Çok zor.
Birlikte yaşamanın ilk koşulu nedir? Elbette aynı
yaşama biçimine sahip olmak. Toplumun en küçük çekirdeğini aile
oluşturuyor. İsterseniz aileden başlayalım. Birlikte
yaşayabilmeleri için, bireylerinin aile temel prensiplerine
uymaları gerekir. Her birey ayrı karaktere sahip olsa da aile
içindeki davranışı ile sokaktaki davranışları farklılık
gösterebilir. Bunun tam tersini yaptığınızda toplumsal
birlikteliği yakalarsınız. Yani sokakta toplumun genel kurallarına
uyarsınız eve geldiğinizde kendi kurallarınızı yaşarsınız.
Biz Çerkesler için durum biraz karışık. Kuzey
Kafkasya dışında yaşayan büyük çoğunluk değişik kültür ve yaşam
biçimleri olan ülkelerde yaşıyor. O nedenle de dağınık bir
görüntü sergiliyorlar. Bu ülkelerin demokrasi anlayışına göre ya tümüyle asimile oluyorlar ya da kısmen kültürlerini ve yaşam
biçimlerini koruyorlar.
Her
şeye karşın, gerek Kuzey Kafkasya’da gerek diasporada Çerkesler
nasıl bir arada yaşayabilir?
Bunu başarabilmenin en önemli iki koşulu; eğitim
ve planlamadır. Eğitimli insanların yoğun olduğu toplumlarda,
kültür, din ve dil farklılıkları hiçbir zaman problem
olmamıştır. Bu tür sorunların yaşandığı ülkeleri
incelediğinizde; hem eğitimsiz insan sayısının fazlalığını
görürsünüz hem üretimin kısırlığını. Yani eğitimsiz ve tembel
toplumlarda, dil de problemdir, kültür de, din de. Dolayısıyla
insanlar, kendi gölgesinden korkan bir yapıya bürünür. Siz
bakmayın anlı-şanlı tarihlerine, bunun arkasına sığınırlar.
Yapılan değerlendirmelere bakınca, küçük
hesaplarla büyük sorunları çözmeye kalkan insan yığınları çıkar
karşınıza. Bir Çerkes kardeşimiz, bir yazarın soyadını kırmızı
renklerle vererek (aklı sıra yazarı aşağılayarak) adamın doğru
söylediği şeyi anlamadan yanlış yorumlar. Bunu neden yapar?
Çünkü korkuyordur. Yazarın anlattıklarından etkilenmekten
çekiniyordur. Adamın “ak” dediği şeyi; "bu yazar 'kara' diyor" diye
ortaya çıkar. Şimdi böyle bir insanla nasıl birlikte
yaşayabilirsiniz? Çünkü kardeşimiz düşünceye saygı duymaz. Çünkü
kardeşimiz gölgesinden korkmaktadır. Eğitimsizdir. Bütün bedeni
önyargıyla dolmuştur. Dünyadaki tek doğrunun kendi doğrusu
olduğunu sanır. İki satır yazıda dünya kadar imla hatası yapan,
cümle kurmayı bilmeyen, paragraf uzunluğundaki cümleleri
birbirine giren bir insan; yıllarını edebiyatla geçirmiş bir
insanı yargılar. Bir de doğru anlayıp yargılasa. O zaman bu hemşehrimizle nasıl aynı evi paylaşacaksınız?
Çok zor.
Ne yazık ki, bu tür kardeşlerimiz azımsanmayacak
kadar çoktur. Elbette gençlerimizin bu duruma getirenler için
durum son derece doğaldır. Amaç burada üzüm yemek değil, bağcıyı
dövmektir. Bunu da kim yapabilir? Gençler. Gençleri bu hale
getirmek için ne yapmak gerekir? Onların kafasına at gözlüğü
takmak gerekir. Beyinlerini dış dünyaya kapatmak gerekir.
Sonrası, o genç kendini yetiştiren gibi sonraki kuşaktaki gencin
kafasına at gözlüklerini takar ve dairenin uç noktalarını
birleştirir. Sonra kısır döngü içinde kıvranır durur. Zaten bu
da zor bir şey değil, o nedenle büyüyebiliyorlar. Yoksa,
eğitimli, sorunlara çözüm getirebilecek, uyumlu ve üretken
insanı yetiştirmek çok zahmetli iştir. Dikenlidir, her elinizi
uzattığınızda yaban otları elinizi kolunuzu yakar.
Çözüm yok mudur? Elbette vardır.
