Geçen hafta Genel Kurmay
Başkanı Abhazya ve Osetya’ya ilişkin açıklama yaptı. Sonuna
kadar doğru bir tespitte bulundu. Çünkü, ülkesini düşünüyor.
Ülkesinin çıkarı doğrultusunda yaptığı değerlendirmeyi
saygıyla karşılamak gerek.
Her açıklamada eline siyah çelenk alıp, imza
toplayan insanlarımızdan ‘’çıt’’ çıkmadı.
Krasnodar-Adigey birleşmesi konusunda düşüncelerini
açıklayanlar için -üstelik Adigey Cumhuriyeti’nin
resmi açıklamasına karşın- imza kampanyaları
düzenlendi; ama Genel Kurmay’ın açıklamasında
ortalıkta kimse görünmedi.
Bu sütunlarda sürekli yazıyoruz. ‘’Kahramanlık’’,
‘’yiğitlik’’ kavramlarını; vurma, kırma, siyah çelenk
koyarak, imza toplama boyutuna getirirseniz; böylesi
bir durumda mahcup olursunuz. Forumlar düzenleyenler
şimdi Genel Kurmay Başkanlığı’nın önüne siyah çelenk
koyabilirler mi?
Anavatandaki sorunların çözümü protestolardan,
yakıp yıkmalardan geçmedi, geçmeyecek. Ne Rusya’yı ne
Türkiye’yi ne de başka bir ülkeyi protesto ederek bir
yere varılsa; bugüne dek 100 kez anavatanı
kurtarmışlardı. Ancak olmadı.
Her ülke kendi çıkarlarını düşünecek. Bundan doğal
ne olabilir? Genel Kurmay Başkanı da elbette
Türkiye’yi düşünerek konuşacak.
Buraya kadar olağanüstü bir şey yok.
Şimdi bir değerlendirme yapalım. Türkiye diasporası
dışındaki tüm Çerkesler Türkiye Büyükelçiliklerinin
önünde protestolara başlasalar, İnsan Hakları
örgütlerini fax ve e-mail yağmuruna tutsalar. Genel
Kurmay’ın bu açıklamasını kınayan imza kampanyaları
düzenleseler; Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin durumu ne
olur sizce?
Pek iç açıcı olmaz değil mi?
Eh!
O zaman Rusya Federasyonu’nu ile Adigey Cumhuriyeti
ve diğer cumhuriyetler arasındaki ilişkilerde Türkiye
diasporası neden aynı özeni göstermiyor? Bu ucuz
kahramanlık olmuyor mu? ‘’Burada patlamasında, nerede
patlarsa patlasın’’ anlayışı ilkel bir yaklaşım değil
mi?
Herkesin artık net olarak kavraması gerekiyor:
Cumhuriyetlerdeki yönetim politikalarını diaspora
belirleyemez. Belirlemeye kalktığı zaman böyle
handikaplar yaşar. Biz diasporadaki Çerkesler,
yaşadığımız ülkelerdeki politikalara karşı durmayız.
Çünkü biz ‘’bölücü’’ ya da ‘’ayrımcı’’ değiliz.
Olamayız da. Bu topraklarda 1 metrekare hakkımız yok.
Eğer, anavatan ile ilgili; ille de politika üretmek
istiyorsanız adres belli. Gidip orada yaşayacaksınız.
Uzaktan kumandalı politika insanı nereye götürebilir?
Ülkenin sosyo-politik durumunu bilmek gerekir.
Ekonomisini ve gelişmesini yerinde görmek gerekir.
Statü ve geleneklerini bilmek gerekir.
Gerekir de gerekir.
İki ayaklı masa olur mu? Olur da ayakta durur mu?
Diaspora ekonomik anlamda çok güçlüdür; Amerika’da,
Avrupa’da, Rusya’da çok güçlü lobilere sahiptir
diyelim. Yine de politika belirleyemez. En güzel
örneği İsrail. Dünyanın en güçlü diasporasına sahip.
İsrail’i diaspora politikaları mı yönetiyor
sanıyorsunuz?
Diyelim evlisiniz ve iki çocuğunuzla yaşıyorsunuz.
Evinizin sorunlarını ve çözümlerini en iyi kim bilir
ve sağlıklı çözümler bulur? Öz kardeşiniz, anneniz,
babanız, dayınız, amcanız sizin evin nasıl
yönetileceğine karar verebilir mi? Verir diyorsanız
büyük olasılıkla evin beyisiniz. Bir de evin hanımının
düşüncesini alın. Bakalım o ne diyor?
Bu açıdan baktığınızda; zaten anavatanın politikaya
gereksinimi de yok. ‘’Var’’diyenleri boş verin. Yol
gösteren ararsanız yığınla. İstemediğiniz kadar.
Marketteki kasiyer bile size Kafkasya’nın politikası
için ‘’yol’’ gösterir. İnanmazsanız test edin.
Siz; yol gösteren değil, yola çıkanı bulun. Asıl
önemli olan o.
Yola düşüp, oraya işletmeler kuruyor musunuz?
Yola düşüp, oraya eğitim kurumları açıyor musunuz?
Yola düşüp, karınca kararınca emeğinizi koyuyor
musunuz?
İşte o zaman protestolara, siyah çelenklere, imzalara
gerek kalmaz.
Kahramanlığı, yiğitliği bu alanlarda görmeliyiz.
Her koşulda barışı aramak ve ülkelerle iyi ilişkiler
kurmanın yolunu bulmak gerek. Yoksa olmadık bir yerde
olmadık bir açıklama gelir; bir eliniz siyah çelenkte
bir eliniz böğründe kalırsınız.