1900’lü
yılların başından beri Türkiye’de çeşitli adlarla Kafkas Kültür
Dernekleri açıldı. Kimi zaman adları farklı olsa da misyonları
aynıydı; Üyelerin kültürel ve sanatsal ve sosyo-ekonomik
düzeylerini yükseltmek, Kafkas toplumu ile diğer toplumlar
arasındaki dostluğu, kardeşliği ve iş birliğini yaygınlaştırmak,
Kafkas kültür değerlerini derlemek, korumak ve bu değerleri yeni
nesillere doğru bir şekilde aktarmak…
Hemen hemen tüm derneklerimizin tüzüğünde yer alan bu ifadeler
doğrultusunda yıllarca birçok çalışma yapıldı. Halende yapılmaya
devam ediliyor.
Ancak zamanla kültürü koruma misyonunu yüklenen derneklerimiz,
kurtarıcı konumundan çıktı, kurtarılması gereken durumuna geldi.
Hastayı kurtarmaya giden ambulans arıza yapmıştı.
Peki, neydi ambulansın bozulmasının nedeni? Neydi dernekleri
kurtarıcı durumundan, kurtarılacak durumuna getiren?
Aslında bu birden bire olan bir durum değildi. Zamanla hastaya o
denli odaklanılmıştı ki, ambulansın düzenli çalışması için gereken
bakım unutulmuş, ikinci plana atılmıştı.
İlk kurulduklarında toplum için önemli girişimler de bulunan,
temsiliyet hakkını iyi kullanan ve bu konuda oldukça önemli
gelişme gösteren derneklerimiz zamanla içe dönük bir yapı almış,
kendini yeterince önemsettirmemiş, önemsenmemişti.
Kaçınılmaz olarak içinde yaşadığı toplumun siyasi ve ekonomik
gelişmelerinden oldukça fazla etkilenmiş olan derneklerimiz en
büyük darbeyi kendi içinden almış, halkın içine yeterince
inemediği için halktan kopuk olarak yaşamıştır.
Kafkas kültürel değerlerinin yoğun ve çok az eksiksiz olarak
yaşandığı ilk yıllarda dernekler toplumsal kaynaşma üzerine
yoğunlaşmış, çeşitli geceler ve balolar düzenleyerek üyeleri
arasındaki bağı güçlendirmeye çalışmıştır.
Bu aşamada kültürel erozyonun farkına varılamamış, olayın bu
boyutu göz ardı edilmiştir. Örneğin kültür aktarıcıları olarak
nitelendirebileceğimiz yaşlılarımızdan yeteri kadar bilgi
toparlanamamış, Çerkes kültürel değerlerinin büyük bir çoğunluğu
tanışma ve kaynaşma balolarının gölgesinde kalmıştır.
Peki, hiç mi bir şey yapılmamış? Elbette yapılmış. Kişisel ve
toplumsal çatışmalar içerisinden sıyrılan, kültürel erozyonun
sonuçlarını önceden tahmin eden birçok aydınımız, çeşitli
konularda kayda değer onlarca araştırma ve derleme çalışmaları
yapmış, birçok değerimizi kayıtlara alarak yok olmaktan
kurtarmışlardır.
Meseleyi fazla dağıtmadan biz asıl konumuza geçelim.
Hastaya ilk müdahaleyi yaptıktan sonra onu şimdilik bir kenara
bırakalım ve şu ambulansı nasıl çalıştıracağımızı bulalım.
- Efendim hastayı bırakmayalım, başka araçla götürebiliriz.
- Götüremeyiz efendim. Bu hastanın sarsılmadan ve donanımlı
bir araçla gitmesi lazım. O da bu ambulanstan başkası değil.
- Peki, o zaman çekilin şöyle ben bir bakayım. Anlarım
arabalardan… Bu arabanın benzini bitmiş. Benzin koyar koymaz
çalışacaktır.
Evet, sorun yıllardır aynı. Ekonomik güç. Gerçekten biz ekonomik
olarak güçsüz bir toplum muyuz? Sanırım evet. Ancak bu nasıl bir
ekonomi düşündüğümüze bağlı. Daha doğrusu kendimizi kiminle
kıyasladığımıza.
Yıllarca bunun sebepleri araştırıldı. Tartışıldı. Kararlar alındı,
uygulandı. Ama maalesef gelinen nokta aynı.
