Ne çok
duyar olduk. Sürekli sorun yaşayan bir toplum haline mi
geldik?
Galiba biraz öyle.
Bir sohbette liderlik konu olmuştu. Liderimiz olmadığı
için mi bu sorunları yaşıyoruz?
Bir liderimiz olduğunu düşünün. Çıra gibi yanmıştı.
Bir ordu düşünün hepsi general. Bir tane er yok ortalarda.
Bizde kargaşalık lider olmamasından değil, lider olmaya
korkulduğu için lider çıkmıyor. Herkesin lider olduğu bir
toplumda kim çıkar ortaya? Çıksa kim dinler?
İşin en garip yanı; başka liderlerin peşine takılmışız
yüzyıllardır. Onlara gösterilen tolerans kendi insanımıza
gram olsun gösterilmemiş. Bu denli çelişik, bu denli
absürt bir durum dünya üzerinde sadece bizde görülür
herhalde.
Hadi bir liderin varlığından vazgeçtik. Pekiyi. Her hangi
bir çalışmada neden karmaşa çıkıyor? Çünkü herkes her
konuda uzman. Televizyon kurduğumuz zaman çok başımıza
gelirdi. Adamın milyon Dolarları var. Televizyon kurmak
istiyor. Tamam diyoruz. Başlıyoruz çalışmaya. Yayın
başlayana kadar ses yok. Yayın başlıyor, oturuyor ekranın
karşısına 15 dakika sonra telefon.
- Olmuyor kardeşim. Bu spiker bu programa olmamış. Hemen
değiştirin.
Emrin olur.
Manavdan domates alıyorsun. Bu yeşil, manav kardeş
kırmızılarından ver.
Aradan 2 hafta geçer telefon.
- Şu anda yayınlanan programı kaldırın.
- Niye?
- Halk sevmez böyle programları.
Şimdide sosyolog oldu birden bire. Kendi beğenisini, halkın
beğenisi sanacak kadar ahmakça kararlar verir.
Size gelen yüzlerce sayfa izleme raporları, on binlerce
izleyici mektupları, telefonları, e-maillerinin onun için
hiçbir
önemi yoktur.
Sonunda kaybeder ama asla geri adam atmaz. Sonra satar
televizyonu başkasına. Son sözü hep bildiktir bizler için.
- Bu işler beni açmadı.
Açmaz elbette. Sen bu konunun uzmanı değilsin. Sen kendi
işinle uğraşacaksın, ben kendi işimle.
Geri birlikteliğe dönelim.
İşte bizdeki her ilişki televizyon patronu ile yayıncı
arasındaki körler sağırlar diyalogu gibi.
İşin uzmanları dururken, tam bir ilkellik örneğiyle herkes
her işi yüklenmeye kalkıyor. Olmaz. Olur derseniz o yükün
altında kalırsınız. İşin kötüsü diğerlerini de altında
bırakırsınız.
Birleşelim. Olur ama nasıl?
Sen her şeyi biliyorsan, benimle birleşmeye neden gerek
duyuyorsun ki?
Bir de en kötüsü var. Karşı düşüncedeysen yandın. En
klasik sözü anında yüzünüze vurular. Sen Rus yanlısısın.
Orada tutturamazlarsa bu kez Türk yanlısı olursunuz. O da
olmadı mı MOSSAD ajanı olursunuz.
Bu denli karmaşıktır
birleşmek, yorucudur.
Bir insan hem Rus yanlısı, hem Türk yanlısı,
hem MOSSAD ajanı nasıl olabilir, diye düşünür durursunuz.
İşin kötüsü; kendinizden kuşku duymaya başlarsınız. Acaba
ben kendimi ifade mi edemiyorum, diye. Oysa sorun sizin
kendinizi ifade edememenizde değil, diğerinin algılama
kapasitesindedir.
Şöyle bir manzarayla karşılaştığınızda şaşırmamalısınız.
İki paragraflık yazıda kırk hata yapan, redaktörlere
saçını başını yoldurtan biri; bir akademisyeni yargılar.
Ona işini öğretmeye kalkar.
Tüm bu gördüklerinizin ışığında bir gün kapınız çalınır.
Hadi birleşelim.
Olur… Buyur... |