|
|
................... |
|
................... |
TÜRK-ERMENİ KÜLTÜR
İLİŞKİLERİNDE MİTOLOJİK BOYUT |
Dr. Yaşar Kalafat
ASAM,
Kafkasya Masası Başkanı |
|
|
................... |
|
|
Türk - Ermeni kültür ilişkileri
farklı dönem başlıkları altında ele alınırken şüphesiz normlar
da değişecektir. XIX ve XX yüzyıllar esas alındığında
Ermenilerde cemaat olma dönemi büyük ölçüde geride kalmış.
Gregoryen ağırlıklı kilise kültürü Hayk kavmi ile özdeşleşmiş
Ermeni kültürel kimliği olarak mesafe almaya başlamıştır.
Bu dönemin Osmanlı Türk Kültürü
ile Ermeni Kültür etkileşiminin resim, tiyatro, musiki. mimari
ve benzeri alanlardaki seyri rahmetli hocamız Prof. Dr. Nejat
Göyünç tarafından ele alınmıştır.Halk kültür etkileşimi ise
masal,destan gibi alanlarda incelenmiştir. Bu sahada yapılmış
çalışmalardan biz Prof. Dr. Fikret Türkmen'i anmakla
yetinelim.
Biz bu yazımızda etno-sosyal kültürel etkileşimi mitolojik
dönem zemininde ele almaya çalışacağız. Türklerin İslam, Hayk
kavminin Gregoryen olmadan evvelki dönemleri üzerinden
günümüze gelebilen halk kültürünün halk inançları boyutu
üzerinde durmaya çalışacağız. Hıristiyanlığı, bölgede ilkin
Kıpçak Türkleri benimseyip bölgedeki Türk soylu olmayan
halklar Hıristiyanlığı bu yolla mı edindiler? Murat Adji bu
kanaattedir.
Bu görüşünü açıklarken M. Adji. "Ermeniler hacın kurtarıcı
gücüne inanıyorlardı. Halbuki onlar o zaman henüz putperest
idi. Ama Kıpçakların işaretleri bulunan bayrakları altında
savaştıkları için haçı çok iyi ve yakından
biliyorlardı...Piskopos Grigoris Kıpçaklardan askeri yardım
istemeye gelmemişti. Tanrı inancını öğrenmeye Avrupalılardan
ilk olarak Hıristiyan Piskoposu Girgoris gelmiş ve sonra
halkını da aydınlatmak istemişti. Aslında Grigoris. Geser'in
ve Erke Han'ın yaptıkları faaliyetlere aynen devam etmek
istiyordu, ama bu sefer Avrupa'da", türünden açıklamalar da
bulunmaktadır.
Her iki ırkın Türkler ve Ermenilerin (Bu ifade ile Gregoryen
inancını benimseyen ve giderek Ermeni adını olan High
toplumunu kastediyoruz.) Hıristiyanlığa girme itibariyle
etkileşimde Peter B. Golden'in görüşüne göre Göktengri inançlı
Hun Türkleri Hıristiyanlığı Ermenilerden öğrenmişlerdir. Bu
konudaki görüşlerini açıklarken P.B. Golden 535 -537
yıllarında Kuzey Kafkasya'da bir kısım Hun'un Papaz Kordost
önderliğinde Ermeni misyonerlerce vaftiz edildiğini bu arada
Hunca için bir yazı sistemi geliştirdiklerini belirtmektedir.
P. B. Golden'in bu konulu tespitlerini inanç içerikli boyutu
ile yazımızın ileri bölümünde ayrıca ele alacağız. Biz
yazımızda daha ziyade hocamız Prof. Dr. Mehlika Aktok
Kaşgarh'nın tespitlerini esas alacağız ve halk inançlarından
yola çıkarak bir rota izleyeceğiz. M.A. Kaşgarlı "Anadolu
Ermeni Destanları-Efsaneleri ve Masalları Kritiği" isimli
konumuz itibariyle fevkalade önemli yazısında, bizim için
ulaşılması çok zor olan Avedis Ahoranion'un 1901 yılında Lozan
Üniversitesi'nden yaptığı "Ermeni Gelenek ve İnançları (Leş
Anciennes Traditions Et Croyances Armeniennes) isimli doktora
tezini irdelemiştir. Dönemin uzmanı olan kültür tarihçisi M.A.
