19.yüzyılın başlarında oldukça yoğun uygulanan bir gelenek
vardı. Elbette şimdi tarih oldu ama üzerinde biraz değerlendirme
yapmakta yarar var.
Bu, “Atalık” diye Türkçe’ye çevirebileceğimiz bir uygulama.
Özünde, o zamanın Kırım Hanlarının çocuklarını eğitmeleri için
Çerkes ailelerine vermeleri olayına bu ad veriliyor. 2-3
yaşından başlayarak 15-16 yaşlarına kadar Çerkes ailenin yanında
büyüyen çocuk, sonradan kendi ailesinin yanına dönüyor.
Kırım Hanları neden böyle bir yöntemi benimsedikleri belli;
çocuğun bedensel gelişimini tam yapması, iyi savaşçı olması
ve sosyal kurallara uyum sağlaması. O dönemleri
düşünürseniz, bir Han çocuğunu alelade bir Çerkes ailesine
veriyor ve 10-12 sene ondan uzak kalıyor. Neden? Çünkü, neslini
sürdürecek olan kişinin bedensel, akılsal ve toplumsal
gelişmesinin tam olmasını istiyor.
Bu
iki toplumu nüfus olarak ele alırsanız, Çerkes nüfusu nereden
baksanız 20 kat daha az. Sadece Kırım Hanları mı? Hayır. Kalmuk
ve Nogay beyleri de çocuklarını Çerkes ailelere teslim ediyordu.
Şimdi ne oldu? Ne olacak? Biz çocuklarımızı Kafkasya’da açılan
Fetullah Gülen okullarına teslim ediyoruz. Kafkasya’dan
getirilen gençleri Hüdayi Vakfı’ında ücretsiz eğitiyoruz. Bunu
da kasıla kasıla övünç konusu yapıyoruz.
Bu ne inanılmaz bir çöküştür.
Ne yapıyoruz?
Artık, Hanların çocuklarını eğiten aileler kalmadı mı? Hala bu
düzeyde on binlerce ailemiz var. Ancak, sadece adı Çerkes kalmış
olanların derdi başka. Çerkes olmak ne demek? Ümmet olmak
varken! Varsın çocuğumuz ümmetçi olsun. Sonra alsın eline kılıcı
kendi hemşehrisine vursun. Ne gam. Çerkeslik ne ki?
Sonra kös kös, elpençe divan durup etek öpmeleri görünce
şaşırıyorlar. Şaşırılacak ne var? Çocuğunu başkası eğitirse
bunun bedelini ödersin.
Nereden nereye gelmişiz. Anlı-şanlı Hanlar çocuklarını
eğitmeleri için Çerkes ailelerinin kapısını çalarken, şimdilerde
vakıfların kapısını bizimkiler çalıyor. Altı üstü vakıf!
Çerkes ailelerin yanında eğitilen çoğu çocuğun sonradan Han'lığa,
ana-babasının yanına
geri dönmeyi reddettiği tarihte yazılan konulardır. Her koşulda
yalnız geleneğini çocuğa aktaran ailenin mütevazılığını bir
düşünün, diğer tarafta bugün 3-5 çocuğu okutuyoruz diye
kasılanları bir düşünün.
Bu
kadar mı çöktük?
Elbette, çökmedik ama çökmüş gösterilmek; değerleri ve
gelenekleri yıkarak bir toplumu yok etmek daha akıllıca bir
yoldu. Nitekim bunu da Çerkes vakıfları adı altında
çok güzel beceriyorlar. Köle ruhlular da bundan elde ettikleri
kazançları övgüyle dile getiriyorlar.
Yani, dünya üzerinde kendi içinden kendini bu kadar güzel
çökerten başka bir ulus var mıdır? Kendi çocuklarını başka
kültürlerin eline teslim eden ikinci bir ulus?
Üzücü olan, başka bir kültürü kabullenmek değildir. Olabilir.
Alman kültürünü benimsiyor olabilirsiniz. Bu bir suç değil.
Alman gibi de yaşayabilirsiniz. Bir Arap gibi de…Sorun bu değil.
Sorun ikiyüzlülük. Çerkes gibi yaşamıyorsan, Çerkes gibi yaşıyor
gösterip, bir kültürün altına dinamit koymamalısınız.
Her şeyi açık seçik ortaya sermelisiniz. Takiye yapmamalısınız.
Çıkıp yayın organlarınızda “biz Çerkeslikten çok falanca kültürü
yaşamak istiyoruz” diye dürüst davranmalısınız. Hem Çerkes’im
deyip hem başka kültürleri insanlara aşılama riyakarlığını
yapmamalısınız.
Herkes açıkça düşüncesini ve yaşam biçimini ortaya koymalıdır.
Bu toplumu yok eden en önemli etken ikiyüzlülerin ikinci yüzünü
göstermemeleri. Tarihi bu açıdan incelerseniz; Çerkeslerin savaş
nedenlerinde ve sonuçlarında hep bu insanların parmakları
olduğunu göreceksiniz. Yani düşman cephede savaşarak bizi yok
edemedi. İçimizdeki kullarıyla kazandı. Hala da kazanıyor.
Çocuklarını eğitmek için bize veren Hanlar, o dönemlerde de çok
şaşkındılar. Nasıl şaşırmasınlar? Koskoca Han'lığa sahipsin.
Çocuğunu Çerkeslere yolluyorsun. Onların içinden birileri
çıkıyor sana kulluk yapıyor. İnanılması güç bir şey bu. Han'da ne
diyor o zaman? Eh! Sen kul olmak istiyorsan benim canıma minnet.
Buyur kulum ol. Sana bina veririm. Aş veririm. İş veririm. Sen
yeter ki iste. Yalnız yanımda öyle başını dik tutamazsın. Sonuç
olarak ben Han’ım sen kul. Ha bu arada üç beş çocuğunu de getir
bedavadan ben okuturum. Ne de olsa senin çocuğun. Ha iyi
eğitilmiş, ha kötü eğitilmiş. Sonuçta benim çocuğum iyi
eğitiliyor.
Günümüzde farklı şeyler olmuyor. Üç aşağı beş yukarı aynı
olayları yaşıyoruz. Yalnız roller değişti. Hanların çocukları
için kuyruğa girdikleri Çerkes aileleri artık yok. Artık her
Çerkes aile en azından kendi çocuğunun yaşamını kurtarma
derdinde.
Kafkasya’dan Türkiye’ye getirilen çocuklarımız…Onlar ne olacak?
Bu
gidişle bu soruyu sormaya gerek kalmayacak.
Çocuklarını Çerkes ailelerine vererek eğiten Hanlar, gökyüzünden
Hüdayi Vakfı’nda çarşaflara sokularak derslere sokulan bu Çerkes
çocuklarını görüyorsa ne düşünüyorlardır acaba?
SonSöz
Çerkes, çocuklara bağırmayandır. (Kuban)
|