Sevgili dostlarım, daha önce “Küresel İklim Değişikliği” ve
“Ekonomik Kriz” başlıklı yazılarımı sizlerle paylaşmıştım.
Şimdi sıra, üçüncü ve son madde “Siyasi Kriz” veya “Politik
Kriz!”de.
Sevgili dostlarım, biliyorsunuz ben,
sözcükler ve bazı seçkin ve evrensel kimlikli kavramlar üzerinde
biraz titizimdir. Onların etimolojik anlamı ve tarihsel
yolculukları, pek çok gizemli bilgi ve belgeler içerirler. En
azından benim takıntım öyle. Onun için öncelikle, onların hangi
dile ait olduğu meselesini merak ediyorum.
Şimdi; “siyaset
ile politika” kavramlarının sözlük anlamlarına bir bakalım.
Siyaset: Arapça, Şer’i hüküm olmaksızın cezalandırma.
Yönetme. Yönetim. Aramice, teskin etme. Sakinleştirme.
Arapça, fiilin nihai anlamı (azgın bir atı) teskin etme.
Yumuşatma.
Politika: Fransızca ve Yunanca; devlet
yönetme sanaatı. (Bkz. Sözlerin Soyağacı, Sevan Nişanyan, Türk
Dili Etimoloji Sözlüğü)
Sevgili dostlarım, kullandığımız sözcüklerin gerçek anlamı ve
içeriğini tam olarak bilmiyorsak, dizginsiz ata veya direksiyonsuz
araca binmiş gibi oluruz. At ve araç, sizin istediğiniz yere
değil, onların gittiği yöne gider. Bu da karmaşa ve problem
yaratır!
Can dostlarım, bu anlamda; gerek görsel, gerek
sözel ve yazılı iletişimlerde sunulan bilgiler ve verilmek istenen
mesajlar, -maalesef- yığınlar tarafından anlaşılmamaktadır. Hani
meşhur bir deyiş vardır ya; ‘’Siz ne kadar bilgili olursanız
olunuz, bilginiz karşı tarafın anladığı kadardır’’ diye, işte onun
gibi...
Sevgili dostlarım; şimdi kendi kendimize soralım;
siyasi veya politik kriz ne demektir? Neden
ve niçin olur ve kimler sebep olur?
Hem Arapça'sı, hem
Fransızca ve Yunanca’sının “yönetim” ve “yönetme”eylemini
içeriyorsa bir soru daha akla gelebilir: “Kimi” veya “kimleri”
kim yönetiyor?
Elbette ki, ben burada herhangi bir
yönetim tarzını anlatmıyorum. Zaten ona mezun değilim. Ben, sadece
her gün ve her an duyduğumuz iki sözcükten bahsediyorum. Yani “siyasi”veya
“politik kriz!” Çok
basit bir örnekle konuya bir açıklık getirirsek; “Kötü söz, insanı
dininden, güzel söz yılanı ininden çıkartır” deyimi veya atasözü
bu günkü durumu ne kadar da güzel özetlemiş değil mi? Ve bir de,
Romalı bilge adam, Epiktatos’a sorulan sorular ve verdiği yanıttan
ibret dolu bir tümce! Nedir o? Şudur; - Üstadım, sizce en güzel
yemek nedir? Yanıt; - Dil yemeğidir. - Ya en kötü yemek?
Yanıt; - O da dil yemeğidir.
Sevgili dostlarım,
burada elbette ki biz ahlak ve davranış dersi
vermiyoruz. Sakın öyle algılamayınız. Ben sadece hepimizin tanık
olduğu günümüz pratiğini arz ediyorum. Yine “balık baştan
kokar!”sözü de bizim toplumun özdeyişidir. Kısaca, öz, açık ve
net olarak tanık olduğumuz, ”üslup” hepimizi derinden
yaralıyor. Hiçbir inanç ve geleneksel kültürün kabullenemeyeceği
ve hatta uygar dünyanın da bünyesine uymayan bu ilkel dil içinde
olmamızı istediğimiz,
aydın dünyadan tecrit nedenlerinin başında gelmektedir. Politika
sözcüğü nasıl evrensel ise; içeriği, eylemi ve söylemleri de
evrensel değerlere uymalıdır.
Sevgili dostlarım; benim
zaman zaman ve hatta sıkça tekrarladığım bir tümcem var; nedir o?