Kaşgarh modern batı dillerinin yanı sıra Krafar ve Çağdaş
Ermenice'yi de bilmektedir.
Konuyu ortaçağ dönemi ve evveli itibariyle ele alan Aziz
Gregorin kimliğinin Türk olabileceğini de irdeleyen ilk bilim
adamı hocamız Prof. Dr. M.Fahrettin Kırzıoğlu olmuştur.
Kırzıoğlu Gregoryen Kültürünün o dönemi üzerinde dururken dil,
abece ve bu arada halk inançları üzerinde de durmuştur.Gregoryen
ve Müslüman Türklerin halk inançları ağırlıklı olmak üzere
genel dini hayatlarının karşılaştırmasını ayrıntılı olarak
yapan bilim adamı ise Hocam Prof. Dr. Abdurahman Küçük
olmuştur.
Halk inançları ile tarih çalışmalarının Ermenilik-Türklük,
Gregoryenlık-İslamiyet, Göktengri inancı-Poganizm itibariyle
kavşak noktasında şu söylenebilir: Günümüz Ermeniler ve
Türklerinin bir kısmı bugünkü ulus kimliklerini edinmeden
farklı dönemlerde ara kimliklerle geçiş yaptılar. Kıpçak- Hun
döneminden de evvel başlayan bölge Türklüğünü uzun sürecinde
High kavmi ve Ermeniler bu ismi almadan evvel ve sonra eski
Türk dininden etkilendiler, bazen Hıristiyanlığı Türklerden
alıp bazen de Ona Hıristiyanlığı enjekte ettiler. XIX ve XX
yy.a gelinirken Gregoryen Cemaat içerisinde Türklerin kaderi
Ermeni Kimliği içerisinde erimek şeklinde tecelli etti. Zira
kurumlaşan Ermeniler. Gregoryenlik adına, siyasî, kültürel,
dinî ve eğitsel faaliyetlerde inisiyatifi ellerinde
tutuyorlardı. Bu döneme müteakip isyan eden, iskan edilen ve
Gregoryenlikle özleşen Ermeni kimliği içerisinde Gregoryen
Türkün yazgısı Ermenilerin kaderini paylaşmak oldu. Anadolu'da
kalan ve İstanbul gibi büyük merkezlerde toplu yaşama imkanı
bulamayan Anadolu'nun Ermeni veya Türk Gregoryenlerinin kaderi
ne oldu. İsyan ve İskan artığı bu insanlar bölgelerinde gizli
Ermeni toplumları teşkil ettiler. Muhtemelen bunlardan bir
kısmı İslamlaştılar.
Avedis Ahoranion'a göre, Primitif Arkaik Ermeniler ateşe
tapıyorlardı, "ateş, iyilik ve kötülük prensibine dayanan bir
din, antik İran Zerdüştlük dininin bir koludur. Dualizme /
ikicilik ilkesine göre kurulmuş olan doktrini Avesto'da
toplamış olan Zerdüştlük, Avedis Ahoranion'a göre Ermenilere
İran'dan geçmiş değildir. Hint-Avrupa toplumu olmaları
dolayısıyla Ermenilerin etnik niteliklerinde mevcuttur"
Ermenilerin Hint-Avrupa menşeyîi bir toplum olmadıkların
bizzat Ermeni tarihçileri bilhassa sanat tarihçileri izah
etmişlerdir.
İran Zerdüşizm'inden ateş ile ilgili inançlar konusunda
etkilenmeyen ve Hint -Avrupa toplumu da olmayan Ermenilerdeki
ateş muhtevalı inancın kaynakları arasında Türk inanç sistemi
aranılmaz mı? Bu sistemde od ateş bir külttür. Ateşdeki bu
kuvvelerin aklara paklayıcı olduğuna da inanılır. Ateşde ak ve
kara iyeler vardır. Ateş Tanrı değildir, ancak O'na saygılı
davranılmalıdır. Su dökülerek söndürülmesi gerekse mutlaka
besmele ile dökülür. Ateşe tükürülmez, gece dışarıya ateş
verilmez, oda, ateşe, ocağa sacı yapılır. Ak ve Kara iyelerin
dualizm ile iltisakı nedir? Sağlıklı açıklama yapmak kolay
değildir. Ancak birlikte yaşayan iki halktan Türkler
Ermenileri sadece Türk-İslam İnançları ile etkilemediler. Halk
inançlan itibariyle de doğal olarak çoğunlukla olan etkiledi.
