 |
 |
|
 |
|
 |
|
|
|
|
|
|
|
|
06
Aralık 2010
|
|
|
CircassianCenter
/
Haber Merkezi
|
|
|
 |
|
|
|
|
Kolerov: Putin 16 Nisan 2008'de
Abhazya'ya ambargoyu kaldırarak
tanıma sürecini başlatmıştır
REGNUM Haber ajansı Baş
Editörü ve RF Devlet Başkanlığı,
Bölgeler Arası ve Kültürel
İlişkiler Dairesi Eski Başkanı
Modest Kolerov yapmış olduğu
yorumda; "Şok, Astana’da ki AGİT
zirvesindeki başarısızlık nedeni
ile yakında uluslar arası topum
tarafından bu organizasyonun fiili
olarak da ortadan kalkmış olduğu
anlaşılacaktır. AGİT bu yapısı ve
katılımcıları ile birlikte bütün
bu gelişme süreci içerisindeki
arabuluculuk ve benzer görevlerini
tam anlamı ile yitirdi. AGİT
özellikle Dağlık Karabağ Sorunu
ilgili olarak çalışma yapan Minsk
Gurubu’nda arabuluculuk görevini
sürdürmüştür, ancak gerçekte
sadece düşmanlıkların ve
çatışmaların yeniden başlamasını
önlemek isteyen bir mekanizma
olarak kaldı.
Ermenistan’ın bugünkü
yöneticilerinin Dağlık Karabağ
Cumhuriyeti'nin tanınması
işlemlerine başlaması için “bir
gün” kalmıştır “yarın çok geç
olacaktır”.Ermenistan Devlet
Başkanı, devlet prosedürünün
yürütülmesi için başlangıç olarak
Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin
bağımsızlığının tanınması için
özel bir kararname yayınlamalıdır.
Örneğin, Ermenistan ile Dağlık
Karabağ arasında ki ekonomik
ilişkilerin geliştirilmesi amacı
ile ya da Dağlık Karabağ halkına
maddi yardım sağlamak için emir
veren bir belge imzalamalıdır.
RF Federasyonu Başbakanı Vladimir
Putin 16 Nisan 2008 tarihinde bu
biçimde BM ve AGİT karşısında
sorunlu bölgede taraf olarak
Abhazya ve Güney Osetya’nın
Gürcistan’ın saldırılarına karşı
savunulması için fiziki olarak
onların uluslararası kimliklerinin
tanınması sürecini başlatmıştır,
ancak en önemlisi RF Devletinin bu
ciddi tutumu RF'nun ve
ortaklarının çıkarlarını
koruduğunu göstermiştir.
Eğer Erivan Karabağ’ı korumak için
böyle davranmazsa bütün
müzakereler boyunca söyledikleri
bir korkağın boş sözleri olarak
kalacaktır. Eğer, Erivan’ın
davranışları Azerbaycan’ın
atakları ve görüşmeler sürecinin
başarısızlığı çerçevesinde “yeni
etapta” eskisi gibi sürerse belki
de Ermenistan devletinin uluslar
arası kişiliğini koruyabilir,
ancak Karabağ’ı bağımsızlığı
tanınmayan, ayrılıkçı ve uluslar
arası hukuk içerisinde
topraklarında savaş tehdidi olan
bir bölge olarak bırakacaktır”
dedi. (Abhazyam.com) |
|
, |
|
|
RF, yabancı yatırımcılara
kapılarını açıyor
Moskova daha çok yabancı
yatırımcı çekmek için yoğun çaba
harcıyor...
California
Valisi Arnold Schwarznegger ile
işbirliği yapan ve Dünya Ticaret
Örgütü’ne girmeye çalışan RF,
küresel yatırım toplumuna katılmak
için çaba sarfediyor.
Moskova’daki gökdelenlerde boş
ofisler ülkenin geçen yıl yaşadığı
ekonomik krizi hatırlatıyor.
Ülkede bu yılki ekonomik gelişme
çok yavaş oldu. Büyüme oranı Çin,
Hindistan ve Brezilya’nın yarısı
kadardı.
