MAHİR KAYNAK

25.11.2006

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

(Değerlendirmelerinizle Bire Bir Örtüşmese de.)

Bilgi görgü ve birikiminin doğuştan kendisinde var olduğunu, kimselerden etkilenmediğini, etkilenmemesi gerektiğini ileri sürecek aklı başında kişi yoktur sanırım. “Kerameti kendinden menkul” deyimi belki biraz açıklar bunların durumunu…

Star Gazetesi yazarı Mahir Kaynak analizlerinden çok yaralandığım yazarlardan biridir. Sayın Kaynak’ın çoğu yazısını okurken, olayımızın dünya olayları içerindeki yerinin ne olduğu, ne olabileceği, bu ilişkiler sistemi içerisinde hedefimizin ne olması, hedefe götürecek strateji ve taktikler konusunda dönüşçülerin dün yanılmadıklarını, bugün de yanılmadığımızı duyumsarım… Dünya olayları, ilgili devletlerin birbiri ile ilişkileri, devletlerin gücü, bölge ve dünya devletlerinin olayımızı ne denli ilgilendirebileceği, önemseyebileceği, bölge güçleri, dünya güçleri yanında bizim potansiyel gücümüzün ne olduğunu iyi değerlendirmeden konacak hedeflerin düş bile olması çok zor gibi gelir bana…

Bu hafta da sayın Mahir Kaynak’ın kimi yazılarından kimi bölümleri paylaşalım sizlerle…

Bakalım sizler nasıl bulacaksınız… Elbette ki, asıl olan her yazısını kendi bütünlüğü içinde okumak…

17 10 2006

Burada bir soru cevapsız kalıyor. Demokrasinin gerekleri yerine getirilirken ve egemenlik el değiştirirken demokrasinin ihtiyaçlarına cevap veriliyor ama bu durumun ülkenin geleceğini nasıl etkileyeceği tartışılmıyor.

Söylemek istediğim bu görüşlerden birinin doğru ya da yanlışlığı değil. Sadece önce hedeflerin belirlenmesinin gerektiği ve kuralların bu hedeflere en kolay ulaşılacak biçimde olmasıdır. Yolunuz gideceğiniz yeri değil, gideceğiniz yer yürüyeceğiniz yolu belirlemelidir. Bir taraf demokrasi olsun da nereye giderse gitsin derken diğerleri biz bir hedef belirlemiştik, zaman neyi gerektirirse gerektirsin biz hedefimizi değiştirmeyiz diyor ve her ikisi de yanılıyor.

İzlenmesi gereken yol bellidir ve bunun dışındaki davranışların getirisi sadece şansa bağlıdır. Önce geleceğin dünyasının nasıl şekilleneceği, böyle bir yapılanmanın hangi ilkelerle ve değer yargılarıyla yönetilmesinin mümkün olduğu tahmin edilmeli ve bu şartlarla uyumlu bir değerler sistemi savunulmalıdır. Bu herhangi bir ideoloji olabilir ve her düşünce sahibinin kendisini özgür hissedebileceği bir ortam, bu yapı içinde, sağlanabilir.

Bir süre herkes ideolojik tartışmayı bir yana bıraksa ve sadece siyaset konuşulsa, kimse diğerinin değerleriyle uğraşmayıp yürünecek yolun nereye vardığını araştırsa, önümüzü daha iyi görürüz.
 

18 11 2006-11-18

Bu düşünce doğru değildir ve siyaset doğru olanı değil uygun olanı yapmaktır. Uygun olan ise dünya şartlarını göz önünde tutan, hiçbir ülkenin kendi başına hareket etmesinin mümkün olmadığını bilen bir kimselerin tavrıdır. Bu durum en güçlü saydığımız ülkeler için de geçerlidir. Onlar da kendileri için doğru olanı değil mümkün olanı yaparlar.

14 11 2006

En yüksek düzeyde siyaset de şüphesiz konu olabiliyordu. Eğer uluslararası siyasetten söz edecekseniz çatışan taraflardan birinin yanında yer alır, karşı tarafın tutarsızlıklarından, haksız davranışlarından, savaşıyorsa hatalarından ve insanlık dışı eylemlerinden söz edebilirdiniz. Yaşam kötülerle iyilerin savaşından ibaretti ve siz haklı ve doğru olanın yanında yer aldığınız için fazilet mücadelesi yapmaktaydınız. En iyi eleştiri yapan, karşısındakine en vurucu yumruğu atan en çok okunuyor ve dinleniyordu.

