|
|
................... |
|
................... |
ANKARA
DERNEĞİ’NİN 50.inci YILI ANISINA |
30.07.2011 |
|
Dr. YEDİC Batıray Özbek |
................... |
................... |
Sayın dostum İbrahim Çetaw
Ankara derneğinin 50. yılı nedeniyle arzu istek ve
kaygılarını içeren yazısını okudum. Bu yazıda 95 yılı
öncesi belgelerinin de yok olduğunu -kim bilir belki
de yok edildiklerini- öğrendim ve üzüldüm. Gerçekten
Türkiye’de Çerkeslik hareketine damgasını vuran bir
derneğin en önemli senelerini belgeleyen belgelerinin
bulunamaması çok acı.
Ben şahsen 1966/67 yılından 1971/72 yılları arasında
derneğin aktif üyelerinden birisi olarak bildiklerimi
ve hatırladıklarımı burada sizlere aktarmaya
çalışacağım.
Antalya Lisesi’nde okurken değerli büyüğümüz Namık
Kemal Sarıgül’ün bize gönderdiği İzzet beyin çıkardığı
Kafkasya dergisini büyük ilgi ile okuyor ve
geçmişimizle ilgili ilk bilgileri ediniyorduk.
Derginin 1964 yılının 3. sayısında da Yeleme Köyü’nün
kısa öz geçmişini yayınlamıştım.
Lise yıllarında Antalyalı Çerkes gençleri olarak çok
hareketli günlerimiz olmuştu. İşin en ilginç ve güzel
olanı hep beraber karar verip hep beraber eyleme
geçmemizdi. Bayram günleri teravih namazlarına bazen
otuza kırka ulaşan gençler bir ve beraber gidiyor ve
ildeki tüm Çerkes kökenlileri ziyaret ediyorduk. Hatta
dedem Selim Kaplan’ın iki katlı evinde 11 yaş yukarısı
çocuklar toplanınca tartışmalar yapar ve kendimize
göre çocukça gerilla savaşları için hazırlanırdık.
Bilgi ve bize yol gösterecek büyüklerimiz olmadığından
anti-komünist Milliyetçi Halk Parti’siyle sempatik
ilişkiler içindeydik. Antalya’da ilk anti-komünist
demostratına katıldık. Bir arkadaşımız Ankara’ya
giderek Arif Nihat Asya’yı getirmişti. Bu sıralarda
Antalya film festivalinde ‘Haremde Üç Kız’’ adlı filmi
protesto edip oynatmadık. Daha sonra onlara
katıldığımız gibi birdenbire bu partiden hep beraber
koptuk.
O zamanlar dini tarikatların kapısını da çaldık hep
beraber. Nurculuk tarikatının ileri gelenlerinden olan
akrabamız Avukat G. Sarıgül’ün yanında yer aldık.
Babam şahsen buna karşıydı ve şöyle diyordu: Oğlum
peygamberimiz önce fırını yaptı daha sonra camiyi!
Ne demek istediğini anlıyordum ama biz hep beraberdik.
Boşnak asıllı Halit Maviçepken gerilla kursları
vereceğim diyerek Pazar günleri sırt çantalarıyla
Termoso ve Sıçan adasına yürüyüşler yapardık. Bir
akşam tarikat mensuplarıyla yine beraberken ileri
gelenlerden olan Terzi ya da Çamur Şevket adıyla
tanınan kimse hala oğlumuza seslendi. ‘‘Gültekin
bunlar yeterince olgunlaştılar, ikinci adımımızı
söyleyelim‘’ dedi. Gültekin ‘‘hayır yeterli derecede
olgunlaşmadılar’‘ diyerek red etti. Bu cevap gücümüze
gitmişti ve hep beraber ‘elveda’ diyerek onlardan
ayrıldık.
İşte bu aşamada Kafkas dergisi de elimize geçince yeni
mekanımız belli olmuştu: Kafkasya
Beraber liseyi bitirdiğimiz Nihai ile birlikte
Ankara’da üniversite seçme sınavlarına katıldık.
Sınavlardan sonra İzzet Aydemir’i ziyaret ettik’
derneğe gittik. Duyduklarımız anlatılanlar ilgimizi
çekiyordu.
Sınavlar belli olmuştu. İstanbul Erzurum ya da Ankara
Üniversitelerinde okuyabilecektim. Ben Ankara
Üniversitesi’ni tercih ederek kayıt olurken Nihai Gazi
Eğitim Enstitüsü’ne karar verdi.
