Başlık anlamsız oldu. Bu kadar anlamsızlık içinde başlığın
anlamlı olması çok da önemli değil. Bu haftaki yorumumuzu
televizyon ve radyo üzerine yapalım.
Türkiye Hükümeti bir karar aldı ve etnik dillerde yayına izin
verdi. Bir anda inanılmaz gibi görüldü. Gerçekten olur muydu?
Oldu ama bizim yorum başlığı gibi oldu.
Kısaca durumu özetleyelim: RTÜK, Türkçe dışındaki dillerde
yayını düzenleyen yönetmeliği hazırladı. RTÜK'ün izleyici
profilini oluşturmasından sonra yerel kuruluşlar etnik kültür
yayını yapabilecek. Radyoların günde 60, televizyonların 45
dakika yayın hakkı var.
Bu durumda dağ fare doğurdu. Yani bize kanaldan su akacak ama
koskoca ırmaktan bir parmak boru aracılığıyla. İşin daha da
trajikomiği; eğer programınızı televizyonda yayınlıyorsanız
Türkçe altyazı yazmak zorundasınız. Radyolarda da programın
hemen ardından Türkçe olarak aynı program bir kez daha
yayınlanacak.
Profesyonel
yayıncılık açısından komik ötesi bir durum.
Unutmadan; bir de yayınlarınızda dil eğitimi veremeyeceksiniz.
Haftada 4 saat yayınla nasıl olacaksa? Yani insanlarla resmi
makamlar aracılığıyla alay ediyorlar.
Ama bu iş
böyle, gelişmemiş ülkede yaşamanın bedeli ağır.
Sürgün sonrası
ilk 10 yılda çekilenleri bir anımsayın. Genç kızlarımızın
flamalarını bayrak sanıp haklarında soruşturma açılmasından
tutun atlarımızın eyerlerindeki aile damgalarımızı şifreli
mesajlar olarak değerlendirilmesine kadar bir dizi örnek
verilebilir.
Daha da komiği
var. Kuşların göç yollarını inceleyen bilim adamları; göçmen
kuşların ayaklarına numara ya da harflerle kodlanmış metal
halkalar takarlar. Türkiye üzerinden geçerken avcılar tarafından
vurulan bu kuşlar büyük paniğe neden olurdu. Bilezikteki
kodların ajan kodları olduğu sanılırdı. Bu olay çok değil bundan
10-15 yıl önce oldu.
Elbette bu
denli etrafından tedirgin olan bir anlayışın daha üst düzey bir
işte sakin düşünüp mantıklı karar alabileceği söylenemez. Çünkü
bu bir kültür sorunudur. Yani bir ülkedeki azınlıklar
kendilerini zaten o ülkenin vatandaşı olarak kabul edip,
askerlikten vergiye kadar her kademesinde yaşıyorsa o zaman bu
korku neden?
Çünkü korku beyinde. Başkasının düşüncesinden ve inancından
korkup onu umacı gören herkesin ortak tavrı yasaklamaktır. Bunu
gücü yetmiyorsa engellemektir. Onu da yapamıyorsa, yok etmektir.
En
ilkel insan tavrı, herkesin kendi gibi yaşamasını dayatan
tavırdır. Ben buna inanıyorum sen de inanacaksın, ben bunu
beğeniyorum sen de beğeneceksin…
Radyo ve televizyonun gücü belli. Gerek eğitim gerek öğretim
açısından önemli iki araç. Dolayısıyla kültürleri koruma içinde
önemli bir yol. Elbette vatandaşı olduğunuz ülkenin genel birlik
ve beraberliğine zarar verici yayın yapmak söz konusu olamaz.
Gelişmiş ülkelerde bunun çözümleri olduğuna göre sorun yok.
Olabiliyor demek ki. Önemli olan vatan parçalamasını önleyim
derken kültürleri yok etmemek ve onlara destek olmak. Uygar
devlet yönetim anlayışı budur.
Kuzey Kafkasya dışında başka ülke vatandaşı olarak yaşayan
hiçbir Çerkes’in bugüne kadar ayrılıkçı bir düşünceye sahip
olduğu görülmemiştir. Üstelik, çoğu zaman ülkenin gerçek
sahiplerinden daha fazla yaşadıkları ülkeye sahiplendikleri
bilinir. Bu durum Türkiye hükümeti için de önemle dikkate
alınmalıdır. Kurunun yanında yaş da yanar mantığıyla uygarlık
tarihinin çok önemli temel taşı olan Çerkes kültürünün gelişmesi
için destek verilir.
Elbette bu bir dilek…
Gerisi onlara kalmış…
SonSöz
Çerkes, herkesle iyi ilişki kurabilendir. (Kuban)
|