Bununla beraber biz etkileme üzerinde durmuyoruz. Bize göre
zamanla Ermeni genel ad altında toplanan kesimin bir bölümü
Hıristiyan olmadan evvel Türklerle aynı inanç sistemi
içerisinde idiler. Benzerliklerin kaynağı bu olabilir.
M.A. Kaşgarlı Ermeni halk kültürü konusunda; "Ermeni folkloru,
Ermenistan tarihi gibi, Ermenilerin azınlık olarak yaşadıkları
ülkelerin milli tarihi ve milli folklorunun Provincial (Taşra)
niteliğinde bir kopyasıdır. Ermeni Folkloru Kafkasya'da Doğu
Türkleri, Gürcü ve Rus, Ortadoğu'da ise Batı Türklerinin
etkisinde ve izindedir." demektedir.
A.Ahoranion "Hıristiyanlık öncesi Arkaik Ermenilerde Kötülük
İlâhı şeytan, dev veya ejder adını taşır" diyor. Kaşgarlı ateş
kelimesinde olduğu gibi dev kelimesinin de Ermenice’den yola
çıkarak etimolojik tahlilini yapıp Ahoranion'un yanıldığını
izah etmektedir. Dev,. Div Türk halk inançlarındaki kara
iyelerden olup, tezahür şekillerine ve fonksiyonlarına göre
farklı isimlerle tanınırlar.
Ahoranıon metnindeki ateş- ışık ilişkisine dair görüşlerini
açıklarken, onun Ermenilerdeki ateş kültünün Hıristiyanlığa
girildikten sonra Hz. İsa ile ışık inancıyla birleşmiş olduğu
fikrine katılmaktadır. Esasen Türk inançlarındaki Ocak Kültü
ayrıca kutsal mekan, kutsal kişinin bulunduğu mekan, suyu veya
toprağı kutsal olan mekan, anlamındadır. Bu şekilde "Ocak"
olarak bilinen ağaçlar vardır. Ayrıca belirli ocakların şifa
oldukları belirli hastalıklar vardır. Hak aşıkları kutlu
kişilerdir. Bunlar çok kere ışık olarak bilinirler. Ulu
kişilerin mezarlarına muayyen zamanlarda ışık- nur indiğine
inanılır.
Gregoryen inançlı Hıgh kavmi kiliselerinin önünde, mezar taşı
olarak boynu haçlı koç - koyun at heykellerinin bulunması,
aynı heykellerin doğu Anadolu Türk mezarlarında tamamen aynı
fakat bu defa haç yerine Arap harfleri ile rahmet içeren
ifadelerin bulunması bu iki kültürün geçmişte aynı topluma ait
olması bizi düşündürmüştür. Nitekim bu tespitimizi bizimle
paylaşan onlarca literatüre de rastladık. Aynı taşları
Ortodoks Gürcü coğrafyasında da görüyorduk. Bunlar taşların
üzerindeki tığ, iğne, tarak, teşik gibi kadına işaret eden ve
kama, kılıç, ok, mızrak gibi erkeğe işaret eden kabartmalar
içeriyorlardı. Müteakip ziyaretlerimizde bu taş heykelli mezar
taşlarını Karakalpakistan, Kazakistan, Türkistan gibi Asya
Türk bölgesinin müzelerinde de görmeye başladık ve bunları
resimleyip yazılarımızda bunlara yer verdik. Azerbaycan'ın
muhtelif kesimlerinde bunlardan müzelere mebzul miktarda
taşınmıştı. Bütün bunlar bize Ulug Türkistan'dan Kafkasya'ya
ve Ön Asya'ya taşınmış bir halkın maddi kültür unsurları
olduklarını gösteriyordu. Bu taş mezar heykellerini İran'ın
Tebris müzesinde ve Irak'ın Erbil bölgesinde mezarlıklarda da
resim çekerek dokümante etmiştik. Esasen Prof. A. Çay bu mezar
taşlarının coğrafyasını tespit edip kitaba dönüştürmüştür.
