Sevgili büyüklerim, kardeşlerim ve can dostlarım...
Ben,
bildiklerimi ve bildiğimi sandığım ve bilinmesini istediğim neyim
varsa, onu duyurmak ve paylaşmak istiyorum. Ne kimseye akıl
vermek, ne de bilmişlik peşinde değilim. Bilmediklerimi de
öğrenmek istiyorum. Bu nedenle, varoluş nedenimi tesadüfe
bağlamıyorum. Başlangıçta, kazandığım “varoluş” yarışını
sürdürmek ve onu kendimce daha ileriye taşımak için görevlerimin
olduğuna inanıyorum. Bu düşünce ve inanç için de, en iyi bildiğimi
sandığım Çerkesce’nin bir “insan dili” ve bu dilinde
insanlığa yararı olmuş ve olabilecek bilgi ve belgeler içerdiğini
sunma gayreti ve uğraşı içindeyim. Bu yolculukta “Önemli olan
insan olmaktır!” tümcesi ile sık sık muhatap oluyorum. Ve de çok
üzülüyorum. Sanki “Çerkeslerden” söz etmek insan dışı bir
varlıktan söz etmekmiş gibi, bir intibaa? Arkadaş, Çerkesler insan
değil mi, neden gocunuyorsun? Ve hatta, bazı Çerkesler de aynı
mantık içinde. İyi insan olmak için aidiyet dışı bir yaratık mı
olmak gerekiyor?
Sevgili dostlarım, doğanın ve doğa
canlılarının çeşitliliği, birinin diğerinden üstün veya aşağılığı
değildir. Güzelliğidir. ”İnsan” genellemesi ile tanımlanan,
canlı türünün de coğrafi, tarihi ve kültürel varlığı ile
biribirlerinden farklı doku ve renklere sahiptir. Bir Eskimo, bir
Çukça, bir Afrika insanı kendi doğasında ve kendi dünyasında
“Varsa”, bunu tanzim eden ben miyim? Elbette ki onlarda insan.
Ama Ben “Eskimo” değilim, dersem, insana hakaret mi oluyor?
Bir başka şey de;
İnsan olanın “ben insanım” demesi,
beni çok şaşırtan bir tanımlama. Ben “akıl hastası değilim”
savunması ile eş değerdedir.
İnsan olup olmadığının ispatı
ne ola ki? Ve kime kanıtlamak zorundadır? İnsan olan yani “insan
aklı” ve ”insan dili” sahibi zaten seni tanımlar. Ayrıca, her
konuşan ve sureten insan gibi görünen her varlığı da “insan”
sınıfına sokarsak “insan” ve ”insanlık”
güme gider. Kolay mı
“insan” olmak?
ЦIыхур цIыху зыщIыр, ИцIыхуыгъэщи
ЦIыхуыгъэ зыхэлъыр Адыгъагъэращ...
Sevgili dostlarım,
doğduğum ve okumaya başladığım günden bu yana, ”On Emir” adıyla
sıralanan ve sunulan umdeler benim rehberim olmuştur. İster görsel
ve ister göksel ve hatta isterse geleneksel kabullerde, bu “On
Emir”in dışında insanlığın ortak paydası olan ve olabilen bir
buluş varsa ona da eyvallah! Kim bu “On Emir”e uyar ve öyle
yaşarsa, ırkı, dili, inancı, rengi ve coğrafi yeri ne olursa olsun
“insan” odur. Biliyor ve duyuyor gibi oluyorum. Bu düşünceme
“Hımmmmm!” sesi
çıkaranları.
Sevgili dostlarım, ben Çerkes terbiyesi ile
mayalandım. Askeri disiplinle oluştum. Bilimle yoldaş oldum. İnsan
aklı ve insan diliyle yaşamaya çalışıyorum. Doyduğum ve bulunduğum
Türkiye Cumhuriyeti’nde ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün
tanımladığı bir yurttaş olarak, onurlu ve geleceğe onun
hedeflediği, uygar dünyanın bir parçası ve hatta onun üstüne
çıkma, ideali ile yaşıyorum. Birileri bu tanımlamaya da elbette ki
kızacak. ”Hani Çerkes’tin, nerde Kafkasya?” diye.
Evet Kafkasya; yani
anavatanımız, orasıdır. Onu unutarak, yurtsever olunmaz.
Orası için; Kim ne yapabiliyorsa, Kim oraya gidebiliyorsa
ve gidebilenlere saygı duyuyorsa, Kim onların aleyhine
konuşmuyorsa ve orasının
iç işlerine karışmıyorsa, Kim onlara dil birliği nasihatın da
bulunmuyorsa,
Çerkesliğe hizmet ediyorsun demektir.
Bazı konuları
eleştirmeyecek miyiz ? Evet, eleştirmeyeceksin. Çünkü
eleştirebilmen için oraya maddi ve manevi katkı sağlamış olman
gerekiyor. Aidiyetine saygısı olmayanın ve aidiyetini herhangi bir
nedenle reddeden bir insanın bir başka aidiyete yararı
olabileceğine de inanmıyorum.