Eğer sizi tanımlayan düşünce akımı anlamını yitirmişse ve ilgi çekmemeye başlamışsa değişir ve yeni tartışma ortamının vazgeçilmez bir üyesi haline gelebilirdiniz.

12 11 2006

Saddam’ın idam edilmesi kadar edilmemesi de Irak’taki farklılaşmaları ve çatışmaları etkileyecektir. Buna göre Sünni’lerin Şii ve Kürtlere yönelik tavrı belirlenecek ve giderek azalacak ABD varlığı çatışmaların şiddetinin artmasına sebep olacaktır. Son aşamada BM müdahalesi ve parçaların sınırlarının bu müdahale sırasında belirlenmesi büyük olasılıktır.

İran Rusya’nın ilgi alanına bırakılırsa, enerji konusunda Rusya’nın artan ağırlığını dengelemek için, Kafkaslar pazarlık masasına gelebilir.

Böyle bir durumda Türkiye’nin rolünün artması kaçınılmaz görünüyor. Bu gücü dengelemek ve frenlemek için iç denetim ve kontrol mekanizmaları devreye sokulur ve özellikle ekonomisi kontrol altına alınır.

07 11 2006

Saddam’ın idam edilip edilmemesi işlediği öne sürülen suçların bir sonucu olmayacaktır. Eğer onun ölümü ABD politikasına uygunsa idamı için sayısız gerekçe bulunabilir. Aslında o ilkel dönemlerde tanrılara kurban edilen bakire kız rolündedir.

Saddam’ın akıbeti dış operasyonlara açık her ülkenin yöneticileri için söz konusudur. Sonuç, idam olmasa bile, iktidarı kaybetmek, gözden düşmek, bir sürü kötülükle birlikte anılmak biçiminde de olabilir.

Her ülke dünya şartlarından etkilenir ve sırf bu sebeple iktidarlar değişebilir. Ancak bu, kararı verme iradesi olan ülkelerde, o ülkeyi yöneten güç odağının iradesiyle olur.

31 10 2006

Bu nedenle tehlikelerle ilgilenmiyorum ve şu sorunun cevabını arıyorum: ‘Ulaşılmak istenen hedefler ne ve bunların arkasındaki evrensel güçlerin hangisi daha avantajlı? Tarihin gidişine uyan hareket hangisi?’

Hayatım boyunca insanların haklılık ve haksızlık konusunda yaptıkları tartışmaları izledim. Şimdi de tüm medya aynı çizgiyi izliyor. Bunun hiçbir anlamı olmadığını biliyorum ve yazılanlarla, taraflardan birinin yanında olmak için değil, güçlerini ve eylem planlarının ne olduğunu anlamak için ilgileniyorum.

Bence asıl tehlike insanların siyaseti ideolojiden ibaret sanmalarından ve bu konuyu tartışmalarından kaynaklanıyor. Mesela ülkemizin dünyada, demokrasi açısından örnek bir ülke haline geldiğini, AB ile bütünleştiğini farz edin ve başka bir gücün, bu ABD ya da Rusya olabilir, ona savaş açtığını düşünün. Bu güçleri kınamaktan öte yapabileceğiniz bir şey var mı? Bu hayali bir senaryodur ve sadece tüm ihtimallerin hesaba katılması gerektiği anlamında söylenmiştir. Hayat tek boyutlu değildir ve tüm boyutlarıyla yaşanmalıdır.

29 10 2006

Bundan çok daha önemli bir sorun gözden kaçıyor. Çok uluslu şirketlerin üretim sürecine egemen olacağı, küçük işletmelerin rekabete dayanamayıp piyasayı terk edecekleri doğru ama üretim sürecine egemen olan gücün çok uluslu şirketler olacağı şüpheli. Bu şirketler bile onu kontrol edecek başka bir süper gücün kontrolüne girecek. Geçmişte para üretimle yakından ilgiliyken ve üretimi temsil ederken günümüzde bağımsız bir aktöre dönüştü. Parayı kazananla kullanan farklılaştı. Bugün Çin, Japonya, Ortadoğu’nun petrol üreten ülkelerinin tasarruflarını finans piyasalarını kontrol edenler kullanıyor ve bunun yön değiştirip paranın sahipleri tarafından kullanılması imkansız. Finans piyasalarının üreticilere şunu söylediğini kabul edebiliriz: ‘Ya parayı bize vereceksin ya da yok olacaksın’.

