Özet
Bu makale 1944 yılında ana vatanları Kırım'dan Orta
Asya'ya sürülen ve vatana dönme haklarını ancak
1989 yılında elde eden Kırım Tatarları örneğinde
etnik / milli kimlik- dil ilişkisini
incelemektedir.
Kırım'da gerçekleştirilen saha araştırması
verilerine dayanan makalenin temel iddiası,
dil-etnik / milli kimlik ilişkisinin, dilin
sembolik ve etkileşimsel boyutlarının; kimliğin ise
etnik /milli ve kültürel boyutlarının birbirinden
ayrılması halinde anlaşılabileceğidir. Ayrıca,
makalede, vatana dönüş sonrasında başlayan kültürel
canlanma sürecinde Milli Mekteplerin rolü üzerinde
durulmakta ve Gaspıralı dönemi ile söz konusu olan
koşutluklar vurgulanmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Dil, Etnisite, Kültürel
Kimlik, Etnik Kimlik, Milli Kimlik, Kırım Tatarları
Abstract
This article discusses the relationship between
ethnic / national identity and language in the case
of the Crimean Tatars who were deported from their
homeland in 1944 and who obtained the right of
return only in 1989. The main argument of this
article based on the data of the field-work carried
out in Crimea, is that the relationship between
language and ethnic/national identity can be best
understood if the symbolic and communicative
dimensions of language, and the ethnic/national and
cultural dimensions of identity are distinguished.
Furthermore, the article analyses the role of
National Schools within the cultural revival
process following the return of the Crimean Tatars
and emphasized the similarities with the period of
Gasprinski.
Key Words: Language, Ethnicity, Cultural
Identity, Ethnic Identity, National Identity,
Crimean Tatars
1 Atatürk Kültür Merkezi'nin (AKM) desteklediği ve
başkanlığını Prof. Dr. Ayşe Ayata'nın yaptığı "Türk
Kültürünün Çevre Kültürlerle Etkileşimi Projesi"
çerçevesinde Kırım Tatar kimliği ve kültürü üzerine
Kırım'da Aralık 2001 ve Nisan 2002 tarihlerinde iki
aşamalı olarak gerçekleştirilen saha araştırmasında
Kırım Tatarları (74), Ruslar ve Ukrainlerle (26)
toplam 100 derinlemesine mülakat
gerçekleştirilmiştir.
Yurt dışındaki araştırmalarıma verdiği destekten
dolayı Türkiye Bilimler Akademisine (TUBA) teşekkür
ederim.
Kırım Tatarlarının Ana Vatana Dönüşü ve Kültürel
Canlanma Sürecinde Dil ve Eğitim
Giriş
Etnisite, kültür ve dil ilişkisi incelenirken dilin
iletişimsel boyutunun sembolik boyutundan ayrılması
büyük önem taşımaktadır. Dilin bu iki boyutunun
Kırım Tatarları örneği çerçevesinde tartışılacağı
bu makale, Kırım'ın çeşitli bölgelerinde Kırım
Tatarları, Ruslar ve Ukrainlerle yapılan
derinlemesine mülakat verilerine dayanmaktadır.
Topluluklar yakın geçmişlerinde bir dil değişmesi
yaşamışlarsa, diğer bir ifade ile, ana dil iletişim
aracı olma özelliğini tamamıyla veya kısmen
yitirdiyse, bu, ana dilin sembolik değerinin yok
olduğu anlamına gelmez (Edwards, 1985:110). Aynı
şekilde, kültürel değişim, örneğin belirli
geleneklerin yok olması ve melez bir kültürün
oluşması, her durumda etnik ve milli kimliğin yok
olduğu anlamını taşımaz.2 Burada asıl olan grubun
sınırlarıdır; yani, her ne kadar, bir topluluğun
kültürel özellikleri zayıflamış ya da yok olmuşsa
(burada kültür, bağdaştırıcı yaklaşım benimsenerek
bilişsel, davranışsal ve maddi boyutları içeren üç
boyutlu bir olgu olarak tanımlanmaktadır) veya ana
dil kaybı olmuşsa (dil de kültürün önemli bir
unsuru olarak tanımlanmaktadır) da, bir grup olma
bilinci devam edebilir ve grup kendisini,
kendisinden farklı olduğunu düşündüğü gruplardan
ayırarak, kültürün içeriğinden bağımsız bir şekilde
sembolik olarak inşa edebilir (Cohen, 1985). Önemli
olan, Barth'ın da dediği gibi, sınırların
kendisidir; sınırların içindeki kültürün içeriği
değil (Barth, 1969:15). Bir başka anlatımla, bir
grubun üyeleri kendi kültürlerine ve onun bir
parçası olan ana dillerine nostaljik bir yakınlık
hissedebilir; gündelik yaşamlarında yaşamaksızın
onlardan gurur duyabilir ve onları sevebilir. Bu,
Gans'ın deyimiyle, ayrı bir ruh hali'dir ve
sembolik etnisite kavramı ile tanımlanır (Gans,
1979). Burada benimsenen görüş, sembolik etnik
kimliğin, bir grubun sınırlarını belirlemede
yeterli olacağıdır.
2 Bu makalede, etnik kimlik, milli kimlik ve
kültürel kimlik farklı kimlikler olarak ele
alınmakla birlikte aralarında yakın bir ilişki
olduğu görüşü kabul edilmektedir. Klasik batı
literatüründe uzun süre etnik ve milli kimlik
farklı kavramlar olarak tanımlanırken, etnik kimlik
ve kültürel kimlik eş anlamlı olarak kullanılmıştır
(Hobs-bawm, 1983; Gellner, 1983). Ancak bu yaklaşım
bir süredir bu makalede benimsenen inşacı
yaklaşımın tarafın-dan eleştirilmiştir. Buna göre,
etnik ve milli kimliğin sınırlarının her durumda
kültürel sınırlara tabi olarak çizilmediği görüşü
benimsenmekte ve etnik ve milli kimlik arasında bir
süreklilik olabileceği görüşü savunulmakta-dır
(Cornell ve Hartman, 1998; Smith, 1991; 1993; Barth,
1969; Nagel, 1994). Ancak her ne kadar, etnik ve
milli kimliği kültürel kimlikle eşitlemek mümkün
değilse de, kültürün yeniden inşasının genellikle
etnik grubun veya milletin varlığını mümkün kılacak
malzemeyi sağladığını belirtmek gerekir. Diğer
taraftan, Smith'in de belirttiği gibi, farklı
kimlikler olarak kabul edilmekle birlikte, etnik
kimlik ve milli kimlik, birbirinden tamamıyla
bağımsız olgular olarak ele alınmamakta; belirli
koşulların oluşması halinde etnik kimliğin milli
kimliğe dönüştüğü görüşü benimsenmektedir. Milli
kimlik ve etnik kimlik ilişkisine baktığımızda,
milli kimliğin etnik kimlik-le iç içe olduğu, hatta
ondan doğduğu veya etnik malzemeleri kullanarak
oluştuğu söylenebilir. Zaten, milli kimliğin ve
milliyetçiliğin etnik duyguyla ortak birçok noktası
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu anlam-da,
etnik kimliği, milli kimlikten veya etnik duyguyu
milliyetçilikten ayırmanın çok kolay olmadığı
söylenebilir (Smith,1981: 85). Dolayısıyla, milli
kimliğin ulus devlet olma haliyle ilişkili olduğunu
söyleyebiliriz, ancak bu durum bazı grupların, bir
devletleri olmasa bile ve bu nedenle, başkaları
tarafından bir etnik grup olarak tanımlansalar
bile, milli bir bilince ve kimliğe sahip olmalarına
ve kendilerini bir millet olarak tanımlamalarına
bir engel teşkil etmez. Kırım Tatarları örneği,
inşacı teorik yaklaşımı destekleyen bir örnek
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Fishman'a göre, demokratik olsun veya olmasın,
devletler azınlıkların dillerini yıpratabilir ve
hatta yok edebilirler. Böylece, grup üyeleri diğer
dili öğrenir ve onu grup içinde de konuşabilirler.