Sevgili dostlarım, lütfen
söylediklerimi ve yazdıklarımı bir yerlere çekmeyin ve niyet
okumayın. Ne yazıyorsam, içten ve samimiyetle yazıyorum. Ama
öğrenmek istediklerimi ve öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum. Zira
paylaşımın her türlüsü güzeldir. Ve böyle inanıyorum.
Şimdi söyleyeceklerim şudur: İslam dünyası ve İslam ülkeleri arası
yaşam ve anlayış farklılıklarının ve hatta aykırılıklarının sebebi
nedir? Tek Tanrı, tek kitap ve tek peygamber, ortak paydamızın
dışında gelişen ve hepimizi yürekten üzen olumsuzlukların
temelinde ne vardır? İşte ben kendimce diyorum ki “cahalet!”
Peki neden cahalet? Yanıtım “okumuyoruz” ve maalesef
okuduğumuzu da anlamıyoruz. İnsan, ya okur, ya dinler veya yapar
öğrenir. Peki, ” cahalet” nedir? Cehalet, bilmediğini
biliyorum iddiasında bulunmaktır. Peki, aydın olmak ve çağdaşlık
nedir? Bilmediğini ”bilen ve öğrenmek isteyen kimsedir”. Bana
lütfen “yarı cahil, cahilden daha tehlikelidir’’, klişesini
kullanmayın. Eğer bu iddia da olanlar varsa, örneklemesini
istirham ediyorum.
Sevgili dostlarım, şimdi Kuran’da
bulunan yüz on dört surenin isimlerini yazıyorum. İstirham
ediyorum; bu sure isimlerinin, Türkçe ve Çerkesce manalarını
ilgili insanlardan ve görevlilerden yazmalarını bekliyorum.
1-Fatiha, 2-Bakara, 3-Al-i İmran, 4-Nisa, 5-Maide, 6-En’am,
7-A’raf, 8-Enfal, 9-Tevbe, 10-Yunus, 11-Hud, 12-Yusuf, 13-Ra’d,
14-İbrahim, 15-Hicr, 16-Nahl, 17-İsra, 18-Kehf, 19-Meryem,
20-Taha, 21-Enbiya, 22-Hac, 23-Mü’minun, 24-Nur, 25-Furkan,
26-Şuara, 27-Neml, 28-Kasas, 29-Ankebut, 30-Rum, 31-Lokman,
32-Secde, 33-Ahzab, 34-Sebe, 35-Fatır, 36-Yasin, 37-Saffat,
38-Sad, 39-Zümer, 40-Mü’min, 41-Fussilet, 42-Şura, 43-Zühruf,
44-Duhan, 45-Casiye, 46-Ahkaf, 47-Muhammed, 48-Fetih, 49-Hucurat,
50-Kaf, 51-Zariyat, 52-Tur, 53-Necm, 54-Kamer, 55-Rahman,
56-Vakıa, 57-Hadid, 58-Mücadele, 59-Haşr, 60-Mümtehine, 61-Saf,
62-Cuma, 63-Münafikun, 64-Teğabün, 65-Talak, 66-Tahrim, 67-Mülk,
68-Kalem, 69-Hakka, 70-Mearic, 71-Nuh, 72-Cin, 73-Müzemmil,
74-Müddessir, 75-Kıyamet, 76-İnsan, 77-Mürselat, 78-Nebe,
79-Naziat, 80-Abese, 81-Tekvir, 82-İnfitar, 83-Mutaffifin,
84-İnşikak, 85-Büruc, 86-Tarık, 87-A’la, 88-Gaşiye, 89-Fecr,
90-Beled, 91-Şems, 92-Leyl, 93-Duha, 94-İnşirah, 95-Tin, 96-Alak,
97-Kadr, 98-Beyyine, 99-Zilzal, 100-Adiyat, 101-Karia,
102-Takasür, 103-Asr, 104-Hümeze, 105-Fil, 106-Kureyş, 107-Maun,
108-Kevser, 109-Kafirun, 110-Nasr, 111-Tebbet, 112-İhlas,
113-Felak, 114-Nas.
NOTLAR:
1) Bir
sözcük için “Çerkesce” dediğimde bazılarının cinleri tepesine
çıkıyor. Ama hiç de alakası ve ilgisi olmadığı halde “Arapça,
Farsça, Eski Yunanca” v.s. denildiğinde, kimsenin gıkı çıkmıyor.
Demek ki, ”Çerkesce olmasında, hangi dilden olursa olsun!” virüsü
akıllara egemen olmuş.
2) Japonlar, neden bu kadar
çağdaş ve uygar insanlardır? İnançlarından mı, bilime verdikleri
değerden mi veya gerçekten akıllı oluşlarından mı? Ya İsviçre ve
Baltık ülkeleri?
3) Bizim bilim ve ilim sahibi
insanlarımız, herhangi bir konuyu müzakere eder ve tartışırken
bilgi ve belgeyi değil de, kişisel görüşleri ile birbirlerini
mat etme içinde olurlar? Oysa; akıl, bilim, bilgi ve belge,
öncelikli olması gerekmez mi? Emin olunuz,
televizyon açmaya korkar
oldum. Acaba gene kavga mı edecekler diye?
|