...................
...................
BARIŞ YANLISI OLMAK

01.04.2006

Kuban Paul Seauhmann
...................
...................

Dünyanın en garip çelişkisi nedir biliyor musunuz?  Savaş yanlıları kahraman diye ilan edilirken; barış yanlıları her zaman ‘’vatan haini’’ muamelesi görmüştür.

Geçen hafta sayın Engin Ardıç’ın makalesinde de okumuşsunuzdur. Birinci Dünya Savaşı’na girmek için imza atanlar kahraman, ‘’yok yahu durup dururken derdimiz ne, niye savaşalım’’ diyenler ise vatan haini olarak anılırlar.

Rusların Osmanlılarla dertleri var. Gelip diyorlar ki, bizim sizinle bir derdimiz yok, sadece buradan geçerken bize saldırmayın. O dönemin liderlerinden biri ''doğru bizim sizle işimiz yok derken'', diğeri o meşhur tuzu alıp suya bırakıyor ve koskoca bir kültürün canına okuyor. ''Yok arkadaş buradan geçemezsiniz. Biz tuz gibi yok olacağız.''

Tam trajikomik bir durum. Tuz olarak eriyeceğini biliyor da nasıl olacağını kestiremiyor.

Böyle bir karara iki nedenle varmış olabilir. Birincisi Osmanlılara güvendi. İkincisi Rus ordularını kurşun asker sandı. İki durumda da yanlış ata oynadı ve geriye anavatanda yüz, iki yüz bin insanımız kaldı. Diğerleri darmaduman oldular gittiler.

Hadi Osmanlı koskoca imparatorluk. Sen neyine güvenip tuzu suya bırakıyorsun?

Temelde yatan yine nitelik. Liderlik öyle kolay olmadığı için; her ben ‘’liderim’’ diyenin peşine düşmemek gerek. Düşünce ne oluyor? On binlerce masum insan yaşamından oluyor. Kazanan kim? Savaş çığırtkanlığı yapan liderler.


Eğer liderler değil de kazanan halk olsun diyorsanız, ne yapıp edip ait olduğunuz toplumun niteliğini yükseltmeye yönelik çalışmalar yapın.


Bizdeki madalyonun bir yüzü yok. Ben diyeyim on, siz deyin bin yüzü var.

Şimdi bu yüzlerden birkaçına değinelim.

Sürekli kahraman bir millet olduğumuzdan söz ederken, neden kahramanlığımız bize pahalıya maloldu?

Acaba bize anlatılan tarih abartılmış olabilir mi? Büyük olasılıkla evet. Çanakkale'de 55 bin şehit verilmesine karşın 300 küsur bin sayısı nereden çıkmıştır? Çok basit. Şehit sayısı ne kadar
çoksa -bir savaşta mağlup da olsanız- avunacak bir konunuz olur. Tam niteliksiz insan kafası.

O insanlar kötü liderler nedeniyle savaşa sürüklenirler. Canlarını, evlatlarını, babalarını, kardeşlerini toprağa verirler. Başkaları da sizin topraktaki canınızdan sizi heyecanlandırmaya kalkar.

Büyük çelişkidir bu. Elbette anlayana.

Temel düşünce yaşamaktır. Sorunları yaşayarak çözmektir. Öldüğünüzde yine sizin adınızı ve ideallerinizi kullanarak genç beyinleri kirletmeye devam edeceklerdir. Bundan iğne ucu kadar kuşkunuz olmasın.

Bizim madalyonun bir başka yüzü; anavatanda bir avuç insanımız kalmış. Diasporada milyonlar. Bu milyonlar neye güvenip savaş çığırtkanlığı yapıyorlar? Üstelik anavatana, ''atavatan'' diyerek. Anavatandan kalkacaklar, topu tüfeği ele alacaklar gidip ''atavatan'' mı kurtaracaklar? Hayır. Yine güçlü ülkelere güvenerek, hamaset edebiyatı yaparak konumlarını güçlendirecekler. Akıl var, mantık var, kim bu devirde silaha sarılırda savaş kazanır. Amerika bile Irak'tan çıkamazken, biz kimi kimden kurtaracağız?

Kısacası madalyonun hangi yüzüne bakarsanız bakın sonuç berbat.

Ne yapmak gerek?

Çok basit.

Silaha sarılmak yerine çocuklarımızın iyi eğitim almalarını sağlayacağız. Tüm insanlığa yararlı bireyler olarak yetiştireceğiz. Bilim alanında, sanat alanında, spor alanında, ekonomi alanında parmakla gösterilecek insanlar olarak toplumun önüne çıkaracağız.

Bırakın ''savaşın, savaşın'' diyenler, kendileri gidip savaşsınlar. Biz çocuklarımızı onların çıkarları için toprağa vermeyelim.

En kötü barış, kazanılmış savaşlardan her zaman iyidir.