...................
...................
SÖZCÜKLER -6 (ПСАЛЪЭ ЦIЫКIУХЭР)

21.08.2017

Ali Çurey
...................
 
...................

Sevgili dostlarım,

Sözcükler, kendisini doğuran “şeyin” gizemli şifreleridirler. Onların deşifre edilmesi dilbilimsel kurallara bağlıdır. Doğa insanı değil, insan doğayı sorgular. Bu anlamda, insan dilinde mevcut pek çok sözcük insan-doğa ilişkisinin bir sentezidir.

Şimdi birkaç soru soralım: 
İnsan dili ne zaman doğdu?
Nasıl doğdu?
Nasıl gelişti?

Bu gibi soruların yanıtı, insanın tarihi ile yaşıttır. Ne yazık ki, henüz bunlara insan aklı içinde yanıt verilememiştir. O halde, biz ne yapmalıyız ve ne yapıyoruz? Elimizde nasıl somut bilgi ve belgeler vardır? Gelin bu sorulardan yola çıkalım. Önce bilinen  bazı kavramların  kapısını tıklayalım.

Tüm bu veriler, elbette ki bize oldukça güvenilir bilgi ve belgeler sunmaktadır. Ama ve ancak hepimizin İnsan aklı paydasında ikna olmadığımız da bir gerçek. Onun için tartışmalar uzayıp gitmektedir.

 Peki “Havva” sözcüğünün kökeni nedir?

Sevgili dostlarım, bugüne dek bilim insanlarımızın ortaya koyduğu bulguları “yok saymak” veya  “küçümsemek” en azından “emeğe” saygısızlıktır. Ne var ki, ‘X’ veya ‘Y’nin söyledikleri ve yazdıklarına da kuşku duymalıyız. Zira bilim kuşku ile beslenir, buluş veya keşiflerle de tekamül eder. “Düşünüyorum, o halde varım” ile “İnanıyorum, o halde varım” arasındaki çelişkiyi “Oluşum ve Yaratılış” gelgitinde, daha karmaşık hale getirerek işin içinden çıkamayız.

Sevgili dostlarım, bilinenden bilinmeyene, ulaşmak gibi akla daha uygun bir metot varken, neden bilinmeyenden işe başlıyoruz?  Anlamak çok zor!

Elbette ki bu gezegende var olan diller arasında “sözcük” teatileri  olmuştur. Ve halende olmaya devam edecektir.  Buna kim “hayır” diyebilir.  Ben şahsen, seçtiğim  ve kökenine inmeye çalıştığım sözcükleri irdelerken, kılı kırk yarıyorum. Örneğin; Tekvin 2-3 Bap 3. ( Kitab-ı Mukaddes.)  ayet 3 “(...) fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvesi hakkında, Allah; “Ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki, ölmeyesiniz” dedi. “Ayet 13. (...) ve Rab Allah, Kadına dedi;  Bu yaptığın nedir? Ve kadın dedi;  Yılan beni aldattı ve yedim.” Konuyu uzatmamak için kısaca yazıyorum. Allah Adam’a da soruyor. O da; “Yanıma verdiğin kadın beni aldattı,  yedim.”

Böylece Adam ile Nisa “Ölüm” hükmünü kabul etmiş oluyor.  Yine devam eden ayetlerde “(...) Adam, karısının adını ‘Havva’ koydu.”  Yani bildiğimiz, “Nisa”, “Havva” ismini almış oldu. Bu isim değişikliği “Adam”  ile eşi “Nisa” arasındaki suçlu-suçsuz çekişmesi sonunda oluşmuş oldu. Yorumu size ait.

Biliyorum “Bunlar dinsel mitler” diyecek  ve dudak bükeceksiniz.  Ama “Ht” rumuzu Tevrat'tan  alınmış ve Hatti-Hitit ismi böylece ortaya çıkmıştır derlerse gıkın çıkmayacak. Çünkü onu yazan bir yabancı olunca!

Tekrar ediyorum;  ben bilgi  yarıştırmak peşinde değilim. Belgesiz konuşmayı  ve mat etme cambazlığı yapmayı prensip dışı tutuyorum. “Efendim,  bu sözcükler Arapça, Farsça, Latince veya  İbranice’dir.” gibi yaklaşımların neyi amaçladığını anlamıyorum. Ben verdiğim ve sunduğum sözcüklerin, etimolojik açınımları  ile kaynaklarını belirtiyorum.  Ve aynı sözcüklerin günümüz Adigece’sinde, mevcut olduğunu ve tarihsel anlamı ile aynılığını sunuyorum. Varsa aksi bir anlamı onu söyle.

Bazen “Hatti-Hititler, Çerkesce konuşuyorlardı. Tamam,  Anladık. Ne olacak ve ne faydası var?” diyen ve konunun önemsizliğini vurgulayan hemşehrilerim de az değildir. Onlar için de tek sözüm “Sen ilgilenme rahat et”dir.  

Sevgili dostlarım;

İnanç; belgesizdir.  Soyuttur. Kişiseldir. Tanrısaldır. Düşünmek;  bilim, bilgi ve belgedir. Somuttur,  evrenseldir, akıl içidir.

NOTLAR
1)  Ğoz     ( гъуэз )
Zağros      ( загъэр – Iус )
Kabe        ( къэIабэ-джабэ-джапIэ )
Teori         ( тэIуэ )
2) Bunların kökenini  lütfen  yazınız. Sözcükler yerli yerinde kullanılmadığı takdirde, pek çok eksik ve yanlış anlamalara neden olabilmektedir.

...................
...................
 
...................
...................