KAF-FED PROFESYONEL BİR KADRO İLE AMATÖR BİR TOPLANTI YAPMIŞTIR

24.06.2006

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
Neden mi bu başlık?

Kaf-Fed'in, Genel Kurul sonrası yayımlanan değerlendirmesine, amatör bir kadro ile profesyonel bir iş başarıldığını dile getirilmişti. Ben de sözü dolandırmadan, evirip çevirmeden tam karşıt
görüşte olduğumu vurgulayayım dedim.

Karşılıksız, dahası kendisi de katkıda bulunarak bir işi gerçekleştirmeye çalışmak olarak algılıyor olabilir. Ben profesyoneli işini iyi yapan kişi, eski deyimle işinin ehli kişi olarak algılıyorum. Yani kişi çabaları karşılığı bir ücret almayabilir ancak görevi profesyonelce gerçekleştirebilir. Bu açıdan ele aldığımızda Genel Kurul'u hazırlayan kadronun ehil olmadığını profesyonel olmadığını kimse söyleyemez sanırım. Her biri ya uluslararası bağlantıları olan büyük şirketlerin yetkili elemanları ya da profesyonelce iş yapan kendi şirketlerinin yöneticileri.

Peki böylesine işinin ehli kişilerin kendi işlerindeki titizliği DÇB Genel Kurulu hazırlanmasında da göstermeleri, konuşmaları genel kurula katılan herkesin anlayabileceği çeviri düzenini kurmaları gerekmez miydi? Bunu olsun sağlamayanların, profesyonelce bir iş başardıklarını söylemeleri yerinde olur mu?

Bu kadroyu eleştirmez, gerçekleri dile getirmez isek, tarihe yanlış bilgi bırakılmasının sorumcululuğunu paylaşmış olmaz mıyız? Hem Birliğin, Adıghe-Abaza birliği oluşu nedeni ile sadece bir çevirinin yetmediğine daha önceki genel kurul toplantılarında tanık olmamış mıydık? Olanaklar olmadığı için üstesinden gelinemeyen bu eksikliğin, örnek toplantı yapacaklarını her platformda dile getirenlerce giderilmesi gerekmez miydi? Yeteri kadar çevirmen görevlendirip, herkese bir kulaklık verilerek her gün onlarca toplantı yapılan İstanbul'da, DÇB Genel Kurulu'ndaki düzensizlik, «olanak yetersizliği», «deneyim eksikliği» gibi gerekçelerle açıklanabilir mi?

Açıklanabileceğini sanmıyorum. Bence sorun, profesyonel kadro yokluğu değil, profesyonelleşirken amatör ruhun kaybedilmesi…  

Evet eksilen, kaybolan amatör ruh, amatör yaklaşım bence…

Gelelim genel kurulumuzun toplumda bulduğu yankıya. Kaf-Fed'in DÇB Genel Kurulu'nun İstanbul'a getirilsin isterken, en önde gelen gerekçelerinden biri, genel kururlun hem kendi toplumumuzda hem de Türkiye genelinde ses getirecek bir toplantı olacağı umudu idi. Dahası genel kurulumuzun dünyanın da ilgi odağı yapılabileceği beklentileri vardı. Peki tanıtım açısından bu öngörülerin gerçekleştiği söylenebilir mi ya da bu konuda yeterli çaba gösterildiği, bu konuda profesyonellerin devreye sokulduğu?
 
Siz hiç, diğer ülke delegelerinin, görüşlerini içermeyen, derneğin genel başkanının değil de ev sahibi örgüt yetkililerinin daha çok önemsendiği uluslararası toplantı haberi okudunuz mu gazetelerde? Tv. programlarında izlediniz mi? Peki, genel kurula ilişkin gazetelerde yer alan ve kendilerine verilen metinden haber yapıldığı izlenimi veren haberlerdeki «işini çok iyi yapan bir Kaf-Fed ve ona ayak uyduramayan bir örgüt genel merkezi» mesajına ne dersiniz?

Tribünlere oynamanın bu kadarı da olur mu?

Bunları,  sizler de mutlaka fark etmişsinizdir. Bu üslubun Kaf-Fed Genel Başkanı sayın Cihan Candemir'in, genel kurul konuşmasındaki şu sözlerin bir yansıması olduğunu da... «Bu arzu ve düşüncelerimizi üst örgütümüz DÇB içinde yeni dönemlerde hep birlikte gerçekleştirebileceğimizi umuyoruz. Aksi halde Çerkes toplumunun sorunlarına çözüm üretemeyen bir DÇB'nin mevcut haliyle yaşaması sadece sembolik olacaktır. KAF-FED'de dahil olmak üzere tüm kurumlarımız kendi yollarını seçmek zorunda kalacaklardır. (Altını biz çizdik.)»