Yabancı
yatırımcılar Moskova’da
katıldıkları bir konferansta bu
konuyu tartıştı. Katılımcılar
arasında İngiltere’nin Moskova
eski büyükelçisi Tony Brenton da
vardı. Brenton şu günlerde Lloyds
Sigorta Şirketi’ne danışmanlık
yapıyor:
“Herkes RF'nun çok
kötü bir ekonomik gerileme
geçirdiğini biliyor. Ekonomi yüzde
9 oranında geriledi. Rus
yetkililer bu gerilemeden ders
çıkardıklarını söylüyorlar.”
Yabancı yatırımcılar RF'nu
riskli ülke sayıyor. Kremlin ise
bu korkuları Dünya Ticaret
Örgütü’ne girerek gidermeyi
planlıyor.
Andrew Somers
RF’daki Amerika Ticaret Odası
Başkanı. Somers şöyle konuşuyor:
“RF gelecek ilkbaharda WTO’ya
girdiğinde RF yatırımcılar için
riskli ülke olmaktan çıkabilecek.
Buraya gelip fırsatları görenlerle
buraya gelmeden fikir sahibi
olanlar arasında görüş ayrılığı
var.”
California Valisi
Arnold Schwarzenegger ve yüksek
teknoloji firmalarından
yatırımcılar geçenlerde RF'nu
ziyaret etti. RF Cumhurbaşkanı
Dimitri Medvedev de bu yıl başında
Silikon Vadisi’ni ziyaret etmişti.
Schwarzenegger RF'nu ekonomik
fırsatlar için altın madeni olarak
niteledi ve şunları söyledi:
“Burası çok sıradışı, bir çok
fırsat var. Ülkeye bakıp “Aman
Tanrım” diyorsunuz. Altın ya da
elmas madenine bakmak gibi bir
şey. Yapmanız gereken tek şey
madene girmek.”
RF'nu
önemli mevkilerdeki kişiler
desteklese de ve 50 milyar
dolarlık özelleştirme programı
meyvelerini verse de Rus
şirketleri hala devletin
kontrolünde.
Eski
İngiliz Büyükelçisi Brenton
şunları söylüyor:
“Bence yatırımcılar devlete ait
şirketlerin işleyişinde
kendilerine de yetki verilmesi
için güvence isteyecektir. RF’nda
bazı devlete ait şirketler çok
yetersiz.”
Bir başka risk
faktörü de yolsuzluk. Aeroflot
şirketinin hissedarlarından
Alexander Lebedev rakiplerinin,
bankasına baskın düzenlenmesi için
polise rüşvet verdiğini iddia
ediyor. Uluslararası Şeffaflık
Örgütü RF'nu yolsuzluk
sıralamasında 178 ülke arasında
154’üncü sıraya koyuyor. RF
Avrupa’nın en çok yolsuzluk
görülen ülkesi. Örgütün RF’ndaki
temsilcisi Elena Panfilova şöyle
konuşuyor:
“RF’da çok
yozlaşmış bir istikrar var.”
Engellere rağmen bazı yabancı
firmalar RF’daki işlerinden
memnun. RF'nun üç yıl içinde
Avrupa’nın en büyük otomobil
piyasasına sahip olması
bekleniyor. Güney Koreli otomobil
üreticisi Hyundai burada bir
fabrika açtı. Fransız Renault
şirketi de RF’daki yatırımını
ikiye katlamayı planlıyor.
Uluslararası muhasebe firması
KPMG’nin ortaklarından Andrew
Cranston 15 yıldır RF’da
çalışıyor. Cranston şunları
söylüyor:
“Yeni şirketlerin
geleceğinden eminim. Ancak RF’na
gelme kararı çabuk alınmıyor.”
Amerikalı yatırımcılar RF’na
gittiğinde giderek daha az kültür
şoku yaşıyor. Starbucks Moskova’da
yaygınlaşıyor. Miller burada bir
bira fabrikası açtı. Hilton ve
Holiday Inn oteller zinciri RF’nda
genişleyeceklerini açıkladı. (VN) |
|
, |
|
|
Dünya Kupası RF'ya ne
kazandıracak?