Tarih düz bir çizgi izlemiyor. Adeta nefes alıp veriyor ve şu anda ciğerleri havayla o kadar dolu ki biraz daha alırsa ciğerleri parçalanacak. Şimdi nefes verme sürecinin nasıl olacağını aramak zorundayız. Bu konuda somut bir bilgiye sahip değilim ve ancak sezgilerimle geleceğe ait tahminlerde bulunabilirim. Bana göre globalleşme gerçekleşmeyecek ve büyük bir çatırtıyla çökecek. Şu anda bazı yerlerde bunun senaryoları yazılıyor ve yeni düzenin projeleri hazırlanıyor. Yeni yapı eskisinin düzeltilmesiyle değil yeniden inşa ile gerçekleştirilecek. Herkes büyük İstanbul depremini konuşurken daha büyük bir depremin dünya para sisteminde olacağını ve yeni yapılanmanın daha gerçekçi olacağını sanıyorum.

21 10 2006

Kimseyi kızdırmayı göze alamam ve bu örgütün tamamen kontrol altında olduğunu, iç ve dış politikamızı yönlendirmek için kullanılan bir manivela haline geldiğini söyleyemem. Söylersem PKK ile mücadele koordinatörlerinin toplantısındaki izleyiciler vatanseverliklerini nasıl anlatabilirler?

15 10 2006

Bunun siyasi sonuçları da vardır. Devletler geçmişte sahip oldukları hareket imkanlarını kaybeder ve ekonomiye egemen olanlar siyasi gelişmelerin yönünü belirler. Eğitim ve medya üzerinde kuracakları kontrol mekanizmaları halkın eğilimlerini bire bir tayin eder. Artık küçük devlet olmak, daha doğrusu hem küçük olup hem devlet gibi davranabilmek mümkün değildir.

Milli gelir artık milli olma vasfını kaybetmiştir. Bir mal ya da hizmetin hangi sınırlar içinde üretildiğinin önemi yoktur. Bu üretimi kontrol edenler aktör konumundadır ve bildik kavramlarla analiz yapmak bir anlam taşımaz.

Bu durumun yadırganacak ve şikayet edilecek bir yanı yoktur. Mesela uçağın icadı onunla ilgili birçok kavramın oluşmasına yol açmıştır ve bu kavramlar daha önce yoktu. Yaşadığımız çağı eski kavramlarla açıklayamayacağımız bir gün anlaşılacaktır. Öyleyse geleceğe ait öngörülerde bulunurken eski kalıpların içinde kalmak ve geleceği alıştığımız kavramlarla açıklamak yeterli olmayacaktır.

Bu sadece bizim karşılaşacağımız bir durum değildir. Herkes değişmek zorundadır ve bunu en çabuk yapan ön sırada yerini alacaktır. Geçmişte büyük bir güç olacağı, ABD ve Rusya’nın, önünde olmasa bile, yanında yer alacağı düşünülen Avrupa, kalıpları kıramadığı için, geride kalmaktadır.

14 10 2006

Ermeni soykırım iddiasının Ermenilerle bir ilişkisi yok. Onlar sadece bir figüran olarak kullanılıyorlar. Bu Fransa’nın tavrıdır ve stratejik hesaplarının olmadığının kesin bir delilidir. Ortadoğu’da etkili olacağı bir ülke kalmamıştır ve en önemli kaleyi, yani Türkiye’yi, kendi kararlarıyla hem bir müttefik olmaktan çıkarmış hem de AB’den dışlamışlardır. Ülkemizdeki AB yandaşlarının çabaları bu durumu değiştiremeyecektir.

Bu proje gerçekleşmeyecek

Tavrımı AB karşıtlığı olarak algılamak yanlıştır. Bir şeyin olmayacağını söylemek ona karşı olmak anlamına gelmez ve ben sadece bu projenin gerçekleşmeyeceğini söylüyorum. Fransa’nın tavrı, Merkel’in asıl hedefinin ülkemizin imtiyazlı ortaklığı olmasına rağmen sırf ahde vefa nedeniyle üyeliğimize destek vereceğini söylemesi neyin olacağının önemli ipuçları.

Türkiye’de söylem önemlidir ve herkes sözleriyle değerlendirilir. Eylemler ve onun sonuçlarıyla kimse ilgilenmez. Vardığınız yerin söylediklerinizin tam tersi olmasında hiçbir sakınca yoktur. Biz söyleriz başkaları hedefine ulaşır. İnsanların ne olduğunu sorarız ama yaptıkları ve bunların sonuçları bizi ilgilendirmez.

