OLMAYANA ERGİ YÖNTEMİ -3

16.09.2006

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Gelelim sözünü ettiğimiz üç görüşten hangi görüşü savunanların daha samimi olduğuna: 

Bir dönem, dönüşün karşısındaki en önemli güç kalışçılardı anımsayacaksınız. Türkiye’de devrimi gerçekleştireceklerdi. Devrimle birlikte ulusal kültürel değerlerimizi yaşatabilme hakları tanınacak, olanaklar sağlanacaktı. Halkımız da bu olanakları kullanacak ve asimilasyonu durduracak mutlu olacaktı. Devrim sonrası isteyen anavatana dönecek isteyen de -hiçbir fraksiyonun programında yer almamakla birlikte- Çerkes olarak kalabilecekti. Döneminde bu görüşü olanlardan aynı görüşte olan kimse kalmış gibi, eski devrimcilerin kimileri Dönüşçüleri samimi olmamakla suçlayabiliyor. Dahası bunların kimileri, öğretinin sık tekrarladığı; “ezilen ulus sosyalisti birlikteliği savunur” ilkesini de, “çözüm önerilerinin somut koşullara uygun olması gerekliliği” ilkesini de anımsamıyorlar. Koşulların zorlaması ile ülkelerini terk etmek zorunda kalanlar da anavatana dönmeyi düşünmediler. Özgürce konuşulabilen ülkelere yerleşmiş olmanın rahatlığı ile bir kez olsun görmedikleri Kafkasya’nın bağımsızlığını savunurlar. Her ulusa tanıdıkları “kendi kaderini tayin etme hakkını” anavatan bekçisi kardeşlerinden esirgerler, kaderlerini nasıl belirleyecekleri yolarını gösteririler. Kimi eski dava arkadaşlarının ana vatana dönmüş, anavatan için alın teri dökmeye başlamış olduğunu da görmezden gelirler.

Peki sizce bu “temelli kalışçılar”, yetmişli yıllarda dönüşçü olup dönüşçü kalabilen, bu amacına ulaşabilen, hala bu amacı gerçekleştirmek için çaba gösterenleri samimiyetsizlikle suçlayabilir, Dönüş’ü mahkum edebilirler mi?

Bağımsızlıkçılara gelince… Birleşik Bağımsız Kafkasya’yı amaçladıklarını, bu uğurda her fedakarlığı yapmaya, canlarını bile vermeye hazır olduklarını, söyleyenlerin yapması gereken, dönüşü eleştirmek, sanal ortamda kahramanlık gösterilerinde bulunmak olmasa gerek.

Burada bir parantez açıp Brant Şefik arkadaşımın bir fıkrasını anlatayım.

“Köyün birinin epeyce anasının gözü bir imamı varmış. Yıl kurak bir yıl. Ekinler kavrulmakta, toprak çatlamaktan öte yarılmaktadır kuraklıktan.. Önlerinde imam, yağmur duasına çıkılır. İmam yerini alır gayet ciddi duasını bitirir hemen arkasından da seslenir:  

-Ey cemaat şemsiyesi olanlar hemen şemsiyelerini açsın!

Köylülerin hiç birinde yoktur şemsiye”.

Halbuki duanın kabul olmasının birinci şartı inanç değil mi? Duayla yağmur yağacağına inanılıyor idiyse birlikte şemsiye getirilmesi gerekmez miydi?

Peki, hep bağımsızlıktan söz eden  bu arkadaşların -eğer söylemlerinde samimi iseler- bağımsızlık savaşı veren kardeşlerinin yanında olmaları gerekmez mi? Günümüzde bağımsızlık anlayışının değiştiğini, karşılıklı bağımlılık anlayışının yerleştiğini düşünenleri, bağımsızlığı amaçlamanın çözüm yolu olamayacağını açık, açık söyleyenleri birtakım saçma şeylerle suçlamak, kendilerinin gerçekten bağımsızlıkçı olduklarına inanılması için yeterli olabilir mi? Başkalarını kandırabilseler bile kendilerini kandırabilirler mi? Kimilerinin, Anavatana Dönüş yapabilenlerin sayı azlığını örnek göstererek -savaşmaya giden bağımsızlıkçı daha çokmuş gibi- Dönüşü başarısız göstermeye kalkmaları samimiyetle bağdaşır mı? Bu gibi sorulabilecek daha bir çok soru…