İşte, bu, kuşaklar arası ana dil sürekliliğinin
sonunun başlangıcı olarak değerlendirilebilir.
Kuşaklar arası kültürel sürekliliğin büyük ölçüde
kuşaklar arası ana dil sürekliliğine bağlı olduğu
görüşü benimsenecek olursa (Fishman, 1989:224-225),
bu durumda kültürel kimliğin de tehdit altında
olduğunu kabul etmek gerekir. Zaten bu nedenle,
birçok durumda bireyin kültürel kimliğine olan
sadakatinin ana dil bilgisiyle değerlendirilmesi
söz konusu olabilmekte; ana dil, etnisite, kültür
ve kimlik aynı şeylermiş gibi değerlendirilmektedir
(Fishman, 1991:36). Dolayısıyla, ana dil kaybı
grubun aydınları tarafından kimliğin yok olması
yolunda önemli bir adım olarak görülür. Kültürel
kimlik ve etnik kimliği aynı şeylermiş gibi
değerlendiren ve dil kaybının kimliğin
sürekliliğini tehdit ettiğini düşünen aydınlar
kültürlerini canlandırma yolunu seçerler. Bu
durumda kültürel yeniden inşa, tarihsel bazı
kurumların ve kültürel pratiklerin canlandırılması
ve buna günün kültürünü içeren yeni kültürel
unsurların eklemlenmesi sonucunda gerçekleşir.
Örneğin, ana dilin canlandırılmaya ve
yaygınlaştırılmaya çalışılması en sık rastlanan
kültürel canlanma örneklerinden biridir (Nagel,
1994:162). Tarihin ve dinin veya geleneklerin ve
adetlerin canlandırılması da yine aynı çerçevede
değerlendirilebilir. Kültürel yeniden inşanın etnik
grup kimliğinin sınırlarının içini doldurmada
önemli bir etkisi vardır. Ancak, yeniden inşa
edilen kültürün orijinalinden farklı olacağı
gerçeğini göz ardı etmemek gerekmektedir (Hobsbawm,
1983). Bu bağlamda, kültür de değişmez değildir ve
sübjektif olarak tanımlanmalıdır. Grup kimliğini
korumaya yönelik yürütülen kültürel canlanma
projeleri, aslında grup kimliğinin sınırlarını
belirlemekten çok kültürün içeriğini belirlemeye
yöneliktir. Bu nedenle, yukarıda belirtilenlerin
ışığında etnik kimliğin kültürel kimlikten
ayrılması gerektiği görüşü benimsenmektedir.
Kültürün temel unsurlarından biri olan dili ele
aldığımızda, ana dil kaybı birçok durumda önemli
bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ana dil
kaybının nedenleri çok çeşitli olabilir. Temel
nedenler arasında, kültürler arası etkileşim ve bu
süreçte rol oynayan ana aktörlerden biri olan
devletin izlediği dil ve kültür politikaları başta
gelmektedir. Farklı topluluklar arasındaki güçlü
etkileşim süreçleri ve radikal politika
değişikliklerinin gerçekleşmesi, kuşaklar arası ana
dil sürekliliğini kesintiye uğratan en önemli
nedenlerdir. Bu makalede incelenecek olan Kırım
Tatarları, yukarıda savunulan yaklaşıma iyi bir
örnek oluşturmaktadır.
1. Kırım Tatarlarında Dil
Sovyetler Birliği örneğinde, dilin toplulukları
sınıflandırmada temel bir araç olarak
kullanıldığını; ancak, var olan her dilin var
olmaya devam etmesinin Sovyet rejimi tarafından
istenmediğini (Tishkov,1997:84-87; Hirsch, 1997),
dolayısıyla onun var olmasını sağlayacak
mekanizmaların - ki, en temel mekanizma her grubun
kendi ana dilinde eğitimdir - geliştirilmediğini
görmekteyiz. Devletin bir dilde eğitime olanak
tanımaması, öncelikle o dilin yazılan ve okunan bir
dil olmasını engeller ve yazılı dili büyük
tahribata uğratır. Sonuçta dil, sadece sözlü olarak
kullanılabilen ve özel alana itilmiş bir dil olarak
var olma mücadelesi vermeye başlar. Kırım Tatarları
örneğinde de bu şekilde olmuştur. Kırım Tatarcası3
bir dil olarak resmen tanınmamış, dolayısıyla bu
dilde eğitim Sovyet dönemi boyunca yapılamamıştır.
Sovyet rejiminin ayrımcı politikalarına maruz kalan
ve 1944 yılında Kırım'dan Orta Asya ve Sibirya'ya
sürülen Kırım Tatarları, vatanlarına dönebilme
hakkını ancak 1989 yılında elde etmişler ve bu
tarihten itibaren kitleler halinde Kırım'a dönmeye
başlamışlardır. Kırım Tatarları, sürgün yılları
boyunca Sovyet rejiminin politikaları nedeniyle
birçok halkla bir arada yaşamak zorunda bırakılarak
asimile olmaları beklenmiştir. Sovyet rejimi
tarafından bir milliyet olarak kabul edilmemeleri,
kültürlerinin ve dillerinin resmen yok sayılması
nedeniyle, Kırım Tatar kültürü ve dili tahrip
edilmeye çalışılmış ve bu bir ölçüde başarıya
ulaşılmıştır. Kırım Tatarları, Orta Asya'da sürgün
dönemi boyunca rejimin bütün engellemelerine ve
yasaklarına rağmen kültürlerinin çeşitli
unsurlarını yaşatmaya çalışmışlar; ancak, ana
dillerinde eğitim hakkına sahip olmamaları
nedeniyle, Kırım Tatarca'sı gelişememiş; yazılı dil
büyük darbe almış; dil, sadece aile içinde sözlü
kullanım ve sınırlı bir kelime dağarcığı ile var
olma mücadelesi vermiş; iletişimsel açıdan önemli
bir zarar görmüş ve genç kuşaklar giderek ana
dillerini konuşamaz hale gelmişlerdir. Dil kaybı,
Kırım Tatarlarının dağınık bir şekilde yaşadıkları
ve Rus nüfus ile daha fazla etkileşim içinde
oldukları kentlerde daha fazla olmuş; grubun daha
kapalı olarak yaşadığı köylerde ise, bir ölçüde
sözlü olarak korunabilmiştir. Aile içinde Kırım
Tatarca'sının konuşulması, daha çok ailenin yaşlı
bireylerinin hayatta olduğu ve genç kuşakla
birlikte oturulması halinde söz konusu olmakta;
ancak, buna rağmen birçok durumda genç kuşaklarlar
ana dillerini anlamakta, fakat konuşamamaktadırlar.
Yetmiş dört yaşında bir Kırım Tatarı, evde hangi
dilde konuşuyorsunuz sorusuna şu şekilde yanıt
vermiştir:
Ana unsurlarını Kıpçak lehçesinden alan Kırım
Tatarca'sı zaman içinde, özellikle de Hanlık
döneminde Osmanlı Devleti ile sürdürülen yakın
ilişkiler sonucunda-değişmiş ve Oğuz lehçesi
özelliklerini de taşımaya başlamıştır. Daha sonra,
Rus yönetimi ve Sovyet döneminde Rusça kelime ve
gramer kurallarından etkilenmiştir. Sürgün
yıllarında ise Özbekçe'nin etkisi altında
kalmıştır. Günümüz Kıtım Tatarca'sının üç şivesi
vardır: Yalıboyu, Orta Yolak ve Çöl. Kırım'ın
güneyinde konuşulan Yalıboyu şivesi, Osmanlı'nın
etkisinin en fazla olduğu yer olması nedeniyle
Türkiye Türkçe'sine en yakın şivedir ve kolaylıkla
anlaşılabilir. Orta Yolak şivesi Bahçesaray
civarında konuşulmaktadır. Oğuz ve Kıpçak
lehçelerinin bir karışımı olduğu söylenebilir.