Perşembe günü 2018 Dünya
Kupasını düzenlemeye hak kazanan
RF, kupa için milyarca dolar
harcayacak.
Moskova
yönetimi, bu harcamalar
karşılığında, uzun vadede büyük
kazanç elde etmeyi bekliyor.
Ülkenin boyutlarına ve Sovyet
dönemindeki yapılanmasına
bakıldığında RF'nun altyapısının,
ciddi bir modernizasyona ihtiyaç
duyduğu ortada.
Dolayısıyla
13 kente dağılmış olan 16 stadyum
ya yenilecek ya da baştan aşağı
yeniden yapılacak.
Resmi
tahminlere bakılırsa sadece bu
yenileme faaliyetleri bile 3
milyar 800 bin ABD dolarına mal
olacak.
Bu rakamın en az
iki katının ise çoğu havalimanının
yenilenmesinde, hızlı tren
hizmetlerinin geliştirilmesinde
yol ve otel yapımında
kullanılacağı ifade ediliyor.
RF'nun Dünya Kupası'nı
düzenlemek için adaylığını koyması
tesadüf değil, Moskova'nın şansı
bundan üç yıl önce, 2014'de Kış
Olimpiyatları'nı Soçi'de düzenleme
hakkını elde etmesinden bu yana
kaydedilen ilerlemeler sayesinde
artmıştı.
Başta hükümet Kış
Olimpiyatları için 10 milyar dolar
harcayacağını ilan etmişti.
Ama o tarihten bu yana bu
rakam gözle görülür ölçüde arttı.
RF'nun ekonomi bakanı 2009-
2012 döneminde hazineden 1 trilyon
ruble harcanacağı tahmininde
bulundu.
Bakan Aleksey
Kudrin, Dünya Kupası'nın RF'ya
maliyetinin, "Kış
Olimpiyatları'nınkinden bir hayli
düşük olacağı" vaadinde bulundu.
Turist güzergâhı?
FİFA başkanı Sepp Blatter, RF ve
Katar'ın dünya kupası ev
sahipliğini elde etmeleri sonrası
"2018 ve 2022'de yeni topraklara
açılıyoruz" demişti.
Ancak
RF sadece uluslararası futbol
arenasında değil, popüler turist
güzergâhları arasında da yeni
favori adreslerden olabilir,
dışarıdan daha fazla sermaye
çekebilir.
Yıllar boyunca
RF'na gitmek vize gerektirdiğinden
bir çok yabancı turist, tercihini
başka ülkelerden yana
kullanageldi.
RF'nda rahat
ve uygun fiyatlı otel bulma
güçlüğü ayrıca ulaşım altyapısının
da fazla gelişmemiş olması,
turistleri caydıran sebeplerden
bir kaçıydı.
Rus hükümeti,
Dünya Kupası bileti olanlardan
vize istememe vaadinde bulundu.
RF ayrıca futbolseverlere
kupanın düzenlendiği kentler
arasında ücretsiz seyahat de vaat
ediyor.
Rus hükümetinin
Dünya Kupası etkinlik alanını,
ülkenin sadece Avrupa yakasıyla
sınırlamasına rağmen, en doğudaki
ev sahibi kent Ekaterinburg ile en
batıdaki ev sahibi kent
Kaliningrad arasındaki mesafe tam
2 bin 500 kilometre.
RF'nun
köhne ulaşım altyapısını
yenilemesi de bu nedenle büyük
önem taşıyor.
Aynı şekilde
yeni oteller inşa edilmesi de şart
görünüyor.
Kuşkusuz bu
projeleri uygulayabilmek için Rus
hükümetinin çok paraya ve emeğe
ihtiyacı var.
Aynı 2014 Kış
Olimpiyatları'nda olduğu gibi,
devlet Dünya Kupası projesini de
tam garanti ediyor.
Nihayetinde RF'nun turnuvaya ev
sahipliği yapmaktan elde edeceği
mali başarı ya da yenilgi, ancak
üzerinden yıllar geçtikten sonra
anlaşılabilecek.
Ama bir
nokta çok açık: projenin herhangi
bir aşamasında mali sıkıntı
yaşanması beklenmiyor.