10 10 2006

Bir siyasal sistemin doğruluğu ve uygunluğu, karar mekanizmasının aldığı kararların isabetiyle ve ülkesini temsil yeteneğiyle ölçülür. Demokrasiyi sadece bir şekil olarak algılamak ve bu şekle uygun olarak belirlenen yönetimlerim en doğrusu olacağının söylenmesi, bir gerçeğin ifadesinden çok, bazı güçlerin bu yolla hedeflerine daha kolay ulaşabileceklerini öngörmüş olmalarından kaynaklanmaktadır.

01 10 2006

Mesela halkın büyük bir çoğunluğu hasımlarla aktif mücadeleden yanadır. Yöneticiler çekingen davrandıkları için eleştirilirler.Yaptığınızın bir hata olup olmadığı sonunda belli olur ve şöyle bir kural işler: Yenildiğiniz her mücadele yanlış, galip gelirseniz doğrudur.

Bir ülkenin hedefi nedir ya da ne olmalıdır sorusunun çok sayıda cevabı vardır ama bu bir tek cümleye indirgenebilir. İnsanlar kendi ülkelerinin en güçlü ve zengin, kendilerinin de burada ön safta olmasını ister. Sorun bu hedefe nasıl varılacağıdır.

Ben siyasetçiyi değerlendirirken farklı bir yol izlerim ve onun verdiği kararın ne olduğunu irdelemeden önce metodunun ne olduğuna bakarım. Eğer dünyayı bir bütün olarak algılıyor ve politikasını bu çerçevede belirliyorsa doğru yolda olduğunu düşünürüm. Bu bakış açısı çözümlerin de nasıl aranması gerektiğini belirler. Hiçbir çözüm ülkeye özgü olmamalı dünya için de bir anlam ifade etmelidir.

Bu durumda iki farklı yol izlenebilir: Eğer ülkeniz dünyada belirleyici ya da etkileyici konumda değilse büyük güçlerin ne yaptığı ya da ne yapacağı doğru kestirilmeli ve uyumlu bir yol izlenmelidir. Buna çoğunluğun itiraz edeceğini ve haysiyetli dış politikadan söz edeceğini biliyorum. Sizden daha güçlü biriyle kavga edip dayak yemenin de pek haysiyetli bir yol olduğu söylenemez. Bırakın onu başkaları dövsün. Türkiye arada bir yerdedir. Ne her önüne gelene saldırabilir ne de yapılanlara tamamen seyirci kalabilir. Bu en zor durumdur ve yanlış bir karar her zaman mümkündür.

20 08 2006

Bir insan savaş aracı olarak neyi kullanıyorsa onu tüketir. Bir taraf çatışmada silahlarını kullanıp onu tüketirken öbür taraf vatanseverliğini, inançlarını kullanırken onu tükettiğinin farkına varmaz. En üstün ideallere sahip olanlar, bir süre sonra, hiçbir değer yargısı olmayan ölüm makinelerine dönüşür. Giderek kendisi gibi düşünmeyen, inançlarını paylaşmayan herkesi düşman olarak görür ve çevresini tasfiyeye başlar. Tek kişi kalıncaya kadar.

18 04 2006

Demokratlar için ise tam tersi geçerlidir. Onlarda kıyafet serbest, içerik kesinlikle tek tiptir. Ekonomide liberal, siyasette demokrat dedikleri cinsten olacaksınız. Demokrasiyi seçim sandığına indirgedikleri ve onu kontrol etmenin, istedikleri seçim sonuçlarını, hiç yanılmadan gerçekleştirebildikleri için, onu kutsallaştırmışlar ve adına halkın iradesi demişlerdir. Oysa sonuçların kendi iradeleri olduğunu çok iyi bilmektedirler.

Kimsenin özgür olmadığı bir dünyada herkes özgürlük savunucusudur. Rekabet serbesttir ama hakem hep onlardandır. Roman yazarsanız önce onların süzgecinden geçer. Eğer uygun bulurlarsa çok güzel olduğunu söylerler ve halk güzeli sevdiğini anlatmak için onları alır. Kıyafetiniz ekonominin gereklerine göre belirlenir. Moda, biraz da, egemenlerin halkı ne ölçüde kontrol edebildiğini gösterir.