Bir Adige ağabeyimizin başından geçen bir olayı
size anlatalım bu hafta. Gerçekten inanılmaz bir trajedi. Ancak,
tam bizim niteliğimizi gösteren bir anı. Şimdi, onun ağzından
size aktaralım:
“Köyümüzde bizim çocukluk yıllarımızda, garip bir
olay olmuştu.
Mezarlık, köyün 200-300 metre ilerisinde bir tepeceğin
üzerindeydi. Son derece bakımlıydı. Mezar taşları ve mezarlar
elbette mermer değildi ama düzenli ve özenliydiler.
Bir gece thamadelerden biri mezarlıkta bir gölge
görür. Hava açık olduğu için adamın silueti net olarak
görünmektedir. Oldukça zayıf ama uzun hafif kamburu çıkmış biri.
Thamade mezara yönelir. Gecenin vaktinde kim mezarda olur ki?
Gölge mezara yaklaşan biri olduğunu hissedince
birden yok olur. Thamade mezara girer sağa sola bakar kimse yok.
Hayal gördüğünü sanıp eve döner.
Bir süre sonra bir başkası daha görür gölgeyi.
Daha sonra aralıklarla bu gölge, mezarda farklı kişiler
tarafından görünür. Herkes merak içindedir.
Bu gölge olayının konuşulduğu zamanlarda kimsenin
cinden, periden, ruhtan söz ettiğini duymadım. Herkes canlı
kanlı birinden söz etti. Oysa son derece ürkütücü bir durumdu.
Çünkü kimse yakalayamıyordu.
Bu gölge ayda bir iki kez mezarda görünüp sonra
kaybolmaya devam etti. Artık köyde bir kişi görev alıp
mezarlığın çevresinde dolaşıyor ama yine de izine
rastlanmıyordu.
Sonunda gençlerden biri yakaladı. Tuttu
köye getirdi. O zamanlar, köyde olay olmuyor (vukuat yok) diye
jandarma lav edilmiş, personeli çevre karakollara
dağıtılmıştı. Yani köyde teslim edecek kolluk
kuvveti de yok.
Adamı misafirler için hazırlanan eve getirdiler.
Bizde merakla izliyoruz. Saçı sakalı birbirine girmiş, gözleri
kan çanağına dönmüş, sürekli titreyen biriydi. Thamadeler sedire oturttular ve konuşmaya
çalıştılar. Ancak, titriyor ve başını öne eğiyordu.
Thamadelerden biri gençlere banyoyu
hazırlamalarını söyledi. Bunun üzerine yan odada bulunan
tahtayla çevrilmiş banyo hazırlandı. Evlerden elbiseler, temiz
iç çamaşırları getirildi. Bir ağabeyimiz köyün gönüllü
berberiydi. O çağrıldı. Saçı sakalı kesildi. Sonra banyo
yaptırıldı ve yeniden odaya getirildi.
Thamadelerimizden biri adamı tanıdı. Heyecanla
“Sen falancaların oğlu değil misin?” O başını kaldırmıyordu.
Sonunda bizi odadan çıkarttılar. Ertesi gün öğrendik ki,
mezarlıkta yakalanan adam, köyümüzden göç etmiş bir ailenin
çocuğu.
Sonradan neden gizlice köye geldiği ve geceleri
mezarı ziyaret ettiği anlaşıldı.
Bu adam çocukken, bir arkadaşıyla kavga ediyor.
Babası da arkadaşıyla kavga ettiği için azarlıyor. Buna çok
içerleyen çocuk bir gece gizlice evden çıkıyor ve kavga ettiği
arkadaşının evine gidiyor. O zamanlar; samanı, ahırların üzerine
istif ederlerdi. Geliyor samanları ateşe veriyor.
Bunu yaparken kavga ettiği çocuk kendisini
görüyor. Koşarak engel olmaya çalışıyor. Ancak başaramıyor
samanlar inanılmaz hızla alev alıyor ve ahırın her yerini
kaplıyor. Çocuk bir yandan ailesine bağırırken bir yandan ahıra
dalıp hayvanları çıkarmaya çalışıyor. Yangın söndürülüyor. Çocuk
ağır yanık yaraları alıyor. Bir iki ay tedavi ediliyor. Çok acı
çekiyor ama kimseye arkadaşıyla ilgili tek söz etmiyor. Sonunda
vefat ediyor.
Bir süre sonra olay unutuluyor. Birkaç sene
sonra da yangını çıkaran çocuğun ailesi ekonomik nedenlerden
dolayı kente göç ediyorlar.
İşte geceleri mezarlığa gelen kişi, bu yangını
çıkaran ağabeyimizmiş. Yıllar sonra yoğun biçimde, kendisini
ihbar etmeyen arkadaşını rüyalarında görür olmuş. Bir türlü
vicdan azabından kurtulamadığı içinde geceleri gizlice gelip
mezarının başında oturup onunla sohbet edermiş.
Köyde uzun zaman kaldı bu ağabeyimiz. Ancak hiç
dışarı çıkmazdı. Kentteki ailesine haber gönderildi. Geldiler ama
götüremediler.
Bir gün eve yemek götüren kızlar onu evde
bulamamışlar. Köyü alt üst ettiler yok. 'Herhalde ailesinin
yanına döndü' dediler. Birkaç gün sonra arkadaşının mezarına
sarılmış halde cenazesini buldular. Nasıl öldüğünü kimse
bilemedi.”
Günümüzde ne değişti acaba?
Vicdan?
Xhabze?
SonSöz
Çerkes, çayını içerken ses çıkarmamaya özen gösterendir. (Kuban)
|