Hayallerle yaşadık, halada
yaşıyoruz.
Kimi zaman farkında olmasak bile…
Hiç şüphesiz millet olma, ulus olma aşamasını tamamlamadan
yaşanılan sürgün çok fazla yara açtı içimizde. Zamansız yakaladı
bizleri. Hoş gerçi sürgünün her şekli kötü ya…
İlk başlarda umut hep vardı. Bir gün dönecektik nasıl olsa.
Dedelerimiz anlattıkça Kafkasya’nın güzelliğini umudumuz giderek
arttı. Ninelerimizin anlattığı masallarda bir kez daha yakaladık
umudu.
Umut hep vardı…
Sonra umutlar yerini hayallere bıraktı. Kafkasya isminin geçtiği
her cümlede hayallere daldık. Yemyeşil ormanlarında gezdik, mutlu
insanların yaşadığı dağlarda özgürce at koşturduk. Hep hayal
ettik. Masum, basit, gerçekleşmesi olanaklı hayaller…
Bir yerden ayrıldığınızda, örneğin köyünüzden, hep ayrıldığınız
anda size göründüğü şekliyle hatırlarsınız. Hayallerinizde hep o
son gördüğünüz şekli ile canlanır.
Dedelerimizde hep öyle anlattılar bize haklı olarak. Ve biz hep
öyle sandık Kafkasya’yı.
Hayal kurduk…
Biraz abarttık…
Sonra dünya değişti. İnsanlar, doğa, her şey.
Ve Kafkasya.
Gidenler oldu azda olsa. Hayal kuran insanlar. Oysa Kafkasya hiçte
o hayallerimizdeki gibi bir yer değildi.
Çerkeskalı insanlar, çeşmeden güğümlerle su taşıyan kızlar, güzel
atlar…
Hiç birisi yoktu.
Onun yerine güzel ve görkemli binalar, düzgün yollar,
akıllı-okumuş insanlar vardı.
Nasıl olurdu?
Biz gelmiştik oradan. Hayli de kalabalık. Biz olmadan onlar bir
hiç değil miydi?
Nasıl yapmışlardı bunca şeyi. Kesin bunda bir hata vardı. Onlar
biz olmadan bir şey yapamazlardı.
Her şeyin bir kolayı var.
Yılar yılı kurduğumuz onca hayali kimsecikler yıkamazdı. Bir an
önce bu işe bir el atmak lazımdı.
Bu kadar şeyi yapmaya yapmışlar ama her zaman bir eksik vardır.
Onlar biz olmadan bir şey yapamazlar.
Hayallerle yaşıyoruz…
Kimi zaman farkında olmasak bile… |