Otur Otur
Dernek binası Kızılay meydanına yakın ve devamlı
gidiyorduk. Pazar günleri de Devlet Su İşleri
Müdürlüğü’nün kantininde folklor çalışmalarının
yapılacağı ve yeni elemanlar alınacağı söylenir. Bizde
Nihai ile birlikte DSİ’nin yemekhanesine gittik.
Elbrus bey yeni gelenlere yukarıdan bakarak sıraya
girmemizi ister. Sırası geleni ‘’yürü yürü’’ emrini
veriyor sonunda ya ‘’otur otur!’’ ya da ‘’sağa geç’’
derdi. Nihai’ye de bana da otur otur emrini verir ve
folklorist kariyerimiz sona erer.
Adigece Okuma Kitabı
İzzet Aydemir’in yanına devamlı giderdik ve yeni yeni
kişilerle tanıştık. Bunlardan Gazi Eğitim
Enstitüsü’nde okuyan Ceyhan Çelikkıran ile Nizamettin
Duman’la tanıştık. Ceyhan elinde bir kitapla yanıma
yanaşarak Adigece okuma yazmayı öğrenmek ister misin
diyerek alfabeyi uzatır. Alfabe bilmediğim görmediğim
harflerle hazırlanmıştı. Ceyhan ‘bu alfabe anavatan
Adigey’de okullarda kullanılan alfabe. Ben harflerin
okunuşunu alfabedeki harflerin üstüne yazdım. Adigece
bildiğin için yardımımla öğrenirsin. Hemen derse
başladık. Alfabeyi alarak Cebeci Hukuk Yurdu’na gittim
ve okuma salonuna geçerek okumaya başladım. Bir kaç
gün içinde okumayı sökmüştüm. Yaşamımda en sevinçli
günlerden biri olmuştu.
İlk Adigece Şiir Kitabı ve...
Hukuk tahsili yapan Sefer Berzeg ile de ilk
tanıştıklarımızda biri oldu. Sefer,
KUBE Şaban’ın Latin harflerine dayalı alfabesini de
bana öğretmişti. Sefer Berzeg ‘’Vatan Düşüncesi’’ adlı
Latin alfabesi ile hazırladığı Adigece ve Türkçe
şiirleri 1967 yılında yayınlar. Başlangıçta herkes ne
olacağı üzerinde kafalarını yorarak Sefer’in geleceği
üzerinde karanlık tablolar çizilirken hiçbir şey
olmaz. Sefer’in dediğine göre parlamentoda Maraş
milletvekili olan sayın Enver Kaplan telefon ederek
kara tablolar çizmiş. Ama hiçbir şey olmadı.
Dernekle sıcak ilişkilere geçinceye kadar bir kaç
aylık bir zaman geçti. Derneğimizin kendi binası
yoktu. Dernekte gizliden gizliye bir ikilik olduğu
anlaşılıyordu. Bir tarafta halktan halkın insanları
diğer tarafta Çerkes aristokratları. Başlangıçta
Çerkes aristokratlarının yanında vunekoşım Hasan Yedıc
ve diğerlerinin yönetimde olduğundan olacak yer aldım.
Aristokratların dernekçilikten bekledikleri kısaca
şuydu: Halk oyunlarımızla devletin balelerine katılmak
ve kendimizi başka uluslara kabul ettirmek. İkinci
gurup ise okumaya okutmaya ve kültüre daha çok ilgi
duyuyordu. Dernek seçimlerinden önce tarihi ‘’Keklik
Pınar’’ına hep beraber gidilerek yeni yönetim kuruluna
seçilecek kişiler için kulis yapılırdı.
O yıllarda Çerkes gençleri birbirini desteklerdi.
Cebeci Yurdu’nda Uzunyaylalı bir Abazin arkadaşımız
(Uğur Yağan) kaldığımız yurtta Doğu Anadolulu bir
kısım öğrencilerle bir birlerine girmişler. Olayı
haber alan diğer arkadaşlarımız polisiyle’ askeriyle’
öğrencisiyle yurda geldiler. Bizleri yurdun lokaline
çağırdılar, beraber getirdikleri silahları da alenen
masa üstüne kayarak gözdağı verdiler. Gerek Uğur gerek
ben olayın bittiğini, teşekkür ettiğimizi ve
gitmelerini rica ettik. Bu olaydan sonra bizleri
yurtta yalnız bırakmadılar ve 59/1 taşıdılar.
