Sevgili dostlarım;
Her Çerkes insanın her an andığı ve
biraz da böbürlendiği üç kavram sözcük.
1) Kamçı (щIопщ) 2) Yamçı (щIакIуэ) 3) Çerkes kaması (Адыгэ
кьамэ) veya Kafkas kaması
Elbetteki; bu üç kavramın, at ve Çerkes kıyafetlerini
(фащэ) çağrıştırmaması mümkün değildir. Bazı sözcükler; ait olduğu
toplumun, kadim kültürel varlıkları için, paha biçilemez bilgileri
içinde barındırırlar. Onlar, geçmiş ile geleceğin kilometre
taşlarıdır. Onun için, unutulmamalıdırlar. İşte sözcüklerle
boğuşmamın nedeni budur.
Sevgili dostlarım, “millilik”
her toplumun övündüğü bir kavramdır. Ve hatta kadim
tarihlerimizinde bir nevi tanığıdır. Bu arada at (щы/чы
-Besleney) demişken, bir hususuda hatırlatırım. Ben Ayazağa’da,
kısa bir zaman binicilik kursu aldım. Hocalarımız, Nail Gönenli,
Cemalettin Zorlu ve bir de Fonzikler (öyle hatırlıyorum). Suvari
Talimnamesi’nden ders alırken, üç çeşit eyerden söz edildiğini
öğrendim: İngiliz, Arap, Çerkes modeli eyerler.
Sevgili
dostlarım, ”Ali Çurey sen, herkesin uzaya gittiği, teknolojinin
doruk yaptığı ve ekonomik savaşın girdabında debelendiğimiz
çağımızda hala at, eyer, kama ve kılıçla uğraşıyorsun. Aş ve işin
aslanın midesinden almaya çalıştığımız bu günlerde!”
diyebilirsiniz. Ve de haklısınız!
Sevgili dostlarım, birini
anlatırken, aklım bir başka konuya kayıyor. ‘’İsrail neden bu
kadar güçlü’’ sorusu. Ben daha önce bir kısım yazılarımda buna
değinmiştim. Ama tekrarda fayda görüyorum. Ve hemen ‘’Museviler
veya Yahudiler erkek egemen bir toplum mu’’ sorusu da
kalemimin ucuna takılıyor. Sahi, Musevilerde aile reisi kimdir?
Hani bizler, Doğu kafalı toplumlar olarak; çoban, sürü, kaz gütme,
buyuran-buyrulan ve hatta biraz da erkekleştirerek işi reis
(!) düzeyine yükseltiriz ya!
Şayet Yahudiler, ana (anne) egemen bir toplum ise
-ki öyledir herhalde- zannımca “Korkak Yahudi!” oluşlarının nedeni
bu olsa gerek. Ama, dünyaya egemen oluşlarının nedeni de yine
ana erkil oluşlarından mıdır? Hem korkak, hem cesur! Bir
çelişki. Kısaca sağlam aile yapılarından mıdır?
“Aile” dedim de, yine “aile nedir” sorusu geldi
deli kafama! Aile; tüm
toplumların, var oluş ve yaşam hücreleridir. Kuruluşu Tanrısaldır.
Veya doğadır. Zira, cinsellik, farklılıklı iki insandan oluşur.
Temeli budur. Yani önce, bir anne adayı veya anne, sonra, baba
adayı ve baba. Gerek sosyal varlığımızda veya inanç
sistemlerimizde “Aile” kutsal sayılır. Bu arada, toplumları, bir
an insan bedenine benzetelim. Ve hayatımız içinde var olan
hücreleri düşünelim. Bu hücreler ölürse, insanda ölür. ”Aile”ler
her toplum için “yaşam hücreleridir” hükmüm
bundandır. Kısaca , “aile”
sağlamsa, toplumlarda sağlamdır. Onun için “aile” içine virüs
düşürmemek gerekir.
Sevgili dostlarım, ben şahsen İsrail’in
bu kadar kuvvetli olmasının birinci ve öncelikli nedenini güçlü
aile yapısına, sonra özgün inançlarına ve bilime verdikleri
değerlerden olduğu inancındayım.
Yani “Tevrat’ın yazılı kuralları”.
Kısaca, çok övünüp böbürlendiğimiz bu koskoca İslam
coğrafyası, nasıl oluyor da şu küçücük İsrail’le baş edemiyor?
Düşündürücü değil mi?
Sevgili dostlarım; bana, daha doğrusu
soruya “ama, ancak ve lakin” dedikten sonra da, ”İsrail’in
yanında, AB, ABD ve ekonomik güçler var!” gibi gerekçelerle, yanıt
aramayın. Çünkü, bu gerekçe “bir çocukluk hastalığıdır”.