Soçi
vakasında da görüldüğü üzere
küresel mali kriz bile RF'nun Kış
Olimpiyatları'nı organize etmekte
ilerleme kaydetmesine mani olmadı,
harcamalar başta tahmin edilenin
çok daha ötesine uzandı. (BBC) |
|
, |
|
|
RF Ortodoks kilisesinden tarihi
rekor: 20 yılda 23 bin kilise
yeniden inşa edildi
Sovyetler Birliği döneminde
bir çoğu yıkılan, arsalarına el
konulan kiliseler RF'nda yenide
inşa edildi. Ortodosk
Hıristiyanlığın yaygın olduğu
ülkede 20 yılda 23 bin kilise
yeniden inşa edildi. RF Ortodosk
Kilisesi Patriği Kirill, elde
edilen başarıyı tarihi bir rekor
olarak niteledi.
RF
Ortodoks Kilisesi'nin yeniden
ayağa kalktığını tüm dünyanın
görmesi gerektiğini kaydeden
Kirill, "Tarihin hiç bir döneminde
herhangi bir ülkede bu büyüklükte
bir gelişim yaşanmadı. Bu sosyal,
siyasi ve ekonomik mücadeleler ve
Sovyet dönemi anlayışından kalan
yaklaşımlara rağmen
gerçekleşebildi..." dedi.
RF'nda Ortodoks Hıristiyanlık
inancının giderek güçlendiğine
işaret eden Kirill, "1991'de
RF'nda 7 bin kilise ve 22 manastır
faaliyet gösteriyordu. Şimdi ise
kilise sayısı 30 bine ve manastır
sayısı da bine çıktı" şeklinde
konuştu.
Patrik 2.
Aleksi'nin vefatının ardından 1
Şubat 2009'da RF Ortodoks
Kilisesi'nin lideri olan Kirill
yurt dışında faaliyet gösteren RF
Ortodoks Kilisesi ile birlik
kurulmasına destek veriyor. Fener
Rum Patrikliği ve diğer Ortodoks
kiliseleri ile de ilişkileri
geliştiren Kirill'in Vatikan'la
ilişkilere de olumlu yaklaştığı
biliniyor.
RF Anayasası'na
göre ülke çok dinli ve laik bir
yapı olarak tanımlanıyor. Ortodoks
Hıristiyanlığın yanı sıra
Yahudilik, İslamiyet ve Budizm de
resmi din olarak kabul ediliyor.
(RR) |
|
, |
|
|
ABD, RF’na tarihi arşiv
belgelerini iade etti
Amerika, 1992-2002 yıllarında
RF’ndan çalınan tarihi arşiv
belgelerini Moskova’ya iade etti.
Belgeler arasında Rus çarlarının
ve Sovyet mareşallerinin talimat
ve dosyaları var. Tarihi eserler
arasında en eskisi 1733 yılına
ait.
ABD, RF’na ait tarihi
belgeleri RF Washington
Büyükelçiliği’ne iade etti. İade
işlemleriyle ilgili RF Washington
Büyükelçisi Sergey Kislyak ve ABD
Ulusal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı
Göçmen ve Gümrük Araştırmaları
Servisi Başkanı John Morton
arasında bir protokol imzalandı.
Daha sonra ABD makamları, 21
tarihi arşiv belgeyi Rus
diplomatlarına iade etti. Törende
konuşma yapan Büyükelçi Kislyak,
ABD’li yetkililere şükranlarını
sunarak, “ABD Göçmen ve Gümrük
Araştırmaları Servisi profesyonel
yetkililerine ve Amerika
makamlarına, ayrıca da sayın
Başkan Morton’a içten
teşekkürlerimi iletiyorum. Biz
sizlerin RF-ABD ilişkilerinin
artmasındaki bir katkınız ve bunu
da yüksek değerlendiriyoruz” dedi.
