Sevgili dostlar,
Türkçe’de
güzel atasözleri veya genel deyimler vardır. Bunlardan en
hoşuma gidenlerden biri de “damdan düşenin halini, damdan düşen
bilir!”. Biz
Çerkesler, vatanını kaybeden bir halkız. Onun için vatan sevgisi,
yurtseverlik gibi duyguları en içten duyumsarız. Ve kim nasıl
anlarsa anlasın ve kim nasıl tanımlarsa tanımlasın, biz Çerkesler
ikinci vatanımız Türkiye'yi, haklarını ve coğrafyasını da
canımızdan aziz biliriz. Bunları, ne yalakalık olsun ne de bir
kurum veya kuruluşa yatırım için söylemeyiz. Çerkes insanını
bilenler veya en azından bilmek isteyenler, bunu görür. Bire bir
kişisel sorunu veya problemi olmayanların dışında, Çerkesler
hakkındaki kanaati sorulduğunda; “Çerkesler, dürüst
ve doğru insanlardır” yanıtı alırsız, hatta ”anneannem
Çerkes'ti, bir Çerkes arkadaşım vardı veya Çerkes komşularımız
vardı” türünde taktir duyguları içeren sözler duyarsınız.
Sevgili dostlarım, bunları söyleme ve yazma ihtiyacı neden duydum.
Durup dururken “eniştem beni neden öptü” dememeniz için gerekçemi
yazıyorum. Çoğumuzun çok iyi tanıdığı, sayın Murat Bardakçı,
bir grup Çerkes kardeşlerimin, Çerkes kültürünün yok olması
endişesi içinde oluşturmaya çalıştığı “var olmak, olabilme” adına
Çerkes kimliğini yansıtan bir küçük oluşuma duyduğu nefret
içerikli yazısı ile benzeri çıkışlara duyduğum üzüntüyü duyurmak
içindir. Bu arada sayın Murat Bardakçı gibilerini en yalın, en
anlamlı ve en içten yanıt, sayın Uğur Dündar dostumuzca
verilmiştir, 21 Mayıs Sürgünü yazısı ile, sağolsun.
Son 15-20 yıl içinde, yaşadığımız ve halen yaşıyor olduğumuz,
acıklı olayları, bu ülkenin onurlu yurttaşları olan her Çerkes
aydını en azından “ya sev, ya terket” veya “Kafkaslardan ve
Boşnaklardan gelenler bu ülkenin gerçek sahibi değildirler”
zihniyetinden daha çok duyumsamaktadır. Çünkü biz Çerkesler vatan
kaybetmenin acısını iliklerine kadar yaşamış ve halen yaşayan bir
halkız. Bunu söylerken de yine acı duyuyorum. Zira şu anda özgürce
yaşadığımız ve onurlu birer yurttaşı olduğumuz TC’ne haksızlık mı
ediyorum diye, öyle anlaşılsın veya öyle algılansın istemem
doğrusu. Birlikte yaşadığımız Anadolu ve Trakya insanlarının,
alınterlerinin altın damlaları ile yoğrulan ekmeğiyle okudum.
Onların bu emeğine nankörlük etmek hangi Çerkes insanının aklından
geçebilir.
Sevgili dostlarım, bugün ikinci vatanımız Türkiye'den anavatanımız
Kafkasya'ya dönüş yapmak veya dönmeyi düşlemek, vatan sevgisini
numaralamaz. Yani öncelikli kılmaz. Türkiye'de anavatanım,
Kafkasya’da. Bunda sıralama yapmadan her iki vatanıda
sevebilirsiniz.
Mesela, iş ve aş için hatta eş için yurtdışına gidenlerin var olma
sevgisi ve vatanlarına
bağlılığı nasıl sorgulanamazsa, dönüş yapan veya yapmak
isteyenlerinde sorgulanmamalıdır. Çünkü her ikisinin de
gerekçeleri doğru ve insanidir. Yani var olabilmektir. Çerkes
insanı, kendi kültürünü yaşatamadığı bir yerden, yaşatabileceği
anavatanına, Çerkes veya Çerkes olmayan bir insanda iş, aş ve eş
için bir başka ülkeye gidebildiği gibi.
Bu arada Moskova ile Ankara'nın zaman zaman zikzak çizen ilişkisi
hiçbir zaman Çerkesleri sevindirmemeli ve hatta üzmemelidir de.
Çünkü, başkentler arası değişen bu durumlar politiktir. Bir
bakarsınız can ciğer olmuşlar, bir bakarsınız can düşman olmuşlar.
Her iki halde geçicidir, kalıcı olan tek şey karşılıklı
çıkarlardır. Çıkarları örtüştüğünde sarmaş dolaş, çatıştığında ise
dalaştır. Biz Çerkeslerin görevi, sarmaş dalaşa bulaşmadan, çalıyı
dolaşmaktır. Kısaca, tarihte yediğimiz, yuttuğumuz
zokayı bir daha yutmamaktır. Samimiyetle ve içten arzumuz,
Moskova ile Ankara'nın
istikrarlı komşuluğu ve dostluğu olur. Bu iki başkentin
didişmesinden en çok zararı iki ülke halkları görür. Çünkü kapı
komşu iki halktır. Coğrafi, tarihi ve ekonomik şartlar, bu iki
ülkeyi birbirine mahkum etmiştir. İnsan aklı taşıyan ve dünyayı az
buçuk okuyan her kişi bunu görür, görmelidir de. Göksel veya
görsel tüm inanç öğretilerinde, “komşunu kendin gibi seveceksin”
denildiğini bilirsiniz. Elbette ki bu hüküm “binlerce yıllık
deneyimden sonra verilmiştir”.
Sevgili dostlarım, bu tarz yazı yazmak ve konuşmak gerçekten benim
haddim değildir. Ancak bilgi ve ilgi alanım ve de aidiyet
geleceğim bu sınırlar içindedir. Varlığımızın, geleceğimizin ve
ana idemizin zemini, bu iki ülke coğrafyasındadır.
Ateş, su ve toprak gibi!
Ben, sen ve o olabilmek için olmazsa olmazımızdır. Onun
için bu iki coğrafya huzur, barış ve kardeşlik içinde kalmalıdır.
Karadeniz, bu iki ülkenin birlikte yüzülen
barış havuzu olmalıdır.
NOTLAR:
1)
Biz
Çerkesler, bu birlikteliğin barış elçileriyiz. Tarihin getirdiği
olumsuzlukları ve acıları, bu birlikteliği bozan argümanlar olarak
görmüyoruz. Aksine benzer acıların yaşanmaması için o günleride
örnek olarak anıyor ve yaşatıyoruz. 2) Her
aile veya toplumda zamanın veya tarihin ruhunu okuyamayan
birilerinin bulunması doğaldır ve bunun sonucunda “hoşa gitmeyen”
söylem ve eylemler ölçü alınamaz, alınmamalıdır. Bunun için akıl,
sabır, inanç gerçek bir ilaçtır.
3)
Üç sözcüğün Adigeceleri.
a) İnanç
(фIэщ): Iущым ифIэщ
захуэщ.
b) Irk (лъэпкъ):
лъэпкъ
зэхэгъэж
диIакым
c) Cinsellik (тIури цIыхущ): бзылъхуыгъэмрэ
- хьульхуыгъэмрэ
|