Bir varmış bir yokmuş,
Yıllar önce Ülkenin birine milyonlarca Çerkes sürülmüş.
Anavatanlarından uzakta yaşayan bu halk öyle bir halkmış ki
düşünce kabiliyetleri yeterince gelişmediğinden yazılan
çizilenlerden hemen etkilenir, anında görüntüsünü değiştirirmiş.
Bu nedenle bu halkın ileri gelenlerinden ermiş birisi bu halkı bu
yaban ellerinden alıp anavatanlarına götürmeye çok uğraşmış
uğraşmış ama nafile. Kimsenin gidesi yokmuş. Artık kafasına tak
etmiş ve gelen gelir ben gidiyorum diyip ceketini aldığı gibi
çıkmış yollara.
Aklı hep arkasında bıraktığı gariban halkında kalmış. Ya kötü yola
düşürürlerse endişesi duymaya başlamış. "Aman sahip çıkmam
gerekir" kaygısıyla her fırsatta halkını kötülüklerden korumaya
çalışmış. "Halkım siz siz olun sakın ha kumdan kafanızı
çıkarmayın. Nasılsa döneceksiniz, uçağa binene dek kafanızı kumda
saklayın, yoksa amenna kurda kuşa yem olursunuz" diye de fetvalar
verirmiş her yerde. Zira akbaba çokmuş etrafta. Halkı safmış. Ya
kurtlara kanarlarsa? Ya şahinlere alet olurlarsa? Ya dünya
işlerine kafa yorarlarsa?
Aman en iyisi mi nüfusumu kullanarak engellerim nasılsa diyerek iç
rahatlığıyla geçirmiş günlerini. Oysa arkasından bir grup ne
planlar yapıyormuş da haberi olmamış. Kimisi Çerkesya’da milli
gelir düşük demiş, kimisi Çerkesya’da çok yağmur var demiş. Kimisi
Çerkeslik dışında işlere bulaşmış, kimisi Çerkeslik dışında
yazılar yayınlamış köşesinde.
Yani bu saf halkını kandırmaya başlamış dış mihraklar. Bu dış
mihraklar her milletin belalısıymış. Hep öyle öğretilmiş zira.
Evin bacası fazla ağırlıktan çökmüş, dış mihrakların parmağı
olabilirmiş. Araba kırmızıda geçmiş, şoför kesin dış mihrakların
etkisinde kalmış. Bu dış mihraklar öyle ileri gitmişler ki, başka
dış mihrakları Çerkes halkını kışkırtmak için kiralamış. Eh ne de
olsa Çerkes halkı safmış. Her denilene inanır, kurtla kurt,
kuzuyla kuzu olan bir halkmış. Bu dış mihrakların tuttuğu dış
mihraklardan kurtulmak için iç mihrakları harekete geçirse de
başarılı olamamış. Halk elden gidiyormuş.
Oysa bir gün uyandığında o çok saf sandığı halkının kafasını
aslında hiç kumda gömmediğine tanık olmuş. Her denilene kanmayıp,
‘’vatan Cennet’tir’’i duymaktan bıkıp ‘’vatan her haliyle
bizimdir’’i sahiplenen bir halk olduğunu görmüş karsısında.
Afallamış. Kurdu dinleyen, kuzuyla dertleşen ama bir yandan da
kendi iradesini oluşturan bir halkmış oysa yıllardır saf sandığı
halkı. O hep görmek istediği gözlüklerini hiç çıkarmadığını
anlamış ama iş işten çoktan geçmiş. Ne kimse birbirine girmiş, ne
kimse elma iken armutlaşmış. Ne kimse dört göz eve saray demiş, ne
kimse asgari ücrete üç sıfır eklemiş. |