1000 Çerkes hanesinin yaşadığı bir bölgede, 100 kişi üye ise
derneğe ve üye aidatları ortalama 2 Ytl ise, hele hele bu 100
üyenin 20 tanesi düzenli olarak ödüyorsa aidatını elbette ekonomik
olarak güçsüzsünüzdür.
- Ne yapalım efendim, gücümüz ancak buna yetiyor. Zaten zar
zor geçiniyoruz…
- O zaman dernekten ne bekliyorsunuz.
- Peki, ne yapalım efendim.
Yapmanız gereken oldukça basit. İvedi olarak üye kaydını 50 YTL’ye,
aidatlarını da 30 YTL’ye, yükseltmeniz.
- Ooo! Biz zaten 2 Ytl’yi zar zor ödüyoruz, 30 Ytl’yi nasıl
öderiz.
Öderiz efendim. Hani bu kültür bizim di. Muhteşem bir kültürümüz
vardı. Öve öve hiçbir yerde bitiremiyoruz bu kültürü.
Sigaramızdan kısacağız, gerekirse işe arabayla değil dolmuşla
gideceğiz, 2 ekmek yerine bir ekmek yiyeceğiz. Fedakar olacağız.
Ne bileyim birkaç sene aynı takımla idare edeceğiz. Aynı
ayakkabıyı giyeceğiz. Yeter ki isteyelim. Kısılacak o kadar çok
harcamamız var ki.
İsteyince her yere para bulan biz, derneğe gelince cebimizde akrep
değil, bal şekeri olduğunu bileceğiz. Bir ağaç dikeceğiz. Biz
yararlanmasak ta, ilerde muhakkak bizden birisi yararlanacaktır.
Olmadı. Benzin gerçekten bitmiş. Benzini bulduk, motoru
çalıştırdık ama bu seferde hareket ettiremiyoruz.
- Hareket etmez tabi. Bu tekerlerle bu araba fazla yol
alamaz.
Nedense iş derneğe gitmeye gelince çekincede kalırız. İşin bir
ucundan tutmak şurada dursun, tutanları da tuttuğuna pişman
ederiz. Kendimizce bahanelerimiz vardır.
Oturduğumuz yerden yönetiriz derneği, çalışmaları. Zaten
köyümüzde, evimizde, ailemizde yaşatıyoruz bu kültürü derneğe ne
gerek var ki.
Zaten bu dernek işi askerlik gibi bir şey. TC vatandaşı 20 yaşını
doldurmuş, kusuru ve bir engeli olmayan her erkek askerlik
görevini yerine getirmekle yükümlüdür.
Derneklerimizde de durum bundan farklı değil. Bizde de belli bir
yaşa kadar dernek faaliyetlerine katılınır. Öyle ateşli savunuruz
gençliğimizde derneği, kültürü ki sormayın. Zamanı geldiğinde de
görevini tamamlayan muzaffer general edasıyla sessizce köşemize
çekiliriz.
Biz çekilmeye çekiliriz de yakınlarımızı neden derneğe göndermeyiz
onu anlamam ya da oğlumuza, kızımıza, kardeşimize neden derneği
aşılamayız.
Bir duyarız ki “falanca yıllarca dernek için çalıştı”. Eee, bunun
oğlu, kızı yok mu? Var. Neden gelmezler derneğe peki?
Dernekler, bizi kurtaracak, sesimizi dışarıya duyuracak tek
kurumlarımız. Lütfen onlara sahip çıkalım. Kızlarımızı,
oğullarımızı, kardeşlerimizi, eşlerimizi derneğe gitmeleri
konusunda teşvik edelim.
Biz olmadan bu ambulans yürümez…
Benzini doldurduk. Tekerlerin bakımını da yaptık. Bu ambulans
gitmeye gider de bu şoför bunu sürebilir mi orası meçhul.
Bu konuya diğer yazılarımda da değinmiştim. Yenilemekte fayda var.
Her şeyden önce yöneticilerimize güvenmemiz. Onlara destek olmamız
lazım. Onlara gereken saygı ve değeri göstermemiz lazım.
Yönetici yetiştirmemiz, bu konuda eğitim vermemiz gerekli.
Kültürüne, gelenek ve göreneklerine bağlı, dilini bilen, saygın
biri olabilirsiniz. Ancak bu sizin iyi bir yönetici olmanız
anlamına gelmez. Yöneticilik başlı başına ayrı bir beceri.
Her şey tamam. Hiçbir sorunumuz kalmadı. Ancak bu hastayı hangi
hastaneye götüreceğiz. Bildiğiniz iyi bir hastane var mı?
Benim var. Kafkasya… |