Bizim üzerinde durduğumuz husus, bu mezar taşlarının İslamiyet
ve Hıristiyanlıktan önce Uluğ Türkistan'da mevcut oldukları
bunların ilk yurtlarından Kafkasya ve ön Asya'ya taşınan
halklar tarafından yeni bölgelere taşındıkları ve bu halkların
girdikleri yeni dinlerde de varlıklarını sürdükleridir. Bu
bilinen hususa anılan mezar taşlarının diğer Hıristiyan
bölgelerinde görülmediklerini de eklemeliyim.
Kafkasya Türklükle, içice geçmiş zaman dilimlerinde Kıpçaklar,
Hunlar ve Hazarlar dönemlerinde tanış olmuştur. Bu mezar taşı
mimarisinin hangi Türk boyu ve boyları tarafından bölgeye
taşındığını kesinlikle söylemek zordur. Doğu Anadolu'yu da
kapsadığından daha ziyade hatıra Hazarlar ve Kıpçaklar
gelmektedir. Bununla beraber Hunlar dahil her üç Türk ulusu da
bu mimariyi taşımış olabilir.
Kafkasya'daki bu denli yoğun Türk varlığı Oğuz Türkleri
bölgeye gelmeden evvel ne olmuş olabilirler. Oğuzlar bölgeye
ya Müslüman Türkler olarak geldiler ya da bölgeye İslamiyet’in
girdiği yıllarda geldiler. Bunların uzantılarını Selçuklular
Beylikler, İran Anadolu ve Kafkasya Türk devletleri içinde
aramak doğaldır. Semavi dinlerden evvel gelen veya semavi
dinlerin zuhur döneminde gelen Hazarlar gibi olanlar İsevi,
Musevi ve Muhammedi oldular. Peçenekler ve Hunlar gibi Semavi
dinleri bölgede tanıyan Türk toplumları hangi dini kimliğe
girdiler? Bölgede bu toplumların birlikte getirdikleri
Tengricilik inancının derin izleri var iken, tamamen
Tengricilik inancı mensubu olan bir toplum yoktur. Bu Türk
kesimleri doğaldır ki Hıristiyan oldular. Bölgenin Ortodoks
cemaatini oluşturdular. Bir kısmı zamanla Gregoryen oldular.
Bölgede hâlen Ortodoks Türk toplumu veya Gregoryen Türk
toplumundan bahsedemediğimize göre, Musevi olanlar bir yana
Hıristiyanlığı seçenler Gürcüler ve Ermeniler arasında
eridiler. Bu iki toplumun dini kültürünü irdeleyerek bu
iddiamızı izleyebiliyoruz.
Peter B.Golben muhtelif kaynaklardan yaptığı tespitlerini
açıklarken: "535 veya 537'de, Papaz Kardost'un başını çektiği
bir Ermeni misyoner takımı Kuzey- Kafkasya Hunlarının bir
kısmını vaftiz etti. Bu olayı nakleden, Süryani kaynağı, Hunca
için bir yazı sisteminin geliştirildiğini de gösterir. 681'de
Meç Kuenak piskoposu Israyel, Kafkas Albanyası hükümdarı Varaz-Trdat
tarafından Kuzey Kafkasya Hunlarıyla görüşmek üzere
gönderildi. O'nun. (şeytanın saptırdığı, ağaca ibadet hatası
ile delirmiş bu kabile) içindeki Hıristiyanlaştırma
başarısının hikayesi, Dosxurane'i korumuştur. Bu kaynağa göre,
onlar yıldırım veya ateşin yaktığı nesneleri tanrı Kuar'a
kurban olarak görüyorlardı. (T'angri han olarak çağırdıkları
dev vahşi bir canavar" at kurban ediyorlardı. Aynı zamanda
ateşi, suyu(belli yol tanrılarını ) ayı ve (onların gözünde
bir derece ehemmiyeti olan bütün mahlukatı) sayıyorlardı. Bu
haberde (üzüm putlar ve sunaklardaki kirli derili ç'op'ay)
hakkında bahisler de bulunur. Bu unsurların hepsi Türk
halklarının uygulamalarına denk gelir. Tangri Xan tabii ki,
Altay halklarının yüce gök ilâhı olan Tengri Han'dır. Büyük
ölçüde Hazar döneminden kalma ve dolayısıyla aidiyeti belirsiz
(Hazar veya Hun) olan, başta unvanlar olarak dil verileri,
Kuzey Kafkasya Hunlarının etnik-dilsel aidiyetleriyle ilgili
bir hüküm vermemize imkan sağlamak için yetersizdir. Bunlar
Hazar devletinin önemli bir parçası olmuşlardır ve 7.yy.
sonlarında bile ayrı bir unsur idiler. Bundan sonra
kaynakların görüş alanından çıkarlar.
