...................
...................
DÇB’NİN İLK KONGRESİNDEN
SONRAKİ ANILARIM  -
2

11.02.2006

Dr. YEDİC Batıray Özbek
...................
...................

Orada bizi şehrin en lüks otelinin önünde indirerek lokantasına götürürler ve "bismillah" yaptırırlar. (Çerkesya'da yemeğe davet
edilirken bismillah yapalım sözcüğüyle davet edilirler.) Akşama doğru belediyenin tıklım tıklım dolu konferans salonunda toplantı ve konuşmalar yapılır.

Toplantı gece saat 22.00'ye kadar sürer. Oradan topluca tekrar lokantaya gidilerek, akşam yemeği beraberce yenilir. Gece bizi şehirde oturan Çerkes ailelere dağıtırlar, ertesi günü saat sekizde, otelin önünde buluşmak üzere.

Evlere gittiğimizde sofraların hazır olduğunu görüyoruz. ''Şimdi sofradan kalktık, artık yiyemeyiz" dememiz fayda etmiyor. Gece
sabaha karşı saat 02.00'de birer lokma olsun, sofradan alıyoruz. Sofradaki şıpsı p'asteler, halujeler, çeşit çeşit yemeklerde aklımız kalarak.

O gün söylenen saatte buluşmamız imkansız. Saat 10.00'a doğru herkes toplanıyor. Rehberimiz Bidanıko Nihat "program gecikiyor. Öğlen saat 14.00'de Adigey'de olmamız gerekiyor'' diyor ve saat 11.00'de Çerkessk'ten hareketle Habaz iline hareket ediyoruz.

Gideceğimiz yol boyunca Çerkes köylerine uğrayacağımız söyleniyor. Nihat ''gecikiyoruz" diyor. Köylerde durduruyorlar. Herkes bizleri davet ediyor. Herkes ağlıyor, birbirine sarılıyor. Program alt üst oldu. "Biz 127 sene bekledik kardeşlerimizi, beş saat, on saat beklemişiz ne ki?'' diyorlar ve köylerde duraklıyoruz.
Habaz köyünden Çerkessk'ten-Mıyekuape'ye giden ana yol üzerine, 127 basamakla çıkılan bir anıta gidiyoruz. Her bir basamak vatandan kovuluşumuzun bir yılını temsil ediyordu. En üstte kocaman kara bir mermer üzerinde üç oklu 12 yıldızlı kocaman bir bayrak oyulmuş ve altında 1764-1864 Kafkas-Rus savaşında ölenlerin anısına dikilmiştir yazısını okuyunca, delegelerin en gençlerinden Türkiye'den gelen bir kardeşimiz Sönmez kendini tutamadan hıçkırmaya ve ağlamaya başlayınca, diğer herkeste
bunu beklercesine ağlamaya başlıyorlar. Yediden yetmişe herkes ağlıyor, bu talihsiz halkımızın akıbetine. Bu anıtın kurulduğu yerde, savaşta ölen şehitlerimizin gömüldüğü yermiş. Köyden bir Çerkes oğullarına ve torunlarına burayı göstermiş ve "burada bağımsızlık için ölen kardeşlerimiz yatıyor" diyerek ve perestroikadan sonra gençler birleşerek bu anıtı dikmişler. Ancak meçhul kişiler beş altı defa yıkmışlar aşağıya indirmişler anıtı. En sonunda öylesine büyük bir mermer çıkarıp dikmişler ki, insan gücüyle aşağıya indirmeye imkan yok.

Anıtın bulunduğu tepenin etrafına 11 ağaç dikildi. 12.sini de delegeler beraber diktik, Çerkes bayrağının simgesi olarak. Daha sonra Karaçay-Çerkessk Cumhuriyeti ile Abhazya Cumhuriyeti'nin sınır geçidindeki "Neps" (göz yaşı) nehrinden getirilen suyu, getiren gençlerin ikramıyla içtik. Burada 127 yıl önce göç etmek isteyen Adigelerin hepsi kılıçtan geçirildiği için adı Neps konuldu.

Anıttan ayrıldık.

Öğleden sonra saat 17.00'ye doğru Adigey Cumhuriyeti'nin
sınırına geldik. Burada da Adigey'den gelip bekleyen polisler bizi devralır. Otobüse baş komiser binerek kendini Adigece tanıtır ve "Adigey'e hoş geldiniz bundan sonra ben size refakat edeceğim'' der ve hareket edilir.