Sayın başkanın üyesi olduğu DÇB'nin ilkelerini, programını, yaklaşımını, çalışmalarını yeterince bilmediğinin, bir çok şeyi yanlış bildiğinin, bildiği bir çok şeyi de bilmezden geldiğinin göstergesi bu şanssız konuşmanın eleştirisini şimdilik erteleyelim. Böylece, Kaf-Fed üyesi dernek yetkililerine, başkanlarının, DÇB ile yolları ayırma tehdidi savurma yetkisini kimden aldığını düşünmelerine de zaman tanımış oluruz. Kısmetse daha sonraki yazılarımızda kimin kime ayak uyduramadığı, kimin kime çelme taktığı da belgeleri ile açıklanır, hem kamuoyu aydınlatılmış hem de tarih yanıltılmamış olur.

Anavatana gelenler bilir,  gelmeyenler de duymuşlardır. Özel gezilerde olsun, genel kurullarda olsun gazetecilerimiz, televizyon programcılarımız hep peşlerindedir. İstanbul'a geldiklerinde de az kişi ile konuşulmamıştır eminim. Evet itiraf etmem gerekir ki, gazete haberlerindeki üslubu yadırgadığım gibi, birçoklarının başarı olarak gördüğü Cine5'teki canlı yayın da çok yadırgadığım konulardan biri. Öyle ya uluslararası bir toplantıya ilişkin canlı yayında, konukların yayını otel lobisinde izlemek zorunda bırakılması hoş görülebilir mi? Aralarında üniversite öğretim
üyeleri, milletvekilleri, bilim adamları bulunan konukların, şarkı dışında halkımıza, Türkiye'ye verebilecekleri bir mesajları olamaz mıydı ya da anavatanda olsun, diasporada olsun gazetecilerimizin sürekli peşlerinde koşuşmaları, herkeslerden daha önemli olduklarına mı inandırmıştı Kaf-Fed yöneticilerimizi.

Bu durum Adıghéy'deki köylerimizden Askalaylı bir delikanlının kendi aramızda sık anlattığımız bir hikayesini anımsattı bana. Kahramanımızın sevdiği arkadaşı ile konuşması:
« -Peki arkadaş, yani  şimdi size gelsem sofraya bir yarım rakı koymaz mısın?
-Yarım rakının lafı mı olur dostum?
-Peki bize gelsen eli boş mu gelirsin, birlikte bir yarım rakı getirmez misin?
-Elbette nasıl elim boş gelebilirim?»

Kaf-Fed’e göre, diğer ülke delegelerine örnek olunacak konulardan biri genel kurul yönetimi idi. Şimdiye kadar ki toplantılarda genel başkan, başkan yardımcıları yönetiyordu genel kurul toplantılarını. Genel Kurul başkanı seçimle gelmiyordu. Seçimle gelmeyen genel kurul başkanının yönetiminin, demokratik olmadığı olamayacağı anlatıldı durdu hep ve sayın Muhittin Ünal seçildi başkanlığa. Peki tek adaylı seçimlere dünyanın neresinde demokratik seçim deniyor. Otokratik ülkelerde bile seçim havası vermek için asıl adayın kazanacak adayın karşısına göstermelik bir aday çıkarılmıyor mu?  Diğer ülke delegelerinin böyle bir saplantıları olmadığı için konu üzerinde durulmamış, Kaf-Fed'in gösterdiği adaylar oy birliği ile seçilmişlerdir. İşin ilginci bu tek adaylı seçim de gazetelere «Kaf-Fed Genel Kurul Başkanlığı'na kendi adayını seçtirdi» şeklinde yansıtılabilmiştir.

Peki sizce de, çekişen grupların olmadığı genel kurulda, divan heyetini oluşturulurken, biraz da gelenek görenek, konukluk, kadir bilirlik aranması gerekmez miydi? Derneğin altı kez ev sahipliğini yapan bu günlere getiren anavatan derneklerinden bir üyenin bile divan heyetine alınmaması yadırganmaz mı? Seçimle gelen başkanın toplantıyı başarıyla yönettiği söylenebilir mi?  Ben iyi yönetilmediği görüşündeyim.