Belgelerin 1992-2002
yıllarında RF'nun Moskova ve
St.Petersburg devlet arşivlerinden
çalındığı ve internet üzerinden
satılmasının planlandığı da
belirtildi. Belgelerin çok değerli
olduğu gelen bilgiler arasında:
Örneğin Rus çarları 1. Aleksandr,
3. Aleksandr, 1. Nikolay ve 2.
Nikolay ve çariçeler 2. Katerina,
Elizavetta ve Anna İoannovna’nın
imzaladığı tarihi kararnameler
var. Ayrıca belgeler arasında eski
Sovyet mareşalları Georgi Jukov,
Vasili Blyuher ve başka önemli
generallerin 1930’lı yıllara ait
talimat yazıları bulunuyor.
Sovyet mareşallerine ait
belgelerin 2000’li yıllarda
Moskova’daki RF Devlet Askeri
Arşivi’nden çalındığı biliniyor.
RF Kültür Koruma Federal Servisi
(Rosohrankultura) olayla ilgili
yurtdışına yazı göndermişti.
Belgelerin çoğu Amerika’da
internet üzerinden 15 bin ile 300
bin dolar arasında rakamlara
satışa çıkarılması üzerine
Washington dört ayrı soruşturma
başlatmıştı. (CHA) |
|
, |
|
|
Petrol tavan yaptı
ABD ham petrolünün varil
fiyatı ile Brent tipi ham petrolün
varil fiyatı dün 25 ayın en yüksek
seviyesine çıktı. ABD'de Batı
Teksas ham petrolünün varil fiyatı
dün 89,35 dolar ve Avrupa'da Brent
tipi ham petrolün varil fiyatı
91,85 dolarla finansal krizin
etkili olmaya başladığı Ekim
2008'den bu yana en yüksek
düzeyini gördü.
Petrol
fiyatının yükselmesinde, ABD
dolarının değerinin düşmesinin
yatırımcıları, petrol gibi diğer
emtia mallarına yönlendirmesi,
Avrupa'da ve ABD'nin bazı
kesimlerinde etkili olan soğuk
hava koşullarının ısınmada
kullanılan yakıtlara talebi
yükseltmesi ile küresel
ekonomideki toparlanmanın petrole
olan talebi artırması etkili oldu.
ABD ham petrolünün varil
fiyatı ocak ayı teslimi dün 89,35
dolarla Ekim 2008'den bu yana en
yüksek seviyesine yükseldikten
sonra geriledi ve gün içinde 1,19
dolar artışla haftayı 89,19
dolardan kapattı. Hafta içinde son
üç günde yüzde 6 oranında yükselen
ABD ham petrolünün varil fiyatı
haftanın tamamında ise yüzde 6,48
değer kazandı.
Brent tipi
ham petrolün varil fiyatı ocak ayı
teslimi de 91,85 dolarla Ekim
2008'den bu yana en yüksek
değerine ulaştı. Brent tipi ham
petrolün varil fiyatı gün içinde
ise 1,12 dolar artışla 91,80
dolardan haftayı tamamladı.
New York'ta MF Global şirketi
analisti Andy Lebow, ham petrol
fiyatlarının yükselişini ABD ve
Avrupa'daki soğuk hava
koşullarının ısınmada kullanılan
yakıta olan talebi
yükseltmesi ve ABD dolarının değer
kaybetmesinin etkilediğini ifade
etti. Dün ABD'de ısınmada
kullanılan yakıtın fiyatı yüzde
1,3 yükseldi.
Ayrıca ABD'de
dün, kasım ayı işsizlik oranının
yüzde 9,8'e çıktığının açıklanması
doların önemli para birimleri
karşısında yüzde 1,4 değer
kaybetmesine yol açmıştı.
Ham petrol fiyatları her ne kadar
yükselse de halen küresel finansal
krizden önceki seviyelerinin yüzde
40 altında seyrediyor.
Temmuz 2008'de ABD ham petrolünün
varil fiyatı 147,27 dolar, Brent
tipi ham petrolün varil fiyatı da
147,50 dolarla tüm zamanların en
yüksek değerini almıştı.
Fiyatlar gelecek yıl 100
doları aşacak
Dört
büyük banka bu hafta, petrol
fiyatlarıyla ilgili uzun vadeli
görünümlerinde fiyatların yukarı
doğru gideceği tahminini yaparken,
Goldman Sachs bankası küresel
ekonomideki toparlanmanın
beklenenden hızlı olduğu
gerekçesiyle petrol fiyatının
gelecek yıl 100 doları aşacağını
öngörüyor.
