KADINLARIMIZ

04.03.2006

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Haftalık yazılarımdan birinde değinmiştim, toplantılarımızda kadınlarımız, çocuklarımız ile ilgili konularda bile genelde biz erkekler tartışır kararlar alırız.  Kadılarımızı Çerkes toplumsal hayatımızın dışına ittiğimiz  duygusunu yaşarım.

Kadınların toplumdaki yeri konusunda, Bandırmalı hemşehrilerimizle görüş birliğimiz vardı ki sekiz kurucu üyenin üçünü bayanlardan seçmiştik. Bandırma’da kaldığım sürece kadınlarımızın en az biz erkekler kadar aktivite göstermesi,  sadece erkeklerle çözemeyeceğimiz bir çok sorunda çok kısa sürede sonuç almamızı sağladı.

İşte bir sekiz mart daha. Dünya Kadınlar Günü. Bu hafta köşeme, yazısında anlattığı kadınlarımız benzerlerinin yetişmesi umudu ile toplumsal uyanışımızda büyük emeği geçen Rahmetli Dr. Vasfi Güsar’ı konuk ediyorum.

Analarımız, bacılarımız, eşlerimiz, kızlarımız… Gününü kutlu olsun…



İSTANBUL ÇERKES KADINLARI TEAVÜN CEMİYETİ
Dr. Vasfi Güsar

İstanbul’da bulunan Çerkes hanımlar,sosyal, ulusal yaşantıda daha iyi bir yöne yönelmek ve birbirlerine her yönden yardımcı olmak, bu arada kültürel amaçları da ihmal etmemek kaygısı ile bir dernek kurmayı düşünmüşler. Ünlü Tarihçi Met Çunatıko izzet Paşa’nın önderliğinde, 1918 yılı, Eylül başlarında Beşiktaş, Akaretlerde, “Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti”  adı altında bir dernek kurmuşlardır. Kurucuları, idealist beş hanım Hayriye Melek Xunç, Makbule Berzek, Emine Reşit Zalique, seza Poox ve Faika hanım. Hayriye melek Xunç, kültürlü güzel Fransızca bilirdi. (Bir süre sonra Met Çunatıko İzzet Paşa ile evlenmişti.) Emine hanım emekli General Reşit Paşa’nın hanımı, konuşkan, bilgili, erkek gibi bir hanım. Seza Poox; General Nazmi Paşa’nın kızı, üniversite öğrencisi. Makbule Hanım, milletvekili Mahzar Müfit Bey’in eşi. Faika Hanım da Mısırlı Çerkes İshak Paşa’nın eşi idiler. Aralarında yaptıkları ilk toplantıda, Hayriye Melek Hanım’ı başkanlığa, Emine Reşit Hanımı sekreterliğe, Seza Poox Hanımı da veznedarlığa getirdiler.

Çerkes kadıları Cemiyeti’nin en büyük amacı; sosyal, kültürel, ekonomik konular. Bu arada en çok düşündükleri, bir okul açmak ve Çerkes çocuklarının ulusal geleneklerle birlikte iyi birer insan olarak yetişmelerini sağlamak. Ulusal dilleri ve iyi ahlak ile yetiştirilmeleriydi. Türkiye ile birlikte anayurdu da onlara tanıtmak, yetişecek gençlerin ülkeye yararlı, dürüst, bilgili, kültürlü iyi karakterli bulunmalarıdır. Arkasından bir de kültürel dergi…

O sıralarda yine Akaretlerde mali durumu biraz bozulmuş, kapanmak üzere olan bir ilkokul vardı. Yöneticileri de Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Mustafa Bütbe ile yine hemşerilerimizden Hafide Bey idiler. Bunlarla yapılan konuşma ve anlaşma ile bu yapı “Çerkes Numune Okulu”  adı altıda ilden izin alınarak Vakıf İdaresinden kiralanmıştır. Mustafa Bütbe ve Halid Beyler  birtakım mobilyaları parasız, sıralarla, sandalyelerin bir kısmı da ücreti dernek tarafından ödenmek yoluyla devralınmış ve okul faaliyete geçmiştir.

