...................
...................
SEN BAĞIRIRSIN DA DÜNYA DUYAR MI?

04.12.2004

Kuban Paul Seauhmann
...................
...................

Gelişmiş toplumlar, politik gelişmeleri günlük değerlendirmezler. Bunu güçlü oldukları için yapmazlar. İnsan yaşamında 1 gün, 1 ay, 1 yıl, 10 yıl önemli olabilir. Ancak ülkeler için bu süreler dünyada varolmak için yeterli değildir.

Biz Çerkeslerin durumuna bakalım.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Türkiye’ye geldi. Daha sonra yazılı ve görsel basını izleyiniz. Rusya ve Türkiye ilişkileri konusunda bolca haber ve yorumları okuyacaksınız. Bizlerden ise küçük haberler geçecek.

Çok ama çok yanlış bir yoldayız. Keskin sloganlar, protestolar asla bizi dünya gözünde haklı çıkarmayacak. Diasporadaki Çerkesler kimsenin umurunda değil. Çünkü bu zemini kendimiz oluşturduk. Şöyle bir düşünün. Dünyaya sesimizi bugüne kadar neden duyuramadık? Çok basit. Niteliksiz ve kimliksiz bir toplum olduk. Enerjimizi her zaman savaş kışkırtıcıları tarafına harcadık. Dünyaca tanınan ne bir tek insanımız var, ne bir tek buluşumuz. Savaşçılığımızla övünmekten başka ne yaptık? Bu yüzyılda savaşçı olmak ne işe yarıyorsa, biz de o kadar başarılı olduk.

Gençlerimize en kolay yolu gösterdik: Düşman var, git protesto et.

Bunda ne var ki? Eline pankart al. Toplan büyükelçilik önünde, siyah çelenk bırak.

Sonra?

Gazetelerin beşinci sayfalarında 1-2 satır haber ol.

Zor yolu ne büyüklerimiz öneriyor, ne gençlerimiz zahmet buyurup gidiyorlar. Gerek Kuzey Kafkasya’da gerek diasporada; dünyaca ünlü bir aktörümüz, best seller bir romancımız, tıpta insanlığın kaderini etkileyecek bilim adamlarımız mı var?

Yok, yok, yok...

Ne var? ‘’Aman Putin Türkiye’ye geliyormuş, hadi protestoya!’’

Kendin söyle kendin işit.

Oysa, nitelikli bir toplum olsaydık. Dünyada kabul görmüş; çok değil 3-5 insan yetiştirmiş olsaydık, sesimizi değil Putin, tüm dünya duyacaktı. Tembel tembel oturup, baraj yapmak yerine dereye elektrik santrali kurduğumuz için, ancak kendimizi aydınlatabiliyoruz. Sonra da ‘’İşte bakın biz de aydınlanıyoruz’’ diye kasım kasım kasılıyoruz.

Fazla değil 2-3 hafta sonra herkes her şeyi unutacak. Ellerine pankart alıp yollara düşenlerde günlük doyuma ulaşacak. El elde, baş başta yerimize oturacağız.

Eğer dünyaya sesimizi duyurmak istiyorsak; yol belli. Üreten, geliştiren, nitelikli bir topluma doğru gideceğiz. Bunun dışında yapacak hiçbir şey yok. İstediğiniz kadar bağırın, istediğiniz kadar protesto edin.

Dün haberlerde, AB karşıtı biri, konuşmacının sözünü bölerek protesto ettiğini yazıyordu. Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell kürsüde konuşurken sözle sataşmada bulunan Türkiye Sivil Toplum Kuruluşları Birliği yöneticisi olduğunu söyleyen Ramazan Bakkal, ‘’İspanya'da Bask Bölgesi'ne gitmiyorsunuz da Diyarbakır’a gidiyorsunuz’’ türünden protestoda bulundu.

Ne oldu?

Ne olacak? Hiçbir şey. Çünkü AB’ye mahkum. Öyle borcu var ki, elleri kolları bağlı. Ürettiğinden 1000 misli tüketirsen protestona kim bakar. Çevrenizi düşünün. Yan gelip yatmışsın, konu komşudan borç almış, kahvehane köşelerinde pineklemişsin. Yemişsin, içmişsin. Bakkalın, manavın, kasabın önünden geçemeyecek hale gelmişsin. Sonra eline pankart alıp, ailene kötülük yapanı protesto ediyorsun. Bekle ki, borçlu olduğun komşun, bakkalın, kasabın seni dinlesin senin yanında olsun. Yan gelip yatmayacaktın.

Dünya kamuoyuna ulaşmanın yolu belli. Nitelikli olmak. Her alanda (nüfusun ne olursa olsun) başarıyı yakalayacaksın. Ürettiğin kadarını tüketmeyi öğreneceksin. Enerjini; yazarının, sanatçının, bilim adamının çoğalması için harcayacaksın. Yoksa, eline pankart alıp bağırıp çağırır, ancak kendini rahatlatırsın.
 

SonSöz
Çerkes, ''armut piş, ağzıma düş'' demeyendir. (Kuban)