Deutsche Bank,
JP Morgan ve Societe Generale
bankası da petrol fiyatlarının
artacağı yönünde görüş
bildirmişti.
Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün
(OECD) enerji kolu Uluslararası
Enerji Ajansı (IEA), geçen ay
açıkladığı 2010 Dünya Enerji
Görünümü raporunda Çin ve diğer
gelişmekte olan
ekonomilerin yüksek talebi
nedeniyle küresel petrol
üretiminin 2035 yılında zirveye
yaklaşacağını, aynı yıl petrol
fiyatının da 200 doları aşacağını
belirtmişti.
IEA'nın, 2010
Dünya Enerji Görünümü raporunda,
küresel petrol üretiminin gelecek
10 yılda yatay seyir izleyeceği
belirtilerek, "toplam üretim 2035
yılından önce zirve yapmayacak,
ancak zirveye yaklaşacak. Petrol
fiyatı 2015'te 100 doları ve
2035'te ise 200 doları geçecek"
denilmişti.
Enerji
talebinin 2035 yılına kadar yüzde
36 artmasının beklenmesi yüzünden
hükümetlerin petrol fiyatlarındaki
artıştan kaçınmaları için
verimliliği daha fazla artırmaya
ve yeşil teknolojileri
desteklemeye ihtiyacı olduğuna
işaret edilen raporda, fosil
yakıtların enerji tüketiminde
egemenliğini sürdürerek, dünya
enerji ihtiyacının yüzde 80'ini
karşılayacağı ifade edilmişti.
Elektrik üretimi için
2010-2035 döneminde 5,7 trilyon
dolar yatırıma ihtiyaç olduğu,
bioyakıtlar için ise 335 milyar
dolara ihtiyaç duyulacağına
dikkati çeken IEA, 2008 yılında
3,1 trilyon metreküp olan doğalgaz
tüketiminin de 2035 yılında yüzde
44 artarak 4,5 trilyon metreküpe
çıkacağını tahmin ediyor. (WP) |
|
, |
|
|
Teşvik de yetmedi
İstanbul
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler
Odası (İSMMMO), Türkiye'nin büyüme
rekorları kırdığı söylenen
2000-2009 yılları arasında
teşvikli yatırımlarla sağlanan
istihdamın, önceki 10 yıllık
dönemin ancak yüzde 62'si
düzeyinde kaldığını bildirdi.
İSMMMO'nun teşviklerin
istihdam üzerindeki etkisini
ortaya koymak amacıyla hazırladığı
"Yatırım Teşvikleri ve İstihdam
Raporu–2010" çalışmasına göre,
1990-1999 arasında düzenlenen
teşvik belgeleriyle 2 milyon 212
bin kişiye iş kapısı açılırken,
IMF programlarının tavizsiz
uygulandığı 2000-2009 arasında
teşviklerle yaratılan toplam
istihdam 835 bin kişi azalarak, 1
milyon 377 bin kişi düzeyine
geriledi.
Yıllar itibariyle
düzenlenen yatırım teşvik
belgelerinde öngörülen istihdam
miktarının özellikle 2005
sonrasında hızlı bir gerileme
içine girdiği belirtilen raporda,
son iki yıl içinde istihdamın
artırılmasına yönelik olarak
birbiri ardına açıklanan teşvik
paketlerinin, eylem planlarının ve
kredi olanaklarının istihdam
üzerinde beklenen olumlu etkiyi
yaratmadığı kaydedildi.
Raporda, Hazine Müsteşarlığı,
KOSGEB ve DPT verileriyle yapılan
hesaplamalara göre, teşvikli
yatırımlarda teşvik belgesi başına
istihdam sürekli düşerken, bir
kişilik istihdam için gereken
yatırım miktarının sürekli
arttığı, 2009 yılında
gerçekleştirilen yeni teşvik
düzenlemelerinin de bu eğilimde
herhangi bir değişiklik
yaratmadığı vurgulandı. (Dünya
Gazetesi) |
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|