Türkiye Türkçesi konuşanlar tarafından bazı
güçlüklerle karşılaşılsa da anlaşılabilir. Çöl
şivesi ise Kırım'ın kuzeyinde yaşayan Nogayların
konuştuğu şivedir ve tamamıyla Kıpçak özelliklere
sahiptir. Bu nedenle Kazakça'ya yakındır ve Türkiye
Türkçe'sinden farklıdır. Sözü edilen üç şiveden
anlaşılması en zor olanıdır. Daha ayrıntılı bilgi
için bkz. http://www.vatankirim.net/tatarca.asp ve
Williams, 2001:339.
"Evde kendi dilimizde konuşuyoruz ama çocuklar
Rusça konuşuyor. Ben toruna Kırım Tatarca'sında
soru soruyorum ama cevap Rusça... Ben onlarla ana
dilde konuşuyorum, onlar benimle Rusça. Bazen
onları zorluyorum... Ben Rusça iyi anlamıyorum,
diyorum...".
Aşağıdaki iki farklı alıntı, Sovyet döneminin dil
politikası ve sonuçlan açısından önemli birer örnek
oluşturmaktadır.
"Şehirlerde Ruslar çoğunluk olduğu için biz Kırım
Tatarları kendi ana dilimizi pek konuşamıyorduk.
Ayrıca, Kırım Tatarca'sı resmi olarak tanınan bir
dil değildi. Resmi yerlerde Kırım Tatarca'sı
konuşmak veya yetkili kişilerin Kırım Tatarca'sı
konuşması sıkıntı yaratıyordu. Köylerde ise
(Özbekistan) Rusça'dan ziyade Özbekçe konuşuluyordu
ve bizim dilimiz Özbekçe'ye yakın olduğu için
köylerde yaşayan Kırım Tatarları dillerini
konuşabiliyorlardı. Kırım Tatarları ve Özbekler
birbirlerini anlayabiliyorlardı. Onun için köylerde
Kırım Tatarca'sı korundu."
Evde hangi dilde konuşuyorsunuz, sorusuna bir Kırım
Tatarı şu şekilde yanıt verdi: "Benim teyzemin bir
kızı var. Teyzem evde hep Kırım Tatarca'sı
konuştuğu için kızı Rusça bilmiyordu. Sonra kızı
kreşe gitti ve orada psikolojik sorunlar yaşadı.
Sebebi de Rusça bilmemesi ve o kreşte sadece Rusça
konuşulması idi. Kız iletişim kuramayınca bunalıma
girdi. Böyle sorunlar yaşamayalım diye annemler
bizi okula vermeden önce Rusça öğrettiler. Büyük
şehirlerde Kırım Tatarı olup da ilk olarak ana
dilini öğrenen çocuk sayısı çok azdı".
Bu alıntılar, dilin iletişimsel açıdan önemli bir
tahribata uğradığını göstermektedir. Ancak, önemli
olan, daha önce de belirtildiği gibi, kültürün ve
onun önemli bir unsuru olan dilin ne ölçüde
korunduğundan ya da başka kültürlerden veya
dillerden ne kadar etkilendiğinden çok, grubun
kendisini kendisinden farklı gördüğü gruplardan
ayırmak üzere çizdiği sınırlardır. Yapılan saha
araştırması, dilin iletişimsel boyutundaki kayba
rağmen, Kırım Tatarlarının etnik kimlik
sınırlarının sağlam olduğunu göstermiştir. Sovyet
rejiminin ayrımcı politikaları, her ne kadar, başta
dil olmak üzere Kırım Tatar kültürünün içeriğine
zarar vermişse de, paradoksal görünmekle birlikte
bu ayrımcılığa bir tepki olarak grup sınırlarının
güçlenmesini sağlamıştır. Bunun en önemli
göstergelerinden biri, grubun kapalı bir grup
olarak yaşadığını gösteren, dolayısıyla grup
kimliğinin sınırlarının keskinliğine işaret eden ve
son derece yaygın olan grup içi evliliktir.
Kırım Tatar kültürel kimliğinin önemli
unsurlarından biri olan dilin, vatana dönüş
sonrasında kültürün içeriğine yönelik canlandırma
çabaları kapsamında canlandırılması ve
yaygınlaştırılması çerçevesinde eğitimin (Milli
Mekteplerin) oynadığı rol son derece önemlidir.
Dil, Kırım Tatarları için tarihleri boyunca
kimliklerinin ayırıcı bir özelliği olmuş; Kırım'ın
Rus İmparatorluğu tarafından işgalinden itibaren,
özellikle de Sovyet rejimi boyunca, Kırım Tatar
kimliğinin temel bir unsuru olmaya devam etmiştir.
Ancak, iletişimsel düzeydeki dil kaybı, dile
atfedilen sembolik önemin ve ona duyulan bağlılığın
ve sevginin kaybı anlamına hiçbir zaman
gelmemiştir.
Kırım'a dönmek, Kırım Tatarlarının sürgün yılları
boyunca mitleştirdikleri ana vatanlarına kavuşmak,
birçok Kırım Tatarı tarafından 'mutlu bir son'
olarak değerlendirilmiştir. Bu durum, birçok Kırım
Tatarına, özellikle de Kırım Tatar Milli
Hareketinin önde gelen isimleri ve aydınlarına
göre, sürgün yılları boyunca büyük bir titizlikle
korunan etnik sınırların gevşemesine neden
olmuştur. Onlara göre, sürgün yılları boyunca hem
ayrımcı devlet politikaları, hem de farklı
kültürlerle etkileşim nedeniyle hırpalanmış ama
belli bir ölçüde korunmuş Kırım Tatar kültürü ve
onun önemli bir unsuru olan dil, vatana dönmenin
sevinci ve rehaveti içinde kayba uğramaya daha
müsait bir hal almıştır. Bir Kırım Tatarı şöyle
diyor:
"Kırım'a geldikten sonra gençler de yaşlılar da
daha fazla Rusça konuşmaya başladılar. Burada
Ruslar çok, Özbekistan gibi değil. İşte bizim kendi
dilimize en büyük zararlardan birisi bu. Böyle
devam ederse gelecekte gençlerimiz ana dilini
kaybeder. Bir millet ana dilini kaybederse bu
dünyadan yok olur. Ama biz kendi devletimizi kurmak
istiyoruz. Çocuklarımız kendi dilini bilmezse bizim
devletimizin dili ne olacak? Rusça mı? Rusça bizim
milli dilimiz değil ki...".
Mülakatlar sırasında birçok Kırım Tatar aydını,
Rusça'nın kendilerine dayatılmasını tarihlerine ve
kimliklerinin her boyutuna yönelik bir saldırı
olarak algılamış; Rusçanın Kırım Tatarları
tarafından benimsenmesini bir anlamda ruhlarının
bir istilası ve fethi olarak değerlendirmişlerdir.
Bu düşünceleri paylaşan aydınlar, Kırım'a döndükten
sonra Rus kültürü ile Orta Asya'da olduğundan daha
fazla etkileşime girilmesinin verdiği endişeyle
kültürel canlanmanın gerekliliğine inanmış ve bu
yönde toplumlarını ikna etme çabasına girmişlerdir.
