Sevgili
dostlarım,
Sözcükler, kendisini doğuran “şeyin”
gizemli şifreleridirler. Onların deşifre edilmesi dilbilimsel
kurallara bağlıdır. Doğa insanı değil, insan doğayı sorgular. Bu
anlamda, insan dilinde mevcut pek çok sözcük
insan-doğa ilişkisinin
bir sentezidir.
Şimdi birkaç soru
soralım:
İnsan dili ne zaman doğdu?
Nasıl doğdu?
Nasıl gelişti?
Bu gibi soruların
yanıtı, insanın tarihi ile yaşıttır. Ne yazık ki, henüz bunlara
insan aklı içinde yanıt verilememiştir. O halde, biz ne yapmalıyız
ve ne yapıyoruz? Elimizde nasıl somut bilgi ve belgeler vardır?
Gelin bu sorulardan yola çıkalım. Önce bilinen
bazı
kavramların
kapısını
tıklayalım.
Tüm bu
veriler, elbette ki bize oldukça güvenilir bilgi ve belgeler
sunmaktadır. Ama ve ancak hepimizin İnsan aklı paydasında ikna
olmadığımız da bir gerçek. Onun için tartışmalar uzayıp
gitmektedir.
Peki
“Havva” sözcüğünün kökeni nedir?
Sevgili dostlarım, bugüne dek bilim insanlarımızın
ortaya koyduğu bulguları “yok saymak” veya
“küçümsemek”
en azından “emeğe” saygısızlıktır. Ne var ki, ‘X’ veya ‘Y’nin
söyledikleri ve yazdıklarına da kuşku duymalıyız. Zira bilim kuşku
ile beslenir, buluş veya keşiflerle de tekamül eder. “Düşünüyorum,
o halde varım” ile “İnanıyorum, o halde varım” arasındaki
çelişkiyi “Oluşum ve Yaratılış” gelgitinde, daha karmaşık hale
getirerek işin içinden çıkamayız.
Sevgili dostlarım, bilinenden bilinmeyene, ulaşmak
gibi akla daha uygun bir metot varken, neden bilinmeyenden işe
başlıyoruz?
Anlamak çok zor!
Elbette ki bu gezegende var olan diller arasında
“sözcük” teatileri
olmuştur.
Ve halende olmaya devam edecektir.
Buna kim “hayır”
diyebilir.
Ben şahsen,
seçtiğim
ve
kökenine inmeye çalıştığım sözcükleri irdelerken, kılı kırk
yarıyorum. Örneğin; Tekvin 2-3 Bap 3. ( Kitab-ı Mukaddes.)
ayet 3 “(...)
fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvesi hakkında, Allah;
“Ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki, ölmeyesiniz” dedi. “Ayet 13.
(...) ve Rab Allah, Kadına dedi;
Bu yaptığın
nedir? Ve kadın dedi;
Yılan beni
aldattı ve yedim.” Konuyu uzatmamak için kısaca yazıyorum. Allah
Adam’a
da soruyor. O da; “Yanıma verdiğin kadın beni aldattı,
yedim.”
Böylece Adam ile Nisa “Ölüm” hükmünü kabul etmiş
oluyor.
Yine devam eden
ayetlerde “(...) Adam, karısının adını ‘Havva’ koydu.”
Yani
bildiğimiz, “Nisa”, “Havva” ismini almış oldu. Bu isim değişikliği
“Adam”
ile eşi “Nisa”
arasındaki
suçlu-suçsuz
çekişmesi sonunda oluşmuş oldu. Yorumu size ait.
Biliyorum “Bunlar dinsel mitler” diyecek
ve
dudak bükeceksiniz.
Ama “Ht” rumuzu
Tevrat'tan
alınmış ve
Hatti-Hitit ismi böylece ortaya çıkmıştır derlerse gıkın
çıkmayacak. Çünkü onu yazan bir yabancı olunca!
Tekrar ediyorum;
ben bilgi
yarıştırmak
peşinde değilim. Belgesiz konuşmayı
ve mat etme
cambazlığı yapmayı prensip dışı tutuyorum. “Efendim,
bu sözcükler
Arapça, Farsça, Latince veya
İbranice’dir.”
gibi yaklaşımların neyi amaçladığını anlamıyorum. Ben verdiğim ve
sunduğum sözcüklerin, etimolojik açınımları
ile kaynaklarını
belirtiyorum.
Ve aynı
sözcüklerin günümüz Adigece’sinde, mevcut olduğunu ve tarihsel
anlamı ile aynılığını sunuyorum. Varsa aksi bir anlamı onu söyle.
Bazen “Hatti-Hititler, Çerkesce konuşuyorlardı.
Tamam,
Anladık. Ne
olacak ve ne faydası var?” diyen ve konunun önemsizliğini
vurgulayan hemşehrilerim de az değildir. Onlar için de tek sözüm
“Sen ilgilenme rahat et”dir.
Sevgili
dostlarım;
İnanç; belgesizdir.
Soyuttur.
Kişiseldir. Tanrısaldır. Düşünmek;
bilim, bilgi ve
belgedir. Somuttur,
evrenseldir, akıl
içidir.
NOTLAR
1)
Ğoz
( гъуэз )
Zağros
( загъэр – Iус
)
Kabe
(
къэIабэ-джабэ-джапIэ )
Teori
( тэIуэ )
2)
Bunların kökenini
lütfen
yazınız.
Sözcükler yerli yerinde kullanılmadığı takdirde, pek çok eksik ve
yanlış anlamalara neden olabilmektedir.
|