Örneğin sayın Başkan,  örgütün üç yıllık çalışma raporu okunmazdan önce, yani eleştirilecek şeylerin sözü edilmezden önce eleştirilere geçilmesine izin vermiştir. Hem de bu yanlış uygulamaya, ne yazık ki, daha önceki genel kurullarda ilk sözün ev sahibi derneğe verildiği yanlış bilgisini gerekçe göstermiştir.  

Evet DÇB'nin, yönetim kurulu ve yılda bir gerçekleştirilen başkanlar kurulu toplantılarında, ilk sözü ev sahibi dernek başkanına vermek ve toplantı yapılan derneğin sorunlarını dinlemek geleneği vardır. Ancak genel kurulların hiçbirinde çalışma raporu okunmadan eleştirilere, yada yansıtıldığı şekli ile öz eleştirilere geçilmemiştir. DÇB tarihinde bir ilk olan bu uygulama, sanırım tüm genel kurullar tarihinde de ilktir. Kaf-Fed bu konuda bir ilki gerçekleştirmiştir.

Yine önerilerin gündeme getirilme şekli de genel kurul geleneklerine uygun olmamıştır. Bilindiği gibi her gelen öneri hemen oya sunulmaz. Önce gündeme almaya gerek olup olmadığı sorulur. Lehte aleyhte konuşmalar olur. Ondan sonra oylanır.  Yani önerinin oylanmasından önce önerinin üzerinde konuşulmaya değer olup olmadığı oylanır. Ki, eğer bu geleneğe uyulsaydı Rodina'nın üyeliğinin sonlandırılması, Kaf-Fed'in delege sayısının yirmi dörtte çıkartılması gibi öneriler belki de hiç gündeme alınmayacaktı.

Eğer oylanmazdan önce üzerinde konuşulabilse idi, yönetim kuruluna seçileceklerin birliğimizin yapısı gereği tek tek değil de liste olarak oylanmasının daha demokratik olduğu anlaşılacaktı. Bunu öneren arkadaşların diğerlerine göre daha demokrasi aşığı değil, DÇB gelenekleri ve işleyişinden bihaber olduğu ortaya çıkacaktı.

Aslında buradaki yanılgının temelinde de, daha önce sözünü ettiğimiz Türkiyeli Çerkes çemberinin, olayımızın özelinde düşünmeye engel oluşu yatmaktadır. Bu çember tutsakları için en doğru şey kendi gördükleri bildikleridir.  Halbuki kurulduğundan beri DÇB geleneğine göre, genel kurul öncesi gerçekleştirilen başkanlar toplantısında hangi derneğe ne kadar üyelik verileceği kararlaştırılmakta ancak üyeliklere kimlerin getirileceğini üye derneğin delegeleri kendi aralarında belirlemektedir.

Çoğunlukla da üye dernekler, yetkili organları, delegelerle birlikte
dernekleri adına görev alacakları da belirlemekte yada bu yetkiyi kendi delegelerine devretmektedirler. Hem, demokratiklik bir bakıma daha iyi sonuç almanın daha yararlı sonuç almanın bir yolu ise eğer, bu yöntem neden yadırganır, daha yararlı olduğu neden anlaşılmaz anlamak güç.

Adıghey'de kimin daha yararlı olacağına, Ürdün'de kimin daha etkili olabileceğine kendi dernek çalışanları mı yoksa onları ilk kez gören delegeler mi daha iyi bilebilir? Yinelersek önergeler öncesi lehte, aleyhte konuşmalara izin verilseydi, yönetim kuruluna seçileceklerin tek tek değil, üye derneklerin belirlediği adaylardan oluşmuş listenin onaylanmasının daha demokratik olduğu, daha gerçekçi  olduğu yeterince aydınlanmış olacaktı.

Sayın Başkan, kimi önergeleri üzerinde tartışma açmadan oylamaya sunarken, DÇB Genel Sekreterliği'nin yeniden oluşturulması anlamına da gelen, Oxhte Muhamet Aleksandr'ı Genel Sekreterliğe aday gösteren önergeyi, görmezden
gelebilmiştir. Doğrusu ben, önergenin gündeme gelmeyişini, başkanlığa ulaşmadığına yormuştum. Önergeden son anda vazgeçildiğini sanmıştım. Ancak genel kurul sonrası görüşmelerimiz, önergenin genel kurul başkanlığına ulaştığını ortaya koydu. Gündeme gelmemesinin nedeni, demokratik
yöntemlerle seçilen demokratik başkanın, önergeyi görüşülmeye değer bulmaması imiş…

Gelecek Yazı:  Tüzük Değişikliği Konusu