Eee, o zaman, seninde
arkanda, koskoca petrol zengini krallıklar ve dahası imanlı bir
Müslüman topluluğu var. Kısaca güç, ne salt sayısal çoğunluk, ne
de dinsel inançtır. Peki nedir? Yanıt; teknoloji, akıl, bilim ve
paradır!
Formülize
edersek: Akıl + Para + Bilim + Teknoloji. Şimdi şöyle doğa
canlılarına bir göz atalım. Bir aslan, bir kurt, bir tilki, önüne
katıp kovaladığı ve yediği canlı topluluklarını düşünün! Yani,
kuru kalabalık bir işe yaramıyor. Sadece kelle hesabı, demokrasi
anlayışı içinde olan toplumlar hariç.
Sevgili dostlarım,
insan beyni doğal bir bilgisayardır. Onun taşıyıcısı ‘’kafa’’da
neler var? İşiten kulak. Gören göz. Koklayan burun. Ve konuşan
ağız-dil. Şimdi siz, bu kafayı, boyundan boğar, gözü, kulağı, ağzı
ve burnu da devre dışı yaparsanız; ”beyin” yani bilgisayar
çalışır mı? Bu fişi çekilmiş bilgisayara
benzemez mi?
Sureten veya görünürde insan ama vestiyerlik kafa, binlerce insan,
sadece kuru kalabalık ve kuru gürültüden öte ne yapar? Zavallı
Kızılderilileri anımsayın, nasılda çoktular. Nasılda gürültü ile
kovboylara saldırırlardı? Sonuç; onunda yanıtını, siz verin! İlgi,
bilgi, sevgi, bilim ve teknoloji olabiir mi?
Sevgili
dostlarım, yineliyorum; ”Kökü dışarıda, bizi yok etmek isteyenler
var, dış düşmanlar, iç düşmanlar” gibi klasik tekerlemeler ”bir
çocuk hastalığıdır!” Madem
ki öyle sende “uyan” artık be kardeşim!
NOT 1:
Biz TC yurttaşları “aile” içinde ne kadar özgürüz? Yani
baba, anne ve çocuklar, kendi düşüncelerini aile içinde ifade
özgürlüğüne ne derece sahipler? Bakmayın öyle, dışarıda birilerine
karşı çok demokrat göründüğümüze! İşte, iki yüzlülük buradan
başlıyor. Başta “ben!” bazen söylem ve eylemlerimde (aile
içinde) öylesine kabalaşıyorum ki, kendimi tanıyamaz hale
geliyorum. Başkalarıyla konuşurkende bir melek! Haydi oradan!
NOT 2: Her Çerkes, Adige (Адыгэ) değildir. Ama
her Adige (Адыгэ) Çerkes’tir.
Gn. İsmail Berkok.
Tarihte KAFKASYA.1958.
NOT 3: Genellikle
halkların, birlikte yücelttikleri ve simgeleştirdikleri ve
gerçekten ona fazlasıyla layık olan tarihi şahsiyetler vardır. ”O”
kişiler, dil, din, düşünce ve ırk farklılıklarına bakılmaksızın,
tüm toplumun ortak değerleridir. Bizler, yani TC yurttaşı olan
hepimizin, ortak değeri, ulu önder Gazi Mustafa Kemal’dir.
Örneğin, Hintliler için Mahama Gandi. Küba için Fidel Gastro ve
Güney Afrika içinse Nelson Rolihlahla Mandela (Madiba).
Aklı başında olan, her
insan bunlara saygılıdır.
NOT 4: “Düşünce” özgürlüğü
ile “ifade” özgürlüğünü birlikte kullanıyorlar. Anlayamıyorum. Ben
“düşüncenin” nasıl “kısıtlanabildiğini ve nasıl
yasaklanabileceğini” anlayamıyorum. Şahsen ben, gündüz, gece ve
hatta her saniye düşünüyorum. Kimse de karışmıyor. Sadece arada,
eşim, dostum ve yakınlarım “Ali ne düşünüyorsun bu kadar?”
diyorlar, o kadar. ‘’Arkadaş sen düşünemezsin. Düşünürsen fena
olur. Düşünmen yasak’’ diyende yok! Eeee, o halde, sorun ne? Sorun
bildiğiniz gibi, düşüncemi yerinde ve zamanında, hiçbir
korku olmadan rahatça ve özgürce ifade edebilmeliyim.
Elbette ki hakaret etme özgürlüğünden söz etmiyorum. Hakaret,
soyut bir kavramdır. Her toplumun değer yargılarına göre anlam
kazanır. |