...................
...................
HİÇ SEVMEDİĞİM!

25.03.2006

Doç. Dr. ENGANOY Erol Yıldır
...................
...................

“ … Kuleden aşağılara baktığımda küçük karartılar ve silik renkler olarak gördüğüm insanları düşündüm bugün, bir an kendimi onların yerine koyarak onların gözüyle baktım kendime, beni kulenin tepesindeki bir belirsiz leke olarak gördüklerini işte o anda irkilerek fark ettim.”

 



Hiç sevmediğim bir huyum var!


Ne yazık ki yıllarca tüm gençlik yıllarım boyunca hiç farkına varmadım ya da yeterince duyumsayamadığımdan, yok etmek için bende bir bilinç oluşmadı. Her fark ettiğimde ise –ki çoğu kez aynı düşüncelerin “farkında”lığına ayrı zamanlar da ulaşabiliyoruz- ağırlığı altında ezilerek içimde daima bir şeylerin kırıldığını, ruhumun incindiğini hissettiğim bir huy bu..?!

Geçmişte, bir davranışını gördüğümde, bir yazısını okuduğumda veya bir konuşmasını dinlediğimde fikirlerine katılmadığım, kendimce yaptığım farklı yorumlamalar-yargılamalar ışığında olumsuz bir kalıba soktuğum bazı insanları, aradan yıllar geçmesine rağmen hiç değişmemiş gibi algılayarak onlara bakışımın hala aynı şekilde sabit kaldığını fark etmek zoruma gidiyor.

Yılların kendi üzerimde yaptığı her türlü değişimi görmeme rağmen, sempati ve güven duymadığım bu insanlarda da bu değişimin olabileceğini aklıma getirmeyişim, ne kadar büyük bir düşüncesizlik. Hem değişmemiş olsalar bile ne olur ki? Bu beni niye ilgilendiriyor ki? Aynı zamanda, yıllar önce karşı çıktığım benimsemediğim yabancı düşüncelerin, aynen olmasa da benzer şekillerde şu anda bende de oluşması normal değil mi?
Hala, geçmişte kalan bir alışkanlıkla farkında olmasam de onlara ezilecek haşarat gibi baktığımı hissetmek doğrusu içimi burkuyor. Hatta, niye sevmediğimi bile neredeyse unuttuğum, hoşlanmadığım bu insanlara karşı hissettiğim olumsuz duyguların farkına vardığımdan beri -ne kadar çalışsam da, çabalasam da- bazı anlarda elinde oyuncak olduğumu gördüğüm bu kötü huyumdan kurtulamıyorum.


Şimdi biliyorum ki, eğer bir gün onlarla bir araya gelsem, karşılıklı konuşsam farklı fikirlerde de olsak aramızda mutlaka samimi bir yakınlık kurulacaktır. Nitekim oluyor da böylesi birliktelikler. Bir tesadüfi fırsat sonucunda yakından tanıdığımız, geçmişte tatsız anılarımız olan bir çok kişi, bu son tanışmada bana o kadar yakın geliyor ki. Hayret ediyorum aramızdaki benzerliklere, bunları yıllarca bakar kör gibi göremeyişime hayıflanıyorum. Ama aynı hataları elimde olmadan farklı kişilere karşı –oranı çok düşse de- yine de yaparken veya yapmış buluyorum kendimi.


Bir de, o kadar garip bir şey ki; yıllarca olumsuz duygularla hatırladığım o kimi insanlar içimde ne kadar canlı bir halde yaşamışlar. Sevdiğim takdir ettiğim birçok kişiyi neredeyse unutmuşken, bu insanların benimle iç içe anılarımda yaşaması ne garip bir şey. İnsan düşmanını kendi palazlandırıyor ve yeniden oluşturuyor galiba. Yaşama nasıl bakarsak öyle görüyoruz ve böylece de baktığımız yer göreceklerimizi de doğrudan etkiliyor.
Yaşamı, her insan kendi biçimlendiriyor aslında.


Artık –tüm duygularımla ve bilincimle- biliyorum ki hiç birimizin birbirimizden farkımız yok. İnsanız sonuçta, zaafları, korkuları, güç, güzellik, kötülük, güven, gizem ve sevgileriyle aynı varlıklarız.