Kuzey Kafkasya Ermenilerinin bir kısmının da olsa Ermeni
misyonerlerce vaftiz edilmiş olmaları. Gregoryen cemaat içinde
yer alıp zamanla Ermeni toplumunun oluşmasına Hunlar gibi Türk
toplumlarının vücut vermiş oldukları hususu bizim tezimizi
doğruluyor.
Ermeni abecesinde Türk ses ve harflerinin yer almış olduğunu
Prof. Kırzıoğlu'nun çalışmalarından biliyoruz. Kastedilen
dönem ve faaliyet farklı olsa da bu konuda Kırzıoğlu ayrıntılı
bilgi vermektedir.
A.Küçük. IV.yy."da henüz Ermeni Alfabesi'nin olmadığını
kaynakların ifadelerini karşılaştırarak izah etmektedir. Bu
yüzyılda alfabe ve uygun bir literatürü olmadığı için Ermeni
liturjisi henüz teşekkül etmemiştir." Ermeni Alfabesindeki
"B". "E". "İ". "DZ", "K", "N". "Ç". "R". "V". "NG" gibi
harflerin Türk oyma yazısından alındığını F.Kırzıoğlu yukarıda
ismi geçen eserlerinde açıklamaktadır. Rahmetli hocamız Prof.
Dr. İ. Kafesoğlu. Ermeni Alfabesinin Türk yazısı yoluyla
meydana gelmiş olabileceği üzerinde durmaktadır.
Kuzey Kafkasya'da Alban - Ermeni ilişkisi ve etkileşimleri
üzerinde durulan Türk - Ermeni Kültür münasebetleri itibariyle
ayrı bir önem arzetmektedir. Bu konuda paylaşılan ortak
kanaat; " Tarihi, kültürel, toponomik, onamastik ve arkeolojik
bulgular, milattan önceki dönemlerden itibaren Kafkasya'da
yaşamaktı olan, Kafkasya'nın otoktan halkı olan ve M.Ö.I.
yüzyıldan itibaren Alban adıyla bir siyasal birlik oluşturan
etnik toplulukların Kafkasya'nın otoktan Türk halkı
olabileceği tezini kuvvetlendirmektedir. Albanlar, Güney
Kafkasya'nın önemli bir bölümünü 1000 yıl kadar
hakimiyetlerinde bulundurmuş ve VIII. Yüzyıla kadar bağımsız
yaşamıştır. Bundan sonra ise yukarıda ifade edilen tarihi
süreç içinde önce siyasi bağımsızlıklarını kaybetmiş,
müteakiben de mensubu oldukları Gregoryen Kilisesi vasıtasıyla
dil ve kültür olarak Ermenileştirilmişlerdir. Gregoryen cemaat
kültüründeki Türk kültür öğelerinin tetkik edilmesi, tarihin
belli bir döneminde Türkler ve Ermeniler tarafından ortaklaşa
yaratılan birtakım kültür değerlerini ve Ermenilerin bu
değerleri nasıl Türkler'i yok sayarak, gerektiğinde sınırdışı
ederek, gerektiğinde Albanlar örneğinde olduğu gibi zorla
asimile ederek tek başlarına sahiplendiklerini ortaya
çıkartacaktır.
Ağaç ve Orman Türk -İnanç sisteminde bir kült oluşturmuştur.
