Gün gelir toprak üzerinde çıkan küçük bir çiğdem hem ekmeğinize
katık olur, hem gözünüzü dinlendiren bir tablo.
Peki doğada özgürce büyüyen diğer bir bitki, mantar için ne
düşünürsünüz? İnanılmaz güzeldir. Hiç elinize alıp ayrıntılı
incelediniz mi? Liflerinin uyumu, renk ahengi mükemmeldir.
Lezzeti herkesin malumu.
Bu iki yiyeceğin arasında önemli bir fark vardır. Kırlarda
topladığınız hangi çiğdemi yerseniz yiyin bir sorun yoktur.
Ancak her topladığınız mantarı yiyemezsiniz. Çünkü zehirli olanı
vardır ve insanı ölüme kadar götürecek kadar tehlikelidir.
Bu nedenle insanlar bu sorunun çözümünü bulmuşlardır. Renklerine
ve cinslerine göre hangi mantarın zehirli olduğunu bilirler.
Elbette, bunu öğrenen eski insanlar, eğitimin karşılığını
zehirlenerek ödemişlerdir. Ardından gelen genç kuşaklara da bu
bedelin sonucu olarak hangi mantarların zehirli olduğunu
öğretmişlerdir. Dolayısıyla genç kuşak zehirlenmeden leziz
mantarlarla karınlarını doyurmuşlardır.
Çiğdem ve mantar iki ayrı yabani yiyecek olmasına karşın
sofralarda kullanılır olmuştur.
Toplumlara bu açıdan baktığınızda durum farklı değil.
Kendi toplumumuzda da zehirli mantarlar var. Atalarımız bu
mantarları yediğinde zehirlenmişler ve genç kuşakları
uyarmışlar. Ne yazık ki günümüze baktığınızda ısrarla bu
mantarları toplayan ve sofralara getiren hemşehrilerimizi
görüyoruz.
Birçoğu kötü niyetli değil. Hatta samimi olduklarını bile
söyleyebiliriz. Ancak tam bir şark mantığıyla “boş ver bir şey
olmaz” diyerek bu mantarları yemekte ve yedirmekte ısrar
ediyorlar.
Bu olay için toplumsal değerlendirme yaparsanız, zehirli mantar
gibi anında reaksiyonunu göremiyorsunuz. Yani zehirlenme 40-50
yıllık periyotlarda kendini gösteriyor ve kurtuluş yok.
Çözümü var mı?
Ne
yazık ki, çözümü yedikten sonra yok.
Ya önceden yemeyeceksiniz ya da sonucuna katlanacaksınız.
Türkiye’de zehirli mantarların satıcısı oldukça fazla.
Alıcılarının içinde elbette hemşehrilerimiz de var. Daha da
kötüsü bazıları bu satıcıların taşeronluğunu bile yapıyor.
İki zehirli mantar, geçen hafta İstanbul’u kana buladı. Masum
onlarca insan öldü. Bugün de başka ikisi ayrı bir saldırı yaptı
ve ilk alınan haberlere göre 27 kişi öldü 450 yaralı var.
Aklın ve insanlığın algılayamayacağı ölçüde bir katliama imza
attılar. Kana kan intikam mantığıyla. Cephe savaşında el ayak
öpenler, çareyi böyle masum insanların öldüğü saldırılarda
buldular.
Yazık…
İçlerinden biri, Çeçenya’da bizim adımıza savaşmış!
Yazık…
Yani benim ulusum, böyle katillerin yardıma gereksinim duyar
hale gelmiş.
Elbette gerçek durum bu değil. Çeçenya’da yaşanan olayların tümü
Vahabi denilen ve ucu Bin Ladin’e kadar uzanan bir terör
örgütünün gerçek Çeçen savaşçıların arasına sızmasından
ibarettir. Bu nedenle de Çeçenya Savaşı rotasından sapmıştır.
Bunun sonucu olarak da gerek dünya gerek Türkiye’deki Çerkesler
tarafından yeterli desteği almamaktadır.
Tanrı adına kan dökebilen bu insanların, Çerkeslikmiş,
kültürmüş, gelenekmiş; bu tür dertleri yoktur. Tek kültür ve
gelenek vardır onlar için: İslami kültür.
Kuzey Kafkasya’da bu mantarları masalara koyanlar için sorun
yok. Kendileri asla yemiyorlar. Olan, mantarları yiyen
insanlarımıza oluyor. Çünkü, onlar yediklerinin zehirsiz
olduğunu düşünüyorlar. Sonuç olarak da ölüyorlar.
Zehirsiz mantarları soframıza koyalım. Soframız lezzet
zenginliğine kavuşsun. Ancak dikkat edelim aralarında zehirli
olan olmasın. Çünkü bir tane bile olsa, bütün ev halkını
zehirleyebilir.
Son Söz
Çerkes, evcil hayvanları ayağıyla değil eliyle sevendir. (Kuban)
|