Bu bağlamda, kültürel canlanmanın en önemli
araçlarından birinin dil olduğu görüşü benimsenmiş
ve ana dilin canlandırılması girişimleri ivedilikle
başlatılmıştır.
Ana dilin canlandırılmasının önemini vurgulayan ve
bu canlanmayı grubun var olabilmesi için bir
zorunluluk olarak gören Kırım Tatarı aydınlar,
adeta dil felsefecisi Humboldth'un görüşlerini
benimseyerek, her ulusal dilin kendine özgü bir
ruhu olduğuna inanmakta ve ana dilin bir anlamda
ulusun ruhunun bir dış görünüşü olduğu görüşünü
benimsemektedirler. Bu aydınlar için kültür,
Humboldth'un ifade ettiği gibi, ne dilden bağımsız
bir şeydir, ne de dili kültürün dışında görmek
mümkündür. Onlara göre, dilden, o dili konuşan
ulusun karakterini, kültürünü ve dünya görüşünü
anlamak mümkündür. Dil, hem kültürü etkilemekte,
hem de kültürden etkilenmektedir (Akarsu, 1984:81).
Dolayısıyla, dilin ölümü, bu aydınlar tarafından
ulusal ve kültürel kimliğin ölümü anlamına
gelmektedir. Bir topluluğun kültürünün en iyi ve
doğal şekilde kendi dilinde ifade bu-lacağı ve en
gelişmiş ve zengin dillerin bile başka kültürlerin
değerlerini, düşüncelerini ve inceliklerini ifadede
yetersiz kalabileceği görüşü doğrudur (Fishman,
1989:470-471). Dil kaybının kültürel kimliği
tahribata uğratacağı görüşüne katılmakla birlikte,
kültüründen kopmuş bir topluluğun etnik grup
sınırlarını sembolik bir şekilde koruyabileceği
görüşünü savunmak gerektiğini yinelemek isterim.
Mülakatlarda birçok Kırım Tatarı, ana dil sevgisini
vatan sevgisi ile eşdeğer tuttuklarını ifade
etmişlerdir. Onlara göre kimlik, kültür ve vatanın
sürekliliği dilin varlığını korumasına bağlıdır.
Ana dil ve onun kimlikle olan yakın ilişkisine olan
inanç, Kırım Tatar ata sözleri, edebiyatı ve
şiirinde yaygın bir şekilde yer almaktadır. Ünlü
Kırım Tatar şairi Bekir Sıtkı Çobanzade'nin Kırım
Tatar edebiyatında önemli yeri olan şiirlerinden
Tuvgan Til- Ana dil adlı şiiri buna güzel bir örnek
oluşturmaktadır.
TUVGAN TİL ANADİL
Seni men Kırım'da, Kazan'da taptım, Seni ben
Kırım’da,Kazan’da buldum Cüregim kaynagan, taşganda
taptım... Kalbim kaynarken,taşarken buldum...
Cad elde mugayıp, açınıp cürgende, Yad elde
üzülüp,acıyla yürürken,
Ümüdüm, hayalim şay tttşttp cürgende,
Ümidim,hayalim yıkılıp çürürken,
Moynona sarıldım dertimni aytıp, Boynunna sarıldım
derdimi söyleyip,
Bir güzel sözünmen özüme kaytıp.. Bir güzel sözünle
kendime gelip
Cırların bolmasa, manen bolmasa Türkülerin
olmasa,manin olmasa
'Curd' değen sözünmen cürek tolmasa ‘Yurt’ denen
sözünle yürek dolmasa Ah nasıl cürermen gurbet
yaklarda, Ah nasıl yürürüm gurbet ellerde,
Tanışsız, bilişsiz yad sokaklarda? Tanıdık,
bildiksiz yad yad sokaklarda?
Bilmiymen Türük mü Tatar mı adın? Bilmiyorum Türk
müdür Tatar mı adın?
Bek yaman tatlısın, Tanrıdan tadın.. Pek de çok
tatlısın,Tanrıdan tadın
Türük de Tatar da senin sözlerin, Türk de Tatarda
senin gözlerin,
İkisi iki çift munlu közlerin.. İkisi iki çift
mahzun gözlerin...
Viyana önünde, Kazak içinde Viyana önünde,Kazak
içinde Barabar cırladık Hindlerde, Cinde.. Beraber
türkü söylerdik Hind’lerde Çin’de..
Anlasın bir seni düşman da süyer, Anlasa bir
seni,düşmanda sever,
Bir canık sözünmen cüregi iyer.. Bir yanık sözünle
kalbi yumuşar...
tstiymen özünnü her yakta körmek, İstiyorum seni
her yanda görmek,
Her yende incinden destanlar örmek.. Her yerde
inciden destanlar örmek..
Kuşlarga, kaşgırga üyretsem seni, Kuşlara,kurtlara
öğretsem seni,
Sen bolsan öksünün könülden süygeni.. Sen olsan
öksüzün kalpten sevdiği...
*
Şiiri ve çevirisini sağlayan Doç.Dr.Hakan
Kırımlı’ya teşekkür ederim.
Camige, mihragba, sarayga kirsen,
Denizler çöllernin çetine ersen..
Seninmen düşmanga yarlıglar yazsam, Karuvlu
sözünmen könlünü kazsam.. Kabrimde melekler sorgu
sorasa,
Azrail tilimni bin kere torasa,
"Öz tuvgan tilimde ayt mağa!" dermen
Öz yuvgan tilimde cırlab ölermen..
Könlümnü kaygılar kemirip turganda, Halkımnı
tınışsız yıldızı urganda,
Tuvgan til, başkası aklıma kelmiy.
Bir büyük sımmsın düşmanlar bilmiy..
Budapeşte, 1.6.1918
Camiye, mihraba, saraya girsen,
Denizler .çöllerin hududuna ersen..
Seninle düşmana fermanlar yazsam,
Kuvvetli sözünle gönlünü kazsam..
Kabrimde melekler sualler sorsa,
Azrail dilimi bin kere düğümlese,
"Kendi ana dilimde söyle bana!" derim,
Kendi ana dilimdeki şarkıyla ölürüm..
Gönlümü kaygılar kemirip dururken.
Halkımı soluksuz (?) yıldızı vurduğunda,
"Ana dil", başkası aklıma gelmiyor,
Bir büyük sırmsın, düşmanlar bilmiyor..
Budapeşte, 1.6.1918
2.Kırım'da Eğitim Sorunu ve Milli Mektepler
Sürgünde yaşarken kültürel sınırlarım korumak için
büyük çaba harcayan Kırım Tatarları, aynı şekilde
ana dillerini korumak için de büyük çaba
harcamışlarsa da, dil kaybının önüne geçmek, bazı
adet ve geleneklerin ve grup sınırlarının
korunmasından daha zor olmuştur. Ana dil kaybını
kültür ve kimlik kaybı olarak değerlendiren Kırım
Tatar aydınları için dilin sembolik ve iletişimsel
boyutlarının birbirinden ayrılması anlamlı
değildir. Onlar için, vatana dönüş sonrasında söz
konusu olan kültürel canlanma sürecinin en önemli
sorunlarından biri eğitim sorunudur. Vatana dönüşle
birlikte gündeme gelen ana dilde eğitim, Kırım
Tatar aydınlan tarafından sadece bir dil sorunu
olarak değil, aynı zamanda bir kültür sorunu olarak
titizlikle tanımlanmış ve bu yaklaşımla Milli
Mekteplerin açılması süreci başlamıştır. Hemen
belirtmek gerekir ki, Milli Mekteplerdeki eğitim
Ukrayna Milli Eğitim Bakanlığı müfredatı
çerçevesinde Rusça olarak yapılmakta, sadece bazı
dersler Kırım Tatarca'sında verilmektedir. Milli
Mektepler, ana dilin, hiç olmazsa ilk aşamada
ikinci bir dil olarak öğretildiği okullar olma
özelliğini taşımaktadırlar. Bu anlamda Milli
Mektepler, uzun vadede kuşaklar arası ana dil
sürekliliğine hizmet edecektir. Birçok durumda
sadece aile içinde ve sınırlı bir kelime dağarcığı
ile konuşulan veya sadece ritüeller ve gelenekler
bağlamında kullanılan ve belirli kalıplar
çerçevesinde sınırlı kalan ana dil, Milli Mektepler
aracılığı ile canlanma olanağı bulabilecektir.