Şudur; - Ben övülmeyi ve güzel sözlerle taltif edilmeyi çok
seviyorum. Ve...
‘’Beni biraz övmekten ne kayıbınız var? Sermayeden mi
kaybedersiniz?’’ diye ekliyorum.
Elbette ki; bilgi ve
belgeye dayalı eleştirilerinizi de en az “övülmem” kadar
seviyorum. Yeter ki, “mat etme” yarışına dönüşmesin.
Örneğin, bir Hadisi Şerif’le, bir Ayeti Kerime’yle veya adı-sanı
belli olmayan, yuvarlama ve uydurma sıfatlarla beni
yarıştırmayınız.
Sevgili dostlarım, çok “şeyi”
değil, her şeyi bilen ben diyorum ki; her türlü krizi önlemenin,
önleyebilmenin tek bir yolu var.
Şimdi reçetemi
açıklıyorum; (ama önce bilmenizi isterim ki, hiç söylenmemiş ve
hiç yazılmamış, bir konu değildir. Ama hafıza’i beşer nisyan ile
şaşar. Yani ekmek ve ot ağırlıklı beslenen yüce beyinlerimiz çok
unutkandır) uygarlıkların ana yurdu Anadolu, tarım ve insan dışı
canlıların bereketli toprakları Anadolu. Üç tarafı denizlerle
çevrili cennet vatan. Ve dört mevsimli benzersiz, iklim sahibi
kutsal ve kutsanmış Ana-dolu! Yani Aşuwa ülkesi
(ıащыуэ-Ашууэ). Şayet işletilir ve değerlendirilebilirse,
turizm ve döviz kaynağı olabilecek Anadolu. Petrole,
doğalgaza, kısaca enerji ve teknolojiye harcanan paracıklar bizim
cebimize akar. Ama, inanç öncelikli tercih ve yaşam tarzı
dayatması turistin hiç hoşlanmadığı bir argümandır. Turist huzur
ve can güvenliği ister. O eğlenmeye, dinlenmeye ve bazı görmediği
ve bilmediği konularda merakını gidermeye gelir! İbadet yeri
aramaz. Susadığında kendi kültürüne uygun olarak bir şey
yudumlamak ister. Yani serinlemek ister. Şayet Anadolu’nun tüm
kadim kültürlerin ve uygarlıkların harman yeri olduğunu unutursak;
bizler keriz, yaşantımız da kriz olur!?
Lütfen bana “kötülüğe
vesile olmamak için yasak
koyuyoruz” demeyiniz. Sizin haramınız, bazen
başkalarının helalidir veya normalidir. Biz haram
veya helal satmıyoruz. Evrensel kural ve değerlere uygun olarak
ticaret yapıyoruz.
Sevgili ve çok değerli turizm ile
ilgili yetkili ve etkili görevliler! Ne olursunuz; azıcık Anadolu
uygarlıkları ile ilgili ve onların pek çok toplum için ne anlama
geldiğini azıcık araştırın ve okuyun. Arz ederim.
NOTLAR:
1) a- Ticaret ile itaati
b- Siyaset ile ibadeti c- Biat ile liyakatı
d- Resmiyet ile hususiyeti karıştırırsak, yönetim ile
yöntem aşure olur.
2) a- Hukuk susarsa
b- Üniversite susarsa c- Basın susarsa
d- Eğitim taraf olursa e- Ordu ve emniyet pusarsa
toplum içten içe çürür. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
3) Dinimizde, Hac ve Zekat ibadetleri belli oranlarda “varlık”
sahibi olma şartına bağlanmadı mı?
Ve şu anda Suudiler karşıt inanç güçleri ile ittifak
halinde değiller midir? Yani samimi inanç sahibi insanların oraya
bıraktıkları paralar, yoksul ve muhtaç Müslümanlara mı
dağıtılmaktadır!
O halde bizim Turizm ile ilgili gelirimizi ve gelen
turistlerin inançları neden engellenir ve neden sorgulanır. Ve
dahası onların inançlarından neden korkulur. İnancımızdan şüphemiz
mi var?
4) Doğa da “var olan” hiçbir canlı
aynı hatayı tekrarlamaz. İnsan ise, yani, yaratılmışların en
şereflisi (!), “Eşrefi Mahluk” sürekli tekrarlar. Onun için de
kriz devam etmektedir.
|