Ağaçlardan kayın ve çam gibi olanlar Türk destan hayatında
mitolojik değere sahiptirler. Bazı ağaçlara kutsiyet
atfedilir. Karayların Paltatiymez kutsal ormanlarından "Eben
Ağacı" na dokunulmaz. Hayat Ağacı motifinin derinliklerinde
inanç vardır. Birçok ağacın efsanesi vardır. Muncuk atma
Nevruz'da gül ağacının altında olur. Özel haller için
ziyaretlerdeki ağacın kavuğundan geçilirken, ulu zatların
türbe ağaçlarına adak bezi asılır. Kutsal Ötügen'de ağaçlar da
kutsaldı. Anadolu'da türbelere ait koruların sahipli olduğuna
inanılır. Yapraklarına dahi dokunulmaz.
Yıldırım etrafında da Anadolu'da bir inanç halesi
yaşatılmaktadır. Yıldırım çakınca belirli dualar okunur.
Gökten geldiğine inanılır. Tunceli çevresinde Yıldırım
çarpması sonucu hayatını kayıp eden kimsenin mezarı kutsal
sayılır, ziyaret muamelesi görür. Tunceli çevresindeki
yıldırım çarpması sonucu yanmış kurumuş ağaç ziyaret işlemi
görür. O'na kimse dokunmaz. Bazı hallerde yıldırım çarpması
sonucu yanan ağaçların kütükleri özel hanelerde kutsal mekan
olarak ziyarete açılırlar. Halk bu türden yerleri muhtelif
hacetleri için ziyaret eder.
Ocağa gelince yukarıda belirtildiği gibi o da keza od ateş
iyesi ile ilgili kabul edilir ve bir kült oluşturulmuştur.
Gece ocakta ateş verilmez. Ocak su dökülerek söndürülmez.
Ocağa tükürülmez. Ocağın ateşi kömürü ve külü ile ilgili
inançlar vardır. Ateşe çeşitli saçılar yapılır. Ateşe
bakılarak geleceği okuyanlar vardır. Ateşin yanış şeklini
anlamlandıranlar olur. Kaşka-ilerde damadın otağına ateş baba
evinden söndürülmeden götürülür.
At'ın da Türk inanç sisteminde özel konumu vardır. Hamile
hanımın doğumu kolay olsun diye eşiğin önünde Aygır
kişnetilir. Gelinin atına çok erkek çocuk doğurması için erkek
çocuk bindirilir. Gelin attan inerken silâh atılır. Makedonya
Türkmenlerinde gelinin eli bereketli olması için ocağı at gemi
takılı halde götürülür. Al karısı hamile kadını basmasın diye
yastığının altına at gemi veya üzengisi konur. Atın yelesi,
kuyruk kılı üzengisi, nalı ile ilgili inançlar vardır. Komutan
savaşa giderken atının kuyruğu örülür. Sahibi ölen atın eğeri
ters bağlanılarak mezara indirilir. İstanbul'da hasta atların
götürüldükleri at mezarlıkları vardır. Kırgızistan'da Yılk
beyi olan atlar kutsal sayılır ve onlara binilmez ve onlara
yük taşıtılmaz. Göktürk ve Hunlar kutsal mağaralar ve ulu
tepelerde Atalar ruhu için at kurban ediyorlardı.
Ay Göktengri inanç sisteminde bir kült oluşturmuştu. Günümüzde
ne kadarı Budizmden geldiği bilinmemekle beraber halk arasında
yaşayan ayla ilgili inançlar vardır. Cılız çocuklar için Aylık
kesilir. Ay ilk doğunca muayyen dualar okunur. Aya saygısızlık
yapılmaz. Ay tutulunca yapılan özel dua ve uygulamalar vardır.
Biz. evvelce yaptığımız bir çalışmada Hazar Türklerinin ve
Gregoryenlerin halk inançlarını genel Türk halk inançları ile
karşılaştırmış bazı müşterekler bulmuştuk.
M.A. Kaşgarlı bildirisinde, Beatrice Kasbarian'ın XIX.
Yüzyılda Ermeni Toplumu (La Societe Armenienne au XIX) isimli
eserine de yer vermektedir. Beatrice kitabında: ''Ermeni
ailesi, ataerkildir. Aile en büyük erkeğinin yönetimindedir.
Aileye baba bakar, ihtiyaçlarını baba karşılar, kadının çocuğu
olmazsa, kısırsa aileşine geri gönderilir. En büyük beddua
"ocağın sönsün" terimidir. Kızlardan ziyade erkek çocukları
makbuldür.