Bir diğer önemli konu, ana dilde eğitim meselesinin
kültürel bütünleşme/ kültürel otonomi ve siyasi
bütünleşme/ siyasi ayrılıkçılık gibi karşıtlıkları
gündeme taşımasıdır. Bu nedenle. Milli Mektepler
projesi Ukrainler5 ve Ruslar tarafından çok sıcak
karşılan-
5 'Ukrain' ile kastedilen, etnik olarak Ukrain
olanlardır. 'Ukraynalı' ise, Ukrayna'da yaşayan ve
vatandaşlık bağı ile Ukrayna'ya bağlı olanları
ifade etmektedir.
Yapılan mülakatlarda, her ne kadar, Kırım'da
yaşayan Ruslar ve Ukrainlerin birçoğu her milletin
kendi dilini öğrenme hakkı olduğunu ifade
etmişlerse de - ki, bu görüş Sovyet rejiminin kök
salan politikalarından birinin, resmi olarak
tanınan milliyetlerin kendi dilinde eğitim hakkına
sahip oldukları düşüncesinin bir uzantısı olarak
değerlendirilebilir - önemli bir kısmı Milli
Mekteplere sıcak bakmadıklarını; bu okulların
halklar arasındaki farklılıkları derinleştirerek
Kırım Tatar milliyetçiliğini körükleyeceği ve bunun
toplumsal bütünleşmeye zarar vereceği görüşünü
ifade etmişlerdir. Bu bağlamda, çok etnili
toplumlarda ortak bir dile olan gereksinimin altını
çizmişlerdir. Sonuç olarak, mülakatlarda ortaya
çıkan görüşe göre, ana dil eğitiminin Rus
okullarında gerçekleşmesi olumlu; Milli Mekteplerde
gerçekleşmesi ise, tereddütle karşılanmakta ve aynı
toplumda yaşayacak çocukların birbirlerinden
ayrılmaması gerektiği görüşü vurgulanmaktadır.
Belirtilen görüşler ve görüşler arası farklılıklar,
aşağıdaki alıntılarda kendini göstermektedir:
"Rus okulları var, Ukrain okulları var, Tatar
okulları da olabilir. Her milletin okulu olabilir."
"Her insan kendi dilinde eğitim hakkına sahip
olmalı"
"Kim nerede okumak istiyorsa orada okusun.
Ukrainler kendi milli okullarında okumak
istiyorlar. Tatarlar da kendi milli okullarında
okusunlar, eğer isterlerse Rus okullarında
okusunlar.."
Karşı görüşler ise, şu şekilde dile getirilmiştir:
"Bence Ruslar ve Tatarlar arasında böyle bir ayrım
yapılmamalıdır. Hepsi beraber okumalıdır."
"Köylerde küçücük okullar yapıyorlar. Çocukları
ayırıyorlar. Bence onların aklı yok. Medeniyet
onların yanından geçiyor. Böyle bir şey olur mu?
10-20 çocuğu alıp onlar için özel okullar açmak!
Nasıl bir eğitim seviyesi söz konusu olabilir?
Orası sadece milliyetçilerin yetiştirildiği bir
yuva olabilir.. Bence büyük bir hata.. Tüm çocuklar
beraber büyümeli. En azından çocuklar...".
Diğer taraftan, Milli Mekteplerin yeniliği ve
devlet tarafından çok desteklenmediği düşüncesi,
birçok Kırım Tatarının çocuklarına okul seçerken
tereddüt etmelerine neden olmuş; sonuç olarak, bir
kısım veli çocuklarının ana dillerini ve
kültürlerini öğrenmeleri için onları Milli
Mekteplere gönderirken, bir kısım veli ise,
çocuklarının Rusça eğitim almalarının onlara daha
iyi bir gelecek ve iş olanakları sağlayacağı
düşüncesiyle, Rus okullarını tercih etmiştir.
Görüşülen Kırım Tatarlarından biri, Milli Mektepler
hakkındaki düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir:
"Şu an 46 bin Kırım Tatar çocuğu okuyor, sadece 5
bini Milli Mekteplerde okuyor, kalanları Rus
okullarındalar. Bu meseleyi bizim Kırım Tatarları
pek anlamıyorlar. 'Çocuğum okulu bitirdikten sonra
hangi üniversiteye gidecek? Kırım Tatar
üniversitesi var mı? Çocuğum cahil mi kalsın?'
diyorlar. Rusça zaten hepsi biliyor. Milli Mektebe
gidip Noman Çelebi Cihan, İsmail Gaspı-ralı, Çerkeş
Ali'yi öğrenseler fena mı olur? Bütün bunları hangi
okulda öğretirler? Rus okulunda mı? Hayır...
Uşinski'nin şöyle bir sözü var: 'Çocuğu okutmak
istersen kendi ana dilinde okut, büyüdükten sonra
ne kadar vatansever maskesini taksa da, o okuduğu
dilin halkına hizmet eder'.6
Bir diğer Kırım Tatarı, yukarıda belirtilenler
çerçevesinde şunları söylüyor: "Milli Mektebi
bitirdikten sonra Ukrayna devletinde üniversiteye
gitmek zor olacaktır. Çünkü, Ruslar bu okulları
zayıf okullar olarak kabul ediyorlar" diyor ve
şöyle devam ediyor:
"Herkes düşünüyor şimdi çocuğu hangi okula
vereceğim diye. Milli Mekteplerden mezun olanlara
belirli haklar tanınmayacak diye korkuyorlar.
Kimisi diyor, Tatar okuluna vereyim kendi
adetlerini öğrensin, kendi dilini iyi öğrensin.
Kimisi diyor, Rus dilinin geleceği var, Rus
okullarına verelim".
Milli Mekteplerin açılmasının yerel otoriteler
tarafından çok sıcak karşılanmadığı doğrudur.
Örneğin, Akmescit'te yapılan görüşmelerin birinde
Kırım Tatarı bir öğretmen, Milli Mekteplerin çok
önemli sorunları olduğunun altını çizerek, bir
Milli Mektep açmaya çalıştıklarını; ancak, para
sıkıntıları olduğunu, devletten yeterli destek
alamadıklarını ve sonuçta Devlet Milliyetler
Komitesi'nin (Goskomnatz) okulun açılmasına izin
vermediğini belirtmiştir. Başka bir Kırım Tatarı
görüşmeci ise, Milli Mektepler hakkındaki
düşüncelerini şu şekilde dile getiriyor:
"Milli Mekteplerde okuyan tanıdıklarım var. Orada
eğitim iyi ama çok kaliteli değil. Kaliteli eğitim
vermeyi çok istiyorlar ama problemler çok. Milli
Eğitim Bakanlığından gelip çok hainlikler
yapıyorlar. Hocalara kötü şeyler söylüyorlar. Bu
okullarda eğitimin iyi olmasını istemiyorlar. İşte,
en büyük problem bu".