Çalışmaya giren okul 6 sınıflı özel bir okuldu. İlk ve ortaokul dengindeydi. Okulun diğer okullarından bir ayrılığı Türkiye’de ilk kez kız ve erkek öğrencilerin bir çatı altında birlikte ders görmeleri olmuştu. Ayrıca 4-6  yaşlar arsında bulunan kız ve erkek çocuklar için de bir ana sınıfı eklenmişti.. Bu da Türkiye’de görülmemiş bir şeydi. Üçüncü bir özelliği de İslam dünyasında  ilk kez olarak Latin harfleriyle yazı yazan bir Müslüman ulus olmasıdır. Okul müdürlüğüne Seza Poox, Başöğretmenliğe Lami Cankat getirildi. Seza hanım coğrafya dersini Türkçe, Lami Cankat dil derslerini ve Kafkas tarihi ile coğrafyasını Çerkesçe olarak veriyordu. Öğretmen Himi Tsey Çerkesce edebiyat, şiirler ğıbzeler ve dersler gösteriyordu. Öğretmen Zekiye Venje (sonradan İsmail Berkok ile evlendi) Hanım iki sınıfta Türkçe dersi öğretmeniydi. Öğretmen okulu mezunu İhsan Bey de yönetim işleri ile görevlendirilmişti. Uzunyaylalı bir hemşerimiz de ayrıca öğretmenlik yapıyordu. Fransızca dil öğretmenliğini Lozan Üniversitesinden mezun Lütfullah Şav  (sonradan Türkiye’nin Suudi Arabistan  elçisi oldu.) Resim dersini ünlü ressam Namık İsmail Zeyf (İstanbul Güzel Sanatlar  Akademisi Kurucusu olan Namık İsmail Zeyf) veriyorlardı. Namı İsmail profesör olunca yerine Muhsin Bey hemşerimiz getirilmişti. Çerkesce dil ile tarih ve coğrafya derslerini, Çerkesce olarak öğretmen Blenaw Harun üzerine almıştı. Müzik dersi öğretmenliğini Prof. Hege yapıyor, Uzunyayla ve Gönen’den getirtilen Çerkes müzisyenlerin çalgılarıyla uğraşıyor, notalar topluyor, armonize ederek piyanoda çalıyor ve dersler veriyordu.Çerkes ulusal müzik çalgısı pşıne bunlara ekleniyordu.

Avukat Şemi Time Çerkesce telaffuz eğitimi ile uğraşıyor, solfej öğretmenliğini Galatasaray Lisesi Müdürü Sati Bey’in üvey annesi İkbal Hanım -ki kendisi Çerkes- veriyordu Okulun dikişhanesini Anzavur’un kızı Saime Beşuk Hanım yönetmekteydi. Mali durumları yetersiz olan  Çerkes kadınları da dikiş işleri ile uğraşıyorlar, şehrin ileri gelenlerinin elbiselerinden aldıkları gelirleri de kendi aralarında paylaşıyorlardı. Okulun Jimnastik ve beden eğitimi derslerini Şam ve Edirne Askeri Liseleri beden eğitimi öğretmenliğinden emekli Binbaşı Sait Nexuş Bey yüklenmişti. Trapezler, halkalar, paraleller ve diğer jimnastik oyunları gösteriliyordu. Öğrencilere bir Ermeni kızı, meliha Polka, mazurka, kadril, vals gibi o dönemin modası olan oyunları gösteriyor, hep birlikte oynuyorlar, müzikte bunlara katılıyordu.

Öğrencilerden alınan okul aidatı; kiraya gerekli giderlere, birkaç yönetici ve öğretmene aylık olarak verilirdi. Aylık alan pek azdı. Çoğunluk ücretsiz ders verirdi. İlk ve ortaokul dengi olan bu özel örnek okulun öğrenci sayısı 150-180 idi ve dershanelere 25-30 öğrenci sokuluyordu. 4-6 yaşlarında olup ana sınıfta bulunan küçüklere masalar, şezlonglar, bolca oyuncaklar ayrılmıştı. Başlarında İffet Hanım bulunur, bakar, anne gibi onlarla uğraşırdı Erkek çocukların kalpakları, kız çocukların modern giysileri her zaman ilgi çeken güzel giysilerdi. Ulusal oyunlar, ulusal elbiselerle yapılırdı. Okul giysisi herkeste aynıydı.

