Geçen hafta; sayın Başbakan Tayyib Erdoğan görüşlerini
beğenmediği bir gazeteciye “Yalçın efendi” dedi. Elbette bu
“efendi” sözcüğüne -kendine göre- aşağılama anlamını yükledi.
Türkçe’de “efendi”nin üç ayrı tanımı var. Birincisi;
davranışlarında ölçülü, ne dediğini bilen, toplumda saygınlığı
olan kişi. İkincisi hacı-hoca konumundakilerin adların
arkasına ek (örneğin, Niyazettin hocaefendi). Üçüncüsü de
sayın Tayyib Erdoğan’ın anlam yüklediği; zavallı, biçare.
Bizim kültürümüzde böyle bir sözcük de, bu tür anlamlar
yüklenmiş sıfatlar da yok. Çocukluğumuzda, dışarı ile ev
arasında yaşadığımız en büyük çelişki bu tür kavramlardı. Hala
da yaşıyoruz.
Sokakta kavga ettiğimizde, ailemizden azar işitirdik, üstüne
üstlük haklı bile olsak gidip o çocuktan ve ailesinden özür
diletilirdi. İki arada bir derede kalırdık. Evde ailemiz,
dışarıda arkadaşlarımız.
Büyüklerimizin bize şöyle derdi: "Arkadaşlarının saygınlığını
onu bunu döverek geçici olarak kazanırsın. Bir gün, biri de
senin canına okuduğunda saygınlığın yerle bir olur. Onun için;
terbiyeli, dürüst, çalışkan, yardımsever olacaksın ve asla
kavga etmeyeceksin"
Elbette, bu biçimde büyümüş insanlarımız, günümüzde de benzer
sıkıntıları yaşıyorlar. Hele hele internet sistemi içinde.
Karşınızdaki size saldırır, aşağılar, tehdit eder. Ancak siz
farklı kültür aldığınız için yanıt veremezsiniz. Çünkü anne ve
babanızın sözleri hemen kulağınızda çınlamaya başlar. Oysa,
saldıran bunu anlamaz. Karşısındakini "mat" ettiğini sanır.
Çünkü öyle yetiştirilmiştir.
“Sana vurdu mu oğlum? Sen de bir tane ona yapıştır” diyen anne
babanın büyüttüğü adam ne yapacak? Ne yapsın? Kendi çapına
göre adalet arayacak. Karşısındakini yakalarsa ve gücü yeterse
dövecek. Gücü yetmezse aşağılayacak. Sonra da, büyük bir zafer
edasıyla etrafınızda dönüp duracak. Oysa farkında değildir ki;
karşısındaki onu, yetiştiği kültür nedeniyle muhatap almıyor.
İlkel kafalı, yobaz insanları artık eskiden olduğu gibi kılık
kıyafetinden anlayamazsınız. Artık son derece şık
giyiniyorlar. Modaya uyuyorlar. Kimi avukat, kimi doktor, kimi
‘sanatçı’ olarak karşınıza çıkıyor.
Hiç endişeniz olmasın. Yine de bunları; demeçlerinden,
yazılarından şıp diye tanırsınız.
Örnek mi?
Biri, Tayyib Erdoğan’ın ülkeyi yönetme biçimini beğenmeyip ona
“Tayyib efendi” diye başlayan yazılar yazıyorsa; bilin ki, o
ilkel ve yobaz biridir. Siz hiç üstüne giydiği kostüme
bakmayın, hele hele kartvizitini hiç görmeyin.
Neden?
Çünkü, ilk başta ilkelliğini
gözler önüne sermiştir. Yazının tümü bu biçimde devam
edecektir. İsterseniz, deneyin. Böyle aşağılama amacıyla sıfat
konulmuş bir metni alın ve tümünü bu gözle okuyun. Her
satırında cahilliğin ve lümpenliğin cirit attığını
göreceksiniz.
Bu tür insanlar ne yazık ki, bizim aramızda da var. Güçlü
birinin yanında el pençe dururken, güçsüze saldırmak temel
karakteristiklerini oluşturur.
Irak savaşının ilk günlerini anımsayın. Saddam'a gücü yetmeyenler; Amerikan Ordusu'nu alkışlarla,
çiçeklerle karşıladılar. Hatta daha ileri gidip, yıkılan Saddam Hüseyin heykelini terlikleriyle bile dövdüler. Çünkü
gelen daha güçlüydü. Sonra? Sonrası daha da garip. Alkışlarla
davet ettikleri orduyu ülkelerinden çıkarmak için, orada
çalışan kamyon şoförlerinin kafalarını kesiyorlar. Kamyon
şoförlerinin ne günahı varsa?
Sözün kısası; ilkel kafalarla, yobazlarla uğraşmak zordur.
Çoğu insanımızda bu nedenle, “ne Şam’ın şekeri, ne
Arap’ın yüzü” deyip kabuğuna çekiliyor. Sesini çıkarmıyor. İte
dalaşacağına, köşeyi dolaş misali, “evet, evet haklısın” deyip
geçiyor.
Son Söz
Çerkes, takiyeci dostum olacağına, dürüst düşmanım olsun
diyendir. (Kuban)
|