Bahçesaray'lı bir diğer Kırım Tatarı görüşlerini şu
kelimelerle ifade ediyor:
"Milli Mekteplerin açılması lazım. Yüksek
okulların, liselerin açılması lazım, fakat
açtırmıyorlar. Bir okul açıldı burada. Yıllardır
istemiştik. Mitingler, protestolar yaptık. Onun
açılmasına yeni izin verdiler".
Görüşme yapılan Kırım Tatarlarının bir kısmı, fikir
olarak Milli Mekteplerin açılmasını savunmakla
birlikte halen açık olanlarda eğitim seviyesinin
düşük olduğu ve birçok eksikliğin olduğunu ifade
etmişler, özellikle de kitap eksikliğine dikkati
çekmişlerdir. Diğer taraftan. Milli Mekteplerin ana
dilin ve milli adetlerin öğrenilebilmesi için son
de-
6 M.A. Hayruddinov ve S.M. Useyinov'un yazdıktan
Kırım Tatar Etiketi (2001: 8) adlı kitapta da,
milli eğitim üzerinde önemle durulmakta ve dil
milli kültürün bir ifade aracı olarak
tanımlanmaktadır. Bu eserde yazarlar, görüşülen
Kırım Tatarı örneğinde olduğu gibi, Ukraynalı bir
yazar olan Uşinski'ye referans vererek, eğitimin
milli bir karakter taşıdığı tespitinden hareketle
her milletin kendi milli okulu ve milli eğitim
sistemi olması gerektiği görüşünü savunmaktadırlar.
Görüşmeler sırasında bazı Kırım Tatarlarının dile
getirdikleri bir görüş de, Milli Mekteplerin
aslında adında ifade edildiği biçimiyle tam
anlamıyla milli olmadığı, çünkü tedrisatın temelde
Rusça olduğu, sadece bazı derslerin Kırım
Tatarca'sında yapıldığı, dolayısıyla Milli Mektep
kavramının eğitimin ancak bütününün Kırım
Tatarca'sında olması halinde kullanılabileceği
görüşüdür. Milli Mektep kavramının kullanılmasının
doğruluğu tartışması bir tarafa bırakılacak olursa,
bu okullarda sadece bazı derslerin Kırım
Tatarca'sında olduğu doğrudur. Ancak, Milli
Mekteplerin Kırım Tatarları açısından, özellikle de
bu okulların kurulması için çaba harcayanlar ve
burada çalışanlar açısından, eğitim kadar terbiye
kurumları olarak da değerlendirildiklerini
belirtmek gerekir. Bu okullara emek verenler, bu
okullarda Kırım Tatar çocuklarını bir araya
getirmekle Milli Eğitim Bakanlığının programının
yanı sıra Kırım Tatar kültür ve terbiyesini
öğretmeyi hedeflemektedirler. Elbette ki, tümüyle
Kırım Tatarca'sında eğitim birçok Kırım Tatarının
arzusu olmakla birlikte bunun önünde çeşitli yasal
sorunlar, daha da önemlisi akademik engeller ve
yetersizlikler vardır (akademik dil yetersizliği,
ana dilde bilimsel okul materyali eksikliği,
yetişmiş öğretmen eksikliği, vb.).
Kırım'daki Milli Mekteplerden birinin müdiresi,
kendisiyle gerçekleştirilen görüşmede yukarıda
ifade edilmeye çalışılan Milli Mekteplerin rolüne
ilişkin önemli bir noktayı açıkça vurgulamıştır:
"Rus okuluna gidenlerin terbiyeleri başka oluyor.
Mesela bir oğlan vardı, Rus okuluna gidiyordu,
sonra annesi babası buraya kaydettirdiler. Ama
baktık çocuğun gidişatı başka, buradaki çocukları
da kendine uyduruyor, derste oturmuyor, laf
dinlemiyor. Derse girmiyor, bizim çocukları yoldan
çıkarıyor. Annesini babasını çağırdık. Onu okuldan
almalarını söyledik. Ne de olsa burada Müslüman'ca
terbiye var ve biz Milli Mekteplerde kendi örf ve
adetlerimizi korumak istiyoruz. Biz bu oğlanla baş
edemedik, baktık ki bizim çocukların terbiyesi
bozuluyor dedik. Çocuğu gönderdik"
Okul müdiresi sözlerine şöyle devam ediyor:
"Burada ana dilimizi öğretmenin yanında milli ve
dini bayramlarımızı kutlarız ve çocukları Müslüman
terbiyesine göre, örf ve adetlerimize göre
yetiştiririz".
Okul Müdiresi, okulda Milli Eğitim Bakanlığı'nın
programını uyguladıklarını ve ders programlarını
Bakanlığın onaylaması gerektiğini belirtmiştir.
Kendisi, ayrıca ders programı hakkında bilgi
vermiş; edebiyat dersinin Kırım Tatarca'sında
olduğunu; beden eğitimi, müzik gibi derslerde yine
Kırım Tatarca'sının kullanıldığını söylemiştir.
Diğer dersler Rusça okutulmaktadır. Kırım Tatar
Dili ve Edebiyatı ders saatleri her sınıfta farklı
olmakla birlikte haftada üç ile altı saat arasında
değişmekte; ilk sınıflarda daha çok olmak üzere
okul müfredatında her şeye rağmen önemli bir yer
tutmaktadır. Buna, yukarıda belirtilen diğer
dersler, beden eğitimi ve müzik gibi dersler ve
ayrıca etüt saatlerinde öğretmenlerin Kırım
Tatarca'sı kullanma konusundaki gayretleri de
eklendiğinde Milli Mekteplerin Kırım Tatar
çocuklarının eğitimi açısından önemli bir rol
üstlendiği söylenebilir.
Kırım Tatar Milli Meclisi üyesi ve aynı zamanda
Eğitim ve Kültür İşleri Sorumlusunun vermiş olduğu
bilgiler yukarıda vurgulanan hususlarla
örtüşmektedir. Eğitim ve Kültür İşleri Sorumlusu,
Milli Mekteplerin kurulma amaçlarını açıklarken iki
temel neden üzerinde durmuştur: Ana dilin korunması
ve okullar aracılığı ile Kırım Tatar örf ve
adetlerini korumak ve gelişmesini sağlayacak bir
ortam hazırlamak. Kendisi temel amaçlarını şu
kelimelerle ifade etmiştir:
"Milli Mekteplerde bizim amacımız sadece dil
öğretmek mi? Yoksa başka amaçlarımız var mı? Bence
amacımız sadece dil öğretmek değil. Dil bir
vasıtadır bizim için. Asıl amacımız çocuklarımızı
ayırıp bir okula sokmak ve o yerde istediğimiz
şekilde bir terbiye vermek".
Gerek Milli Mektep Müdiresi, gerek Eğitim ve Kültür
İşleri Sorumlusunun belirtmiş olduğu görüşler,
aslında bu makalede savunulan görüşü doğrular
niteliktedir; zira, onların Milli Mektepler
aracılığı ile gerçekleştirmek istediklerinin Kırım
Tatar toplumunun sosyal sınırlarını kuvvetlendirmek
olduğu söylenebilir. Bu doğrultuda kültürel
unsurlar sadece birer araç olarak kullanılmaktadır.
