Hikayeyi
bilirsiniz.
Gece yarısı evine dönen genç adam evlerine girmeye çalışan hırsızı
yakalamış.
Bir zaman süren boğuşmadan sonra genç adam içeriye seslenmiş nefes
nefese;
- Babaaaaa, hırsız yakaladım.
İçeriden babanın sesi duyulmuş;
- Getir oğlum.
- Gelmiyor.
- Bırak gitsin o zaman.
- Gitmiyor.
- Allah Allah, sen gel bari.
- Beni de bırakmıyor
Anayurt ile ilişkilerimiz söz konusu olduğunda nedense hep bu
hikaye gelir aklıma.
Bir yurt sahibi olduğumuzdan bahsederiz hep.
Çok eskilere uzanan bir tarihimiz , köklü bir kültürümüz
olduğundan bahsederiz.
Ne zaman üç kişi bir araya gelsek o unutamadığımızı söylediğimiz
yurt ,o köklü tarih ve kültür hakkında nostaljik sohbetler
kurarız.
İş sonunda döner dolaşır vatana nizam vermeye dayanır.
Buradan oturduğumuz yerden haritalar çizeriz ,sınırları idareleri
değiştiriveririz,alfabeleri,eğitim sistemlerini,yaşam biçimlerini
değiştiririz.
Uluslar arası menfaatleri, devletler arası münasebetleri , güç
odaklarını elimizin tersi ile bir kenara iter bol keseden eser
savururuz buradan oraya.
Oysa biz dünyayı kendi ufuk çizgimiz ile sınırlı zannediyor olsak
ta hakikat öyle değildir.
Ettiğimiz kelam, birbirimize verdiğimiz selam dahi bir yerlerde
birileri tarafından takip edilmekte ve gereği yerine
getirilmektedir.
Hal böyle olunca,biz hayallerimizden başka hiçbir yerde
gerçekleşmesi mümkün olmayan uçuk projeler peşinde zamanımızı
harcarken,başkaları bizim hayal ettiklerimizin bile olabilmesi
ihtimaline binaen tedbirlerini alırlar.
Sonunda gidişatı gören birileri çıkar ikaz ederler bizi;
Kardeşim oradan buraya sorumsuz ahkam kesmelerden vazgeçin,sizin
oradan gördükleriniz ile buradaki reel durum örtüşmüyor denilir
kibarca... Mesaj alınmaz.
Bize iyilik yaptığınızı zannediyor olabilirsiniz, fakat sorumsuz
davranışlarınızın, gerçeklerden uzak politikalarınızın pek çoğu
bize zarar veriyor denilir... Mesaj alınmaz.
Bu kadar rüyalarınıza giriyorsa, vatan burada buyurun dönün.
Mücadeleyi burada verin,birbirimize destek olalım,birbirimizden
güç alalım denilir... Mesaj yine alınmaz.
Madem illa mücadele edeceksiniz, siz kendi zemininizde mücadele
edin, yani diasporadaki haklarınızı korumaya, varlığınızı devam
ettirmeye çalışın; biz de burada bildiğimiz zeminde mücadele
edelim ve akıllı sağlam politikalar üzerine güç birliği yapalım...
denilir.
Cık! Biz oraları düzelteceğiz.
Yahu o zaman gel bari buraya da buradan düzelt neyimizi
düzelteceksen.
Yok...Biz önce düzelteceğiz.
Sonra geliriz.
En sonunda cana tak eder bu sorumsuzluk.
Ya bizim yaşamımızı daha da zorlaştırmaktan vazgeçin veya düşün
yakamızdan, dedirtirler birilerine.
Zaten istenen ve uzun zamandır söyletilmeye çalışılan budur.
Koro halinde dövünmeler başlar orta yerde, canhıraş feryatlar bir
anda yükselir.
Vaaay! Anavatanda yönetimler bizi istemiyor.
Ruslarla işbirliğine girdiler bunlar, vatanı satıyorlar halkı
satıyorlar, geleceğimizi satıyorlar.
Tam fıkradaki gibidir durumumuz.
Anavatan seslenir: Bana gel.
Olmaz!
Biz sana gelelim; hiç olmazsa kültürümüzü al, zayıflıklarını
güçlendir ki, yok olmayasın.
O da olmaz.
Peki. O halde sen oradan, biz buradan aynı hedefe yürüyelim. Bir
gün millet oluruz bakarsın.
Asla, önce benim istediğim şekilde kendine çeki düzen vermelisin.
...
Tıpkı fıkrada hırsız yakalayan adam gibi kalıveririz orta yerde.
Getir... Gelmiyor.
Bırak gitsin... Gitmiyor.
Sen gel... Beni de bırakmıyor. |