Bu yazdıklarımdan Dönüş’ün, dönüşçülerin hiç eleştirilemeyeceğini, her iki konun da tabu olduğunu söylediğimiz anlamı çıkarılmasın. Eleştirilemeyecek görüş, eleştiriyi hak edecek davranışta bulunmayan kişi olabilir mi hiç. Ancak bilinmesi gereken Dönüş’ü eleştireceklerin olmayana ergi yöntemini bırakmaları, çözüm önerilerini ve bu önerilerin nasıl hayata geçirileceğini açıklamalarıdır. Evet Dönüşçüler, dönüşü benimsemeyenlere karşı sorumlu değildir. Döneminde dönüşü savunmuş günümüzde de  dönüşü savunanlar dışındakilerin, anavatana dönmeyen dönüşçüleri eleştiri hakkı da yoktur. Desteklemeyenlerin, birlikte sıkıntı çekmeyenlerin, risk almayanların, sorgulandıklarında, tutuklandıklarında sevinenlerin dönüşçüleri eleştirme, sorgulama hakkı olabilir mi?

Yine belirtmek gerekir ki, kalışçılardan olsun, bağımsızlıkçılardan olsun çözümün anavatanda olduğunu görebilenlerin, anavatana dönüş yapanların yani dönüşçüleri eleştiriye hak kazananların sayısı da az değildir. “Bakın biz dönüşçü değildik, ama döndük ve elimizden geldiğince yaşamı güzelleştirme mücadelesi veriyoruz. En azından anavatanda yaşanabileceğini, iş yapılabileceğini gösteriyoruz. Kimilerimiz anavatanda daha çok para kazanılabileceğinin de örneği. Peki sizin dönüşçüler nerede?” diye soran bu arkadaşlarımızın sorularını yanıtlamakta doğrusu güçlük de çekiyorum. Ayrıca birbirimizi hiç eleştirmediğimiz izlenimi edinmemeniz için de, bir başka platformda “Bizim Dönüşçüleri” nasıl eleştirdiğimin bir örneğini sunuyorum:

“Değerli arkadaşlar,

Dönüş platformunun sayın üyeleri. Eski Dönüşçüler (üyelerimizden gönüllü sürgünleri kastediyorum). Bu platform, yıllardır sizleri yeni şartlara göre nasıl sağlıklı dönüş yapılabileceğinin tartışma zemini sağlamadığınızdan yakınmam üzerine kuruldu. Doğrusu zayıf da olsa biraz umutlanmıştım. Öz eleştiri yapar, eksiklerimizi yanlışlarımızı görür, birlikte dönüşe yeniden bir ivme kazandırma çabasına gireriz diye düşünmüştüm.

Ama heyhat umut boşunaymış. Kurulduğundan bu yana sizlerden dişe dokunur bir şey gelmediği gibi eleştirilerimizi de kişisellikle itham ettiniz. İddialarımı ispata çağırmanızı önerdim yine ses çıkmadı. Çetaw'ın 25 Aralık 2004 tarihli son mesajına tepkisizliğiniz olmasaydı üretim adına onları da sineye çekecektim.

Evet şimdiye kadar olduğu gibi kimileriniz “sen bize böyle soru soramazsın” diyecek. Kimileri bize yöneltilen bin bir çeşit eleştiriyi içinden onaylayacak ama onayladığını söyleme cesareti gösteremeyecek. Ama ne gam, benim gördüğüm, Anavatana Dönüş konusundaki duyarlığınızı kaybetmiş olmanız. Sizlerle dönüş olmaz arkadaşlar. Zaten uzun zamandır süren ama çok geç fark ettiğimiz bu yargımızı Çetaw’ın mesajına tepki vermeyişiniz defalarca teyit etmiş oluyor.

Neydi mesaj. Rusya Federasyonu'nda hazırlanan bir nevi Dönüş yasası. Olaydan haberdar olduğumuzdan bu yana tasarının daha olumlu bir içerikle, en azından olduğu gibi yasalaşması için dernek olarak kişi olarak elden geleni yapıyoruz. Konuyla aktif olarak ilgilenmeyenler bile olaydan haberdar olduklarında en azından seviniyor, sevinçlerini paylaşıyor, umutlarını tazeliyorlar.

