GÜZEL GÖRÜP, GÜZEL DÜŞÜNME

17.02.2007

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Kişilerin benzer durumlara birbirinde farklı ve farklı derecelerde tepki verdikleri, birilerinin çok sıkıldıkları ortamlarda başka birilerinin çok mutlu olabildikleri bilinen bir gerçek. Bunun kişilerin algı düzeneğinin, paradigmalarının bir sonucu olduğu da…

Anavatana Dönüş’ün yeniden gündem almaya başladığı bugünlerde, ne zamandır arşivimde sakladığım, daha önce anavatana dönüş yapan arkadaşların kimileri ile paylaştığım bir yazıyı sunuyorum sizlere…

Ben yazı içeriğini, Anavatana Dönüş'ün önündeki asıl etkenin psikolojik olduğu, işin moral yönü olduğu görüşünü güçlendiren bir yaklaşım olarak değerlendirdim. Bakalım siz nasıl bulacaksınız?

Güzel görüp, güzel düşünenlerin sayısının artmasına katkıda bulunur dileği ile…


Güzellikleri görebilen mutlu olur (*)


Hapishanede kalsa bu kadar sıkılmazdı. Özbekistan'da yalnız ve mutsuzdu. Ama o hayata bakış açısını değiştirdi ve mutluluğu yakaladı. Eğer sizde mutsuzsanız bakış açınızı değiştirin.

“1991 yılıydı” diye anlatmaya başladı, “Üniversiteyi bitirmiş ve yeni evlenmiştim . Kocam, Özbekistan Taşkent’te edebiyat öğretmenliği yapıyordu. Kocama yakın olabilmek için, ben de oraya gittim. Özbekistan’da dil bilmediğim için öğretmenlik yapamıyor, beş aydır evimde oturuyordum. O yerden nefret ediyordum. Hiç sevmiyordum. Kendimi hiç mi hiç bu kadar kötü ve bedbaht hissetmemiştim. “Buraya neden geldim?” diye kendi kendime sorular sormaya başlamıştım. Kültürü farklı , gelenek görenekleri farklı, dili farklı idi. Benim büyüdüğüm yerdeki imkanların hiçbiri burada yoktu. Adeta imkansızlık ve yokluk içinde yaşıyorduk. Çevremde bir tane Türk yoktu.

Kocam, her gün okula gidiyor,bütün zamanını talebeleriyle birlikte geçiriyordu. Onun için okul ve öğrencileri sevda haline gelmişti. İşin doğrusu ben de biraz bu durumu kıskanmaya başlamıştım. Özbekistan’da sıcak, dayanılmayacak kadar fazla idi.

Çevremdekiler Türkçe bilmiyor, ben de Özbekçe bilmiyordum. İngilizce'm de iyi değildi. Hiç kimseyle iletişim kuramıyor, burada olmanın verdiği pişmanlığı yüreğimde her geçen saat büyütüyordum. Kocam, okula gelmemi, çocuklara yardım etmemi, onların birtakım ihtiyaçlarını gidererek oyalanmamı tavsiye ediyordu; ama ben bunu kabul etmiyordum. Bu koskoca şehirde yalnızlığım gittikçe artıyordu.

O kadar sefil oldum, kendime o kadar acıdım ki, sonunda anne ve babama mektup yazdım. Dayanamayacağımı ve eve döneceğimi bildirdim.

Bu hayata bir dakika daha tahammül edemeyeceğimi, burada olmak yerine, hapishanede olmayı tercih ettiğimi söyledim.

Babam, mektubuma iki satırla cevap verdi.

Hâlâ kulaklarımda çınlayan bu iki satır, bütün hayatımı değiştirdi:

“İki adam hapishane parmaklıklarından dışarı baktılar:

Bir tanesi çamuru gördü, öteki ise yıldızları.”

Bu iki satırı tekrar tekrar okudum. Kendimden utanmıştım.

Şimdiki durumumun iyi olan taraflarını bulmaya karar verdim: Yıldızlara bakacaktım.

Yerli halkla dostluk kurdum ve onların tepkileri beni şaşırttı.

Yapmış oldukları dokumalar ve çömleklere ilgi gösterdiğim zaman, turistlere satmayı reddettikleri en kıymetli eserlerini bana hediye ettiler. Her gün kocamın çalıştığı okula gittim. Çocukların söküklerini diktim. Yemekhaneye indim ve çocuklara hiç görmedikleri, tatmadıkları çeşit çeşit yemekler hazırladım. Her biri bana çok şirin göründü. Onlar da beni sevdiler, her fırsatta yanıma geliyorlar ve bana “Türk anne!” diye hitap ediyorlardı.

Hiç çocuğum yokken bir anda yüzlerce çocuğum oldu.

Özbekistan halkının gelenek ve görenekleri hakkında bilgi sahibi oldum. Yemeklerini öğrendim. Düğünlerine gittim, kaygıları kaygım, sevinçleri sevincim oldu.

Bu şaşılacak değişikliğin sonu ne oldu? Özbekistan değişmemişti. Halkı da değişmemişti. Fakat ben değişmiştim. Düşünce tarzımı, bakış açımı değiştirmiştim.

Böyle yaparak, kötü bir tecrübeyi, hayatımın en heyecanlı macerası haline getirmiştim. Keşfetmiş olduğum bu yeni dünya bana şevk ve heyecan vermişti. Ben dışarı bakmayı başarmış ve yıldızları bulmuştum.”

Hayata bakış açısı hem aile içerisinde hem de toplumda huzuru ve başarıyı yakalamada çok önemlidir. Hani hepimizin bildiği bir güzel söz var: “Güzel gören güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır.”


(*) Sungur Kılıç / Ankara Zaman Gazetesi  05 04 2002   Aile Sağlık eki