Çocukluğunuzda belki sizde tanık olmuşsunuzdur. Şimdi
artık kanıksadığınız çok katı her bloğunda 20-30
dairenin olduğu siteler o dönemlerde yapıldığında,
gericiler yerlerinden zıplayıp: ‘’Komünizm
geliyor, bizi bu binaların içine sokacaklar’’ korkusu
yaşamışlardı. Oysa o dönemlerde yalnız sosyalist
ülkelerde değil kapitalist ülkelerde de site türü
evler çoğunluktaydı.
Eskiden kente göç bu denli yoğun değildi. En fazlası
insanlar kasabalara yerleşirdi. Dolayısıyla; arsa bol,
ev boldu. Bir kasabada 2-3 katlı binaya çok sık
rastlanmazdı. Bahçeli evden 10-15 katlı yüzlerce
daireden oluşan sitede oturmak, insanlara inanılmaz
geliyordu.
Kitleleri yönlendirenler; sosyalist ülkelerde ne
görürlerse ‘’bunlar komünist işi, kesin zararlıdır’’
mantığıyla politikalarını oluşturdular.
En basiti; -neredeyse her bayrakta kullanılan- kırmızı
renk bile ürkütücü oldu. Renklerden bile korkan bir
yapı düşünebiliyor musunuz? Kırmızı; komünist, yeşil;
İslam, mavi; Yunan.
Birlik olup kooperatif kurmak ‘’en azılı’’ suçtu. Şaka
gibi. Köyde yaşayanlar korkudan, kooperatife ‘‘imece’’
dediler de kendilerini kurtardılar. Köy Enstitüleri o
denli şanslı değildi.
Daha da komiği vardı. Bıyıklar dudakların üzerine
dökülmüşse komünist, yok dökülmemiş çeneye doğru
uzatılmışsa milliyetçi olurdu. Bir de badem bıyık
vardı ki oda Müslümanlığın kanıtıydı. Hala da öyle.
Şimdilerde insanlar, artık korkmadan sitelerde
oturuyorlar. Ancak; bu kez de karşı komşusunu
tanımıyor. Siteler komünistlikten kurtuldu ama sorun
bitmedi ki.
Toplumları yönetenlerin hem şanslısı, hem şanssızı
var.
Kendinizi düşünün; bir toplum var elinizde. Diyorsunuz
ki, ‘’kitap okumak komünist işi’’ okumayın. Anında
kitapevleri iflas ediyor. Ne denli şanslı olduğunuzu
artık siz hesaplayın. İstediğinizi yaptırın.
Bir de şanssız yönetici olun. Toplumun karşısına
çıkıyorsunuz; ‘’ey toplum, ortak üretim yapmak
komünistlerin işi, onun için yasak’’. İkinci gün; sizi
evinizde oturtup emekliliğinizin tadını çıkartırlar.
Ne denli şanssızsınız değil mi? Ne kötü; renklerle,
binalarla, üretim yollarıyla insanları
yönlendiremiyorsunuz.
Elbette kişisel olarak şanssız yöneticilerin olduğu
sistemlerde olmak isterdik. Diğerleri kızıllıkla,
yeşillikle, sakalla, bıyıkla, türbanla uğraşırken;
bizler insanlarımızın işsiz kalmamasının,
çalışanlarında ‘’yaşam standardını nasıl
yükseltebiliriz’’in üzerine kafa yorardık.
Eğitimsiz insanlara belli simgeler koyuyorsunuz.
Bunlar tehlikeli diyorsunuz. Onlar da korkup; ‘’aman
tehlikeliyse oturayım yerimde, sesimi çıkarmayayım’’
diyor.
Örnek ister misiniz? Buyurun.
İçki kötüdür içme..
Neden?
Çünkü içinde alkol vardır, günah.
Eeee?
Toplum çöker.
Bu diyalogu duyan eğitimsiz insan ne yapar? İçki
içmez.
Çözüm bu denli basit. Kolay. Pratik. Zahmetsiz.
Peki bu mantıkla yola çıkarsak, içki tüketimi olan
ülkeler, neden içki tüketilmeyen ülkelerden her konuda
daha ileriler?
Birinde içki içen ve eğitimli insan nerede duracağını
bilir. Ona göre hareket eder. Çünkü, bilgisi ve
eğitimiyle doğruyu, yanlışı ayırt eder. Diğerinde
günahtır. Yanına yaklaşmaz. Çünkü ona ‘’günah’’
denmiştir, iş bitmiştir. Sorgulama, araştırma yapma
gereği duymaz. Kötü denilen bir şeyin iyi yönlerini
araştırma zahmetinde bulunmaz. Kötü, kötüdür: Yasak.
Bunları yaşamın her alanına yaydığınızda; biri geriye
giderken, diğeri ileri gidiyor.
Şimdi, oturup bir değerlendirme yapın; Çerkesler
nelerden korkar?
SonSöz
Çerkes, korkularının esiri değil efendisi olandır.
(Kuban)
|