|
|
................... |
|
................... |
GÖÇ,
BÜYÜK GÖÇ, SÜRGÜN ve GENOSİD |
14.01.2011 |
|
Dr. YEDİC Batıray Özbek |
................... |
................... |
Son günlerde Çerkeslerle
ilgili site ve yayınlarda her nedense genosidden çok
söz edilir oldu. Her eline mızıkayı alan, aynı
melodiyi tutturmuş gidiyor.
1864 yılından bu yana diasporada yayınlarımıza
kronolojik olarak göz atacak olursak, göçten
başlayarak genoside gelinceye kadar ortalama 130 sene
gibi uzun bir zaman gerekti. Göç ile genosid
sözcükleri anlam bakımından o kadar apayrı ki. Aklı
başında, bizimle ilgisi olmayan birisine bunu anlatmak
açıklamak biraz zor. Halbuki 1864'ten sonra; sürgün,
tehcir gibi sözcükler kullanılsaydı‚ ''genosid'’i
anlatmak zor olmayacaktı. Örneğin Balkanlara
dağıtılarak yerleştirilen Çerkesler hakkında İngiliz
basını da dahil olmak üzere hiçte iyi şeyler
yazmıyorlardı. Alman basını buradan hareketle İngiliz
basınına şu kritik soruyu soruyor: ’’İngiliz
meslektaşlarımız daha düne kadar Çerkeslerin üstüne
sinek kondurmazlarken şimdi neden bataklığa
batırıyorlar? Birden bire melekler nasıl şeytan
olabiliyor?’’
Gündemimize hakim olan genosidin yapılıp yapılmadığı
konusunda düşüncelerimi yazmak istemiyorum. Çünkü çok
değerli bilim adamlarımızın bir araya gelerek
yaptıkları araştırmalardan sonra ortaya konan genosid
hakkında bir şeyler söylemek uygun olmaz. Bilime ve
bilimadamlarına saygısızlık olur
.
Peki son yıllarda genosidin soğumaya fırsat bulmadan
gündemde tutulmasının bir nedeni mi var acaba? Tüm
dikkatlerin genoside yönlendirilmesinin ne getirisi,
ne götürüsü var?
Asrımızın kurulu dünya düzeninde bir kaç süper
devletin veto hakkı olduğu müddetçe genosidi uluslar
arası örgütlerde kabul ettirmek imkanı var mı acaba?
Ekonomik çıkarların ve siyasi ilişkilerinin en üst
düzeyde ülkelerinin çıkarları için kullanıldığı
asrımızda genosid kararının çıkması kolay olmasa
gerek. Ulusal çıkarların önde olduğu asrımızda
genosidin ulusal çıkarlarla doğru orantılı
işletildiğini bilmeyen yoktur herhalde.
Hepinizin de çok iyi bildiği dünya Ermenilerinin,
peşinden yıllardır koştukları Ermeni genosidi sorununu
bir düşünün. Uluslar arası çok iyi organize olmuş ve
parasal sorunu olmayan bu halk hatta bir ara TC'ne
karşı teröre başvuranlar dahi başladıkları noktada
saymaktadırlar. Ya bizler? Çerkesler küçük basit
işlerle uğraşmazlar. Bu nedenle yirmi yıldır Maykop'a
bir anıt dikemediğimizi kendimize yakıştırırken,
uluslar arası arenada at koşturmayı kendimize
yakıştırırız.
Diyelim ki, Rusya genosidi tanıdı ve gelin vatanınıza
dönün yerleşin dediği varsayımından hareket ederek
diasporadaki toplumumuza hadi Marj desek kaç kişi
dönecek acaba? On mu, yüz mü, bin mi?
Bana göre bin ideal bir sayı. Nedeni ise milli
duygularımız genoside uğradı da ondan.
Perestroika'dan sonra Türkiye diasporasının Düzce
çevresinde araştırma yapan BECANE Murat’a dönüş
hakkında verdikleri cevabı bir daha yazmak istiyorum.
Ancak bu yazdıklarım lütfen Düzcelilerin gücüne
gitmesin.
Denilen aynen şu: Düzce'den Maykop'a kadar yolları
altın döşetseniz yine gelmeyiz.
Almanya'da durum farklı mıydı?
Elbette hayır!
Onların dediği de şu: Naziler iktidara gelip
kovmaya kalkarlarsa Türkiye'de bizi geri almamaya
kalkışırsa Kafkasya'ya değil Amerika'ya gideriz.
Yine Amman'da 1991'de yapılan ikinci Çerkes Kültür
Haftası boyunca verilen akşam yemeklerinden birinde
Ürdün'ün Çerkes kökenli bazı bürokratları ve Hava
Kuvvetleri Komutanı'yla aynı masada oturmuştum.
Yapılan konuşmalarda‚ ’xuaxo’ dönüşten söz edilince
hoşnut olmadıklarını hata kendi aralarında‚ ''ne
dönüşü neler saçmalıyor bunlar'' dediklerini
duyuyordum.
Yine Almanya'da aileler arası toplantıda dönüş konusu
ortaya atılınca bir yiğit Çerkes‚ ''dönersek baba
ve dedelerimizin mezarları ne olacak'' diye soru
yöneltince; hiç beklenmedik şekilde kendi eşi‚ ''babanın
dedesi Osmanlı'ya göç edince mezarları ne yaptılarsa
sende onu yaparsın'' cevabını yapıştırdı.
Bu ve benzeri düşünceleri yıkmak için ne gibi
çalışmalar yapıldı? Asimilenin son doruğuna ulaşıldığı
milli benliğin tamamen yıkıldığı diasporada dikkatler
genoside yöneltiliyor ki, can çekişen milli
benliğimizi bir an önce mezara gömelim.
Herkesin sevse de sevmese de örnek gösterdikleri
Yahudilerden gerçek güncel bir örnek vermek istiyorum.
Almanya doğumlu bir Adige genci (anne-babası Çerkes ve
derneklerde aktif çalışmış) üniversite öğrenimine
başlıyor ve zamanla Almanya doğumlu Yahudi genciyle
arkadaş oluyorlar. Arkadaşının Yahudi olduğunu anlayan
gencimiz sormuş ''sizin için en önemli nedir''’
diyerek.
- Yahudi olduğumu unutmamak ve anadilimi öğrenip
öğretmek.
- Peki sen anadilini biliyor musun?
- Evet
- Berlin'deki bütün Yahudiler anadillerini biliyorlar
mı?
- Evet biliyorlar.
Yahudi gencinin cevapları gencimizi kamçılayıp
kamçılamadığını bilmiyorum amma hangimiz çocuklarını
bırak kendileri anadilimizi okuyup yazıp
konuşabiliyoruz? Derneklerde görev alan, akıl
toplantılarına katılanların kaçı Adigece anlayıp
konuşabiliyorlardı acaba?
Diasporada beş Çinli bir araya gelince öncelikle ilk
yaptıkları çocuklarının Çince öğrenmeleri için okul
açmak.
Evet genosidi kabul ettirmek güzel bir şey ama neden,
niçin? Milli benliklerini ve dillerini unutan Adigeler
için mi? Abhazyalılar gibi olmak için mi?
Bakın Abhazya ve Abhazlara. Vatanları bağımsız oldu.
Kaç Abhaz gidip yerleşti? Genosid değil. Bağımsız
Abhazya. Nerede diasporadaki Abhazlar? Yerlerinden
kımıldadılar mı?
Neye öncelik vermek gerektiğine herkes kendisi, kendi
kabiliyetleri ölçüsünde karar versin? |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|