...................
...................
DERNEKLER NASIL KURTARILIR?

28.01.2006

ELBEG Murat Duman
...................
...................

1900’lü yılların başından beri Türkiye’de çeşitli adlarla Kafkas Kültür Dernekleri açıldı. Kimi zaman adları farklı olsa da misyonları aynıydı; Üyelerin kültürel ve sanatsal ve sosyo-ekonomik düzeylerini yükseltmek, Kafkas toplumu ile diğer toplumlar arasındaki dostluğu, kardeşliği ve iş birliğini yaygınlaştırmak, Kafkas kültür değerlerini derlemek, korumak ve bu değerleri yeni nesillere doğru bir şekilde aktarmak…

Hemen hemen tüm derneklerimizin tüzüğünde yer alan bu ifadeler doğrultusunda yıllarca birçok çalışma yapıldı. Halende yapılmaya devam ediliyor.

Ancak zamanla kültürü koruma misyonunu yüklenen derneklerimiz, kurtarıcı konumundan çıktı, kurtarılması gereken durumuna geldi. Hastayı kurtarmaya giden ambulans arıza yapmıştı.




Peki, neydi ambulansın bozulmasının nedeni? Neydi dernekleri kurtarıcı durumundan, kurtarılacak durumuna getiren?

Aslında bu birden bire olan bir durum değildi. Zamanla hastaya o denli odaklanılmıştı ki, ambulansın düzenli çalışması için gereken bakım unutulmuş, ikinci plana atılmıştı.

İlk kurulduklarında toplum için önemli girişimler de bulunan, temsiliyet hakkını iyi kullanan ve bu konuda oldukça önemli gelişme gösteren derneklerimiz zamanla içe dönük bir yapı almış, kendini yeterince önemsettirmemiş, önemsenmemişti. 

Kaçınılmaz olarak içinde yaşadığı toplumun siyasi ve ekonomik gelişmelerinden oldukça fazla etkilenmiş olan derneklerimiz en büyük darbeyi kendi içinden almış, halkın içine yeterince inemediği için halktan kopuk olarak yaşamıştır.

Kafkas kültürel değerlerinin yoğun ve çok az eksiksiz olarak yaşandığı ilk yıllarda dernekler toplumsal kaynaşma üzerine yoğunlaşmış, çeşitli geceler ve balolar düzenleyerek üyeleri arasındaki bağı güçlendirmeye çalışmıştır.

Bu aşamada kültürel erozyonun farkına varılamamış, olayın bu boyutu göz ardı edilmiştir. Örneğin kültür aktarıcıları olarak nitelendirebileceğimiz yaşlılarımızdan yeteri kadar bilgi toparlanamamış, Çerkes kültürel değerlerinin büyük bir çoğunluğu tanışma ve kaynaşma balolarının gölgesinde kalmıştır.

Peki, hiç mi bir şey yapılmamış? Elbette yapılmış. Kişisel ve toplumsal çatışmalar içerisinden sıyrılan, kültürel erozyonun sonuçlarını önceden tahmin eden birçok aydınımız, çeşitli konularda kayda değer onlarca araştırma ve derleme çalışmaları yapmış, birçok değerimizi kayıtlara alarak yok olmaktan kurtarmışlardır.




Meseleyi fazla dağıtmadan biz asıl konumuza geçelim.

Hastaya ilk müdahaleyi yaptıktan sonra onu şimdilik bir kenara bırakalım ve şu ambulansı nasıl çalıştıracağımızı bulalım.   

    - Efendim hastayı bırakmayalım, başka araçla götürebiliriz.
    - Götüremeyiz efendim. Bu hastanın sarsılmadan ve donanımlı bir araçla gitmesi lazım. O da bu ambulanstan başkası değil.
    - Peki, o zaman çekilin şöyle ben bir bakayım. Anlarım arabalardan… Bu arabanın benzini bitmiş. Benzin koyar koymaz çalışacaktır.

Evet, sorun yıllardır aynı. Ekonomik güç. Gerçekten biz ekonomik olarak güçsüz bir toplum muyuz? Sanırım evet. Ancak bu nasıl bir ekonomi düşündüğümüze bağlı. Daha doğrusu kendimizi kiminle kıyasladığımıza.  

Yıllarca bunun sebepleri araştırıldı. Tartışıldı. Kararlar alındı, uygulandı. Ama maalesef gelinen nokta aynı.