M.K. Kaşgarlı Türk İslam aile hayatında görülen bu uygulama ve
prensiplerin yüz yıllarca beraber yaşayan bu iki toplumda
çoğunluk azınlığı temelinden etkileyişinden kaynaklandığını
belirtmektedir. Biz de M.K. Kaşgarlı'ya katılmaktayız. Türk
aile tipi de ataerkildir. Ailede otorite babadadır. Baba yoksa
yaş sırasına göre erkek evlatlar yetkili ve sorumludurlar.
Büyük kardeş baba adına söz sahibidir. Erkek evladı olmayan
babasız ailelerde, amca aileye nezaret eder. Aileden gelin
götürülürken erkek kardeşin, kız kardeşinin kuşağını bağlamak
gibi görevleri vardır. Erkek kardeşi olmayan gelinin kuşağını
amcasının oğlu bağlar. Evlilikte çocuk önemlidir. Erkek çocuk
annesi olmayan, bilhassa hiç çocuğu olmayan kadınların
kocalarının ikinci evlilik yapmaları doğal karşılanır. Boşama
pek olmaz ancak kuma getirilir.
Türk halk inançlarında Ocak, içerisinde yaşanılan hane. yuva
demektedir, "ocağın şen olsun" "Ocağın yıkılsın" "ocağı sönük"
"Ocağın direği" "Kör Ocak" "Ocağına incir dikmek" ve
benzerleri hep bu inancı ve zihniyetin ürünüdür. Rüyasında
ocağının yıkıldığını gören kadının eşinin öleceğine inanılır.
"Kör Ocak" veya "Ocağı bağlı" erkek evladı olmayan hane
demektir. Zira Ocak, erkek zürriyet ile sürer. Ocağına incir
dikilen şahsın ailesi dağıtılmış olur, erkek evlat, ocağın
direği olarak tanımlanır. Anadolu ve Türk dünyasının sair
kesimlerinde çocuklarının sayısı sorulan kimse daha ziyade
erkek evlatlarının sayısını söyler.
Irz ile ilgili olaylar en büyük namus davalarıdır. Kan
davasının başlıca sebepleri arasında rıza gösterilmeden
kaçırılmak suretiyle evlenilmek istenilmesi gelir. Ana ve
arvat üzerine yapılan yeminler en büyük yeminler arasındadır.
Gelinler yeni evlerinde "Gelinlik" yaparlar. Gelinlik bazen
bir ömür sürer. Gelinler sabahleyin en erken kalkar ve
akşamları en geç yatarlar. Gelinler "ses saklama" veya "ses
sakınma" uygulaması yaparlar. Bu uygulamada gelin büyüklerin
ve kayınlarının yanında konuşmaz. Bu uygulamanın sona ermesi
için "dil açma" merasimi yapılarak geline hediye alınmak
suretiyle konuşmasına izin verilir. Ses saklamanın
derinliklerindeki gerçek sesin duyulma suretiyle kara iyelerin
muhtemel zararından korunmaktadır. Halk sufizminde en iyi
dilekte bulunma şekli sessiz dilektir. Kişi gönlü ile
konuşabilir. Kalbi dilekler lafzı dileklerden, dualardan daha
makbul sayılır.
Türk halk inançlarında "Baba" bir külttür. Tanrı tarafından
kutsanılmıştır. Hakan, Han, bey ve aile reisi bulundukları
toplumun semavi boyutu da bulunan öğeleridir. Kız babasından
istenir. Evlenecek kız için ailede son sözü baba söyler.
Babadan izin alınır. Babaya sorulur. O ocağın reisidir. Saygın
hanımlık kocaya itaatle başlar. Kayın valide ve kayın peder,
valide ve peder muamelesi görürken kayın birader, birader
konumundadır.
Bütün bu tespitlerden sonra denebilir ki, Türk ve Ermeni
toplumunun halk kültürleri ve destan hayatları göstermektedir
ki, bu iki toplum sadece birlikte yaşamış olmanın doğal
etkileşimi itibariyle bazı halk kültürü değerlerini paylaşmış
olmakla beraber veya biri diğerlerinin dinini seçmek suretiyle
onun kültür dairesine girmekle kalmamış, bazı Ermeniler
günümüz Türklüğünün yapı taşlarından iken bir kısım Ermeniler
de Türk soyludurlar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|