...................
...................
KALEM -26 (Тхыпкъэ)

16.04.2018

Ali Çurey
(okuması-yazması olan)
...................
 
...................

Sevgili dostlarım, daha önce “Küresel İklim Değişikliği” ve “Ekonomik Kriz” başlıklı yazılarımı sizlerle paylaşmıştım. Şimdi sıra, üçüncü ve son madde “Siyasi Kriz” veya “Politik Kriz!”de.

Sevgili dostlarım, biliyorsunuz ben, sözcükler ve bazı seçkin ve evrensel kimlikli kavramlar üzerinde biraz titizimdir. Onların etimolojik anlamı ve tarihsel yolculukları, pek çok gizemli bilgi ve belgeler içerirler. En azından benim takıntım öyle. Onun için öncelikle, onların hangi dile ait olduğu meselesini merak ediyorum.

Şimdi; “siyaset ile politika” kavramlarının sözlük anlamlarına bir bakalım.

Siyaset: Arapça, Şer’i hüküm olmaksızın cezalandırma. Yönetme. Yönetim. Aramice, teskin etme. Sakinleştirme. Arapça, fiilin nihai anlamı (azgın bir atı) teskin etme. Yumuşatma.

Politika: Fransızca ve Yunanca; devlet yönetme sanaatı. (Bkz. Sözlerin Soyağacı, Sevan Nişanyan, Türk Dili Etimoloji Sözlüğü)  

Sevgili dostlarım, kullandığımız sözcüklerin gerçek anlamı ve içeriğini tam olarak bilmiyorsak, dizginsiz ata veya direksiyonsuz araca binmiş gibi oluruz. At ve araç, sizin istediğiniz yere değil, onların gittiği yöne gider. Bu da karmaşa ve problem yaratır!

Can dostlarım, bu anlamda; gerek görsel, gerek sözel ve yazılı iletişimlerde sunulan bilgiler ve verilmek istenen mesajlar, -maalesef- yığınlar tarafından anlaşılmamaktadır. Hani meşhur bir deyiş vardır ya; ‘’Siz ne kadar bilgili olursanız olunuz, bilginiz karşı tarafın anladığı kadardır’’ diye, işte onun gibi...

Sevgili dostlarım; şimdi kendi kendimize soralım; siyasi veya politik kriz ne demektir? Neden ve niçin olur ve kimler sebep olur?

Hem Arapça'sı, hem Fransızca ve Yunanca’sının “yönetim” ve “yönetme”eylemini içeriyorsa bir soru daha akla gelebilir: “Kimi” veya “kimlerikim yönetiyor?

Elbette ki, ben burada herhangi bir yönetim tarzını anlatmıyorum. Zaten ona mezun değilim. Ben, sadece her gün ve her an duyduğumuz iki sözcükten bahsediyorum. Yani “siyasi”veya “politik  kriz!” Çok basit bir örnekle konuya bir açıklık getirirsek; “Kötü söz, insanı dininden, güzel söz yılanı ininden çıkartır” deyimi veya atasözü bu günkü durumu ne kadar da güzel özetlemiş değil mi? Ve bir de, Romalı bilge adam, Epiktatos’a sorulan sorular ve verdiği yanıttan ibret dolu bir tümce! Nedir o? Şudur;
- Üstadım, sizce en güzel yemek nedir?
Yanıt;
- Dil yemeğidir.
- Ya en kötü yemek?
Yanıt;
- O da dil yemeğidir.

Sevgili dostlarım, burada elbette ki biz ahlak ve davranış dersi vermiyoruz. Sakın öyle algılamayınız. Ben sadece hepimizin tanık olduğu günümüz pratiğini arz ediyorum. Yine “balık baştan kokar!”sözü de bizim toplumun özdeyişidir. Kısaca, öz, açık ve net olarak tanık olduğumuz, ”üslup” hepimizi derinden yaralıyor. Hiçbir inanç ve geleneksel kültürün kabullenemeyeceği ve hatta uygar dünyanın da bünyesine uymayan bu ilkel dil içinde olmamızı  istediğimiz, aydın dünyadan tecrit nedenlerinin başında gelmektedir. Politika sözcüğü nasıl evrensel ise; içeriği, eylemi ve söylemleri de evrensel değerlere uymalıdır.