Diğer taraftan, Eğitim ve Kültür İşleri
Sorumlusunun vurguladığı önemli bir nokta, Milli
Mekteplerin açılabilmesi için sadece devletle değil
aynı zamanda kendi vatandaşları ile de mücadele
etmek zorunda kalmış olmalarıdır. Milli Mekteplerin
açılabilmesi için adımların atıldığı dönemde,
konunun önemini kendi milletine anlatmanın
güçlüğüne dikkati çekmiştir. Anne babalan,
çocuklarının Tatar dili dersi alabilmeleri için
dilekçe vermeye ikna etmeye çalıştıklarını; çünkü,
Kırım Tatar dilinde ders, sınıf veya okul açmak
için böyle bir talebin gerekliliğine işaret
etmiştir. Bu talepler neticesinde ilk sınıfın sekiz
öğrenci ile Eski Kırım şehrinde açıldığını
söylemiştir. Bu çerçevede bir diğer zorluk ise,
Kırım Tatar ailelerin çocuklarını Milli Mekteplere
vermelerini engellemek için öğretmen ve kitap
eksikliği gibi nedenler gösterilerek yapılan
olumsuz propagandadır.
Devletin çıkardığı zorluklar konusunda Eğitim ve
Kültür İşleri sorumlusu; Milli Mektepler için eski
binaların tahsis edildiğini, genellikle eskiden
çocuk yuvası olarak kullanılan binaların
verildiğini ve bu binalarda spor salonu gibi olması
gereken ek tesislerin bulunmadığını, sınıfların
yeterince büyük olmadığını ve binaların bakımsız
olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, devletin bu
okulların onarım ve bakımı için ayırdığı bütçenin
kısıtlı olması nedeniyle çeşitli vakıflar ve
dernekler kurarak, devletin verdiği kısıtlı bütçe
dışında para kaynakları yaratabilmek için
çalıştıklarını ifade etmiştir.
3. Gaspıralı'dan Günümüze Kırım Tatar Eğitim
Reformu
1989'da Kırım Tatarlarının vatana dönme hakkını
kazanması ve geri dönüşün özellikle de Sovyetler
Birliği'nin dağılmasını takiben artması sonucunda
ortaya çıkan eğitim sorunu ve onu çözmeye yönelik
girişimlerin, 19. yüzyılda Kırım'da eğitim alanında
gerçekleştirilen reform girişimleri ve o dönemde
karşılaşılan güçlüklerle benzerlikler gösterdiği
söylenebilir. Bu bağlamda, 19. yüzyılda Kırım'da
gerçekleştirilen eğitim reformuna ana hatlarıyla da
olsa değinmek, günümüz girişimlerini daha farklı
bir gözle değerlendirmemizi sağlayacaktır.'
19. yüzyılda Rus İmparatorluğu hakimiyetinde
yaşayan Müslüman halkların Batılı eğitim alan
aydınları, kendi halklarını geri kalmışlıktan ve
Rus esaretinden kurtarabilmek için büyük çaplı
reformların yapılması gerektiğini görmüşlerdi. Bu
dönemde Rusya Müslümanları, sadece Kur'an, namaz ve
yazı eğitimini içeren dini bir eğitim
alabiliyorlardı. Batılı eğitim almış bir Kırım
Tatarı ve döneminin önde gelen bir aydını olarak
halkını geri kalmışlıktan ve Rus esaretinden
kurtarmanın yolunun kapsamlı bir eğitim reformu ile
mümkün olabileceğini savunan İsmail Gaspıralı, ilk
adımı 1884'te Bahçesaray'da açtığı mekteple
atmıştır. Gaspıralı’nın geliştirdiği Usul-i Cedid
adıyla bilinen ve bir döneme damgasını vuran bu
eğitim sistemi, ana dil ve din eğitiminin yanı sıra
aritmetik, tarih, coğrafya gibi derslerin yer
aldığı bir eğitim programı öngören ve mektebe
kayıtların, mektep, ders süresi ve sınavların bir
düzene bağlandığı çağdaş bir eğitim modeliydi
(Kırımlı, 1996:53-60; 2002:24-29). Sovyetler
Birliği'nin dağılması ve vatana dönüşle birlikte
ortaya çıkan eğitim sorunu ve Kırım Tatar
aydınlarının eğitim konusuna yaklaşımları, Rus ve
Rusça egemenliğine karşı bir tepki ve milli kimliği
güçlendirme gibi hedefleri olması nedeniyle
Gaspıralı dönemiyle benzerlik göstermektedir.
Tamamıyla Gaspıralı'nın kişisel çabalan ile
1884'ten itibaren açılmaya başlanan mekteplerin
sayısının, zengin Müslümanların ve aydınların
desteği ile 1914 yılında 5000'i bulduğu kaynaklarda
belirtilmektedir. Bu gelişmeler Müslüman halklarda
milli bir uyanış başlatmış ve bu halkları
birleştirici bir rol oynamıştır. Gaspıralı eğitim
reformunu hayata geçirirken, bir taraftan Rus
İmparatorluğu'na karşı, diğer taraftan ise kendi
halkının çağdaş eğitimi onaylamayan muhafazakar
kesimlerine karşı bir mücadele vermiştir. 1905'ten
sonra, bu tarihe kadar ilk mektep düzeyinde
gerçekleştirilen eğitim reformunun bir uzantısı
olarak orta dereceli Müslüman mektepleri; yani,
rüştiyeler açılmaya başlanmıştır. Özellikle
rüştiyelerin açıldığı dönemde gelişmesi hızlanan ve
giderek yayılan Türklük bilinci, Rusya
Müslümanlarının yakınlaşmaya başlaması ve Türkiye
ile geliştirilen yakın ilişkiler Rusya'yı rahatsız
etmiş ve eğitim reformunu baltalamaya itmiştir.
Rusya'nın eğitim reformundan duyduğu endişeyi
gösteren en önemli örneklerden biri, 1910 yılında
bütün rüştiyeleri kapatma kararı almasıdır
(Kırımlı, 2002). Günümüze baktığımızda da, benzer
bir şekilde vatana dönüşün ardından açılmaya
başlanan Milli Mektepler, Kırım Tatar aydınlarının
çabalarıyla gerçekleşmekte ve Ukrayna hükümetinin
yanı sıra kendi halklarıyla da bir mücadele içine
girmelerini gerektirmektedir. Ukrayna hükümetini ve
Kırım'daki Rus nüfusun fazlalığı nedeniyle Rusya'yı
endişelendiren en önemli neden, Kırım Tatar Milli
Hareketinin bağımsızlık talep etme ihtimalidir. Bu
konudaki endişeler, gerek Kırım'daki Rus ve
Ukrainlerin, gerek Ukrayna devletinin Kırım Tatar
Milli Meclisi ve Hareketine yönelik olumsuz bir
tavır almalarına neden olmaktadır. Şüphesiz ki, söz
konusu olumsuz yaklaşım milliyetçiliği körükleyen
bir unsur olarak değerlendirildiğinden Milli
Mekteplere de yöneltilmektedir. Yukarıda yer
verilen alıntılardan da anlaşılacağı üzere, Milli
Mektepler, görüşülen Rus ve Ukrainlerin bir kısmı
tarafından milliyetçiliği körükleyen kurumlar
olarak değerlendirilmekte ve bu bağlamda Kırım'ın
bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak
algılanmaktadır. Milli Mekteplerin içinde
bulundukları mekana ve maddi koşullara ilişkin
zorlukların çözümünde Ukrayna hükümetinin isteksiz
yaklaşımının kaynağında bu kurumlara ilişkin
olumsuz tavır yatmaktadır.