Yeni tanıştığım bir hemşehrim, Türkiye’de
İlahiyat Fakültesi mezunu, din öğretmeni. Diyor ki,
öğrencilerime İslam’ı öğretiyorum. Ancak, diğer dinlerle ilgili
bilgi de veriyorum. Bu insan değerlidir. Neden? Çünkü, korkusuz,
eğitimli, önyargısız. Bırakın ellerini, bütün vücudunu
dikenlerin içine sokuyor. Yaban otları her yerini ısırıyor ancak
onun yetiştirdiği gençler, ayrı dili de konuşsalar, ayrı dine de
inansalar bir evde yaşayabilecekler. Ne mutlu onun
öğrencilerine. Ne mutlu bize böyle bir hemşehrimize sahip
olduğumuz için.
Eğer “aynı yerde yaşama” niyetinizde samimi
iseniz, karşınızdakine saldırmayacaksınız, aşağılamayacaksınız.
Onunla her konuda konuşabileceksiniz. İşte çözüm bu.
İşin planlama yönüne geldiğimizde, karşımıza
çözümü daha
kolay bir sorun çıkıyor. Tüm insanlarımız; dil, din, kabile
ayrımı yapmaksızın bir araya gelebilirse (samimiyetle) planlama
yapmak daha da kolaylaşır.
Kuzey Kafkasya için düşünülebilecek en iyi model, Almanya,
Amerika ve Kanada türü bir yapılanmadır. Coğrafi ve sosyal
olarak son derece uygun. Kuzey Kafkasya’daki cumhuriyetler
eyalet statüsüne dönebilir ve tek bir devlet olarak
yapılanabilir. Dünya’nın değişik bölgeleri değişik yollarla bir
araya gelirken Çerkesler için bu neden düşünülmesin? Örneğin
Kanada, her eyalet kendi içinde bağımsız, kendine özgü yasaları
var ama tek bayrak altında bir devlet. Burada 20’ye yakın kültür
bir arada yaşıyor. Dilleri ayrı, kültürleri ayrı, dinleri ayrı.
Yine de kavga etmeden, birbirlerinin yaşamlarına saygı duyarak
yaşıyorlar ve dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri oluyorlar.
Bunu nasıl başarıyorlar? İnanılmaz bir eğitim seferberliği ve
üretimle. Eğitim düzeyleri yüksek olduğu için at gözlükleri
kafalarına küçük geliyor ve takmıyorlar. O zaman çevreyi
görüyorlar ve değerlendiriyorlar. Sonuç olarak birlikte yaşama
hoşgörüsüne sahip oluyorlar.
Bizim açımızdan bakıldığında, birlikte yaşamamızın önünde ciddi
engeller söz konusudur.
Birincisi, Çeçenya’daki savaş ve bunun diğer cumhuriyetlere
yansıması. Savaşın nedenlerini konuşmak başka hedeflerini
konuşmak başka, savaşanların kim olduklarını konuşmak çok başka.
Her şeyden önce Çeçenya’daki savaşı Çerkes-Rus savaşı
algılamasından çıkarmamız gerekiyor. Buradaki savaş bir halk
savaşı değildir. O nedenle de dünya üzerindeki Çerkeslerden
yeteri desteği almamaktadır. Çeçenya halkının çektiği acıda,
Ruslar kadar, Arap kökenli Vahabilerinde sorumluluğu vardır.
Eğer ulusal bir sorunu din üstüne kurulu bir savaş biçimine
dönüştürürseniz burada herkes acı çeker ve sonuçta Çerkesler
kaybeder. Düşünün, Çeçenler savaşı kazandı ve dinle yönetilen
bir devlet kurdu. Sizce sorunlar biter mi yoksa daha büyüyerek
diğer cumhuriyetlere mi sıçrar. Kimsenin Kuzey Kafkasya
toprakları üzerinde böylesine büyük riske girmeye hakkı yoktur.
İnancı ya da düşüncesi ne olursa olsun. Tarihimizi övünmek için
değil ders almak için okumalıyız. Nitekim, önce Ruslar ardından
Şeyh Şamil ve yardımcıları, onun da ardından Osmanlılar bizim
bugüne gelmemize neden olmadılar mı? Din üzerine kurulan hangi
devlet yönetimi sağlam durabildi? İran bile bu konuda sıkıntı
yaşıyor.
İkincisi, önemli sorun bulunduğumuz coğrafi alan.
Ruslar bir yandan, Arap ülkeleri bir yandan mengene gibi
topraklarımızı sıkıştırıyorlar. Bu basınçtan kurtulmak için
belki bir 100 yıl geçmesi gerekiyor.
Peki biz bu 100 yıl içinde ortak yaşamanın
koşullarını yerine getirebilir miyiz?
Ben merkezci bir gençlikle de zor, el pençe divan duran
thamadelerle de zor.
Son Söz
Çerkes; büyük, küçük kim gelirse ayağa kalkandır. (Kuban)
|