adige olmayan ve “bindirilmiş kıt’a” gibi getirilen, oyu “belirsiz” 135 bin yeni yerleşimci için yer bulunup, Rus nüfus 288.000’e yükseltilip, politik Slaviyanlar Birliği güçlendirilirken, (…)”  sözleri ile kimselerin göremediği tehlikeyi gözler önüne seren Sayın Hapi, “dönüş seferberliği” önereceğine hariçten gazel okuyanlara katılmış, bir duayen, bir bilge edası ile ahkam kesmiştir…

Yetmemiş, anavatanımızı bağışlayan kardeşlerimize, utanılası karalamaları, suçlamaları, kendine özgü  “Çerkes nezaketi” ile bağdaştırabilmiştir…

Ama nedense, iç karartan, ciddiye alanları deliye çevirecek olan bu yazıyı sayın Hapi, bütünü ile katıldığım, ancak “dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı” deyimini akla getiren şu cümle ile bitirmiştir.

“İleri oluşumlar, iyi insanlara ve demokratik güçlere moral vermektedir. Bizim de umutlu olmamız için birçok iyi özelliklerimiz ve iyi nedenlerimiz vardır.”

Yazının tamamı 22, eleştirmeye çalıştığımız bölüm sadece dörtte bir sayfa ise, bence bu yazı şöyle bir dua ile bitmeli:

Hapi yazılarını okuyacakların, eleştireceklerin, ve de eleştirileri okuyacakların Allah yardımımız olsun… Amin…

Anavatana Dönüş Üzerine sürecek…