Okulda Çerkes olanlar çoğunlukta, öğrenimin çoğu Çerkesce, Yazılar Çerkes Teavun Cemiyeti’nin kabul ettiği Latin harfli alfabe ileydi. Çerkesce bilmeyenler, Çerkesce'yi başarıyor ve öğreniyorlardı. Okulun çok güzel bir kitaplığı, tiyatro yeri ve sahnesi vardı. Erkek ve Kız çocuklar u sahnede Çerkes ulusal giysileri ile katılıyorlar, oyunlar oynuyorlardı. Bir zaman müdür Seza hanım’ın  “Kafkas’a Doğru” adlı  piyesi oynanmış alkışlanmıştı. Yöneticilerin en büyük amacı okulu tam yatılı bir okul biçimine sokmaktı. Bunun için de çalışıyorlardı.

Derneğin “Diyane” adında bir dergisi vardı. Diyane (veya tiyane) adı Çerkesce “annemiz” anlamına gelir. Pek eski Yunan Mitolojisi’nde  “Diyane” özellikle iffet ve namusun tanrıçası olarak bilinir Bu dergi 1920 yılı 10 Mart’ında çıkmaya başladı. Sahibi seza Poox, baş yazarı Hayriye melek Xunç olan Çerkesce-Türkçe bir dergi. Onlardan başka met İzzet’in, Harun Blenaw’ın, Lami Cankat’ın yazıları da yer alırdı dergide. Derneğin ve okulun yönetim üyeleri illiyetçi, kültürlü ve ünlü kimselerdi. İnsancıl bir durumları var. Örneğin 1922-1923 yıllarında Kafkasya’dan Varangel Ordusu artıklarıyla bir kısım Çerkes göçmenleri, Karadeniz yoluyla Kafkasya’dan Kırım’dan ayrılmışlardı. Bir İngiliz gemisiyle Kafkasya’dan gelen Çerkesler İstanbul’a inmek istiyorlar ama gemi kaptanı izin vermiyordu. Onları Avrupa’ya götürmek istiyordu. Gemideki Çerkesler diretiyor, üstelik ağlıyorlardı. İngiliz kaptan “eğer size burada  bakmayı üzerine alacaklar çıkarsa indiririm, yoksa götüreceğim” der. İstanbul’a vardıklarında kendilerini ziyaret eden Çerkes kadınları Cemiyeti yönetim kurulu: “Eğer yer bulursak onarı konuk edelim, Türkiye’de bulunan hemşerilerden yardım isteyelim” demiş, ayrılan grup, Beşiktaş’ta Serince Bey’de bir konak bulup dönmüş, hemşerilerine de müjdeyi vermişlerdi. Kaptanın “bunlara bakmayı taahhüt ediyoruz”  diye istediği belgeyi, Müdür Seza Hanım imzalamış ve hemşeriler gemiden alınarak konağa yerleştirilmişlerdir. Bir süre sonra da onlara iş bulunmuş ve yaşantıları daha iyi bir düzene koyulmuştur. Bu konakta birkaç yıl kalmışlardı...

OKULUN KAPATILMASI

İsviçre’de Türkiye ve yabancı devletler arasında yapılan Lozan konferansında İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Curzon ile  Türk Delegasyonu başkanı İsmet İnönü arasında Türkiye’deki “azınlık” konusunda uzun tartışmalar olmuş, Curzon Çerkeslerin de azınlık hakkından yararlanmasında üstelemiş, Dış İşleri Bakanı İsmet PAŞA “Çerkesler öz kardeşimizdir. Onları Hıristiyan ve Museviler gibi bizden ayrı göremeyiz, ayıramayız” demiş, tartışmalar bir hayli sertleşmiş ve sonunda 24 Temmuz 1923 de imzalanan “Lozan Antlaşması”nda Çerkeslere azınlık hakkı tanınmamıştır.

