Üzerlerine
siyah zift sürülmüş tahtaları, ahşap raflarında tüm ürünlerin
bulunduğu, masanın üzerinde birçok yerine gelişi güzel notlar ve
sayılar yazıldığı veresiye defterleri olan, çocukluğumun o eski
ama içeri girişimde her zaman büyük bir keyif ve haz aldığım küçük
bakkal dükkânlarında görürdüm o bildik tabloyu. Birde raflarında
her renkten ve desenden yığınla top kumaşların durduğu konfeksiyon
mağazalarında.
Bir tarafında veresiye satan bitik bir esnaf, diğer tarafında
peşin satan, cebi ve göbeği şişkin esnaf.
Zaman ne çabukta geçiyor.
Zaman insanları çok fazla değiştirmiyor aslında. Değişen tek şey
olaylar ve olgular bence. İnsanlar hep aynı kalıyor. İyi insanlar
ve kötü insanlar.
Artık her şey hazır. Yemek hazır, su hazır, ev hazır. Hazır
yaşıyoruz. Hazıra alıştık artık. Çok çabuk tüketir olduk her şeyi,
özellikle kendimizi…
Şöyle bir geriye baktığımızda 'ne çok şey değişmiş' diyoruz kendi
kendimize. Dev marketler öldürdü bakkalları, terzilerin kapıları
açılmaz oldu artık alış veriş merkezleri sayesinde. Veresiye
defterleri, yerini kredi kartlarına bıraktı.
Üç dört kuşağın içinde doğup büyüdüğü evler yerini dairelere
bıraktı. Gösterişli apartmanlara.
Yıkık evlerin kalıntılarını geziyorum köyde. Birkaç taş duvardan
başka geriye bir şey kalmamış. Koyunların tuz yaladığı o büyük
taşlar bile yerlerinden sökülmüş. Boyum yetişmezdi de, bu taşların
üzerine basıp binerdim ata. Sağancılar o büyük avluya çıkartılardı
koyun sürülerini. Ne büyük bir kargaşaydı. Hangi koyunu
sağdıklarını nasıl da biliyorlardı hiç aklım almazdı. Şimdi büyük
bir sessizlikten başka bir şey kalmamış geriye. Her tarafı otlar
bürümüş. Tanrım tüm anılarım bu taşların arasında kaldı.
Yavaş yavaş yok oldu hepsi. Daha doğrusu yavaş yavaş yok ettik
hepsini. Dedem anlatırdı. Hemen evin az ilerisinde misafirler için
bir oda varmış. Ben hiç görmedim. Sonradan yıkmışlar. Evin içine
almışlar odayı. Hep boş dururdu o oda. İçeri girmemize izin
verilmezdi. Her gün temizlenirdi.
Sonra çıktık köyden bizde. Okumamız, para kazanmamız lazımdı.
Dedem çok ısrar ettiyse de köyde kalayım diye sonunda ikna oldu.
Şehir… Bambaşka bir yer. Köyümüze hiç benzemiyor. Bir apartman
dairesine yerleştik ilk başlarda. Para verip oturuyorduk içinde. 3
oda bir solan. Annem yine bir odayı temizledi serdi. Misafirler
içinmiş.
Çok fazla alışamadım ben bu şehre. Babamda öyle. Artık kirayı da
geciktirir olduk. Ev sahibi sürekli gelip gider oldu. Biz hiç
borçlu kalmadık ki. Gururlu adamdır babam. Nedense bu şehre geldik
geleli pek bir değişti.
Allah'tan misafirlerimiz çok. Ne mutlu bize derdi misafirler her
gelişinde annem. Hiç suratları ekşimedi annem ve babamın. Kim
gelirse gelsin. Ama biliyorum ki artık yetiştiremiyorlar. Bakkal
hesabınız çok kabardı, babana selam söyle dedi geçen gün ekmek
almaya gittiğimde.
Birkaç sene sonra taşındık. Ama bu sefer evimiz biraz daha küçük.
2 oda bir salon. Artık misafir odamızda yok. Üst komşularda çok
gürültü yapıyorlar. Köyümü çok özlüyorum. Şehre geldik geleli her
yaz giderdik köye. Ama bu sene kışlık odunumuz bitti diye babam
evin üzerini yıktırdı. Çıkan ağaçları da yakacak için odun yaptık.
Artık köyümüze gidemeyeceğiz.
Dedem hep kültürümüzün güzelliğinden bahsederdi. Eskiden
yaşadıklarından. Oysa şimdi istesek de yapamıyoruz bazı şeyleri.
Bu şehir mahvetti bizleri. Biz değişmedikte zaman çok şeyi
değiştirdi.
Göçebe değildik hani…
Modern göçebe olduk şimdi… |