Hal böyleyken yıllarca “anavatana dönüş konusunda asıl sorun dönülecek ülkenin, Sovyetler Birliği’nin bizleri kabul edip etmeyeceğidir. Ne yapalım da Sovyetler Birliği'ni bizi ister hale getirelim” diye tartışanların son ileti karşısında sessiz kalması ancak duyarlılığın tamamen yitirildiği ile açıklanabilir. Aynı duyarsızlık değil mi on yıla yakın yürürlükte kalan federal yasaya, bize ülke değiştirme zorunluluğu getirmeden çifte vatandaşlık hakkı tanıyan yasaya karşın milyonlarca insanımızın yaşadığı Türkiye’den usulüne uygun bir tek vatandaşlık başvurusunun bile olmaması. Hem de yüz binden daha az insanımızın yaşadığı Suriye’den dört yüze yakın kardeşimiz bu haktan yararlanmışken…

Ama yine de ümit vardım. Önce bu yeni fırsatın oluşması daha sonra da en iyi şekilde nasıl değerlendirebileceğimizi tartışırız sandım. Aslında bu tartışmalara vesile olan ilk iletim de bu kaygı ile yazılmıştı. Beklentimiz azınlıklar konusunda Ankara Şubesi ya da Kaf-Der’in azınlıklar konusundaki açıklamasını görmek değildi. Tartışmaların hangi çerçevede oluştuğu idi bilmek istediğimiz. Biz de anavatandaki gelişmeleri anlatacak ve ulusal sorunumuzun çözümünü dönüşte görenler olarak tavrımızı belirleyecektik. Ama sizlerin buraları bilmeyen, gelişmelerden hiç haberi olmayan uzmanlarınız varmış.

Evet sadede gelirsek, dönüş sorununu kişisel bazda yüzde yüz olarak çözümleyecek olan, kitlesel bazda çözümleme olanakları sunacak olan bu yasa tasarısı haberi karşısında coşku duymayan, coşkusunu paylaşmayan, neler yapılabileceğini tartışmayan kimselere ben “dönüş” düşüncesini paylaşıyor diyemem. Gerçekleri tartışmaktan kaçınsanız, koro halinde saldırıya geçseniz bile sizlerin dönüşe büyük zarar vereceğinizden de korkmam. Ha bu kendimi birilerinin, -öyle olmadığımı bildikleri halde- söylediği gibi kendimi dev aynasında gördüğümden değil. Aksine ulusal meselenin boyutlarına göre bizlerin ne kadar küçük olduğumuzu bildiğimden. Örneklemek gerekirse; Türkiye’deki 50-60 bilmem kaç derneği aktif üye sayısı bin kişiyi ya bulur ya bulmaz. Eh Türkiye’de yaşayan en azından bir milyon insanımızın yanında bin kişinin ne değeri olabilir. Ben bizlerin deneyiminin, birikiminin, bilgisinin ancak olumlu doğrultuda çaba gösterdiğimiz sürece önemli olduğuna inanıyorum. Aksi yöne kürek çeken binlerin de, hiç önemli olmadığına ulusal hareketin onları dışlayacağına inanıyorum. Hele Dönüş’ü uğruna yazılması, özveride bulunulması, riskler alınması,  sevdiğimiz kimi şeylerden vazgeçilmesi gerekli bir ideal olarak değil de sadece ideal bir söylem olarak değerlendiriyor yada değerlendirenleri onaylıyorsanız sizlerle aynı platformu paylaşmak çok güç.

Anavatanda yaşayanları bu eleştirilerimin dışında tutuyorum. Çünkü dönüş yapmış olan, burada yaşayan her bireyin az parayla gelip çok para sahibi olduysa da, salt para kazanmak için geldiyse de dönüşe katkıda bulunduğuna inanıyorum. Onlarla başka bir düzeyde, katkılarının bilgi, deneyim ve olanakları ölçüsünde olup olmadığı tartışılabilir ki o konuda sizlerin, bu duyarsızlığınızla söz söyleme hakkınızın olmadığına inanıyorum.

Dilerseniz, dönüşün, bugün dünden çok daha ileri konumda olduğunu daha sonraki haftalarda irdeleyelim.