Diğer taraftan, Milli Mekteplerin olanakları ve
gelecekleri hakkında endişe duyan Kırım Tatar
ailelerinin bir kısmı, daha önce de belirtildiği
gibi, çocuklarının eğitimlerine duydukları
hassasiyet nedeniyle bu okulları tercih
etmemektedirler. Bu bağlamda, Milli Mekteplere her
açıdan güvenilmesi ve desteklenmesi için çaba
harcayan Kırım Tatar aydınları, halkı bu doğrultuda
bilinçlendirmeye yönelik çalışmakta ve Milli
Mektepler aracılığı ile ivme kazanacak kültürel
canlanma ve milli uyanışın Kırım Tatar toplumunun
varlığını koruyabilmesi için bir zorunluluk olduğu
fikrini savunmakta ve bu fikri yaymaya
çalışmaktadırlar. Adeta, Gaspıralı'nın Kırım Tatar
ulemasına karşı verdiği mücadeleyi günümüz
aydınları, Rus sistemine güvenen Kırım Tatarlarına
karşı vermektedir. Ne var ki, aydınların
girişimlerinden rahatsız olan resmi makamlar, aynı
Gaspıralı döneminde olduğu gibi, bu çabaların önünü
kesmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle, Ukrayna
hükümetinin Milli Mekteplerin eksikliklerinin
giderilmesindeki isteksiz tutumunu sadece
Ukrayna'nın içinde bulunduğu ekonomik zorluklar ile
açıklamak mümkün görünmemektedir. Bu tür zorluklara
rağmen var olma mücadelesi veren Milli Mekteplerin
geleceği, Kırım Tatar halkına olduğu kadar
izlenecek devlet politikalarına da bağlıdır ve bu
okulların açık kalabilmek için verdikleri mücadele
yukarıda belirtilen görüşler ışığında
değerlendirilmelidir.
4.Sonuç
Kırım Tatarları örneği, etnik veya milli kimliğin
kültürel kimlikle ve onun önemli bir unsuru olan
dille eşitlenemeyeceğini göstermektedir. Ancak,
kültürün, etnik ve milli kimliğin inşasını mümkün
kılacak malzemeyi sağlayabileceği ve hatta grubun
sınırlarını güçlendiren bir etkisi olabileceğini
bütünüyle yadsımamak gerekmektedir. Burada
savunulan ve saha araştırmasındaki gözlem ve
mülakatlara dayanan görüş, Kırım Tatar kültürü ve
onun en önemli unsurlarından biri olan dilin
iletişimsel düzeyde önemli bir kayba uğramasına ve
bazı kültürel pratiklerin gündelik yaşamda
uygulanmamasına rağmen, Kırım Tatar etnik ve milli
kimliğinin sınırlarının var olmaya devam ettiğidir.
Kırım Tatar etnik ve milli kimliğinin sınırlarının
sağlamlığı, başta ana dil olmak üzere, kültürel
unsurlara atfedilen sembolik değerden güç
almaktadır.
Ancak, diğer taraftan, Kırım Tatar aydınlan
kimliğin sınırlarıyla ilgilendikleri kadar, onun
kültürel içeriğine de önem vermekte ve aslında
makalede savunulan görüşü benimsemeyerek, daha
milliyetçi muhafazakar bir perspektiften Kırım
Tatar etnik ve milli kimliğini Kırım Tatar kültürü
ve dili ile eşitlemektedirler. Bu nedenle, kültürel
canlanmayı, Kırım Tatar etnik ve milli kimliğinin
devamı için bir zorunluluk olarak görmektedirler.
Dolayısıyla, dilin canlandırılması - gerek dilin
Türk topluluklarında sahip olduğu önem nedeniyle,
gerek milliyet, kimlik ve etnisite tanımlarının
dile dayandırıldığı Sovyet sisteminin etkisi ile -
büyük önem taşımaktadır. Bunun gerçekleşebilmesinin
aracı da Milli Mekteplerdir. Milli Mekteplerin
kültürel canlanma ve dilin canlandırılması
açısından büyük bir rol üstlendiği ve buna önemli
katkıda bulunacağı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak,
Milli Mekteplerin geleceğini belirleyecek olan
önemli unsurlardan biri, Ukrayna devletinin Milli
Mekteplere yönelik izleyeceği politikalardır.
Milli Mektepler Kırım Tatar tarihi ışığında ele
alınacak olursa, günümüzdeki Milli Mektep kurma
çabalarında bir Gaspıralı ruhu olduğunu söylemek
mümkündür. Farklı koşullar ve dönemler söz konusu
olmakla birlikte, Milli Mektepleri kurmaya çalışan
Kırım Tatar aydınlarının temel hedefleri, aynen
İsmail Gaspıralı'nın hayata geçirdiği, fakat Sovyet
döneminde büyük darbe alan eğitim reformunun da
hedeflediği gibi, kültürünü muhafaza etmiş modern
bir millet yaratmaktır. Bunu mümkün kılacak en
önemli araç ise milli ve çağdaş bir eğitimdir.
Tarihten gelen bu ruhun, Kırım Tatarlarının vatana
dönüşüyle birlikte Milli Mekteplerle
canlandırılmaya çalışıldığını söylemek sanırım
yanlış olmayacaktır.
KAYNAKÇA
Akarsu, Bedia. (1984). Wilhelm Von Humboldt'ta
Dil-Kültür Bağlantısı. îstanbuİ: Remzi. Barth,
Fredrik. (1969). Ethnic Groups and Boundaries.
Oslo: Johansen & Nielsen Boktrykkeri. Cohen,
Anthony P. (1985). The Symbolic Construction of
Community. New York: Tavistock.
Cornell, Stephen ve Douglas Hartman. (1998).
Ethnicity and Race:Making Identities in a Chan-ging
World. California, Pine Forge: Sage Publications.
Edwards, John. (1985). Language, Society and
Identity. Oxford: Basil Blackwell.
Kırım Tatarlarının Ana Vatana Dönüşü ve Kültürel
Canlanma Sürecinde Dil ve Eğitim
Fishman, J.A.. (1989). Language and Ethnicity in
Minority Sociolinguistic Perspective. Cleve-don:
Multilingual Matters.
Fishman, J.A.. (1991). Reversing Language Shift.
Clevedon: Multilingual Matters. Gans, Herbert. J..
(1979). "Symbolic Ethnicity: the Future of Ethnic
Groups and Cultures in America", ETHNIC AND RACIAL
STUDIES. 2 (1) : 9-17.
Gellner, Ernest. (1983). Nations and Nationalism.
Oxford: Blackwell
Hayruddinov M. A. ve S.M. Useyinov. (2001). Etiket
Krımskih Tatar. Simferopol: Sonat.
Hirsch, Francine. (1997). "The Soviet Union as a
Work-in-Progress: Ethnographers and the Ca-tegory
Nationality in the 1926,1937 and 1939 Censuses",
SLAVIC REVIEW. 56 (2): 252-278.
Hobsbawm, Eric ve Terence Ranger (eds). (1983). The
Invention of Tradition. Cambridge-Cambridge
University Press.
Http://www .vatankirim.net/tatarca.asp
Kırımlı, Hakan. (1996). Kırım Tatarlarında Milli
Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916). Anka-ra:
Türk Tarih Kurumu.
Kırımlı, Hakan. (2002). "Türk Dünyasını Silkeleyen
Adam - Gaspıralı". EMEL'İMİZ KIRIM, 9-10 (36-40):
24-29.
Nagel, John. (1994). "Constructing Ethnicity:
Creating and Recreating Ethnic Identity and Cul-ture",
SOCIAL PROBLEMS. 41(1): 152-175
Smith, Anthony D. (1981). The Ethnic Revival.
Cambridge: Cambridge University Press. Smith,
Anthony D. (1991). National Identity. London:
Penguin Books.
Tishkov, Valery. (1997). Ethnicity, Nationalism and
Conflict in and after the Soviet Union - The Mind
Aflame. London: Sage Publications.
Williams, Brian Glynn. (2001). "The Ethnogenesis of
the Crimean Tatars: An Historical Rein-terpretation",
JRAS, Series 3: 329-348 |