1967’de ikinci gurup seçimleri kazandı. 7 Mayıs
1967-12 Mayıs 1968 arası faaliyet raporu: 1968
döneminde tekrardan aristokrat düşünceli kişilerinde
olduğu gurup seçimi kazandı. Kulis faaliyetlerinin
59/1’de yapılarak dernek yönetim kuruluna aldıkları
oylarla birlikte şöyleydi: Zekiye Kazuk 126, Hayrettin
Bozkurt 129, Sami Binicioğlu 113, Yaşar Bağ 125,
Ceyhan Şahin 88, Mürsel Öğün 38, Ayten Alptekin 107 ,
Batıray Özbek 100, Sedat Atilla 57, Faruk Ermemiş 44,
Harun Öğün 58, Cankat Devrim 55, Halis Güneş 51 ve
Nail Seymen 56 oy.
59/1 sakinleri olarak MHP’den senatör olan Sami
Binicioğlu’na karşı olmamıza rağmen büyüklerimizin
ısrarı sonunda aramıza aldık.
Yönetim kurulu görev taksimini şöyle yaptı.
Zekiye Kazuk Başkan.
Hayri Bozkurt 2. Başkan
Batıray Özbek sekreter.
Haysiyet divanı; Hasan Basri Arslan, Hayri Nart,
Ali Aytek, Bedrettin Kankuş,
Saim Tuç, İhsan Sabri Bulur.
Murakabe Kurulu; Münir Erkök, Bedri Temiz,
Yaşar Batu, Neriman Tan, Sırrı Coşkun ve Kemal Okur.
Bu gurup halen kullandığımız dernek binasını aldı.
Alırken de en güvendiğimiz halk oyunları
gösterilerinden elde
edilecek gelirlere güveniyorduk. Bir çok illerde
gösteriler yapıyorduk.
Antalya kentini de ziyaret ettik ve Nisan ayının
14’ünde görkemli bir gösteri yaptık. Dönüşte yolumuzun
üstünde olan Burdur’un bir Adige köyünün sakinleri
bizleri davet ettiler. Böyle bir köyün varlığından
bile haberimiz yoktu. Yönetim kurulundan olan Yaşar
Bağ ve ben köye gitmeğe karar verdik. Haber de
yolladık. Elbrus bey buna karşı çıktı ve gitmeyeceğiz
dedi. Yaşar bey ise ‘Folklor ekibinin nereye gidip
gitmeyeceğine yönetim kurulunun vazifesi dahilindedir,
gideceğiz’ diye ısrar edince otobüs köye doğru hareket
etti.
Bu tartışmalar sürerken köye ulaşıldı. Köylüler
şaşkınlıkla, hayret içinde sevinç ve coşkuyla
karşıladılar. Otobüsten önce Yaşar Bağ daha sonra ben
ve diğerleri indik. Ancak otobüste başta Elbrus bey
olmak üzere onun müritleri yerlerinden kalkmadılar ve
otobüsten inmediler.
Yaşar Bağ otobüse bindi ve inmelerini rica etti. Ancak
kimse inmedi.
Yaşar Bağ mecburen geri indi ŞEVCEN Orhan ‘’Yaşar
ağabey birde ben konuşayım müsaadenizle deyip izin
alıp otobüse bindi ve kapıları kapattırdı. Sonra
otobüsten inmeyenlere ‘’bu otobüsten inmeyenlerin
......... ederim dedi ve aşağıya indi.
Az sonra önde Elbrus bey olmak üzere geri kalanların
hepsi de aşağı indi. İndi ama hepsinin suratları asık
durdular.
Ankara dönüşünden sonra Elbrus bey ‘Bu şartlar altında
ekibi çalıştıramayacağını‘ içeren bir dilekçe yazdı.
Yönetim kurulunda bir telaş başladı.
Yaşar Bağ şu konuşmayı yaptı.
’Değerli büyüklerim, paranın ödenmesi eğer folklor
ekibimizin gösterilerine kaldıysa bu derneği
kapatalım. İşte şimdi dernek olduğumuzu kanıtlayalım.
Başka çözüm yolları arayalım. İkincisi Elbrus bey blöf
yapıyor. Onun gidebileceği tek kapı Adige kapısıdır.
Kapıdan atsak bacadan geri gelir. Şimdi oturalım nasıl
çalışalım, onun planlarını yapalım' dedi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|