Sevgili Dostlarım, hepinizin çok iyi bildiği üç kavram sözcük.
1) Tesbit (хэха-убзыхун) 2) Tebliğ (гъэIун) 3) Temsil
(хуэфащэ?)
Bunlara, “teşhis” ve ”tedavi” sözcüklerini de
ekleyebilirsiniz.
1) Tesbit sözcüğünün, iyi
anlaşılabilmesi için, günümüzde konuşulması, yazılması ve sınırsız
atmasyon içinde moda olan “inanç!” içerikli bir kaç kelam
etmek istiyorum. Nedir o? Şudur, dostlarım;
Hz.
Musa’nın On Emri, bir tespittir (elbette ki Tanrısal
buyruk). Ne olursunuz, hemen reddetmeden, bu On Emir’in ne
olduğunu lütfen okuyunuz.
Şimdi, söz konusu bu On Emir’in, tebliği meselesi, nasıl
çözülecekti? Yani; kim, nasıl, nerede ve kimlere tebliğ
edilecekti? Dahası, devrin koşullarına, yani, bu yeni söylemlere
karşı olanlar nasıl aşılacaktı? Bu arada, Hz Musa’nın kardeşi ”Hz.
Harun”u da unutmadan.
2) Tebliğ. Tekrar
hatırlatıyorum, lütfen, hemen karar vermeden “Bu da nereden
çıktı?” demeden, sükûnet içinde düşünüp, bilgilerinizin
tazelenmesi için, birazcık sabredin! Kısaca, kendinize, birkaç
dakikalık zaman tanıyınız. Ve hemen, Hz. İsa’yı hatırlayınız. (Hoş
biz Müslümanlar, peygamberleri hiçbir zaman unutmayız!) Ama, yine
de Hafıze-i beşer, nisyan ile şaşar! Ne demekse? Ben şahsen şu
tümceyi daha çok severim. ”Hafıza nankördür. Not almak esastır”.
Yine “Alsanda yaz, versende yaz, alim unutur, kalem unutmaz!”
diyelim. Ve de üçüncü maddeye geçelim.
3)
Temsil. Valla, işte tam burada, tüm bildiklerim kördüğüm! Neden
mi? Yalan, çalma, öldürme, komşuyu sevmeme, doğaya sonsuz zarar
verme, zina (zaniye etmek, zan altında bırakmak) ve hile egemen!
Bilim, akıl, bilgi ve belge, kullanılan insan dili ve eylemleri
ile devre dışı edilmiş.
Sevgili dostlarım, sanki bunları
yazan Ali Çurey (okuması-yazması
olan), her şeyi biliyor da, bilmeyenlere anlatıyor. Yok öyle
bir şey! Hiç birimiz uzaydan gelmediğimize ve başka bir coğrafyada
yaşamadığımıza göre, herkes her şeyi görüyor ve biliyor. Burada
tek sorun, biz yazan ve konuşanların, şikayet ettiğimiz konuların
oluşmasında hiçbir günahımız ve suçumuz yokmuş gibi davranıyor
olmamızın ikiyüzlülüğü. Bir boy aynasında, kendi iç fotoğrafımızı
yansıtıp, birde oradan okuyalım kendimizi.
NOT 1:
a) Adigeler, tarihte yazı kullandı mı? b) Adigeler, devletleşti
mi? (O tarih içinde) c) Adigelerin, insanlığın yararlanacağı,
bir uygarlık yaratıları var mı? d) Adigelerin gerçek ana
vatanı, sadece Kuzey Kafkasya coğrafyası ile sınırlı mı?
NOT 2: Тхьэ- Тхьэмадэ- Хабзэ kavramlarının etimolojik
açınımı ve tarihsel yolculuğu, Adigelerin kadim inançları
hakkında, bize bir şeyler hatırlatıyor mu? Çünkü Adige dilinde
“Тхьэхэр” (Tanrılar) sözcüğü yok. Sadece, “Тхьэ” ve “Тхьэщхуэ”
kavramları mevcut. O da soyut anlamda. Şayet, ilgili, bigili,
yetkili, yetenekli ve de şahadetnameli hemşehirlerim, bu sorulara
’evet’ ve ‘hayır’ veya fakat, ancak ve
lakin sözcüklerinin dışında, somut, inandırıcı ve en
azından ikna edici belgeler sunarlarsa, çok ama çok mutlu oluruz!
NOT 3: Üç sözcüğün, “Tespit-Tebliğ-Temsil” Türkçe
karşılığında Sayın Kuşha Doğan ile
antant
da kaldık. Ama, eksiğimiz varsa düzeltmenizi istirham ediyorum. |