Sevgili dostlarım; benim zaman zaman ve hatta sıkça tekrarladığım bir tümcem var; nedir o?
Şudur;
- Ben övülmeyi ve güzel sözlerle taltif edilmeyi çok seviyorum. 
Ve...
‘’Beni biraz övmekten ne kayıbınız var? Sermayeden mi kaybedersiniz?’’ diye ekliyorum.

Elbette ki; bilgi ve belgeye dayalı eleştirilerinizi de en az “övülmem” kadar seviyorum. Yeter ki, “mat etme” yarışına dönüşmesin. Örneğin, bir Hadisi Şerif’le, bir Ayeti Kerime’yle veya adı-sanı belli olmayan, yuvarlama ve uydurma sıfatlarla beni yarıştırmayınız.

Sevgili dostlarım, çok “şeyi” değil, her şeyi bilen ben diyorum ki; her türlü krizi önlemenin, önleyebilmenin tek bir yolu var.

Şimdi reçetemi açıklıyorum; (ama önce bilmenizi isterim ki, hiç söylenmemiş ve hiç yazılmamış, bir konu değildir. Ama hafıza’i beşer nisyan ile şaşar. Yani ekmek ve ot ağırlıklı beslenen yüce beyinlerimiz çok unutkandır) uygarlıkların ana yurdu Anadolu, tarım ve insan dışı canlıların bereketli toprakları Anadolu. Üç tarafı denizlerle çevrili cennet vatan. Ve dört mevsimli benzersiz, iklim sahibi kutsal ve kutsanmış Ana-dolu! Yani Aşuwa ülkesi (ıащыуэ-Ашууэ). Şayet işletilir ve değerlendirilebilirse, turizm ve döviz kaynağı olabilecek Anadolu. Petrole, doğalgaza, kısaca enerji ve teknolojiye harcanan paracıklar bizim cebimize akar. Ama, inanç öncelikli tercih ve yaşam tarzı dayatması turistin hiç hoşlanmadığı bir argümandır. Turist huzur ve can güvenliği ister. O eğlenmeye, dinlenmeye ve bazı görmediği ve bilmediği konularda merakını gidermeye gelir! İbadet yeri aramaz. Susadığında kendi kültürüne uygun olarak bir şey yudumlamak ister. Yani serinlemek ister. Şayet Anadolu’nun tüm kadim kültürlerin ve uygarlıkların harman yeri olduğunu unutursak; bizler keriz, yaşantımız da kriz olur!?

Lütfen bana “kötülüğe vesile olmamak için yasak  koyuyoruz” demeyiniz. Sizin haramınız, bazen başkalarının helalidir veya normalidir. Biz haram veya helal satmıyoruz. Evrensel kural ve değerlere uygun olarak ticaret yapıyoruz.

Sevgili ve çok değerli turizm ile ilgili yetkili ve etkili görevliler! Ne olursunuz; azıcık Anadolu uygarlıkları ile ilgili ve onların pek çok toplum için ne anlama geldiğini azıcık araştırın ve okuyun. Arz ederim.

NOTLAR:

1) a- Ticaret ile itaati
b- Siyaset ile ibadeti
c- Biat ile liyakatı
d- Resmiyet ile hususiyeti karıştırırsak, yönetim ile yöntem aşure olur.

2) a- Hukuk susarsa
b- Üniversite susarsa
c- Basın susarsa
d- Eğitim taraf olursa
e- Ordu ve emniyet pusarsa toplum içten içe çürür. Tarih bunun örnekleri ile doludur.

3) Dinimizde, Hac ve Zekat ibadetleri belli oranlarda “varlık” sahibi olma şartına bağlanmadı mı?      Ve şu anda Suudiler karşıt inanç güçleri ile ittifak halinde değiller midir? Yani samimi inanç sahibi insanların oraya bıraktıkları paralar, yoksul ve muhtaç Müslümanlara mı dağıtılmaktadır!                      O halde bizim Turizm ile ilgili gelirimizi ve gelen turistlerin inançları neden engellenir ve neden sorgulanır. Ve dahası onların inançlarından neden korkulur. İnancımızdan şüphemiz mi var?

4) Doğa da “var olan” hiçbir canlı aynı hatayı tekrarlamaz. İnsan ise, yani, yaratılmışların en şereflisi (!), “Eşrefi Mahluk” sürekli tekrarlar. Onun için de kriz devam etmektedir.

...................
...................
 
...................
...................