...................
...................
MODERN GÖÇEBELİK

10.12.2005

ELBEG Murat Duman
...................
...................

Üzerlerine siyah zift sürülmüş tahtaları, ahşap raflarında tüm ürünlerin bulunduğu, masanın üzerinde birçok yerine gelişi güzel notlar ve sayılar yazıldığı veresiye defterleri olan, çocukluğumun o eski ama içeri girişimde her zaman büyük bir keyif ve haz aldığım küçük bakkal dükkânlarında görürdüm o bildik tabloyu. Birde raflarında her renkten ve desenden yığınla top kumaşların durduğu konfeksiyon mağazalarında.

Bir tarafında veresiye satan bitik bir esnaf, diğer tarafında peşin satan, cebi ve göbeği şişkin esnaf.



Zaman ne çabukta geçiyor.

Zaman insanları çok fazla değiştirmiyor aslında. Değişen tek şey olaylar ve olgular bence. İnsanlar hep aynı kalıyor. İyi insanlar ve kötü insanlar.

Artık her şey hazır. Yemek hazır, su hazır, ev hazır.  Hazır yaşıyoruz. Hazıra alıştık artık. Çok çabuk tüketir olduk her şeyi, özellikle kendimizi…

Şöyle bir geriye baktığımızda 'ne çok şey değişmiş' diyoruz kendi kendimize. Dev marketler öldürdü bakkalları, terzilerin kapıları açılmaz oldu artık alış veriş merkezleri sayesinde. Veresiye defterleri, yerini kredi kartlarına bıraktı.

Üç dört kuşağın içinde doğup büyüdüğü evler yerini dairelere bıraktı. Gösterişli apartmanlara.



Yıkık evlerin kalıntılarını geziyorum köyde. Birkaç taş duvardan başka geriye bir şey kalmamış. Koyunların tuz yaladığı o büyük taşlar bile yerlerinden sökülmüş. Boyum yetişmezdi de, bu taşların üzerine basıp binerdim ata. Sağancılar o büyük avluya çıkartılardı koyun sürülerini. Ne büyük bir kargaşaydı. Hangi koyunu sağdıklarını nasıl da biliyorlardı hiç aklım almazdı. Şimdi büyük bir sessizlikten başka bir şey kalmamış geriye. Her tarafı otlar bürümüş. Tanrım tüm anılarım bu taşların arasında kaldı.



Yavaş yavaş yok oldu hepsi. Daha doğrusu yavaş yavaş yok ettik hepsini. Dedem anlatırdı. Hemen evin az ilerisinde misafirler için bir oda varmış. Ben hiç görmedim. Sonradan yıkmışlar. Evin içine almışlar odayı. Hep boş dururdu o oda. İçeri girmemize izin verilmezdi. Her gün temizlenirdi.

Sonra çıktık köyden bizde. Okumamız, para kazanmamız lazımdı. Dedem çok ısrar ettiyse de köyde kalayım diye sonunda ikna oldu.

Şehir… Bambaşka bir yer. Köyümüze hiç benzemiyor. Bir apartman dairesine yerleştik ilk başlarda. Para verip oturuyorduk içinde. 3 oda bir solan. Annem yine bir odayı temizledi serdi. Misafirler içinmiş.

Çok fazla alışamadım ben bu şehre. Babamda öyle. Artık kirayı da geciktirir olduk. Ev sahibi sürekli gelip gider oldu. Biz hiç borçlu kalmadık ki. Gururlu adamdır babam. Nedense bu şehre geldik geleli pek bir değişti.

Allah'tan misafirlerimiz çok. Ne mutlu bize derdi misafirler her gelişinde annem. Hiç suratları ekşimedi annem ve babamın. Kim gelirse gelsin. Ama biliyorum ki artık yetiştiremiyorlar. Bakkal hesabınız çok kabardı, babana selam söyle dedi geçen gün ekmek almaya gittiğimde.

Birkaç sene sonra taşındık. Ama bu sefer evimiz biraz daha küçük. 2 oda bir salon. Artık misafir odamızda yok. Üst komşularda çok gürültü yapıyorlar. Köyümü çok özlüyorum. Şehre geldik geleli her yaz giderdik köye. Ama bu sene kışlık odunumuz bitti diye babam evin üzerini yıktırdı. Çıkan ağaçları da yakacak için odun yaptık. Artık köyümüze gidemeyeceğiz.



Dedem hep kültürümüzün güzelliğinden bahsederdi. Eskiden yaşadıklarından. Oysa şimdi istesek de yapamıyoruz bazı şeyleri. Bu şehir mahvetti bizleri. Biz değişmedikte zaman çok şeyi değiştirdi.

Göçebe değildik hani…

Modern göçebe olduk şimdi…