Halkımızın bazı kesimlerinde yabancı hayranlığı
olduğunu izleyebiliyoruz. Kızını ya da oğlunu başka
milletten biriyle evlendirenler, hemen kendini haklı
çıkarmak için “Adige vimioshtme Adige fedekabz“ (Adige
demeyeceksen Adige gibi birisi) der. Kafkasya'dan
tutunda dünyanın neresine giderseniz gidin Çerkeslerde
bu hayat felsefesini görürüz.
Geçmiş yüzyılın gezginleri, Çerkesler için ''Kırım’a,
Bahçesaray’a gidip gelen kişiyi, çok iyi, çok şey
biliyor'' diye nitelendirtirdi. İngiltere’den gelip
Natihuac köylerine bir bir gezerek ''Ruslarla barış
antlaşması imzalamayacağız'' yeminin yaptırırken
kimse bu kişinin amacı nedir, ta İngiltere’den gelerek
bu denli ilgilenmenin arkasında ne yatıyor diye
sormamıştır. Hatta; ''açık arazide Ruslara karşı
direnemeyeceksiniz, onun için toprakları boşaltıp
dağlara çekilin, diğer kabilelere katılın''
tavsiyesine uyarak Çarlık ordusuna topraklarımızı terk
ettiren bu kişiye karşı teslimiyetçilik nasıl
açıklanabilir acaba?
Diğer taraftan kedimizden olan Shapsugh lideri
Kalevibetako’nun söylediklerine ise kimse kulak
açmadı, hatta hainlikle suçlandı. ''İngilizler çok
uzaktalar. Yardım etmeyecekler etmekte istemiyorlar.
Bizleri kandırıyorlar. Türklerde yardım etmek
isteseler de güçleri kalmadığından yardım
etmeyecekler. Adige atasözümüzü hatırlatıyorum:
“Uzaklardaki dostundan, kapı komşun düşmanın olsa da o
sana daha yakındır“ sözleriyle barış yolunu tercih
eden ileri görüşlü komutan ise hainlikle suçlanıyordu.
Zaman kimi haklı çıkardı?
Kabardey Balkarya’da bir tiyatro oyunu seyretmiştim.
Çocuk sahibi olan babaya arkadaşı soruyor.
- Oğlun olduğunu duydum.
- Evet.
- Kutluyorum. Adını ne koydun?
- Vovo.
- Ne Vovo mu?
- Evet.
- Nereden buldun bu ismi?
- En iyi Asker arkadaşımın adıydı?
- İyi arkadaşındı muhakkak?
- En iyi arkadaşımdı.
- Güzel. O da evlendi mi?
- Evet evlendi.
- Çocuğu oldu mu?
- Oldu.
- Peki oda senin adını verdi mi çocuğuna?
- Nasıl? Nasıl?
- En iyi asker arkadaşın senin adını, yani Sultan
adını oğluna taktı mı?
Genç adam sessizce ''hayır'' dedi.
- E bu nasıl çok iyi bir arkadaşlık?
Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Federasyon
kurma aşamasında görevini yerine getirmeye çalışan
Harun Bidaniko’yu ele alın. Yıllarca Avrupa’daki
derneklerde üye olan ve çalışmalar
yürüten, federasyonu tüm engellemelere karşın 1,5
yılda kuran kişiye, kimsenin bilmediği tanımadığı
Hüseyin'i tercih etmişlerdir. Ne acı değil mi?
Çerkeslik adına acı. Harun’un kişiliği değil,
Çerkeslerin kişiliği yara almıştır. Yalnız Harun mu?
Yıllarca bu derneklere gece ve gündüzlerini maddi ve
manevi emek ve zamanlarını harcayanların kim olduğu
bilinmeyen bir kişiye...
Cem Özdemir’i herkesten önce tanıyan ve toplumumuza
kazandıran kim acaba? Yanındakilere değil kendisine
sorun ve cevabını verecektir. Şimdi peşinden
koşanların çoğu o zaman Cem'i Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'ni eleştirdiği için hainlikle suçlamışlardı.
Ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklardı. Amcası
Hürriyet Gazetesi'nde Cem için yazılar yazarken acaba
bir cevap verdiler mi Hürriyet Gazetesi'ne?
Cem, (Çetin Öner’in etkisinde kalarak) bu gurubu
seçmekle büyük bir hata yapmıştır. Eğer ben anında
araya girseydim belki de durum değişebilirdi. Bu
mevkiye gelen bir kimseye sorulmadan müdahale etmeyi
kendime yakıştırmadım. Yaptığı hatayı da ileride
anlayacaktır. Umarım o zaman her şey kendisi için çok
geç olmaz.
Almanya’da bir kuruluşun başına gökten zembille inerek
gelinmez. Cem Özdemir’in parti başkanlığına gelinceye
kadar merdivenleri en aşağıdan en yukarıya kadar
basamak basmak birer birer tırmanmıştır. Küçüklüğünden
beri Yeşiller Partisi’nde üye olarak bizzat aktif
olarak çalışmıştır. Çevre kirliliğine karşı bizzat
şişeleri, kağıtları toplayarak katılmış ve
organizelerini yapmıştır. Bu aktif çalışmalarını,
gerek parti, gerek seçmenler değerlendirerek, kademe
kademe tecrübe sahibi olarak bugünkü konumuna
gelmiştir. Her parıldayan altın değildi. Ancak
çalışmaları ile parıldayarak parti içindeki bugünkü
yerini almıştır.
İşte benim okuyuculara anlatmak istediğim budur.
Derneklerimizin ve DÇB’nin başına gelecek kimsenin de
bu tür deneyimlerden geçen kişilerden oluşması
başarıya götürecektir. Yoksa parası, güzel konuşması,
kariyeri nedeniyle seçilenlerin başarıya gitmeleri
tesadüfi olur..
|