1000 Çerkes hanesinin yaşadığı bir bölgede, 100 kişi üye ise derneğe ve üye aidatları ortalama 2 Ytl ise, hele hele bu 100 üyenin 20 tanesi düzenli olarak ödüyorsa aidatını elbette ekonomik olarak güçsüzsünüzdür.

    - Ne yapalım efendim, gücümüz ancak buna yetiyor. Zaten zar zor geçiniyoruz…
    - O zaman dernekten ne bekliyorsunuz. 
    - Peki, ne yapalım efendim.

Yapmanız gereken oldukça basit. İvedi olarak üye kaydını 50 YTL’ye, aidatlarını da 30 YTL’ye, yükseltmeniz.

    - Ooo! Biz zaten 2 Ytl’yi zar zor ödüyoruz, 30 Ytl’yi nasıl öderiz.

Öderiz efendim. Hani bu kültür bizim di. Muhteşem bir kültürümüz vardı. Öve öve hiçbir yerde bitiremiyoruz bu kültürü.

Sigaramızdan kısacağız, gerekirse işe arabayla değil dolmuşla gideceğiz, 2 ekmek yerine bir ekmek yiyeceğiz. Fedakar olacağız. Ne bileyim birkaç sene aynı takımla idare edeceğiz. Aynı ayakkabıyı giyeceğiz. Yeter ki isteyelim. Kısılacak o kadar çok harcamamız var ki.

İsteyince her yere para bulan biz, derneğe gelince cebimizde akrep değil, bal şekeri olduğunu bileceğiz. Bir ağaç dikeceğiz. Biz yararlanmasak ta, ilerde muhakkak bizden birisi yararlanacaktır.    




Olmadı. Benzin gerçekten bitmiş. Benzini bulduk, motoru çalıştırdık ama bu seferde hareket ettiremiyoruz.

    - Hareket etmez tabi. Bu tekerlerle bu araba fazla yol alamaz.

Nedense iş derneğe gitmeye gelince çekincede kalırız. İşin bir ucundan tutmak şurada dursun, tutanları da tuttuğuna pişman ederiz. Kendimizce bahanelerimiz vardır.

Oturduğumuz yerden yönetiriz derneği, çalışmaları. Zaten köyümüzde, evimizde, ailemizde yaşatıyoruz bu kültürü derneğe ne gerek var ki.

Zaten bu dernek işi askerlik gibi bir şey. TC vatandaşı 20 yaşını doldurmuş, kusuru ve bir engeli olmayan her erkek askerlik görevini yerine getirmekle yükümlüdür.

Derneklerimizde de durum bundan farklı değil. Bizde de belli bir yaşa kadar dernek faaliyetlerine katılınır. Öyle ateşli savunuruz gençliğimizde derneği, kültürü ki sormayın. Zamanı geldiğinde de görevini tamamlayan muzaffer general edasıyla sessizce köşemize çekiliriz.    

Biz çekilmeye çekiliriz de yakınlarımızı neden derneğe göndermeyiz onu anlamam ya da oğlumuza, kızımıza, kardeşimize neden derneği aşılamayız.

Bir duyarız ki “falanca yıllarca dernek için çalıştı”. Eee, bunun oğlu, kızı yok mu? Var. Neden gelmezler derneğe peki?

Dernekler, bizi kurtaracak, sesimizi dışarıya duyuracak tek kurumlarımız. Lütfen onlara sahip çıkalım. Kızlarımızı, oğullarımızı, kardeşlerimizi, eşlerimizi derneğe gitmeleri konusunda teşvik edelim.

Biz olmadan bu ambulans yürümez…




Benzini doldurduk. Tekerlerin bakımını da yaptık. Bu ambulans gitmeye gider de bu şoför bunu sürebilir mi orası meçhul.

Bu konuya diğer yazılarımda da değinmiştim. Yenilemekte fayda var.

Her şeyden önce yöneticilerimize güvenmemiz. Onlara destek olmamız lazım.  Onlara gereken saygı ve değeri göstermemiz lazım.

Yönetici yetiştirmemiz, bu konuda eğitim vermemiz gerekli. Kültürüne, gelenek ve göreneklerine bağlı, dilini bilen, saygın biri olabilirsiniz. Ancak bu sizin iyi bir yönetici olmanız anlamına gelmez. Yöneticilik başlı başına ayrı bir beceri.




Her şey tamam. Hiçbir sorunumuz kalmadı. Ancak bu hastayı hangi hastaneye götüreceğiz. Bildiğiniz iyi bir hastane var mı?

Benim var. Kafkasya…