Bir ay sonra, “Çerkes Teavün Cemiyeti” ile  “İSTANBUL Çerkes Kadınları Cemiyeti” kapattırıldı. Çerkes Örnek Okulu’nun da Milli Eğitim Bakanlığı’nın İstanbul Maarif Müdürlüğü’ ne 5 Eylül 1923 tarihinde kapatılması, okul müdürlüğüne bildiriliyor. Osmanlı Hükümetinin olumluluğu ve emri ile  açılmış olan okul, Türk Hükümetinin olumsuzluğu ve emri ile kapanıyor.. Öğrenciler ana ve babalara teslim edilmek üzere gönderiliyor.  Okulun eşyaları satılış, daha önce de İngiltere’nin emri ile kapatılmış olan Şimali  Kafkasya Cemiyeti’nin korunmuş olan bütün evrak ve dosyaları Nazmi Paşa’nın Maçka Caddesi’ndeki evine taşınmıştı.. Bu duruma çok üzülen Seza Hanım Mili Eğitim Müdürü Saffet Bey ile görüşürken, Saffet Bey, “şimdi yangın var, okuldan çok memnunuz, belki sonra açarız” diyerek Seza Hanımı avutmuştu. Okulun kapatılmasına çok üzülen öğrenci velileri, Seza Hanım’a gelmişler ve “bu okul gerçekten başka bir okul, biz başka bir okul(doğal olarak bir Türk Okulu açalım, yönetimini siz üzerinize alırsız.” Demişler, fakat Seza hanım ricalarını kabul etmeyeceğini bildirmişlerdi. Birkaç gün sonra Seza Hanım tutuklanarak, İstanbul Polis Müdürlüğü’ne,  daha sonra Ankara’ya gönderilerek gözaltına alınmış, birkaç ay sonra güçlükle yakasını kurtarmıştı.

25 Kasım 1925 tarihinde çıkan Şapka Yasası’ndan biraz önce, 23 Ağustos 1925 günü Emekli General Nazmi paşa ile General Doktor isa Ruhi paşa ve arkadaşları “Bunların Çerkes beyleri üzerine etkisi çoktur. Nazmi Paşa da dindar bir kişidir” kadı ile tutuklanmışlar, evleri basılmış, Nazmi Paşa’nın evindeki kitaplar, Şimali Kafkas Cemiyeti ile  özel Okul’un bütün evrakı, kitapları çuvallara doldurulup, Ankara’ya götürülmüştür. İsa Ruhi Paşa’nın bulunduğu Ankara Merkez Komutanlığı’nda hapsedilmiş, yedi ay süre “İstiklal Mahkemesi’nde, Kılıç Ali, Kel Ali dedikleri ikinci Ali ve Süreyya Beyler mahkemesi”nde yargılanmışlar ve salıverilmişlerdir ama bürün o evrak ve kitapların hiç birisi geri verilmemiş, yakılmış, yok edilmiştir. Gerçektir ki, her iki general, temiz, dürüst yurtsever kişilerdi. Nazmi Paşa, Türk-Yunan Savaşı’nda Elena’da yararlık göstermiş, tarihe geçmişti. İsa Ruhi Paşa da  İstanbul’da Harbiye Nezareti’nde Sağlık İdaresi başkanıydı… Rahmetle anarız.

İsmet Paşa’nın Lozan’da “öz kardeşlerimiz” dediği, Çerkeslerden Gönen’de 14 köy, (Gönen Bandırma Manyas dolaylarında) 2 Mayıs 1923 tarihinde doğuya sürülmüş, Askeri Okullarda okuyan Çerkes çocukları, okullardan çıkarılmış, okullara “öz Türk Irkından olmak” kaydıyla bir daha Çerkes öğrenci alınmamıştır. Yine o diktatörlük döneminde, 24 Haziran 1934 tarihinde çıkan soyadı kanunu ile Çerkesler atalarından kalma kendi soyadlarını bırakıp, “katıksız Türkçe soyadı” almak zorunda kalmış, böylece kişiliklerini, birçoklarının da yakınlarını yitirmesi yoluyla Çerkeslerin yok edilmesi, sindirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu durum Türkiye’de demokrasinin, İnsan hakları’nın başladığı  1950 yılına değin sürmüştür.

(Kafkasya Kültürel Dergi, Sayı 48  Sahip ve sorumlu Yazı işleri Müdürü İzzet Aydemir)